Kriter > Siyaset |

Devletin Temsilinden Cumhurun Reisliğine


Siyaset bilimci Michael Roskin artık bir klasik haline gelmiş olan Çağdaş Devlet Sistemleri: Siyaset, Coğrafya ve Kültür isimli eserinde Fransız yarı-başkanlık modelini böyle tarif ediyor. Roskin’in cümlelerinde Türkiye’deki yönetim sistemi tartışmaları açısından kesinlikle gözden kaçırılmaması gereken noktalar var: Birincisi yürütmenin zafiyetine yapılan vurgu ki Türkiye’deki başkanlık tartışmalarının da çıkış noktasını oluşturuyor.

Devletin Temsilinden Cumhurun Reisliğine

Siyaset bilimci Michael Roskin artık bir klasik haline gelmiş olan Çağdaş Devlet Sistemleri: Siyaset, Coğrafya ve Kültür isimli eserinde Fransız yarı-başkanlık modelini böyle tarif ediyor. Roskin’in cümlelerinde Türkiye’deki yönetim sistemi tartışmaları açısından kesinlikle gözden kaçırılmaması gereken noktalar var: Birincisi yürütmenin zafiyetine yapılan vurgu ki Türkiye’deki başkanlık tartışmalarının da çıkış noktasını oluşturuyor. İkinci sırada ise satır arasında başkanlık sisteminin getirdiği keskin kuvvetler ayrılığı geliyor. Bugün Türkiye’de başkanlık sistemini kuvvetler ayrılığı yönünden sakıncalı bulduğunu iddia eden çevrelerin yere göğe sığdıramadıkları “efsanevi devlet adamı De Gaulle” tipik bir başkanlık sistemi uygulamasını beraberinde keskin bir kuvvetler ayrılığı getireceği için istemiyor. Ayrıca yarı-başkanlık sisteminin Fransa tarafından icat edilen melez bir sistem olduğu ifade ediliyor. Demek ki ülkeler Roskin’in yönetim sistemlerini karşılaştırmalı olarak ele aldığı kitabının başlığına çektiği üç kavrama yani kendi siyaset anlayışları, coğrafya ve kültürlerine göre özgün yönetim sistemleri kurabilirlermiş. Son olarak Fransa’daki sistem değişikliğinde bir liderin kurucu rolünün hangi boyutlara varabildiğini görüyoruz.

Tezat Argümanlar

Türkiye’deki tartışmalara bu noktalardan bakınca sistem değişikliğine muhalif duranların kullandıkları argümanların içerdikleri tezatlar da ortaya çıkıyor. Başkanlık sisteminin kuvvetler ayrılığını zedeleyeceğini iddia ediyorlar ancak dünyanın mantık sınırları içerisinde düşünmeye ve konuşmaya devam eden geri kalanı ittifakla başkanlık sisteminin keskin bir kuvvetler ayrılığını içerdiğini söylüyor. Parlamenter sistemin neredeyse kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği koalisyonlar çoğulculuk adına allanıp pullanıyor ama başkanlık sistemi çoğulculuğu yönetimde istikrarın yanında tesis ettiği yasama bağımsızlığı ile sağlıyor. Türkiye’nin sistem arayışı “Türk tipi/alaturka” denilerek küçümsenmeye çalışılıyor fakat bugün Türkiye’nin yönetildiği bürokratik parlamenter sistem dahil tüm yönetim sistemleri ülkelerin özgün şartlarına göre tasarlanıyor.

Tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rolü… Türkiye’de sistem değişikliği ihtiyacını dillendiren, tartışma ve müzakere ortamını açan ve konuyla ilgili düşüncelerini devamlı dillendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu için, muhalifler yönetim sistemi değişikliği ihtiyacını onun şahsı üzerinden tartışmaya çalışıyor. Ancak dünyadaki örnekleri bu türden büyük siyasi değişimlerin her zaman güçlü bir liderin himaye ve nezaretinde gerçekleştiğini söylüyor.

Kurucu Liderlik

“Başkanlık tek adam yönetimi getirir, ülke bir diktatörlüğe döner, Erdoğan sultanlığını ilan eder, bütün kuvvetleri kendi elinde toplar…” Yönetim sistemi değişikliğini gündeme getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu için kurulan cümleler bunlar. Arkalarında herhangi bir mantık örüntüsü yok. Hiçbir karşı argümana dayanma gücü barındırmadıkları gibi basitçe “neden” sorusuna da cevap veremiyorlar. “Neden”i yok çünkü. Tüm bu kara propagandalara rağmen hem uygulama hem de teori Erdoğan liderliği ve Cumhurbaşkanlığının Türkiye’nin yönetim sistemi arayışında büyük bir avantaj olduğunu söylüyor.

Bugünden geriye bakınca Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinden başlayarak attığı adımlarla Türkiye’yi başka şartlarda olsa ani ve sarsıcı olabilecek  bu değişime hazırladığı gözüküyor.

30 Mart 2014 yerel seçimlerinden hemen sonra daha cumhurbaşkanlığı seçimlerine beş ay varken ve adaylar belli olmamışken Erdoğan yeni cumhurbaşkanının taşıması gereken özellikleri şöyle tarif etmişti: “Cumhurbaşkanını ilk kez halk seçecek. Bu bakımdan önemli. Anayasa cumhurbaşkanını yürütmenin başı olarak görüyor. Bu seçimden sonra sorumluluklar daha da farklı olacak. Protokol cumhurbaşkanı değil terleyen, koşan, koşturan Cumhurbaşkanı.”

Cumhurbaşkanını halkın seçmesi Erdoğan’ın gözünde hiçbir zaman basitçe seçim usulüne dair bir mesele olmadı. Aksine seçimi milletin/cumhurun yapması cumhurbaşkanlığı vazifesinin mahiyetini değiştiren çok kritik bir aşama oldu. Bu değişiklik mevcut Anayasa’daki cumhurbaşkanına tanınan yürütme yetkisi ile birleşince ortaya Erdoğan’ın ifadesi ile protokol cumhurbaşkanı olmayan, terleyen, koşan ve koşturan yani bugün tartıştığımız “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”ndeki cumhurbaşkanı çıkıyor.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı konutu olarak Çankaya’nın yerine Beştepe Külliyesi’ni tercih etmesi de çatısı bugün çatılan Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin temeline konulmuş bir tuğlaydı. Yerli ve yabancı Erdoğan karşıtı cephe Beştepe Külliyesi’ni oryantalist 1001 odalı saray benzetmeleri ve artık iyice tadı kaçmış “Atatürk karşıtlığı” argümanları ile hafife almaya ve itibarsızlaştırmaya çalışırken Erdoğan, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne evrilecek, halkın seçtiği, koşan, koşturan ve terleyen cumhurbaşkanlığının fiziksel ve sembolik altyapısını oluşturdu. Beştepe Külliyesi’nin darbeciler tarafından hedef alınması, vatandaşların darbe girişimi esnasında ve sonrasındaki demokrasi nöbetlerinde Külliye’yi bir nöbet yeri olarak belirlemeleri sembolik ve fiziksel tüm anlamlarıyla birlikte bu geçişin Türk toplumu tarafından benimsendiğini göstermektedir.

Geçiş Süreci

Erdoğan’ın kurucu liderliğinin altyapıyı hazırlamanın yanında parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne sıçrama esnasında yaşanacak muhtemel kesinti ve kırılmaların aşılmasında da kilit bir rol oynayacağı gözüküyor. Anayasa değişikliği halk oylamasına sunulup kabul edildiğinde Türkiye ertesi gün bir bilinmezliğe ve alt üst oluşa uyanmayacak. Siyasetin rutin akışının kesintisiz devam etmesinin yanında daha makro ve yapısal meselelerde de duraksama yahut bocalama yaşanmayacak. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı bir sıçrama hüviyetinde olan bu makro değişiklik esnasında Türkiye’nin yere basan sabit ayağı işlevini görecek.

Erdoğan liderliği geçiş, kesinti ve kırılmaları önlemenin yanında yaşanabilecek muhtemel aksamaları geriye dönüp tadil etme imkanı sağlayacak. Fransa örneğine bir daha bakalım; ülke 1958’den 1969’a kadar kendi icat ettiği yarı-başkanlık sistemini ihtiyaca binaen defalarca tadil etti. Tüm bu tadilatların sorunsuz bir şekilde başarılmasında başrolde hep sistemin kurucusu De Gaulle yer aldı. Nitekim 1969 yılında gerçekleştirmek istediği bir başka tadilat referandumunda halk tarafından reddedilince istifa etti.

Türkiye, sistem değişikliğinde geniş bir toplumsal uzlaşı ve onun siyasetteki yansıması olan AK Parti’nin başını çektiği ve MHP’nin ortak olduğu inisiyatif ile hata riskini sıfıra indiriyor. Türk tipi başkanlık sisteminin neleri içerdiği ve nelere ihtiyaç duyduğu uzunca bir süredir tartışılıyor. Bu tartışmanın nihayetidir ki Türkiye kendi özgün Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişin arifesinde bulunuyor. Tüm bunlar geçişin minimum hatta hiç yol kazası olmadan sağlanması için olumlu işaretler. Ancak yol hali dolayısıyla yaşanabilecek aksamaların aşılmasında Erdoğan liderliğinin sağlayacağı avantaj da ortada.

Türkiye’nin Günleri

Etrafımızda yaşanan bölgesel ve küresel ölçekteki bütün bunalımlar ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi sıkıntılara rağmen, tarih Türkiye için olumlu bir seyirde akmaya devam ediyor. Batı dünyası bilinçaltını kontrol edemez hale gelip ırkçı ve ayrımcı yüzünü dışa vururken; ifade özgürlüğü, demokrasi ve insan hakları gibi aydınlanma düşleri kara bir kabusa dönüşürken; ana akım siyaset zayıflayıp aşırı sağ marjinal unsurlar merkezi istila ederken Türkiye yapısal sorunlarını teker teker çözüp güçlü ve yeni Türkiye olma yolunda mesafe kat etmeye devam ediyor.

Bugün kendi özgün yönetim sistemi modelimiz olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişin eşiğindeyiz. Türk toplumunun büyük çoğunluğu da bu geçişi destekliyor. Sistem değişikliğine ihtiyaç duyuyoruz; geçiş için gerekli enerji ve imkanımız da var.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası