Kriter > Dosya > Dosya / Teknoloji |

Metaverse: “Big Tech”in “Matrix” Denemesi


Metaverse olarak belirlenmiş olan ve şu günlerde çokça övülen bu yeni internet düzlemi, aslında yıllardır var olan sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik tabanlı bir sanal dünya olarak, içinde kripto paraların ödeme aracı olarak yaygın şekilde kullanılacağı, sunucular ve platformları aradan çıkartarak, kişiden kişiye direkt iletişime imkan sağlayacağı söylenen Web 3.0 altyapısının en temel taşlarından biri olmaya aday görünüyor.

Metaverse Big Tech in Matrix Denemesi

Uzun süredir hayatımızda olan internet, icat edildiği günden bu yana, şimdilerde “devrimsel” olarak adlandırılan “Metaverse” ile temelde aynı şey olan pek çok oyun ve sosyal platforma sahne oldu. Lakin Facebook’un, yeni adıyla “Meta”nın CEO’su Mark Zuckerberg, 2003’te Second Life isimli oyunun, 2008’de ise Sony’nin PlayStation Home ile yaptığını bu kez sanal ve arttırılmış gerçekliğin gücünü de arkasına alarak geliştirmeye çalışıyor. Microsoft gibi pek çok diğer teknoloji devi de yani kısaca “Big Tech” de, pastadan payını almanın peşinde.

Soğuk Savaş dönemindeki uzay savaşlarının teknolojik rekabeti, uydu sistemleri ve haberleşme alanında da hızlandırması ve ardından dünyanın tek kutuplu hale dönmesiyle beraber kapitalizmin köşe taşı olan rekabetin daha da yoğunlaşmasının etkisiyle, iletişim teknolojileri gün geçtikçe daha çok insanın hayatını kolaylaştırmaya ve geliştiricilerine daha çok para kazandırmaya başladı.

 

İnternet ve Gelişim Dönemleri

Başlarda, Web 1.0 vardı: daha çok metin tabanlı ve sadece az sayıda düşük çözünürlüklü resme ev sahipliği yapan, şu sıralar 30’lu yaşlarında ve daha büyük olan pek çok insanın ilk tanıştığı haliydi bu internetin. 2000’lerin ortalarından itibaren ise, multimedya içeriğin daha ön plana çıktığı, internet üzerinden video seyretmenin artan geniş bant erişimiyle beraber daha da kolay hale geldiği Web 2.0 geldi. 2010’ların başından itibaren ise, tüm dünyayı kasıp kavuran sosyal medya fenomenlerinin ağırlık gösterdiği, insanlar arasındaki iletişimin yollarını çeşitlendiren ve kolaylaştıran, nispeten akıllı telefonların dikey ekranlarına hapsolmuş diyebileceğimiz, Web 2.5 tabir edilen internetle tanıştık. Artık her şey parmaklarımızın ucundaydı ve “internette sörf yapmak” tabiri unutulmaya yüz tutuyordu. Zira ne ararsan ara, sayısı bir elin parmağını geçmeyen sosyal medya uygulamalarında her şey vardı ve internette gezip bilgi aramak bir “külfet” olarak algılanmaya başlamıştı. Adına “post-truth” denen modern zamanlara tam anlamıyla uygun bir ortam oluşuyordu: “Eğer bir şey sosyal medyada yayıldıysa doğrudur” yahut “eğer sosyal medyada yoksa, başka hiçbir yerde zaten yoktur” cümleleri, insan tahayyülüne ve zihinsel kapasitesine giydirilen deli gömlekleri olarak karşımızda duruyordu.

Elbette ki, hiçbir teknoloji olduğu yerde saymaz ve gelişmeye devam eder, bu mukadderdir. Bu bağlamda, internetin de gelişip büyümeye devam edeceği yadsınamaz bir gerçektir. Adı Metaverse olarak belirlenmiş olan ve şu günlerde çokça övülen bu yeni internet düzlemi ise, aslında yıllardır var olan sanal gerçeklik (Virtual Reality–VR) ve artırılmış gerçeklik (Augmented Reality–AR) tabanlı bir sanal dünya olarak, içinde Bitcoin gibi kripto paraların ödeme aracı olarak yaygın şekilde kullanılacağı, sunucular ve platformları aradan çıkararak kişiden kişiye direkt iletişime imkan sağlayacağı söylenen “Web 3.0” altyapısının en temel taşlarından biri olmaya aday görünüyor.

Teknoloji

Yıllardır Var Olan Teknoloji

İnsanlığın geliştirdiği pek çok teknoloji, öncelikle ilkel ve en cilasız, en gösterişsiz haliyle karşımıza çıkar. Bunun en güncel örneklerinden biri, son yıllarda geliştirilen katlanabilir ekranlar oldu. Samsung’un ilk kez 2019’da tanıttığı Galaxy Fold isimli katlanabilir akıllı telefon eleştirmenlerden çok kötü puanlar aldı, çok dayanıksız ve kullanışsız bir yapıda olması sebebiyle. Sadece iki yıl gibi bir sürede, hatalarından ders çıkarıp çok daha başarılı iki katlanabilen model daha üreten Güney Koreli şirket, bu kez hedefi 12’den vuruyordu ve satış rakamlarında rekorlar kırıyordu; öyle ki, sadece Eylül 2021’de sattığı katlanabilir telefon sayısı, son iki yılda sattığından daha fazlaydı.

İşte, Metaverse de tam olarak böyle bir şey: halihazırda zaten var olan, sadece cilalanmamış ve kullanımı bugünün şartlarında zor, zahmetli ve pahalı olan bir teknoloji. Özellikle günümüzdeki sanal gerçeklik kasklarının kullanımının yorucu olması, baş dönmelerine ve terlemeye yol açması sebebiyle, an itibariyle kullanışsız denebilecek bir teknoloji. Nasıl ki cep telefonları başta bir tuğla boyutundayken kağıt inceliğine kadar evirildiyse, sanal gerçeklik gözlüklerinin de zamanla gelişerek küçülmesi ve kullanımının konforlu hale gelmesiyle büyüme ve gelişme potansiyeli büyük olan Metaverse isimli bu sanal dünyayı şöyle tarif edebiliriz kısaca: sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik imkanlarından faydalanarak, kişiyi olduğundan farklı bir ortamda hatta evrende var olma ve o sanal dünya kapsamında, gerçek dünyada yapabildiği yahut yapamadığı her şeyi yapabilme imkanı veren bir konseptler ve teknolojiler bütünü. Örneğin, deniz manzaralı bir villa istiyorsanız saniyesinde ona sahip olabilir, sanal ortamda iç dizaynını yapabilir, avatarınızın yani Metaverse kapsamında var olan sanal karakterinizin moda zevklerini belirleyip kendisini giydirip kuşatabilir ve diğer avatarlarla, ister hiç tanımadığınız insanlarla ister tanıdığınız, gerçek hayatta arkadaşlık yahut akrabalık bağlarına sahip olduğunuz insanlarla sosyalleşebilirsiniz. Avustralya’da yaşayan amcanızla sanal bir akşam yemeğinde buluşabilir, Amerika’daki üniversite hocanızla sanal bir kafede oturup dünya gündemini tartışabilir ve ünlü markaların sanal mağazalarını ziyaret edip, gerçek parayla sanal kostümler satın alıp avatarınıza giydirebilirsiniz. İşin püf noktası ise tüm bunları, kendi evinizin salonunda, bir sanal gerçeklik gözlüğü takmış şekilde otururken yapabilecek olmanız.

Her ne kadar, 1990’ların ortalarından yani 56K dial-up internet zamanlarından beri var olan, Ultima Online, Knight Online, DOTA gibi pek çok MMORPG’nin (Massively multiplayer online role-playing game-çok oyunculu çevrimiçi rol üstlenme oyunu) teknik olarak kendi içlerinde birer Metaverse olduğu iddia edilebilir olsa da, bu yapımlarda temel mekanik yenme ve yenilme üzerine kurulu olduğu ve bu sebeple de sadece rekabet odaklı oyunlar olduğu düşünüldüğünde, günümüzdeki Metaverse tahayyülüne en yakın yapım, 2003’te küçük bir oyun yapımcısı olan Linden Labs’in geliştirdiği Second Life isimli oyun oldu. Bu oyun kapsamında, oyuncular karakterlerini istedikleri gibi giydirip, aksesuarlarla donatıp sanal dünyada “sosyalleşebiliyorlardı” ve ortada rekabete dayalı bir oyun mekaniği yoktu. Lakin sadece meraklısının bildiği ve sadece PC üzerinde oynanabilen Second Life, bilgisayarla arası çok iyi olmayan son kullanıcılara hitap etmekte biraz problem yaşadı. Oyun konsollarının hem maliyet hem kolaylık açısından daha geniş kitlelere hitap ettiği düşünüldüğünde, ana akım ilk Metaverse denemesi diyebileceğimiz oyun, bundan 13 sene önce ilk kez piyasaya sürüldü.

Sosyal Medya
(Thiago Prudencio/Getty Images)

 

PlayStation 3’ün Sony’nin amiral gemisi oyun konsolu olduğu 2008’de, sadece internet tabanlı ve sosyalleşme odaklı bir oyun olan PlayStation Home, kullanıcılarına sanal ortamda istedikleri kıyafetleri satın almayı ve diğer oyunculara tarzlarını sergilemeyi, kendi evlerini dizayn etmeyi, hiç tanımadığı insanlarla, sadece o kişilerin avatarlarını yani sanal karakterlerini görerek iletişime geçmeyi sevdirdi.

Yeni ismiyle “Meta,” aşina olduğumuz ismiyle Facebook’un CEO’su Mark Zuckerberg’in öve öve bitiremediği bu sanal hayat deneyimini PlayStation severler tam 13 sene önce yaşamışlardı zaten ama bir farkla: her şey televizyon ekranında olup bitiyordu.

Ortada bir sanal gerçeklik ya da arttırılmış gerçeklik gözlüğü yoktu ve bu durum elbette ki “sanal dünyanın içine gömülme” hissini baltalıyordu. Zuckerberg’ün şu günlerde reklamını yaptığı Metaverse ise Sony’nin kendi oyuncu kitlesini ve fanlarını konsolide etmek ve onları sosyalleştirmek amaçlı geliştirdiği PlayStation Home isimli oyundaki tüm mekanik ve içeriklerin benzerlerini, sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik üzerinden, sadece oyun kabına sığmayacak bir perspektifle, hayata geçirme fikri odaklı bir proje.

Sadece bir oyuna dahil olmak ve sadece sosyalleşmek amaçlı değil, iş toplantılarının da içinde yapılabildiği, arkadaş ve akraba ziyaretlerinin de fiziksel olarak yan yana değilken de gerçekleştirilebildiği ve bununla beraber sadece hayal gücüyle sınırlı (kısacası sınırsız sayıda) imkanlar sunabilen sanal bir dünyayı inşa etme fikri, elbette ki ilgi çekici olmakla beraber, kısaca Big Tech olarak adlandırılan, her biri kendi alanında aşağı yukarı birer tekel olan Google, Facebook, Amazon, Apple gibi büyük teknoloji devlerinin elinden çıkacak olması da bir o kadar ürkütücü.

 

Gizlilik Kaygıları

Metaverse ifadesinin geçtiğimiz günlerde Facebook CEO’su tarafından dünya gündemine taşınması pek de tesadüf değil aslında. Henüz birkaç yıl önce, çok kaliteli sanal gerçeklik gözlükleri üreten Oculus firmasını satın alıp kendi firmasının bünyesine katmış olan ve gün geçtikçe daha da tekelleşen Facebook, toplum nazarında ve tahayyülünde kendisini Metaverse evreninin hamisi olarak konumlandırmaya çalışıyor belli ki. Lakin elbette ki pek çok diğer teknoloji şirketi, bilhassa Big Tech olarak adlandırılanlar, yıllardır bu konuda çalışmalar yürütüyorlar.

Bilhassa Covid-19 pandemisi sebebiyle evden çalışma sistemine küresel olarak geçilmesiyle çok popülerleşen video konferans ve sanal toplantı uygulamalardan biri olan Teams’in ve dünyanın en popüler işletim sistemi Windows’un yapımcısı olan Microsoft, halihazırda yıllardır Metaverse tabanlı çalışmalarını sürdürmekte. Microsoft Mesh platformu üzerinde sanal gerçeklik tabanlı pek çok uygulamayı hayata geçiren şirket, Teams uygulamasına 2022’de başlamak üzere hologram ve arttırılmış gerçeklik uygulamalarını da dahil edeceğini duyurmuştu. Bir kısım çalışanın gerçek ofisinde ve gerçek toplantı odasında, diğerlerinin ise sanal olarak o ortamda bulunmasına izin verecek olan bu fütüristik imkan, insanlığın bilim kurgu filmlerinde yıllardır seyretmekte olduğu pek çok hayali gerçeğe dönüştürmenin eşiğinde.

Metaverse Nedir, İnfografik

Lakin tüm bu olan biten esnasında, insanları en çok kaygılandıran meselelerden biri elbette kişisel verilerin gizliliği ve güvenliği. Metaverse kavramını toptan sahiplenmeye niyetli olduğu açık olan Zuckerberg’in ve şirketi Facebook’un, son 20 yılda karıştığı gizlilik ve veri sızıntısı skandallarının listesi, okumakta olduğunuz bu makalenin hacmini kat kat geçecek ölçüde. En son örneğini Cambridge Analytica skandalında, yani Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesini ortaya çıkaran, Facebook yöneticilerini ABD Kongresi önünde defalarca ifade vermeye zorlayan skandalın üstünden henüz birkaç yıl geçmişken ve her geçen gün yeni bir veri sızıntısının ortaya çıktığı modern zamanlarda, insanların gittikçe daha da tekelleşen Big Tech şirketlerine ne kadar güvenebileceği ve bu tekellerin kurduğu sanal bir evrende ne kadar var olmak isteyecekleri de ayrıca merak konusu.

Bununla beraber, Amerikan istihbarat servislerinin dünya üzerindeki tüm internet kullanıcılarını hukuksuz şekilde izleyebildiğini ortaya çıkaran Edward Snowden’ın Rusya’ya iltica etmesinden tutun Julian Assange’ın WikiLeaks yüzünden bugün hapiste olmasına, Çin’in yüz tanıma teknolojileriyle donatılmış kameralarla tüm Urumçi halkını adım adım izlemesine varana kadar pek çok vicdan yaralayıcı olaya sebep olan toplum düşmanı gözetleme ve kontrol faaliyetleri de, elbette ki Metaverse ile beraber yepyeni boyutlar kazanacaktır.

Artık klişeleşmiş olsa da gerçekliğini koruyan bir edebi referans da vermek gerek sanırım bu noktada: George Orwell’in ne kadar haklı olduğu her geçen gün bir kez daha ispatlanmakta. Kendisinin yanıldığı tek nokta ise kurguladığı distopyanın ilk işaretleri 1984’te de görülmüş olsa da 21. yüzyıl ve sonrasında tüm gücü ve imkanlarıyla, tam olarak da Orwell’in tahayyülündeki şekilde devreye girme ihtimali.

Umarım ki Orwell yanılmıştır ve Wachowski kardeşlerin tahayyülündeki “Matrix”in içinde bulmayız kendimizi. Zira, daha fazla özgürlük, her zaman insanlığın yararınadır. İfade ve fikir özgürlüğünün tam anlamıyla tesis edildiği bir ütopyada, Metaverse de yaşayabilir, insanlar da. Lakin hürriyetin belirli devlet kurumlarının yahut trilyon dolarlık dev şirketlerin avucunda olduğu bir distopyada, hayatta kalabilen tek şey, içi sadece kayıp ruhlarla dolu bir Metaverse olacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası