Kriter > Dış Politika |

Bab Temizlendi Sonrasına Hazırlık


Fırat Kalkanı Harekatı’nda güney hattında nihai hedef olarak belirlenen Bab bölgesinde çatışmalar sona erdi. Şehrin stratejik öneme sahip kritik alanları ele geçirilmiş durumda.

Bab Temizlendi Sonrasına Hazırlık

Fırat Kalkanı Harekatı’nda güney hattında nihai hedef olarak belirlenen Bab bölgesinde çatışmalar sona erdi. Şehrin stratejik öneme sahip kritik alanları ele geçirilmiş durumda. Bundan sonraki aşama DEAŞ kalıntılarının temizlik operasyonu ile bölgeden tamamen silinip atılmasına yönelik olacak. 24 Ağustos’ta başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’nda şu ana kadar 69 askerimiz şehit oldu. Bab’ta iki aydır devam eden operasyonun bitirici hamlesi için 8 Şubat’ta harekete geçildi ve halihazırda şehrin tamamı kontrol altına alındı. Operasyonun uzaması teknik ve taktiksel boyutta değerlendirilebilir ancak diğer alanların stabil hatlar üzerinde durmaları Türkiye açısından kaybedilmiş bir fırsat olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla ufak zaman kayıplarının Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki stratejik perspektifine halel getirdiği söylenemez. DEAŞ’ın bölgedeki diğer taktiksel manevralarına bakıldığında bu tarz bir operasyonun tamamlanmasının biraz zaman alması gayet doğaldır. Zira DEAŞ’ın şehirdeki savunma hatları çökertilse dahi bireysel olarak eylem gerçekleştirme oranı yüksek düzeydedir. Gizli tüneller, saklanmış canlı bomba araçları ve intihar eylemcileri ile dolu bir şehirde ölçüt elbette zaman olmamalıdır. Ayrıca sahadaki hiçbir aktörün Türkiye’nin sivillere gösterdiği hassasiyeti göstermediği de açıkça ortadadır.

Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan Bab sonrası ilk hedefin Menbic olduğunu çok açık ifade ederken önümüzdeki dönemde ABD ile birlikte Rakka operasyonu için güçlü sinyaller vermektedir. Bab operasyonunun tamamlanmasının ufukta gözükmesiyle birlikte ABD ile Türkiye arasındaki görüşme trafiği hızlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasındaki telefon görüşmesinin ardından CIA Direktörü Pompeo’nun 9 Şubat'taki Türkiye ziyareti ve ABD Genelkurmay Başkanı Dunford ile Hulusi Akar’ın 17 Şubat’ta İncirlik’te yaptıkları görüşme bu operasyon hazırlığının işaretleri olarak değerlendirilebilir. İki ülke arasında somut planlar üzerinden konuşulduğu ve uzlaşı yolları arandığı basına yansımış durumda. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye kaynaklı mevcut tehdit algılamaları ve bunlarla ilgili küresel aktörleri ikna çabaları devam ediyor. ABD, Trump’la birlikte Suriye’de bir güvenli bölge inşa etmek amacında olduğunu ortaya koydu. Ancak bunun Suriye’nin hangi bölgesinde ve ne büyüklükte bir güvenli bölge olacağı henüz netleşmiş değil. Elbette Türkiye’nin tercihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da belirttiği gibi Cerablus ile Çobanbey bölgesi arasında 30-40 kilometrelik bir güvenli bölgenin oluşturulmasıdır.

ABD’nin Tutumu

Donald Trump’ın Ortadoğu politikasında berrak bir tablo olmasa da İran ve DEAŞ ile mücadele edeceğini çok açık bir şekilde ifade ediyor. Yeni ABD başkanı için İran’ın daha kapsamlı ve uzun vadeli bir hedef olduğu açık ve birçok dengenin sağlanması da zaman alacak. DEAŞ ise son dönemde elinde tuttuğu alanları birer birer kaybetmekte ve ciddi bir coğrafi daralma yaşamaktadır. Suriye ve Irak’a bütün bir alan olarak bakarsak batı tarafından Fırat Kalkanı Harekatı ve doğu tarafından Musul operasyonu ile DEAŞ hem eleman ve teçhizat hem de alan hakimiyeti bağlamında çok ciddi kayıplar verdi. Dolayısıyla böylesi bir konjonktürde ABD’nin Rakka operasyonunu öncelikli gündem olarak belirlemesi Trump’ın terörle mücadelede arzuladığı başarı için geniş fırsatlar sunuyor. Trump’ın hem iç politikada yaşadığı sıkıntılar hem de muhatap devletlerde oluşturduğu tedirginliği göz önünde bulundurursak böyle bir başarı kendisini rahatlatacaktır. Ancak burada kritik konu ABD’nin DEAŞ ile mücadelede kuracağı ittifakları ve kullanacağı taktikleri Suriye’nin geleceğine yönelik bir siyasi perspektife tahvil edip etmeyeceğidir.

Aslında Ankara’nın Menbic operasyonuna Washington tarafından verilecek reaksiyon hem Rakka operasyonu hem de Türkiye ile ilgili yeni dönemdeki yaklaşımını görmek bakımından önemli bir test olacaktır. Rakka’da ortak hareket etme kararı alınırsa şüphesiz ki Menbic operasyonu hakkında bir rezerv koymayacak. Ancak tam tersi bir durumun olması da ihtimaller dahilinde. Bununla birlikte ABD ile eşgüdüm içerisinde olunsa dahi Menbic’de PYD’nin bazı unsurları direnecektir. Dolayısıyla Bab sonrası başlatılması planlanan Menbic operasyonu hem ABD ile ilişkilere hem de sahadaki ittifak sistemine ışık tutacaktır. Ayrıca bu operasyon Fırat Kalkanı Harekatı’nda şimdiye kadar görülen bölgeyi terörden arındırma işlevinin yanında önümüzdeki dönemin ittifak tercihlerini yansıtan belirleyici faktördür. Bu açıdan Suriye politikasında ittifak (ABD-Rusya), terör (DEAŞ-PYD-YPG) ve risk (İran-Suriye rejimi) boyutları Türkiye’nin kısa vadede gözetmesi gereken unsurlardır.

İttifak: ABD-Rusya

Birincisi Türkiye için en ideal senaryo Rakka’ya yönelik operasyonun Rusya, Türkiye ve ABD tarafından ortak yapılmasıdır. Küresel ve bölgesel aktörlerin de bu sürece katkı vermeleri sağlanmalı ve ÖSO ile birlikte Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Arap unsurlarının yer alacağı kuvvetlerden müteşekkil bir ordunun oluşturulması ile sahadaki beklentiler karşılanmalıdır. Muhalifler üzerinde etkin olan Körfez ülkelerinin bu bağlamda operasyona destek vermeleri ve Türkiye’ye müzahir bir pozisyon içerisinde olmaları elzemdir. Zira Körfez ülkeleriyle birlikte tek bir ajandayla Başkan Trump’ın henüz şekillenmekte olan Suriye politikasına etki etmek daha makuldür. Böylesi bir senaryonun gerçekleşmesi Türkiye’nin Bab sonrası ABD ile Rusya arasında tercih yapma ikileminden kurtulmasına imkan tanıyacaktır. Cumhurbaşkanı’nın Körfez turuna bu açıdan bakılmasında fayda var. Rusya tüm bu planlama sürecinde Rakka sonrası planın şekillenmekte olduğunun farkında olarak kendisinden bağımsız süreçlerin ilerlemesinden rahatsızlık duymaktadır. Akar-Dunford görüşmesinin olduğu gün Rusya’nın Rakka’yı bombalaması ciddi bir mesaj niteliği taşımaktadır. Eğer Rakka operasyonu sonrası Suriye’nin geleceğini şekillendirecek siyasi müzakereler daha somut noktalara odaklanacaksa bu hususlara dikkat edilmelidir.

Terör: DEAŞ-PYD-YPG

İkinci olarak ABD ve Rusya’nın PYD kartını ellerinden bırakmak istememeleri Türkiye’nin önündeki en çetin mesele olarak durmaktadır. Türkiye’yi kendi çevrelerinde tutabilmek adına her seferinde bu kartı oynamaya da devam etmektedirler. Rusya ile son dönemde geliştirilen iş birliği ve ortaklığa rağmen Kremlin’in PYD ile nasıl bir temasta olduğu ortadadır. Benzer şekilde ABD gerek silah ve mühimmat gerekse sağladığı hava desteği ile PYD’nin neredeyse tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin Bab sonrası yapacağı hamleler PYD’nin bu iki küresel aktör tarafından kullanılabilen bir araç olmasını en asgari düzeyde tutmak üzerine olacaktır. Böylesi bir dengeyi gözeterek sahada hareket etmek oldukça güçtür. Ancak terörün kısa vadede sınırların dışında tutulması ve orta vadede tamamen pasifize edilmesi için bu oldukça gereklidir. Zira özellikle Fırat’ın batısındaki kantonların birleştirilmesi ütopyası Fırat Kalkanı Harekatı’yla silinirken ve Türkiye’nin Fırat’ın doğusu için de sahada olma kararlılığı ortadayken sınır içerisinde terör faaliyetlerinin artması ihtimali mevcuttur.

Risk: İran-Suriye Rejimi

Üçüncüsü bu kritik aşamalar İran ve Suriye rejimi faktörünün göz ardı edilmemesini zorunlu kılmaktadır. Hem Trump’ın nükleer anlaşma ile İran’ın kazanımlarının üstüne gideceğine yönelik güçlü mesajı hem de İran’ı temel tehditlerden biri olarak sayması bölgede Tahran yönetiminin daha fazla agresifleşmesine neden olabilir. Bu agresiflik bir taraftan Türkiye’nin, ABD ve Rusya ikilisiyle dengeli bir politika yürütmesi diğer yandan Körfez ülkeleriyle ilişkilerini stratejik düzleme taşıma gayesinin İran’da oluşturacağı rahatsızlıktır. Bu bağlamda PYD’nin İran tarafından da daha fazla markaja alınması ve Suriye içerisindeki çatışma alanlarının fazlalaşması sonucu beklenebilir. Bab bölgesinde rejim unsurlarıyla karşılaşma ve provokasyonlar dahil sıcak çatışma riskine dikkat edilmelidir.

Bütün bu dengeler çerçevesinde söyleyebiliriz ki aslında Bab sonrası süreç Türkiye açısından önümüzdeki dönemin güvenlik ve ittifak politikalarında son derece belirleyici olacak. Türkiye’nin sırasıyla Menbic ve Rakka operasyonlarını gerçekleştirme isteği kısa ve orta vadede sert güç unsurlarını Suriye içerisinde daha fazla kullanma niyetinin göstergesidir. Arap Baharı sürecinin başından beri bölgenin kendi dinamiklerinin bölge dışı aktörler tarafından şekillendirildiği ve Türkiye’nin bu süreçten en fazla zarar gören aktör olduğu açıkça ortadadır. Fırat Kalkanı Harekatı ile ordumuzun konvansiyonel savaş dışında mücadele yeteneklerini geliştirmesi ve eksikliklerini görmesi bu süreçteki büyük kazanımlardan biridir. Bu minvalde Ortadoğu’da önümüzdeki dönemi belirleyen temel unsurlardan birinin orduların stratejik kabiliyetleri olacağını hatırda tutmakta fayda var.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası