Kriter > Ekonomi |

2019’da Türkiye ve Dünya Ekonomisi


Türkiye enflasyonu ve cari açığı düşürerek makroekonomik istikrarı yeniden sağlamak için ekonomik büyümeden bir süre daha fedakarlıkta bulunacak.

2019 da Türkiye ve Dünya Ekonomisi
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, düzenlediği basın toplantısında,

Türkiye ve dünya ekonomisi açısından çok hareketli geçen bir yılı geride bıraktık. 2018’de alevlenen bazı önemli ekonomik geliÅŸmelerin etkilerini 2019’da da görmeye devam edeceÄŸiz. Dolayısıyla 2019 hem Türkiye hem de dünya ekonomisi açısından kritik bir dönüm noktası olmaya aday.

Türkiye geçen yıl biri Mayıs diÄŸeri de AÄŸustos’ta olmak üzere iki ciddi spekülatif atak yaÅŸadı. Bu iki atak döviz kurlarının tek başına ekonomik göstergelerle açıklanması çok da mümkün olmayacak derecede hızlı ve sert bir ÅŸekilde yükselmesine yol açtı. Para ve maliye politikası araçları yoluyla alınan tedbirler ve dış politikaya dair atılan kritik adımlar yıl sonuna doÄŸru kurun belli ölçülerde istikrara kavuÅŸmasında etkili oldu.

Kur ÅŸoku ve artan faizler ÅŸirket bilançolarında belli tahribatlara yol açtı. Haliyle ekonomik aktivitede yavaÅŸlama yaÅŸandı ve iÅŸsizlik oranı artmaya baÅŸladı. Bunlar ekonomik dengelenme sürecinde beklenen geliÅŸmelerdi. Türkiye enflasyonu ve cari açığı düÅŸürerek makroekonomik istikrarı yeniden saÄŸlamak için ekonomik büyümeden bir süre daha fedakarlıkta bulunacak. Ekonomik dengelenme süreci en azından 2019’un ikinci yarısına kadar devam edecek.

Suriye konusunda yaÅŸanan olumlu geliÅŸmelerle birlikte Türkiye’nin ABD ve AB ile iliÅŸkilerinin daha rasyonel bir zemine oturması 2019’da ekonomiye pozitif yansıyacaktır. Dış politika belirsizliklerinin azalması döviz kurunun istikrara kavuÅŸmasına katkı saÄŸlamaya devam edecektir. Amerikan Merkez Bankasının (FED) önceki beklentilerden daha az sayıda faiz artışına gideceÄŸine dair sinyaller vermesi özellikle 2019’un ikinci yarısından itibaren Türkiye gibi geliÅŸmekte olan ülkeler üzerindeki faiz baskısının azalmasına neden olabilir. Faizlerin daha makul seviyelere inmesi de üretim ve yatırım açısından reel sektörün önünü açar.

Mart’taki yerel seçimler sonrasında uzun bir süre takvimde seçim olmaması da Türkiye ekonomisi için bir baÅŸka pozitif geliÅŸmedir. Belirsizliklerin azalması ve politikalarda öngörülebilirliÄŸin artması ekonomik dengelenme sürecinin kısalmasına katkı saÄŸlayabilir.

Yeni Ekonomi Programı kapsamında kamu bazı harcama kalemlerinde tasarrufa gidilecek olsa da bütçe açığı ve kamu borcu itibarıyla birçok ülkeye nazaran güçlü bir kamu maliyesine sahip olması Türkiye’ye böyle bir dönemde reel sektöre gerekli dokunuÅŸları yapmak için hareket alanı saÄŸlamaktadır. 2018’in son aylarında belli sektörlere saÄŸlanan vergi avantajları ve ikinci 100 günlük eylem planı kapsamında KOBÄ°’lere verilecek 274 milyon liralık destek gibi örnekler ekonomik dengelenmenin ekonomik aktiviteyi olabildiÄŸince az sarsarak sürdürülmesine katkı sunabilir.

Küresel Ekonomide Beklentiler

Ticaret savaÅŸları, Brexit süreci, FED’in faiz kararları, Ä°ran yaptırımları ve son olarak Sarı Yelekliler’in eylemleri geçen yıl küresel ekonomiye damga vuran geliÅŸmeler oldu. Amerikan ekonomisi büyüme ve iÅŸsizlik anlamında özellikle 2018’in ilk yarısında rakamsal açıdan iyi bir performans gösterdi. Ancak detaylara bakıldığında bazı sorunların olduÄŸu göze çarpmakta. GeniÅŸletici politikaların noktalanması sonrasında verimlilik artışına dayanmayan bir ekonomik büyüme performansının ne kadar ayakta kalabileceÄŸi soru iÅŸareti. Dallas ve Philadelphia gibi büyük ÅŸehirlerde ekonomik aktivitenin yavaÅŸladığına dair sinyaller gelmeye baÅŸladı bile. Faiz artışları ve ticaret savaÅŸlarının iÅŸ dünyasındaki iyimserliÄŸi azalttığı gözlemleniyor. Bununla birlikte bir süredir rasyonel fiyatlamalardan sapan bir trendde olan Amerikan borsalarında ÅŸiÅŸen balonun patlama riski de var. Tüm bu geliÅŸmeler Amerikan ekonomisinin 2020 veya 2021 gibi resesyona girme ihtimalini arttırıyor. Bu riski göz önünde bulundurmaya baÅŸlayan FED’in 2019’da faiz artışları konusunda daha temkinli hareket etmesi kuvvetle muhtemel.

Ara seçimler sonrasında bir miktar rahatlama yaÅŸayan Trump en azından belli bir süre ticaret savaÅŸları konusunda frene basıp Çin ile ticaret anlaÅŸması yapmaya istekli olduÄŸunun sinyallerini veriyor. Ticaret savaÅŸlarının dozajını yükseltmenin 2020 seçimleri öncesinde ABD’de yüksek enflasyon ve düÅŸük büyüme riskini artıracağını bilen Trump kendisi açısından son derece kullanışlı olan korumacı önlemler kozunu gerekli olduÄŸunda tekrar kullanmak üzere ÅŸimdilik rafa kaldırmış gibi görünüyor.

Gelelim Avrupa’ya. 2018’in ilk üç çeyreÄŸinde ortalama yüzde 2’nin biraz üzerinde büyüyen AB ekonomisi bu performansıyla geçtiÄŸimiz yılın gerisinde kaldı. Ä°talya’nın bütçe sorunu, Brexit sürecinin uzaması ve Sarı Yelekliler hareketinin Fransa’dan diÄŸer bazı Avrupa ülkelerine yayılması AB ekonomisi üzerindeki baskıları artırdı. Almanya, Fransa, Ä°ngiltere ve Ä°talya baÅŸta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde su yüzüne çıkmaya baÅŸlayan güçlü lider eksikliÄŸi ekonomik sorunları daha da çözümsüz bir hale sokuyor.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Aralık’ta parasal geniÅŸleme programını sonlandırdığını açıkladı. Ne yazık ki ECB’nin bastığı trilyonlarca avronun çok önemli bir kısmı bankaları ve büyük ÅŸirketleri kurtarmak, üst düzey yöneticilerin ikramiyelerini ödemek ve ÅŸirketlerin borsadan kendi hisselerini ucuza geri alarak deÄŸerlerini suni olarak artırmaları için kullanıldı. Dar gelirliler, orta direk ve KOBÄ°’lere çok fazla yönlendirilmeyen bu kaynakların AB ekonomisini canlandırmada beklendiÄŸi ölçüde baÅŸarılı olduÄŸunu söylemek zor. AB ekonomisi çok büyük ihtimalle bir sonraki resesyona para politikası araçlarını etkili bir ÅŸekilde kullanamayacak bir noktada girecek. Ekonomik dinamizmin kaybolduÄŸu ve nüfusun yaÅŸlandığı da göz önünde bulundurulursa AB ekonomisinin uygulanan onca politikaya raÄŸmen uzun yıllardır müzmin durgunluktan kurtulamayan Japonya’nın durumuna düÅŸmesi sürpriz olmaz. Bu ihtimal Avrupa’nın ihracat gelirleri açısından en önemli pazarı olması hasebiyle Türkiye için risk teÅŸkil etmektedir. Türkiye’nin dış politika kanallarıyla Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi geleceÄŸin dinamik pazarlarına yönelik attığı adımların ihracat pazarlarını çeÅŸitlendirmesi açısından ne derece önemli olduÄŸunu hatırlatmaktadır.

Asya cephesinde Çin halen dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasında yer almaya devam etse de büyümenin eski tadında olmadığı bir gerçek. Ä°hracata dayalı büyüme modelinden iç talebe dayalı bir yapıya geçiÅŸ yapmaya baÅŸlayan ve finans piyasalarını liberalleÅŸtiren Çin ekonomisinin böylesi bir dönemde görece daha yavaÅŸ bir büyüme patikasına girmesi beklenen bir geliÅŸmedir. Ticaret savaÅŸlarının yanı sıra Çin’de artmaya baÅŸlayan ücretlerden dolayı küresel üretim zincirinin bir kısmının Vietnam ve Filipinler gibi ülkelere kaymaya baÅŸlaması da büyümeyi aÅŸağıya çekiyor. Bununla birlikte gölge bankacılık sisteminin çok hızlı büyümesi ve bazı alanlardaki aşırı yatırımlar da Çin ekonomisinin başını aÄŸrıtmaya devam ediyor. Çin’in 2019’da çeÅŸitli geniÅŸletici politika araçlarıyla ekonomik aktivitenin bu süreçlerden olabildiÄŸince az etkilenmesini saÄŸlamaya çalışacağı anlaşılıyor.

ABD ekonomisinin yapısal sorunları, AB’deki siyasal krizler ve Çin ekonomisinin yavaÅŸlaması gibi etmenlerin küresel ekonomiyi 2020 veya 2021’de türbülanslı bir döneme sokması hiç de göz ardı edilebilecek bir ihtimal deÄŸil. Türkiye nasıl ki 2000-2001 krizinden sonra bankacılık sektörüne yönelik gerçekleÅŸtirdiÄŸi reformlar sayesinde küresel finans krizinden en az hasar alarak çıkan ülkelerden biri olduysa, bu dönemde reel sektörü güçlendirici reformları hızlı bir ÅŸekilde hayata geçirebilirse bir sonraki küresel çalkantıya direnç seviyesi yüksek bir ÅŸekilde girer. 2019’un ekonomik reformlar anlamındaki en büyük sınavı belki de budur.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası