Kriter > Dosya > Dosya / İsrail Sorunu |

Suudi Arabistan-İsrail Örtülü İttifakının Anatomisi


Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus, Ürdün, Suriye, Libya ve Yemen gibi bölgedeki önemli aktörlerin de siyasal yapılarını değiştirme potansiyeli bölge siyasetinde kırılmalara yol açmıştır. Riyad ve Tel Aviv bölgesel düzenin İhvan lehine değişimine karşı pozisyon alarak iş birliğine gitmiştir.

Suudi Arabistan-İsrail Örtülü İttifakının Anatomisi
Filistinlilerin İsrail’in sınırındaki protesto gösterileri. 13.04.2018

İsrail şüphesiz son yıllarda bölge siyasetinde en rahat dönemini yaşıyor. Bunda Arap dünyasının önemli ülkelerinden Suudi Arabistan’la olan ilişkilerin önceki yıllara kıyasla çok daha olumlu bir seyirde devam etmesi rol oynamaktadır. Her ne kadar iki ülke liderliği resmi düzeyde temasta bulunmaktan kaçınsa da ortak strateji yürütülmesini tesis eden farklı unsur ve enstrümanların olduğu muhakkaktır. Bunlardan en önemlisi şüphesiz ABD liderliğinin bu bağlamda oynadığı roldür. Ocak 2017’de ABD’de başkanlık görevine başlayan Donald Trump ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yaparken daha sonra da İsrail’e geçmiştir. Trump’ın damadı ve danışmanı olan Jared Kushner ise ABD’nin bölge siyasetini dizayn etmekten öte bölgedeki Washington’a yakın aktörler arasındaki koordinasyonu sağlamaktadır. Bu anlamda hem Trump hem de Kushner’in Suudi Arabistan ve İsrail’in bölge siyasetinin koordine bir biçimde gerçekleşmesi bakımından hayati bir rol oynadığı söylenebilir.

İsrail’in kurulduğu ilk yıllarda Suudi Arabistan’ın Tel Aviv’e karşı tutumu dostane değildi. Kuruluşunun ardından İsrail’e karşı olumsuz politikalar izleyen Suudi yönetimi bu ülkeyi arka bahçesindeki düşman olarak tanımlarken ARAMCO yetkililerinden de İsrail’e petrol satışı yapılmayacağına dair taahhüt almıştı. Buna rağmen İsrail, Suudi Arabistan’la doğrudan cepheleşmemeye özen gösterdi. İki ülke arasındaki ilişkiler kademeli biçimde yumuşamaya başlarken tehdit söylemleri asgariye indi. Bu durum özellikle Suudi Arabistan’ın Ortadoğu siyasetinde ABD ile tam anlamıyla paralel siyaset izlemeye başladığı 1990 sonrası dönemde daha da belirgin hale geldi.

Son olarak Suudi Arabistan veliaht prensi ve fiili olarak ülkeyi yöneten Muhammed bin Selman İsrail’in varlığını açık biçimde kabullendi. Geçtiğimiz aylarda Atlantic dergisine verdiği röportajda “İsraillilerin kendi topraklarında yaşama hakkı olduğunu” söyleyen Muhammed bin Selman Riyad’ın artık Tel Aviv’le yeni bir ilişki biçimi içerisinde olduğunu da kabullenmiş oldu. Bu noktada akla gelen ilk sorulardan birisi diplomatik ilişkileri olmayan ve düşman olduğu varsayılan bu iki ülkenin arasında örtülü bir ittifakın var olup olmadığıdır.

 

Tarihsel Süreç

Suudi Arabistan, Filistin devleti ve halkının haklarının korunmasını hedefleyen dolayısıyla İsrail karşıtlığının kurumsallaşmış hali olan Arap Ligi örgütünün kurucu üyeleri arasındadır. Ancak Suudi yönetimi İsrail’in kurulması sürecini engelleyebilecek herhangi bir adım da atamamıştır. Arap-İsrail savaşları sırasında Suudi Arabistan’ın İsrail’e karşı beklenen mücadeleyi göstermemesi Arap kamuoylarının da tepkisini çekmiştir. Suudiler 1948, 1967 ve 1973 savaşlarında Filistin’in savunulması adına savaşan ordulara sembolik destek sağlayarak İsrail karşıtı Arap cephesinin genişlemesinin önüne geçmiştir. Simha Flapan İsrail’in Doğuşu: Mitler ve Gerçekler kitabında Suudi askerlerin İsrail güvenlik güçleriyle hiçbir zaman karşı karşıya gelmediğini vurgulamıştır. Savaşta ön cephede daha çok Mısırlı askerler yer almıştır. Benzer şekilde 1967 savaşına yönelik de Suudiler sembolik destek sağlamıştır. Toplamda 250 bin asker, 2 bin tank ve 950 savaş uçağı Arap devletlerinin envanterini oluştururken Suudiler bu oluşuma sadece 4 bin 500 asker, 40 tank ve 10 savaş uçağı göndermiştir. Benzer şekilde 1973 savaşında da Suudilerin bin 500 asker ve birkaç savaş uçağı göndermesi Arap ordularına yarar sağlamanın aksine İsrail tarafından olumlu bir tutum olarak kabul edilmiştir.

Öte yandan iki aktörün ortak çıkarları paylaştığı ve iş birliği halinde olduğu bölgesel meseleler de bulunmaktadır. Örneğin 1960’larda popülaritesi gittikçe artan Cemal Abdünnasır’a karşı iki ülke aynı siyaseti izlemiştir. Ortadoğu siyasi tarihine damgasını vuran ve “Arap soğuk savaşı” olarak nitelendirilen Yemen iç savaşında Nasır Cumhuriyetçileri desteklerken Suudi Arabistan Zeydi olmasına rağmen kraliyetçi kanadı desteklemiştir. Bu noktada asıl önemli unsur Tel Aviv’in tutumu olmuştur. İsrail savaş boyunca Suudilere istihbarat ve güvenlik desteği sağlamıştır. Mivtza Rotev olarak bilinen operasyonda Mossad ajanları Suudi Arabistan’a yardımda bulunmuştur.

1980 ve 90’larda da Suudi yönetimleri İsrail ile ilişkileri normalleştirme çabası içerisinde olmuştur. Kral Fahd ve Kral Abdullah bu yönde planları uluslararası kamuoyuyla paylaşarak Suudi Arabistan’ın olumlu tavrını ortaya koymuştur. Bunun yanında Suudi yönetimleri Filistin meselesinde genel hatlarıyla İsrail’in kabul ettiği anlaşmalara destek olurken Filistinli direniş hareketlerine mesafeli durmuştur.

 

Açıktan İttifak

11 Eylül 2001 saldırıları sonrası ABD’nin Ortadoğu politikasının en temel unsurlarından ikisi İsrail ve Suudi Arabistan olmuştur. Bu durum iki ülke ilişkilerinin daha da yakınlaşarak bölgesel politikalarda ortak hareket etmelerine yol açmıştır. Riyad 2006’daki İsrail-Hizbullah savaşında Tel Aviv’i desteklerken 2011’de başlayan Arap devrimleri sürecinde de ortak politikalar izlemiştir. 2012’de ise İranlı hackerler tarafından ele geçirilen ARAMCO’ya ait bilgisayarlar İsrailli yazılımcılar tarafından kurtarılmıştır. Temmuz 2015’te imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı olarak bilinen nükleer anlaşma sonrası İran’ın 2000’lerden beri bölgede elde ettiği nüfuzun daha da artacağı endişesi karşısında Tel Aviv ve Riyad ortaklıklarını derinleştirme kararı almıştır.

İsrail’le normalleşme konusunda Suudi Arabistan’lı üst düzey yetkililerin açıklamaları son dönemde artmıştır. Suudi Arabistan’ın eski istihbarat başkanı Prens Türki Faysal İsrail gazetesi Haaretz’e 2015’te verdiği röportajda her ne kadar zor olsa da iki devletli çözümün hayata geçirilebilir olduğunu belirterek İsrail’in pozisyonuna yakın bir tutum içerisinde olduğunu göstermiştir. Faysal ayrıca “Hayal ediyorum. Bir gün Riyad’dan direkt Kudüs’e uçuyorum. Bir taksiyle veya otobüsle Mescid-i Aksa’ya gidiyorum ve Cuma namazı kılıyorum. Sonra da Ağlama Duvarı’nı ve Kutsal Kabir Kilisesi’ni ziyaret ediyorum” ifadelerini kullanarak İsrail’e zeytin dalı uzatmıştır. Aynı yıl Suudi emekli General Enver Aşki İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Dore Gold ile bir toplantıda bir araya gelerek yıllardır zaten gizlice görüşen iki ülkenin artık ilişkilerini açık etmeye karar verdiklerini açıklamıştır. Türki Faysal 2016’da da İsrail yanlısı bir düşünce kuruluşunun toplantısında İsrailli General Yaakov Amidror’la bir araya gelmiş ve ortak ılımlı mesajlar verilmiştir. 2016’da Suudi Arabistan ordusunda üst düzey generallerden olan Enver Aşki beraberinde bir heyetle İsrail Parlamentosu Knesseti ziyaret ederek dostluk ve barış mesajları vermiştir. Aynı yılın Ağustos’unda İsrailli eski bakan ve haham Michael Melchior “Yakında vatandaşlarımız Suudi Arabistan’ı ziyaret edebilecek” şeklinde iddialı bir açıklama yapmıştır. 

Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman

Ekim 2017’de Suudi Arabistan eski adalet bakanı Muhammed Abdülkerim İssa ve yine Suudi Arabistan’ın eski eğitim bakanı Halid bin Muhammed Angari Paris’te bir sinagogu ziyaret ederek İsrail’le ilgili olumlu görüşler ifade etmişlerdir. 2017 sonlarında Suudi Arabistan’ın Elaph gazetesine verdiği röportajda İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot Suudi Arabistan başta olmak üzere tüm ılımlı Arap devletleriyle İran’ı dengelemek için istihbarat paylaşımına hazır olduklarını açıklamıştır. Yine 2017’de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin hiç olmadığı kadar iyi olduğunu dile getirdiği bir zaman diliminde Voice of Israel adlı radyonun iddiasına göre ismi belirlenemeyen bir Suudi prens İsrail’e gizli bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Mayıs 2018’de Suudi Arabistan yetmiş yıllık yasağı delerek Air India firmasına Yeni Delhi-Tel Aviv arası uçuşlarında Suudi hava sahasını kullanma izni tanımıştır. Nisan 2018’de Muhammed bin Selman “İsrail ve Filistinlilerin kendi devletlerini kurmaya hakları vardır” diyerek Suudi Arabistan tarihinde ilk kez açık bir şekilde İsrail’i tanıma sinyalleri vermiştir. Suudi Arabistan yönetiminde giderek yükselen Muhammed bin Selman hakkında ise İsrail basınında övgü dolu yorumlar yapılmıştır. İsrail medyası Selman yönetiminde iki ülkenin daha yakın ilişkiler geliştirebileceğinin sinyallerini vermiştir.

 

İran ve İhvan

Son olarak 2011’deki Arap devrimleri sonrası dönemde İsrail ve Suudi Arabistan ilişkilerinin neden daha yakınlaştığını anlamak için ortak tehdit algılarına değinmek yerinde olacaktır. Bu noktada özellikle Müslüman Kardeşler hareketi karşıtlığı ve İran düşmanlığı iki ülkenin ortak iki noktası olarak dikkat çekmektedir. Bu anlamda öncelikli tehdit algısı İran’a yöneliktir. ABD’nin Irak işgali bölgedeki güç dengesini İran lehine değiştirmiştir. Bu durum Suudi Arabistan ile İran arasındaki rekabetin artmasına ve bunun bir sonucu olarak da Suudi Arabistan-İsrail arasındaki gizli güvenlik ve istihbarat iş birliğinin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Öte yandan 2011’de Mısır’da yaşanan devrimin ardından Müslüman Kardeşler hareketinin bu ülkede ve bölge siyasetinde dönüştürücü bir aktör haline dönüşme ihtimali hem İsrail hem de Suudi Arabistan’ı endişelendirmiştir. Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus, Ürdün, Suriye, Libya ve Yemen gibi bölgedeki önemli aktörlerin de siyasal yapılarını değiştirme potansiyeli bölge siyasetinde kırılmalara yol açmıştır. Riyad ve Tel Aviv bölgesel düzenin İhvan lehine değişimine karşı pozisyon alarak iş birliğine gitmiştir.

Bu noktada her iki aktörün de İhvan karşıtlığı farklı gerekçelerle açıklanabilir. Suudiler için İhvan rejim güvenliğine tehdit iken İsrail için İhvan’ın Filistin kolu Hamas ulusal güvenlik tehdidi olarak görülmektedir. Bu anlamda siyasal mobilizasyon potansiyeli olan İhvan’ın Mısır’da devrim sonrası iktidara gelmesi Suudi Arabistanİsrail yakınlaşmasını hızlandırmıştır. Suudiler 3 Temmuz darbesini finanse etmiş ve İhvan’ı terör örgütü listesine almıştır. İsrail ise İhvan’ı bölgesel ve küresel ölçekte destekleyen Katar devletinin bir yayın organı olan Aljazeera ofislerini kapatmıştır. Dolayısıyla iki ülke arası söylemlerdeki karşılıklı yumuşamalar belirli bir düzeyde yakınlaşma olduğunun işareti olarak görülmektedir.

Gelinen noktada Suudi Arabistan ve İsrail’in Ortadoğu’da özellikle İran ve Müslüman Kardeşler tehdidi bağlamında ortak politikalar izledikleri söylenebilir. Bunun yanında Türkiye ile rekabet, bölgesel tehditlerle mücadele, rejim güvenliği ve ABD ile ilişkiler gibi motivasyonlar Riyad ile Tel Aviv arasındaki koordinasyonun devam etmesinin önünü açmaktadır. Dolayısıyla her ne kadar iki ülke arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmemiş olsa da örtülü bir ittifakın varlığı muhakkaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası