Kriter > Siyaset |

“AK Parti Yük Olanlarla Değil Yük Kaldıranlarla Yola Devam Edecek”


Türkiye 16 Nisan halk oylamasında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini onayladı. Bu açıdan 2019’da yapılacak seçimler hayati önem taşıyor.

AK Parti Yük Olanlarla Değil Yük Kaldıranlarla Yola Devam Edecek

Türkiye 16 Nisan halk oylamasında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini onayladı. Bu açıdan 2019’da yapılacak seçimler hayati önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’yi bu seçimlere hazırlamak için başlattığı değişim, reform ve atılım süreci de güçlü bir ivme kazanmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adımları AK Parti’de yeni bir hava oluşturmuş. Bu yeni dönemin kodlarını alanında uzman isimlere sorduk. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Edibe Sözen, SETA Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörü İsmail Çağlar, Star gazetesi yazarı Halime Kökçe, SETA Araştırmacısı Veysel Kurt ve Sabah gazetesi yazarı Şeref Oğuz’un değerlendirmeleri AK Parti’nin yol haritasına dair ipuçlarını barındırıyor.

 

TEŞKİLATLAR TOPLUM İÇİNDE DAHA GÜÇLÜ OLMALI

Edibe Sözen

Önümüzdeki süreçte AK Parti teşkilatlarının yenilenmesi nasıl olacak? Partiyi nasıl bir süreç bekliyor?

12 milyon üyesiyle en büyük teşkilat yapısına sahip AK Parti ve teşkilatları partinin kurulduğu günden bu yana en yoğun çalışan birimleridir. 15 yılda 12 seçim yaşamış ve girdiği her seçimden birinci olarak çıkmış parti teşkilatları sadece seçim kazanmakla kalmamış, 15 Temmuz hain işgal eylemine karşı vatanını koruyan bir ruhu da en yalın haliyle temsil etmiştir. Ancak 16 Nisan 2017 referandumunda bazı büyük illerde oy oranında yaşanan düşüşler, “Acaba parti metal yorgunluğuna mı girdi?” sorusunu da akıllara getirmiştir.

Türkiye’deki siyasi partiler içinde en büyük teşkilat yapısına sahip olmak elbette ki seçim sonuçlarını belirleyecek ve seçim sonuçlarına yansıyacak en önemli faktördür. Lakin böylesi bir aritmetik üstünlüğün, toplumsal veya sosyal üstünlük ile birleşmediğinde büyük bir eksik olarak kalacağı da aşikardır. Diğer siyasi partilerin teşkilatları AK Parti ile mukayese edilemeyecek şekilde zayıf olmalarına karşın toplumsalın içinde daha fazla etkiye sahip oldukları yönünde bir izlenim var. Teşkilatlar toplumsalı yakalama noktasında bir çaba içinde olmalılar. Toplantı ve mitinglerin teşkilat üyeleri için birer motivasyon kaynağı olduğu su götürmez bir gerçek ancak hükümet icraatı başta olmak üzere AK Parti’nin, söylemini “topluma aktarım” konusunda yaşadığı sıkıntı hala devam ediyor. Yıllardır sıkça kullanılan “kendimizi anlatamıyoruz” yakınması “topluma aktarım” konusunda yaşanan sıkıntının en önemli işaretidir. AK Parti iktidara geldiği günden bu yana sokağın diline tercüman olmaya çalıştı. Bugün sokağın dilinde AK Parti’nin nasıl ve ne şekilde yer aldığını anlamak ve anlamlandırmak gerekiyor.

Milliyetçilik ve aktarımlarının, ulusalcılık ve aktarımlarının başta sosyal medya olmak üzere diğer iletişim alanlarında güçlü şekilde topluma yansıtıldığını gördüğümüz halde muhafazakarlık bir legonun bütünü değil parçaları şeklinde toplumsal olana/alana aktarılmakta ve toplum katında yeterli bir şekilde temsil edilememektedir. Sadece bir düşünce değil aynı zamanda bir yaşam biçimi olan muhafazakarlığın mahiyeti başta büyükşehirler olmak üzere ülkenin bütününde belirsiz bir konumda durmaktadır. Seçmen kitlesinin en hoşlanmadığı şeyin ise belirsizlik olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor.

 

YAPISAL BİR SORUN YOK, AKTÖR SORUNU VAR

İsmail Çağlar

Cumhurbaşkanının ifade ettiği “metal yorgunluğu” partinin hangi alanlarında yaşanıyor ve parti bu sorunu ilerleyen dönemlerde nasıl aşacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan “metal yorgunluk” derken AK Parti’nin geneline dönük konuşuyor. Kongredeki değişiklikleri de bu şekilde değerlendirdiğini gündeme getirdi. Hemen peşinden bir kabine revizyonu oldu malumunuz. Kabinede yaşanan bu değişikliklerin tamamı yorgunluk gerekçesi veya performans düşüklüğüne bağlı olarak gerçekleştirilmedi. Yani revizyon sadece bu başlık altında gündeme gelmedi. Tabii parti yönetiminden sonra kabine değişiminin bir yönünün de yine bu bağlamda gerçekleştirildiğini söylemekte fayda var.

Türkiye’de son yıllarda değişimin hızı fazlaydı ve önümüzdeki yıllarda da öyle olacak gibi gözüküyor. Bu dönüşüm de bu sorunu çözecek olan şeydir. Bakın rotasyon başladı, görev değişiklikleri başladı. Kimi unsurların bu anlamda görevden alındığını görüyoruz, kimileri de kongre süreçlerinde yenileniyor.

Genel merkez yeniliğe müdahil oldu. Teşkilatlarda değişiklik yapılması gerektiği, partiye yeni yüzlerin ve farklı toplumsal kesimlerden insanların girmesi gerektiği söylendi. Yani bu bir dertse -ki bu bir derttir- bu derdin ilacı da budur. Burada bir ideolojik sorundan bahsetmiyoruz. Yani AK Parti’nin kurumları, ideolojisi, davası ve Türkiye tasavvuruna baktığımızda buralarda bir yorgunluk yok. Bunu hayata geçirecek olan kadroların bir kısmında yorgunluk söz konusu sadece. Dolayısıyla kadroları değiştirdiğinizde bu sorun çözülür. AK Parti hedefleri gayet net ortada olan bir siyasi oluşum. Dolayısıyla bu bir yapısal sorun değil bir noktada aktör sorunu. O aktörleri de rotasyona soktuğunuzda bu sorunu çözersiniz.

 

AK PARTİ KADROLARI YENİLENME DÖNEMİNE GİRDİ

Halime Kökçe

AK Parti 2019’a nasıl hazırlanıyor, partide ve hükümette herhangi bir söylem değişikliği olacak mı?

AK Parti Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir zorluk görmüyor kanımca. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk turda seçilme olasılığı yüksek ancak yeni sistemin bir getirisi olarak artık parlamento seçimlerinde hükümet kurma çoğunluğu baskısı kalkmış olacak. Bu da milletvekili seçimlerinde seçmeni farklı tercihlere itebilecek bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı belediye seçimlerinde olduğu gibi seçmenin başkan ve meclis tercihinde farklı partilere yönelme ihtimalleri var. AK Parti için asıl kritik olanın meclis seçimlerinde istediği çoğunluğu yakalamak olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019 seçimleri için şimdiden hazırlıklara başlaması, teşkilat, vekil ve bakanlar düzeyinde birtakım uyarılarda bulunması ve teşkilatta değişim sinyali vermesi bununla alakalı.

Erdoğan’ın “Yük olanlarla değil yük kaldıranlarla yola devam edeceğiz” demesi partide bir toparlanma ihtiyacının söz konusu olduğunu da gösteriyor. Bunu bir söylem değişiminden ziyade Türkiye’ye dair derin bir sorumluluk şuurunun ifadesi olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. AK Parti ve Erdoğan Türkiye’ye dönük saldırıların merkezindeydi. Milletçe bu badirelerin en şiddetli olanını dahi geri püskürtmeyi başardık. Artık hem tüm kurumlarıyla Türkiye için yaraları sarma hem de bu süreçte büyük imtihan veren AK Parti kadrolarının kendini yenileme dönemine girdik diyebiliriz.

2019’da AK Parti açısından en önemli dönemecin Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce yapılacak yerel seçimler olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı bunun çok net farkında. Çünkü AK Parti’ye yönelik eleştirilerin asıl yoğunlaştığı nokta burası. Teşkilat ve belediyelerin uyumu, şehir kimliği ve kültürü, rantiyeye dönük genel eleştiriler ve temel hizmet alanlarında “AK belediyeciliği”n artık tercih sebebi olamayacak kadar kanıksanmış olması gibi gerekçeler yerel seçimlerde AK Parti’yi el yükseltmeye mecbur edecek. Bu da teşkilat ve söylem konusunda şimdiden işi sıkı tutmanın gerekçesi olarak karşımıza çıkıyor.

 

GÜVENLİK RİSKLERİ TÜRKİYE’Yİ KONU VE BÖLGE BAZLI İŞ BİRLİĞİNE ZORLAYABİLİR

Veysel Kurt

Önümüzdeki süreçte hükümetin mevcut dış politikasında bir değişiklik görecek miyiz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı olması Türkiye siyaseti açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Sistemde yaşanan bu dönüşümün hem AK Parti hem de Türkiye’nin yönetimi açısından etkileri olacaktır. Birçok alana nazaran daha özerk bir noktada duran dış politikada da yeni projeksiyonlara ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde dış politikasına yön verecek iki temel etken uluslararası siyasetin yeni risk alanları üreten kaotik düzlemi ve Cumhurbaşkanlığı sistemi ile bu düzlemi değerlendiren projeksiyonlar olacaktır.

Uluslararası siyasetin önümüzdeki en az on yıl boyunca güvenlik parametreleri etrafında devam edeceğini iddia etmek zor değil. Bu güvenlik ekseninin Türkiye’yi ilgilendiren en önemli boyutu etrafımızdaki çökmüş devletlerden kaynaklanan risklerin Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit edecek potansiyele sahip olmasıdır. DEAŞ ve PKK gibi terör örgütlerinin bu coğrafyalarda büyümesi sınır güvenliğimizi riske atmakta, yerleşik alanlarda fiili yönetim kurmaları ise uzun vadeli jeopolitik tehdit niteliğindedir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu riskler karşısında nasıl bir projeksiyon oluşturacağı önem taşımaktadır.

Güvenlik risklerinin bertaraf edilmesine yönelik tutumlar Türkiye’yi konu ve bölge bazlı iş birliğine zorlayabilir. Özellikle bölgesel düzenin ortadan kalktığı bir ortamda bu tarz iş birlikleri Türkiye kadar İran, Rusya ve ABD için de söz konusudur. Dolayısıyla kısa vadeli ve konu bazlı iş birlikleri ve çatışmalar a priori olumsuz değildir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta kısa vadeli bölgesel iş birlikleri ile orta ve uzun vadeli küresel projeksiyonların birbirleriyle uyumlu olmasıdır. Bir başka deyişle uzun vadeli projeksiyon yaparken yakın tehditleri görmezden gelmek büyük riskler doğurabilir, yakın tehditlere mahkum kalmak ise uzun vadeli projeksiyonları bertaraf edebilir. Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu anlamda taşıdığı en önemli avantaj enerji, güvenlik, dış ticaret gibi dış politikayı ilgilendiren bütün alanlarda kısa ve uzun vadede bütünlüklü bir strateji etrafında hareket etme imkanını getirmiş olmasıdır.

 

TÜRKİYE’NİN DURDUĞU ‘‘ORTA KORİDOR’’ HAYATİ BİR TARAF

Şeref Oğuz

2019’da yürürlüğe girecek sistem değişikliği Türkiye ekonomisinde nasıl bir değişim başlatacak?

Referandumla beraber 2019’u hazırlayan şartlarda temel espriler şuydu: Birincisi güçlü bir liderlik, ikincisi siyasi istikrarın kurumsallaşması, üçüncüsü bürokratik oligarşinin yıkılması. Dünyadaki pek çok ülke bugün istikrar arıyor. Peki, bunun ekonomi için anlamı ne? Dünyadaki pek çok ülke artık “büyük balık ve küçük balık” ekseninden çıktı, “hızlı balık ve yavaş balık” eksenine düştü. Artık hızlı davranan yavaş davrananı yiyebiliyor. Bu çerçeveden bakınca Türkiye’nin dünya üzerinde kendisine açılan koridorda yürümesi için zaten güçlü bir yönetim şekline ihtiyacı vardı.

Cumhurbaşkanı Çin’e gitmeden önce Sabah Yazarlar Kulübü olarak oradaydık, bir hafta orada kamu diplomasisi yaptık. Orada parti vizyoner teorisyeni bir beyefendi bize Türkiye’nin gelecekte kendileri için önemini anlattı. Söylediği şuydu: “Atlantik etrafındaki şekillenen dünyanın ekonomik oluşumu yavaş yavaş pasifik etrafına kayıyor... Türkiye’nin durduğu ‘orta koridor’ hayati bir önem arz ediyor bu noktada çünkü Türkiye bizim sadece Atlantik dünyasındaki ekonomiyle ilişkimizi kurmayacak aynı zamanda Afrika gibi bakir bir alana da kavşak başı olan konumuyla buralarla da ilişkimizi sağlayacak. O açıdan bizim sizden istediğimiz tek şey güçlü liderlik ve siyasi istikrar.

Avrupa’yla ilişkilere gelince, kapısında 52 senedir bekletildiğimiz, yavaşlayan ve yaşlanan Avrupa’nın içerisinde Türkiye başka yerler arama cesaretini de yine 2019 sonrasında daha cesur halde dile getirecek. Kuşak Doğu Projesi’nin ideolojisi ve güvenlik sistemini oluşturacak yeni yapılar içerisinde Türkiye kurucu ortak olacak. Türkiye’nin henüz daha kullanmadığı zenginliklerine doğru açılabilmesi için bizim ekonomi bürokrasisini de daha güçlü ve yetkin hale getirmemiz lazım. Bu da açıkçası 2019 sonrasındaki sistemin vaatleri ve talepleri arasındadır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası