Kriter > Siyaset |

Okulların Yeniden Açılması: Eğitimde Telafi Dönemi


Bir buçuk yıllık eğitimde duraklama döneminden sonra nihayet okullar yeniden açılacak. Ancak henüz pandeminin son bulmadığı dahası delta gibi farklı varyantlarla yayılma hızının arttığı bir dönemde okulları açmaya çalışmak kapatmaktan çok daha karmaşık ve zor bir süreç olacaktır. Hem okulların fiziki alt yapısının pandemi koşullarına göre hazırlanması hem öğrencilerin okula dönüş adaptasyonlarının sağlanması şüphesiz yoğun bir çalışma gerektirecektir.

Okulların Yeniden Açılması Eğitimde Telafi Dönemi
(Mehmet Emin Mengüarslan/AA)

Covid-19 pandemisi daha önce hiç görülmemiş bir küresel eğitim krizi üretti. Salgınla mücadele kapsamında bütün dünyada okullar kapandı ve yeryüzündeki tüm eğitim faaliyetleri eş zamanlı olarak kesintiye uğradı. UNESCO verilerine göre dünya üzerinde 1,5 milyardan fazla öğrenci bu durumdan etkilendi. Oysa savaş, çatışma, doğal afet gibi olağanüstü durumlarda dahi çocukların eğitime devam edebilme haklarının muhafaza edilmesi kaçınılmazdı. Bu nedenle aniden kesintiye uğrayan eğitim öğretim faaliyetlerinin devamı için pek çok ülke uzaktan eğitim modellerini devreye soktu. Teknolojik alt yapısı daha güçlü olan ülkelerde uzaktan eğitime geçiş daha hızlı yaşanırken, bu imkanlardan yoksun ülkelerde ise eğitim faaliyetleri neredeyse tamamen durma noktasına geldi.

Türkiye’de Mart 2020’de ilk vakanın tespit edilmesi ve virüsün yayılmaya başlamasıyla birlikte hızlı bir kararla okullar kapatıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2012’de oluşturmuş olduğu Eğitim Bilişim Ağı (EBA) sayesinde uzaktan eğitime pek çok ülkeye kıyasla daha hızlı geçildi.

Eğitimde devamlılığın sağlanması ve öğrenmenin canlı tutulması bakımından uzaktan eğitimin oldukça kritik bir rol üstlendiğini kabul etmek gerekiyor. Öğrencilerin eğitim faaliyetlerinden kopmaması, okul kapanışlarının ortaya çıkaracağı maliyetleri azaltması, eğitim sistemlerinin dijital dünyaya entegre olmasına katkı sunması ve çocukların evde geçirecekleri zamanı verimli geçirebilmelerini sağlaması bakımından uzaktan eğitim önemli bir fırsat olarak görülebilir. Ancak yapılan ulusal ve uluslararası çalışmalar uzun süren okul kapanışlarının ve uzaktan eğitimin oluşturacağı risklere de dikkat çekiyor. SETA Vakfı bünyesinde hazırlayıp yayımladığımız “Koronavirüs Sürecinde Türkiye’nin Uzaktan Eğitim Deneyimi” adlı raporda da kapsamlı bir şekilde ele alındığı üzere okul kapanışları ve uzaktan eğitim, eğitim sistemimizdeki yapısal sorunları daha da derinleştirme riski barındırıyor.

 

Okullar Neden Açılmalı?

Konuyla ilgili yapılan çalışmaların hemen hepsi uzun süreli okul kapanışlarının ve uzaktan eğitim sürecinin eğitim sistemlerinde halihazırda var olan eşitsizlikleri daha da derinleştireceğine vurgu yapıyor. Bilhassa sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı olan ailelerin çocukları diğer akranları gibi eğitimde aynı fırsatlara sahip olamıyor. Nitekim uzaktan eğitime erişim için elzem olan dijital aygıtlara sahip olma ve dijital okur-yazarlık durumu öğrencilerin ve ailelerinin sosyal, kültürel ve ekonomik durumlarından bağımsız değildir. Bu nedenle dijital cihazlara sahip olan öğrenciler ile olmayanlar arasında “dijital uçurum” çok daha fazla olacak ve bu da eşitsizlikleri derinleştirecektir. Okulların sunduğu hizmetler, internet erişim imkanları, öğretmen, öğrenci ve ebeveynlerin dijital okuryazarlık düzeyleri de dijital uçurumun önemli göstergeleridir. Böylesi bir durumda halihazırda var olan özel okullar ve devlet okulları arasındaki farkın da derinleşme riski söz konusudur. Dolayısıyla uzaktan eğitim sürecinde oluşan bu dijital uçurum çoğu eğitim sisteminin dijital öğrenme dünyasına henüz hazır olmadığını da gösteriyor.

Koronavirüs Sürecinde Türkiye'nin Uzaktan Eğitim Deneyimi Raporu

Diğer önemli risk ise öğrencilerin bu süreçte yaşayacağı öğrenme kayıpları olacaktır. Öğrenciler okuldan ne kadar uzak kalırsa öğrenme kaybı da o kadar artmaktadır. Dahası salgın öncesi yüz yüze eğitim sürecinde zaten yüksek olan öğrenme kayıplarının karantina sürecinde uzun süren okul kapanmaları nedeniyle daha da artması beklenmektedir. Bilhassa dezavantajlı öğrenciler diğer akranlarına göre daha fazla öğrenme kaybına maruz kalmaktadır. Bu risklerin bir sonucu olarak öğrencilerin okula geri dönüş süreçlerinde okul terkleriyle karşılaşılması ise bir diğer önemli risk alanını oluşturuyor. UNESCO pandeminin bir sonucu olarak dünyada 24 milyon çocuğun okula geri dönmeyeceği tahmininde bulunuyor. Özellikle sosyoekonomik bakımdan dezavantajlı, özel eğitime gereksinim duyan ve mülteci öğrenciler için okul terki riski çok daha yüksektir. Bu risklerin yalnızca bireysel değil toplumsal etkileri de olacaktır. Türkiye’nin dünya ile rekabet edebilir düzeyde olması için ihtiyaç duyulan insan kaynağını olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla bu kayıplar tespit edilip telafisi gerçekleştirilmezse hem öğrenciler için hem toplum için yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Bunlarla birlikte pandeminin öğrencilerin akademik eğitimlerine olumsuz etkisi kadar sosyal ve psikolojik durumlarına da olumsuz etkisi göz ardı edilemez. Nitekim okullar yalnızca akademik eğitimin verildiği mekanlar değildir. Öğrencilerin akranlarıyla birlikte sosyalleştikleri mekanlardır. Sosyalleşme ise psikolojik iyileşmeyi beraberinde getirir. Dolayısıyla uzun süre ev ortamında kalarak okul ikliminden, öğretmenlerinden ve akranlarından uzak kalan çocukların sosyal ve psikolojik sorunlarla karşılaşmaya başlamaları araştırmalarımızda karşılaştığımız önemli bir bulgu olmuştur.

Yukarıda bahsedilen riskler ve sorunlar nedeniyle bir buçuk yıllık uzaktan eğitim tecrübesi, uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimi destekleyebileceğini ancak onun yerini alamayacağını çok açık bir şekilde gösterdi. Bu nedenle pandeminin eğitim sistemini ve öğrencileri daha fazla olumsuz etkilememesi için okulların açılması artık elzem hale gelmiştir.

 

Okula Geri Dönüş Süreci: Telafi Şart!

Dünyada salgının yayılmasını önlemek ve salgını kontrol altına almak için okulların kapatılması yaygın bir uygulama olsa da salgının belirsizliği, virüsün başka varyantlarla yayılmaya devam etmesi ve aşı çalışmalarının tamamlanamamış olması nedeniyle pek çok ülke okullarını yeniden yüz yüze eğitime açma kararı aldı. Türkiye’de de Mart 2020’den başlayarak Eylül 2021’e kadar geçen bir buçuk yıllık eğitim öğretim sürecinde ara ara kısmi açılmalar yaşansa da genellikle okullar kapalı kalmıştır.

Pandemi sürecinde Milli Eğitim Bakanlığı’nda bayrak değişikliği de yaşandı. Bakan Ziya Selçuk’tan bakanlık görevini yardımcısı Mahmut Özer devraldı. Bakan Özer’in ilk açıklamasında okulların açılacağına ilişkin yaptığı vurgu oldukça önemliydi: “Okulların açılması için vakaların sıfırlanmasını bekleyemeyiz. Pandemi dolayısıyla çocuklarımızın bedensel ve zihinsel olarak daha fazla olumsuz etkilenmelerine müsaade edemeyiz. Okulları kapalı tutma gibi bir lüksümüz yoktur.” Bakan Özer’in açıklaması pandeminin eğitime olumsuz etkilerinin derinliğini ve çözüm üretme noktasında karar alıcıların hissettiği baskıya işaret etmektedir.

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, yüz yüze eğitime ilişkin yol haritasının açıklanmasının ardından birim amirleri ve il milli eğitim müdürleriyle toplantı yaptı. (MEB/AA, 20 Ağustos 2021)

 

Nihayet 19 Ağustos 2021’de gerçekleşen kabine toplantısı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan müjdeyi vererek okulların 6 Eylül’de yüz yüze eğitime açılacağını kamuoyuna bildirdi. Akabinde Bakan Mahmut Özer, okulların haftada 5 gün açılacağını ancak çeşitli mazeretlerden dolayı okula gelemeyecek olan öğrenciler için EBA platformlarının aktif olarak kullanılacağını duyurdu. Dolayısıyla bir buçuk yıllık eğitimde duraklama döneminden sonra nihayet okullar yeniden açılacak. Ancak henüz pandeminin son bulmadığı dahası delta gibi farklı varyantlarla yayılma hızının arttığı bir dönemde okulları açmaya çalışmak kapatmaktan çok daha karmaşık ve zor bir süreç olacaktır. Bakan Özer’in okulları açma konusundaki kararlı tavrı bu sürecin en büyük avantajı olsa da hem okulların fiziki alt yapısının pandemi koşullarına göre hazırlanması hem öğrencilerin okula dönüş adaptasyonlarının sağlanması şüphesiz yoğun bir çalışma gerektirecektir.

Türkiye 18 milyonu aşkın, pek çok ülkenin toplam nüfusundan çok daha fazla bir öğrenci nüfusuna sahiptir. Pandemi öncesinde de zaten ikili eğitim yapılan pek çok bölge ve okul bulunuyor. Bu yüzden okulların pandemi koşullarına göre dizayn edilmesi, okullardaki kalabalığın azaltılması kolay olmayacaktır.

Okula dönüş sürecindeki diğer bir husus ise öğrencilerin adaptasyon durumları olacaktır. Özellikle okul öncesi ve ilkokul öğrencileri için bu durum çok daha kritiktir. Örneğin ilkokul 1. sınıfı çoğunlukla uzaktan eğitimle tamamlayan bir öğrenci okula geri dönüş sürecinde okul iklimine adaptasyon sorunlarıyla karşılaşacaktır. Dolayısıyla öğrencilerin okula adaptasyonlarını artıracak ve motivasyonlarını güçlendirecek çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu süreçte okullardaki rehberlik ve danışmanlık öğretmenlerine önemli görevler düşüyor.

Okulların yeniden açılmasıyla birlikte tüm eğitim paydaşlarına düşen en temel görev öğrencilerin okullarından uzak kaldıkları süreci telafi etmek olacaktır. Bunun için öğrencilerin yalnızca akademik değil, sosyal ve psikolojik kayıpları da tespit edilmeli ve bütüncül bir eğitim yaklaşımıyla bu kayıpların telafisi için mekanizmalar oluşturulmalıdır. Bu telafi sürecinde sorumluluk yalnızca MEB’e bırakılmamalı, tüm eğitim paydaşları koordineli bir şekilde bu süreçte sorumluluk almalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, pandemi, eğitim sistemimizin eşitsizlik başta olmak üzere yapısal sorunlarıyla mücadele edilmesi gerektiğini çok açık ve çok acı bir şekilde gösterdi. Dolayısıyla daha aşikar hale gelen eşitsizlik başta olmak üzere eğitimde yapısal sorunlara çözüm üretebilmek için bu süreci tarihi bir fırsat olarak da görebiliriz.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası