Kriter > Dosya > Dosya / Siyaset ve Seçimler |

Kılıçdaroğlu: Gereğince, Gerektiğinde, Gerektiği Kadar


On yıl sonra geriye baktığımda Kılıçdaroğlu’nun siyasi profili hakkındaki çıkarımlarımın süreç içinde doğrulandığını görmekteyim. Bu arada Kılıçdaroğlu da siyasi kariyerini geliştirdi ve öncelikle liderlik diyetiyle borçlu olduğu Önder Sav’dan, sonrasında kendisi gibi yükselen yıldız Emine Ülker Tarhan’dan, en sonunda da siyasi muhaliflerinden Muharrem İnce’den kurtularak, yerini sağlamlaştırdı.

Kılıçdaroğlu Gereğince Gerektiğinde Gerektiği Kadar
(CHP/AA, 5 Mart 2023)

Bir siyasi profil yazabilmek için siyasetçiyi birkaç kelime ile özetlemeniz gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun siyasi profilini, CHP’nin başına geldiği ilk zamanlarda yazmıştım. O günlerde Kılıçdaroğlu, CHP’ye oy veren tabanın tüm izlerini taşıyan melez bir liderdi. Mavi gömleği ile sosyal demokrat görüntüler veriyor, başörtüsüne bir metrelik bez diyerek Kemalistlerin gönlünü hoş tutuyor, kasketiyle Ecevitçileri selamlıyor, vurgulamaktan imtina etse de mezhepsel kimliği ile Alevilerle otantik bağ kuruyor, koltuk altında taşıdığı dosyalarla siyasetin savcılığına soyunuyor ve yoksulların haklarını koruyan bir kahraman edasıyla yeni CHP’den bahsediyordu.

Uzun bir bürokrasi geçmişinden sonra yaklaşık on yıllık siyasetçiydi CHP’nin başına getirildiğinde. Baykal sonrası CHP’de parti içi fraksiyonlar oldukça güçlüydü. Zaten 2010’ların CHP’si sol Kemalist çizgideki bölünmeleri aşa aşa geldiğinden içinde birbirinden farklı partileri barındırmaktaydı. Her birleşme ile yeni bir fraksiyonu oluşan CHP’de hiçbir grup diğerini pasifize edecek kadar da güçlü değildi. Kılıçdaroğlu’nun şansı bürokrasiden geldiğinden fraksiyonların herhangi birine dahil olmamasıydı. Ancak bundan daha önemlisi diğerini yok edemeyecek olan her fraksiyonun ileri gelenlerinin Kılıçdaroğlu’nu yönetebileceğini, olmazsa yönlendirebileceğini düşünmesiydi. Güçlü fraksiyonların olduğu siyasal yapılarda güçsüzlük dayanılmaz bir cazibe oluşturmaktadır. Kılıçdaroğlu’nu CHP liderliğine taşıyan da bu güçsüzlüğün dayanılmaz cazibesi oluşturur.

On yıl sonra geriye baktığımda, Kılıçdaroğlu’nun siyasi profili hakkındaki çıkarımlarımın süreç içinde doğrulandığını görmekteyim. Bu arada Kılıçdaroğlu da siyasi kariyerini geliştirdi ve öncelikle liderlik diyetiyle borçlu olduğu Önder Sav’dan, sonrasında kendisi gibi yükselen yıldız Emine Ülker Tarhan’dan, en sonunda da siyasi muhaliflerinden Muharrem İnce’den kurtularak, yerini sağlamlaştırdı. Hatta parti içindeki fraksiyonları etkisizleştirme tecrübesini 2018 seçimlerinden sonra masaya taşıyarak, siyaset tarzını yeni bir düzleme taşıdı. Bizatihi kendi adaylığına rıza oluşturmak adına kurduğu muhalefet masasını da Akşener’in ısrarlı itirazlarına rağmen ayakta tutmayı başardı. Dahası masanın gölgesinde HDP’nin de desteğini alabileceği bir sessizlik alanı meydana getirebildi. Kılıçdaroğlu’nu siyasi açıdan Cumhurbaşkanlığı adaylığına kadar taşıyan bu kariyerini daha yakından analiz etmek gerekiyor.

 

Gereğince…

Kılıçdaroğlu’nun siyaset tarzını en iyi tanımlayan kavram, dilekçelerde karşımıza çıkan “gereği” kavramıdır. İşin gereği, bürokrasinin en vazgeçilmez kavramıdır. Weber’in söylediği gibi bürokrasi ve akademi, rasyonelleşmenin örnek kurumsal yapılarıdır. Bu nedenle bürokrasiden bir istekte bulunduğumuzda, kendi arzumuz bu olsa da siz işin gereğini yapın deriz. Kimsenin taleplerini gözetmeden, bilimin söylediklerini yapmaktır rasyonalite. Siyaset ise toplumun taleplerini karara dönüştürme ve kararlarını uygulayabilme becerisidir. Bu anlamda bürokrasiden gelen siyasetçilerin üst perdeden vesayetçi bir zihinle fakat toplumu anlama açısından da malul bir sınırlılıkla iş tuttukları gözlemlenebilir. Benzer şekilde akademiden gelenler ise buyurgan bir hakikatin temsilcisi gibi davrandıklarında şaşırtıcı olmaz. Bürokrasi ve akademinin ortak özelliği, rasyonel akla uygun olanı temsil ettiklerini düşündüklerinden, siyasi olanı da domine edeceklerine inanırlar. Oysa bürokrasi, rasyonaliteyi yakalayabilmek için birçok kendine özgü hali görmezden gelme üzerine kurulu bir sınırlılıklar dünyası oluşturur. Bir taraftan bürokratik stabilite olmadan siyaset yürümez diğer taraftan ise siyaseti bürokrasiye sıkıştırırsanız, iş üretilmez.

Bürokrasi Kılıçdaroğlu’nun sosyalliğini oluşturduğu alandır. Ticaret Lisesi ve Ticaret Akademisi sonrasında hesap uzmanlığında kendini ispatlamış olan Kılıçdaroğlu’nun sosyolojik habitusu, bürokrasi içinde şekillenmiştir. Bu nedenle siyaseti de proje üretmekten ziyade dosyalarla hesap sorma savcılığı olarak görmüştür. Nitekim bürokrasinin idari değil de denetleyici boyutundan geliyorsanız, kendinizi siyaset savcısı gibi görmeniz de doğaldır. Her siyasal yapı, böylesi siyaset savcılarına ihtiyaç duyar. Hatta muhalefet için bu tür siyaset, iktidarı yıpratma açısından faydalı da olur. Fakat siyaset savcılığının hesap sormaktan iş üretmeye geçmesi zordur. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun Bağ-Kur ve SSK genel müdürlüğü dönemleri, aldığı bürokratik ödüllere rağmen çalıştığı kurumların çağ atladığı dönemler değildir.

Kılıçdaroğlu için asıl sorun bürokratik habitusu aşamamasıdır. Muhalefet liderliği için bile katlanılır olabilecek olan zihnin bürokrasiyle yoğrulmuş sınırlılığı, hizmet ve proje üretmek gereken iktidar açısından büyük handikap oluşturmaktadır. Nitekim ülkenin halihazırdaki politik ve ekonomik krizlerine somut çözüm önerileri yerine “bilimin dediğini yapacağız” ya da “ortak karar vererek doğruyu bulacağız” gibi belirsizlikle cevap vermesinin arkasında bürokratik habitusa sahip olması yatmaktadır. Oysa halk, taleplerine karşı siyasetten daha somut, umut veren projeler ve geçmişte yaptıklarıyla güven verici performans bekler. Kılıçdaroğlu’nun kendisi açısından bir başarı hikayesi olan bürokratik geçmişi sorgulama bağlamında başarılı görünse de iş üretme açısından performatif olmadığından, güven oluşturmakta zorlanmaktadır. Geleceğe dönük olarak da bürokrasinin soğuk kararlarına çarpma ihtimali kuvvetli olduğundan umut doğurmamaktadır. Siyaset, bürokratik rasyonalite dahilinde işlerini gereğince yerine getirmekten fazla bir şeydir. Siyasetçi bir taraftan halkın taleplerine açık olduğunu, onlarla kurduğu sahici bağlarla göstermek diğer taraftan da kararlarıyla ve yaptıklarıyla halkın memnuniyetini sağlamak zorundadır. Bu zorunluluğu da “görevimi yerine getirir sonuçlarıyla ilgilenmem” dediğiniz bürokratik zihinle aşmak mümkün değildir.

Siyasetteki performansınız gereğinceden fazla olduğunda meşruiyetiniz güçlenir. Kılıçdaroğlu, emekli bürokrat olarak siyasete atıldığında zaten her şeyi başarmış olduğunu düşünüyordu. Her ne kadar 1999 seçimlerinde Ecevit’in DSP’sinde karşılığını bulmasa da 2002’de CHP muhalefeti, böylesi bir siyaset savcısına muhtaçtı. Dosyalarıyla popüler olduğunda bile kimse Kılıçdaroğlu’nun Baykal’ın liderliğine talip olacağını düşünmüyordu. 2009’daki başarısızlıkla sonuçlanan İstanbul belediye başkanlığı adaylığında popüler parlayan yıldızı da sönümlenmişti. İstanbul belediye seçimlerindeki performansı, Kılıçdaroğlu’nun parlayan siyasi yıldızı için siyasetin “kara deliğine” düşmek üzere “süpernova” patlaması etkisi doğurmuştu. Gerektiğinde çağrılan olmasaydı muhtemelen sönmüş bir yıldız olarak siyasal bir “beyaz cüce” olarak kalacaktı. Baykal’ın özel hayatında yaşadığı bir skandalın siyasi sonuçları ağır oldu. Yıldızı sönmüş Kılıçdaroğlu’nu göreve çağırma gereği doğdu.

Adaylık sonrası Kılıçdaroğlu'nun İmamoğlu ve Yavaş ile verdiği poz.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını açıklamasının ardından, İmamoğlu ve Yavaş ile verdiği poz (Evrim Aydın/AA, 6 Mart 2023)

 

Gerektiğinde…

Kılıçdaroğlu’nun siyasal kariyeri için söylenebilecek bir diğer husus da gerektiğinde hep orada olmasıdır. Kendisi siyasete 1999 seçimlerinde heveslenmiş olsa da asıl olarak iktidar olunduğunda değil muhalefete düşüldüğünde gerekli olduğundan 2002’yi beklemek zorunda kalmıştır. AK Parti’nin ezici seçim zaferi karşısında CHP’nin dosyacı savcısı rolüne soyunan Kılıçdaroğlu’nun artık zamanı gelmişti. Fakat asıl başarılı yer tutuşu, Baykal’ın özel hayatına dair yaşadığı skandalda olmuştur. Baykal’ın istifası kesinleştiğinde, partide birden çok güçlü fraksiyon bulunmaktaydı. Hiçbirinin tek başına üstünlük sağlaması da mümkün gözükmüyordu. Fakat her biri yönetilebilir bulduğundan Kılıçdaroğlu’nun liderliğine razıydı. Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken arkasındaki rüzgarla, CHP’nin oylarını bir miktar oynatmaktı. Nitekim Kılıçdaroğlu da bunu başardı ve her ne kadar yüzde 40’ları işaret etse de yüzde 20’lere çakılmış oyları yüzde 25’lere çıkardı.

Kılıçdaroğlu’nun asıl siyasi başarısı ise sandıkta değil kurultaylarda ortaya çıkmıştır. Baykal’ın kendi liderliğini tartışılmaz kılmak için çıkardığı tüzük değişikliği, Kılıçdaroğlu’na yaradı. Tüzük değişikliği ile pasifize ettiği partinin güçlü ismi Önder Sav sonrasında karşısındaki bütün lider potansiyeline sahip olanları ve ekiplerini kurultay siyasetiyle tasfiye etti. Bu arada 2011 seçimlerinde oy artışına rağmen iktidarı sarsamayan Kılıçdaroğlu, parti dışı iş birliği arayışlarını derinleştirdi. Baykal’ın CHP’si de merkez sağı yanına çekmeye çalışmaktaydı. Fakat Kılıçdaroğlu merkeze doğru ilerlemeyi tercih etti. Bu arada HDP’nin meclise girmesini oy kaybı pahasına teşvik etti. 2015 seçimlerinde HDP’ye emanet oy gerektiğinde de 2018’de İYİ Parti’ye emanet milletvekili gerektiğinde de Kılıçdaroğlu oradaydı. HDP’nin Kürt Milliyetçisi siyasetiyle İYİ Parti’nin Türk Milliyetçisi siyaseti arasında salınan şizofrenik/çift karakterli bir siyasal tarzı benimsemekte zorlanmadı. Tek motivasyonu iktidara son vermek olan yeni Kılıçdaroğlu siyaseti sağa yaslanırken, solu teşvik etmektedir.

2018 seçimleri sonrası Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, Kılıçdaroğlu siyasetini yeni bir evreye taşımıştır. Artık hükümeti devirmek için seçmenlerin yarısından fazlasının oyu gerekmektedir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu parti içi siyasetteki fraksiyonları yönetme ve tasfiye etme tecrübesini masa siyasetiyle parti dışı süreçlere taşımıştır. Kılıçdaroğlu, Biden’ın dediği gibi iktidarı sandıkla yıkmayı amaçlayan masanın kurulması gerektiğinde de oradadır. 2023 seçimleri öncesinde ilk yarısını gördüğümüz bu siyaset, kendi profilini düşürerek uzlaştırıcı olmak üzerine kuruludur. Ancak parti içindeki süreçlere benzer bir siyaset yaşanacaksa, filmin ikinci yarısı politik rakiplerin tasfiyesi ile geçecektir.

Kılıçdaroğlu’nun tasfiye siyaseti tavşan ile kaplumbağanın yarışına benzemektedir. Kendi kararsızlığında yavaş ve sabırlı ilerleyen Kılıçdaroğlu karşısında, rakipleri kendi hırslarıyla kendilerini elemektedir. Kılıçdaroğlu’nun her an geçilecek güçsüz bir siyasi kişiliğe sahip olmasından cesaret alan rakiplerinin çoğu, pervasızlıklarının kurbanı olmaktadır. Fakat Kılıçdaroğlu’nun liderlik potansiyeli de gerektiği kadarı aşamadığından siyasi rakipleri de her daim canlı ve geri dönebilir güçte kalmaktadır.

2018 adayı Muharrem İnce
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Haziran 2018’deki seçimlerde partilerinin cumhurbaşkanı adayının  Muharrem İnce olduğunu açıklamıştı. (Raşit Aydoğan/AA)

 

Gerektiği Kadar…

Kılıçdaroğlu genelde karizmatik bir otorite ile çevresine umut saçan lider olmamıştır. Fakat siyasi kariyerinde de bürokratik kariyerinde de ondan kurtulmak isteyenler ancak onu yükselterek kurtulmuşlardır. Kılıçdaroğlu karşısında düşmanları çoğaltacak kadar karar sahibi olmadığı gibi ilk kurtarılacaklardan olacak kadar korunmaya muhtaç görüntü de verebilmektedir. Rasyonel bürokratik siyaset yapma biçiminin karşı çıkılamaz makuliyeti karşısında yapılacak olanlar sınırlıdır. Başarısızlık bile belli bir makuliyetle başarı olarak sunulabilir. Zira Kılıçdaroğlu’nun siyaseti iddia sahibi olmadığından hesabını da kolay vermektedir. Yumruğunu masaya vurarak değil, dişini sıkarak siyaset yapmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda da parti kurmayları tarafından teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesinin arkasında, karşı konulamazlığın mecburiyeti söz konusudur. Kılıçdaroğlu mağdur edilmeyecek kadar masum bir siyasetçidir. Kurultaylardaki siyasi oyunları ve rakiplerini tasfiyesi bile masumiyetini zedelememektedir. Kılıçdaroğlu, kararsızlığı siyaset tarzı olarak benimsemiş bir bürokrat olduğundan, aldığı her kararda mutlaka çevresi suçludur. Bürokratların siyasetçiye sorumluluğu yüklemesi gibi Kılıçdaroğlu da kötüye giden işlerde çevresini kurban etmektedir. Sonuçları iyi olanlar ise sakin gücünün sabırla örülmüş başarısıdır. Bu nedenle ne kahraman ne de düşman olmaktadır. Her durumu gerektiği kadar yansıtmaktadır.

Kılıçdaroğlu, sahici bir siyasetçiden ziyade partinin iletişim grubunun mesajı gibidir. Sinirleri alınmış gibi duygusallığın eksikliğini kibarlık olarak pazarlayabilmektedir. Fakat CHP lideri olduğunda “Recep Bey” gibi kibarlığına yakışmayacak çıkışları da bulunmaktadır. Sonrasındaki “Bay Kemal” muhatabını da mağduriyet olarak sunabilmektedir. Kılıçdaroğlu siyasetinin en önemli damarı her daim mağdur oluşudur. Siyasetin diline ve tarzına dair tahrikleri, kibarlığından dolayı akılda kalmamaktadır. Sonuçta saldırgan görünen rakibi olmaktadır. “Gel bakalım Muharrem” ile muhatabı Muharrem İnce’yi nasıl başlarken bitirdiyse, masaya kendi adaylığını dayatarak da Akşener’in sinirlerini allak bullak etmiştir.

Bugün siyasetteki cüssesinden daha gürültülü olan İnce, kaba ve taşralı bir siyasetçi olarak görünüyorsa muhatabının mağdur Kılıçdaroğlu olmasındandır. Bütün yetkiler elindeyken ve muhaliflerini doğrarken bile mağdur görünebilmek siyasi rolle açıklanamaz. Masaya kendini dayatırken Akşener’i uzlaşmaz, sinirli ve nezaketsiz gösterebilmek de ancak kendinin de gerektiği kadar olmasıyla açıklanabilir. Kılıçdaroğlu’nun kendi kendine çizdiği çizgiyi aşamayan bürokratik çekinikliği doğaldır ve bu sınırlılık siyasette karizmatik liderler karşısında mağduriyet üretebiliyor. Nitekim Cumhurbaşkanlığı adaylığına bile ancak siyasi kariyerinin sonuna geldiğini hissettiği anda itilmiş gibidir. Kazanırsa kendince Kemalist Cumhuriyetin son kahramanı olacak, kaybederse itibarlı bir siyasi emeklilik onu bekliyor olacak. HDP destekli zaferinin Cumhuriyetin köküne kibrit suyu dökecek olması ise sadece teferruattır.

 

Kılıçdaroğlu Siyasetinden Arkada Ne Kalacak?

Anayasa fırlatarak ekonomik krizi tetikleyen ve siyasi kararlarıyla bir muhalif gibi kaleyi korumaya çalışan Ahmet Necdet Sezer gibi adı bile hatırlanması zor bir siyasetçi olmayacak. Bürokrasi içinde de emeklilik sonrasındaki siyasette de kararlarından ziyade gayretiyle hatırlanacak. Koltuğunun altındaki dosyalara tutkuyla bağlı siyasal savcılığı unutulmayacak. Fakat siyaseti rakibini devirmek için değil; yıpratmak için belli bir sınırlılıkla yaptığı hep akılda kalacak. Cumhurbaşkanı olsa da hesap uzmanlığı onca kariyerinin zirvesi olarak kalacak. Müdürlüğü sevmese de milletvekilliğini coşkuyla yapmış bir siyasi olarak anılacak. Onca çalışılmış siyasi tahriklerine rağmen liderliğiyle değil kibarlığıyla hatırlanacak. Her gerektiğinde el altında olması hayretle anılacak. On beş yıla yaklaşan CHP genel başkanlığında muhaliflerini kılıçtan geçirmesine rağmen mağdur taraf olarak bilinecek. Girdiği her seçimi kaybetmesine rağmen minimal düzeyde de olsa artırdığı oylarla övülecek. CHP’nin başına güçsüzlüğünün dayanılmaz cazibesiyle nasıl atandıysa, cumhurbaşkanlığı adaylığına da öylesine zorlanmış olduğu ise unutulacak. Menderes’in medeniliği, Demirel’in aforizmaları, Erbakan’ın zekası, Ecevit’in dürüstlüğü, Özal’ın projeleri, Erdoğan’ın hizmetleri nasıl akılda kalacaksa, Kılıçdaroğlu’ndan akılda kalan da muhtemelen kibarlığı ve gafları olacaktır. Evren’in muktedir silikliği ile Sezer’in muhteris silikliği arasında bürokrat sınırlılığıyla siyasete atanmış olarak kalacak.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası