Kriter > Çerçeve |

Muhasebeden S-400 Diplomasisine


Osaka’da Erdoğan, Putin ve Trump arasındaki ortak gündem maddelerinin başında S-400 hava savunma sistemleri vardı. Erdoğan’ın “satın aldık, bu iş bitti” dediği S-400’ler için G20’den yansıyan açıklamalar pozitifti.

Muhasebeden S-400 Diplomasisine

Temmuz-Ağustos döneminin gündemi 23 Haziran seçiminin değerlendirmesi ve S-400’lerin gelişinin etkileriyle şekillenecek. Aslında önümüzdeki seçimsiz dört yılın istikrar ve kalkınma içerisinde geçmesi iç ve dış politikadaki gerilimlerin eş güdüm içerisinde yönetilebilmesine bağlı. İçeride Cumhurbaşkanlığı sisteminin performansının tartışılmasından yeni siyasi oluşumlara kadar varacak canlı bir gündem bizi bekliyor. Yine Türkiye-ABD ilişkileri, Doğu Akdeniz’deki enerji hesapları, Suriye’deki gidişat, PKK ve FETÖ ile mücadele içeriyi etkileyecek dış politika başlıkları arasındadır. 28-29 Haziran günlerinde Osaka’daki G20 zirvesinde ikili temaslarda bulunan Başkan Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump ile S-400 ve F-35 konularında yakaladığı ortak anlayış ikili ilişkilerde önemli bir fırsata karşılık gelmektedir. Önümüzdeki aylar Trump’ın Türkiye’ye yaptırımlar hususunda Kongreye direnip direnemeyeceğini gösterecektir.

CHP’nin İstanbul’u kazanması iktidar cenahında kritik bir muhasebeyi işaret etmektedir. AK Parti camiasında “öz eleştiri, muhasebe ve yenilenme” tartışmaları sırasında yorgunluk ve seçmenden uzaklaşma tespiti yapılıyor. Yeni bir hikayenin gerekliliği dillendiriliyor. Ekonominin durumundan Suriyeli mültecilere ve kampanyaya kadar birçok husus yenilginin sebepleri arasında sayılıyor. Seçmenin değişen taleplerini yakalayamama sorununa değiniliyor. Kadro yenilenmesi isteyenlerin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı sisteminin işleyişini gözden geçirme (revizyon ya da güncelleme şeklinde) teklifi de yapılıyor. Bütün bu kapsamlı değerlendirmelerin nitelikli bir muhasebeyle yapılması gerektiği ortada. Acele kararlara varmadan, kendi iktidarının başarı ve sorunlarını masaya yatırmak durumunda AK Parti. Doğru dersler çıkarılmalı, ne fazla ne de eksik. Dış politika gündeminin sıkışıklığı ile bu muhasebe birlikte yürütülmeli. Zira iç politikanın nabzını yeterince iyi okuyamamak Türkiye’nin tezlerinin dışarıda savunulmasında elini zayıflatır.

Dış politikadaki başarılı hamleler de içeriyi konsolide eder. Başkan Erdoğan’ın G20 zirvesindeki başarılı performansını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Önce İstanbul seçimleri ile başlayalım.

 

Rakiplerin Analizi

Seçim sonuçlarını yeni toplumsal eğilimleri okumak için bir fırsat görmek ve gerekli dersleri çıkarmak siyasetin olmazsa olmaz koşuludur.

Ancak AK Parti’de “öz eleştiri” konusunu fazlaca vurgulayanların kritik bir hususu gözden kaçırdığı görülüyor. Elbette muhasebe ve yenilenme olsun ancak AK Parti iç çekişmelere boğulmasın. Zira bu temel bir yanılgıyı tekrar etmek olur. AK Parti’de siyasetin sanki sadece parti içinde yapıldığı yönünde bir düşünme refleksi oluşmuştur. Uzun süreli iktidar ve Başkan Erdoğan’ın güçlü liderliği ile alınan seçim başarıları “rakipleri tanıma ve takip etmeyi ihmal etmeme” hususunu unutturmuşa benziyor.

Son yıllarda AK Parti güncel krizlerle çok sık imtihan edildiği için rakiplerini takip etmeyi ezbere bağlamış gibi görünüyor. Son dönemde AK Parti CHP’yi, İYİ Parti’yi, SP’yi ve HDP’yi bildik eleştirilerle değerlendirdi. Seçimlerde bu partilerin yakınlaşmasının önemini fark ettiyse de bu partilerin tabanlarını etkileyemedi. Halbuki CHP ve özellikle Ekrem İmamoğlu kampanyacıları AK Parti’yi uzun süredir analiz eden ve reflekslerini tahmin eden bir donanımla davrandı. Bu sayede iç sorunları, çekişmeleri ve siyasi tepkileri öngörebildi.

AK Parti’yi yenmenin yolunun en azından muhafazakar seçmeni teskin etmekten geçtiğini düşünüyorlardı. Bunun için Erdoğan’a karşıtlığı açıktan değil el altından yaptılar. Bu yöntemle 2023’te de muhafazakar seçmeni kazanabileceklerini hesaplıyorlar. Tabii ki CHP ve HDP içerisindeki militan başörtüsü karşıtlarını dizginleyebilirlerse…

Dolayısıyla rakipleri AK Parti’yi artık çok iyi tanıyor. Hatta seçim sonrası yapılabilecekler konusunda önceden tahminde bulunarak manevra alanını bile kapatmaya çalışıyorlar. Bu yüzden beklenmeyen hamleler yapabilmek için sadece kendini değil rakibini de iyi tanımalısın. AK Parti’nin önündeki dosyaya yazılacak ilk birkaç maddeyi bunlar oluşturuyor. Kuşkusuz diğer önemli gündem maddesi ise dış politika ve onunla bağlantılı olarak Türkiye’nin vatan savunmasını kuvvetlendirme konusundaki hamleleridir.

 

G20 Gündemi

Japonya’nın Osaka kentinde gerçekleştirilen G20 zirvesinde bu iç içe geçmişliğin somut çıktıları yaşandı. Zirve gündeminde küresel ekonomi, ticaret, yatırım, inovasyon, çevre ve enerji, istihdam, kadının güçlendirilmesi, kalkınma ve sağlık konuları vardı. Bu sekiz başlığın arkasındaki asıl gündem ABD ve Çin başta olmak üzere G20 ülkeleri arasında artan ticaret savaşlarıydı. 1970’lerde üretimin Çin ve Meksika gibi düşük ücretli ülkelere kaymasına müsaade eden ABD 2008 krizinden sonra politikasını değiştirmeye başladı. İmalat sanayiini korumak için ABD, Obama döneminden itibaren korumacılığa yöneldi. Müzakereler sonucu Çin, ABD’den daha fazla ithalat yapma ve dışa kapalı sektörlerini liberalleştirme sözü verdiyse de Trump’ın başkan seçilmesiyle Washington ile Pekin arasındaki ilişkiler iyice gerildi.

Yeni gümrük vergileri koyan Trump, Çin’in ABD’nin hegemonyasına meydan okuduğu yönündeki Amerikan stratejik korkularına hitap ediyor. Ancak Çin’den ithal edilen malları pahalandırmak aynı zamanda içerideki tüketimi cezalandırmak demektir. Ve korumacılık sadece ABD ve Çin ticaret ilişkisinde derinleşen bir sorun değil. Son on yılda Japonya, Güney Kore, Meksika ve Türkiye hariç diğer G20 ülkeleri de korumacılığı artırıyor. Bu bir meydan okuma... Trump da Şi Jinping de ticaret savaşında kendi elinin güçlü olduğunu düşünüyor. Bu sebeple Osaka zirvesi sırasında ABD ve Çin arasında ticaret savaşının hararetini söndürme ve yeni bir anlaşma için çalışma anlayışı ortaya çıktıysa da dünya ticaretinin köklü bir dönüşüme gittiğini öngörmeliyiz. Korumacılık yükselişte belki ama sarkacın liberalizme tekrar dönmesi için başka bir küresel krizin yaşanması gerekebilir. Türkiye yaklaşan sürece hazırlıklı olmalı.

 

Lider Diplomasisi

G20 zirvelerinde liderler arasında yapılan ikili görüşmeler en önemlileridir. Bu kapsamda Başkan Erdoğan ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile kritik konuları ayrı ayrı müzakere etti. Ayrıca üç liderin ortak sohbeti de yansıdı kameralara. Erdoğan’ın iki liderle de hem ortak hem de farklı gündemlerinin olması Türkiye’nin siyasi dengeler ve bölge politikaları bakımından sahip olduğu önemi vurgular nitelikteydi. Örneğin Türkiye Suriye sahasında farklı çıkarlara sahip olan ABD ve Rusya ile sahada ve masada ortak çalışabilen bir ülke. Bu tablo Türkiye’nin diplomasideki manevra kabiliyetini de göstermektedir. Osaka’da üç lider arasındaki ortak gündem maddelerinin başında ise S-400 hava savunma sistemleri vardı. Erdoğan’ın “Satın aldık, bu iş bitti” dediği S-400’ler için G20’den yansıyacak açıklamalar merak konusuydu.

 

S-400 Diplomasisi

Osaka’daki Erdoğan ve Trump görüşmesiyle S-400 meselesinde pozitif yepyeni bir aşamaya geçildi. Lider diplomasisinin başarılı bir örneği olan görüşmede Trump, Patriot, S-400 ve F-35 konularında Ankara’nın tezlerine açık destek verdi. Hatta daha ileri gitti ve Erdoğan’a “adaletsizlik” yapıldığını söyledi. Son görüşmede Türkiye politikasında A Takımı ile ayrıştığını da Türk heyetine yönelik jestleriyle gözler önüne serdi. Ayrıca Trump’ın şu ana kadar hiçbir görüşmesinde Erdoğan’a “Biz size yaptırım yapacağız” demediği de dikkatlerden kaçmadı. Trump’ın gündeminde böyle bir süreç yoktu. O halde Osaka görüşmesinden sonra ikili ilişkilerde ciddi bir tren kazasıyla sonuçlanabilecek S-400 gerilimi aşıldı diyebilir miyiz? Konu ABD olunca en olumlu gelişmede bile ihtiyatlı bir iyimserliği tercih ederim.

Zira Osaka görüşmesine kadar ABD bürokrasisi sürekli Kongrenin yaptırımlarının “kaçınılmaz” olduğunu tekrarladı. Trump’ın yapacak pek bir şeyi olmadığını vurguladı. Halbuki Trump Osaka’da Erdoğan’a olan sempatisini üst düzeyde sergilemekle kalmadı. Kendi bürokrasisinin Türkiye’nin S-400 almasına karşı dile getirdiği argümanları çökertti. Hatta Türkiye’de bile belli çevrelerde yapılamayacak şekilde S-400 konusunda Türkiye’nin tezlerine destek verdi ve Trump uzun zamandır çalıştırılan propaganda makinesinin aksine pozitif cümleler kurdu. Bu açıklamalarla birlikte her şeyden önce S-400’lerin alınmasının NATO bağlamında bir kriz olmadığı görüldü. Trump, Washington’ın Ankara politikasını tümüyle kendi inisiyatifine aldı. Hatanın Obama yönetimi yani ABD’de olduğunu kabul etti ve bunu kameralar karşısında küresel kamuoyuyla paylaştı. Kongrenin olası tepkisini önden mahkum etti. Bu arada yaptırımları seven bir başkan olarak Trump’ın konuya “adaletsizlik” kelimesiyle yaklaşması iç siyasetimiz açısından da önemlidir. İktidarın S-400’lerin Türkiye’nin savunma ihtiyacı olduğu yönündeki yaklaşımı muhalefetin de itiraz edemeyeceği bir noktaya geldi. Bu savunma sistemini almanın ortak bir milli menfaat olduğu netleşti.

Yine de eski örneklere bakarak Kongre ve bürokrasinin Trump’ın sözlerini etkisizleştirmeye çalışmasını beklemeliyiz. Temmuz’da geleceği açıklanan S-400’lerin teslimi durumunda Kongrenin CAATSA’yı harekete geçirmesi büyük ihtimal. Seçim dönemine doğru giden Trump’ın ne yapacağı ise hayli kritik. Kendi yetki alanını sınırlandıran ve bazı maddelerine şerh koyduğu CAATSA’dan hoşlanmadığı biliniyor. Önünde yaptırımın uygulamasını yüz seksen gün bekletmek, on iki yaptırım alanından en hafif beşini almak ya da başkanın süper yetkisini kullanmak gibi seçenekler var. Kongre bastırabilir, Trump da direnebilir. Yani Trump, Suudi Arabistan konusunda aldığı inisiyatifi Türkiye ile ilgili de alırsa S-400 gerilimi aşılabilir. Trump Osaka’daki açıklamaları doğrultusunda hareket ederse Türkiye ve ABD arasında ciddi bir kırılma engellendiği gibi ticaret hacmindeki yeni hedef, Suriye’nin kuzeyindeki güvenli bölge ve Münbiç konularında iş birliği perspektifi güçlenebilir.

Sonuçta Erdoğan ile Trump arasındaki istisnai lider diplomasisi ikili ilişkilerde yeni bir dönemi başlatmalı. Trump’ın açıklamaları doğrultusunda Türkiye’nin S-400 sistemlerini satın almasıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde daha pozitif bir sürece girilebilir. Tıpkı Erdoğan-Putin ilişkisinin ürettiği pozitif çıktılar gibi bu süreçten de iki ülke lehine somut kazanımlar elde edilebilir.

Tüm bu süreçlerde Başkan Erdoğan’ın Türkiye’nin bağımsız politikalarını savunurken etkin olabilmesinin yolu ise iç siyasetteki gücünü korumasından geçiyor. Bu yüzden AK Parti 23 Haziran İstanbul seçiminde seçmenin önüne koyduğu faturayı çok iyi inceleyip analizini yapmalıdır. Doğru muhasebe Başkan Erdoğan’ın ve dolayısıyla Türkiye’nin elini kuvvetlendirecektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası