Kriter > Dosya > Dosya / Savunma ve Güvenlik |

Türkiye’nin Körfez Ülkeleriyle İlişkilerinin Yeniden Kalibrasyonu


Türkiye ile Körfez devletleri önemli ölçüde bir diğerini ötekileştirmekten vazgeçti. Bu durum, özellikle BAE’nin hem bölgede hem de bölge dışında Türkiye karşıtı gruplara ve kişilere destek vermekten vazgeçmesi anlamına geliyor. Bunun bir göstergesi olarak karşılıklı ziyaretlerden sonra, Türkiye hükümetine karşı faaliyetleriyle bilinen Muhammed Bin Dahlan ve Sedat Peker’in susturulması gösterilebilir.

Türkiye nin Körfez Ülkeleriyle İlişkilerinin Yeniden Kalibrasyonu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Zayid Al Nahyan ile Kasr El Vatan Sarayı'nda heyetler arası görüşme gerçekleştirdi. (Mustafa Kamacı/AA, 14 Şubat 2022)

2011’de başlayan Arap Baharı sonrasında bütün Arap dünyasında kapsamlı bir değişim ve dönüşüm rüzgarı esmiş ve bölge devletlerinin bir diğeriyle ilişkileri yeniden tanımlanmıştı. Değişim güçleri ve statüko yanlısı aktörler karşı karşıya gelmiş, destekçileri olan bölgesel ve küresel güçlerin müdahaleleriyle, dünyanın en nüfuz edilebilir bölgesi Ortadoğu’da yeni bir güç denklemi şekillendirmişlerdi. Bunun etkisiyle Körfez devletleri de kendi aralarında bir bölünme yaşamış ve aralarındaki anlaşmazlık 2017’de zirveye çıkmıştı. Başını Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) çektiği bazı bölge devletleri, zamanın ABD Başkanı Donald Trump’ın yönlendirmesi ve de teşvikiyle Katar’a abluka uygulayarak cezalandırmak istemişlerdi. Ancak, Türkiye başta olmak üzere bazı devletlerin desteğiyle Katar bu saldırılara karşı direnebildi. Bunun da etkisiyle, BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail gibi çok sayıda bölge devletinden oluşan bu geniş koalisyon, Türkiye’yi bölgede tecrit etmiş ve Yunanistan gibi Türkiye karşıtı devletlere ve oluşumlara destek vermişlerdi.

2020’de Trump’ın başkanlık seçimlerini kaybetmesi ile Ortadoğu’daki BAE, Suudi Arabistan ve özellikle İsrail’e açık çek veren bir liderin yerine daha temkinli bir siyaset izleyen Joe Biden’ın başkan olarak seçilmesi, bölgedeki dengeleri de derinden etkiledi. 2021’in başında göreve başlayan Biden’ın ABD başkanı olmasıyla birlikte Trump’ın Ortadoğu’daki müttefikleri himayesiz kalarak, yeni bölgesel şartlara uygun yeni bir siyaset arayışına girdiler. Bu bağlamda, BAE ve Suudi Arabistan hızlı bir adım atarak Katar ile ilişkilerini normalleştirdiler. Daha sonra da Katar’a destek veren Türkiye gibi ülkeleri bu normalleştirme sürecine dahil ettiler. Bunun gereği olarak da Türkiye ile Körfez devletleri temsilcileri arasında bazı ön görüşmeler yapıldı ve diplomatik bir diyalog başladı. Devamında ilk önemli adımı BAE’nin fiili lideri Veliaht Prens Muhammed Bin Zayid (MBZ) attı ve 24 Kasım 2021’de Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.

 

MBZ ve Erdoğan’ın Ziyaretleri Işığında Türkiye-Körfez Normalleşmesi

MBZ’nin Ankara ziyareti iki ülke ilişkilerinde önemli bir kırılmaya yol açmıştır. Bir kere, bu ziyaretle iki ülke arasındaki buzlar erimiş, ikili ilişkiler onarılmaya başlanmıştır. İki ülke arasındaki güvensizlik nispeten giderilmiş ve on farklı alanda iş birliği antlaşmaları imzalanmıştır. İkinci olarak, iki ülke ilişkilerinin tamamen normalleştirilmesi için de bir yol haritası belirlenmiştir. Bu sürecin güçlendirilmesi için de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 14-15 Şubat 2021’de BAE’ye tarihi bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. Çok üst düzeyde ağırlamanın yapıldığı bu ziyaret sırasında iki ülke arasında 13 farklı alanda iş birliği antlaşmalarının imzalanması, MBZ’nin Ankara ziyaretinde atılan adımın istisnai olmadığını göstermiştir. Üçüncü olarak, Türkiye ile BAE arasındaki normalleşme, Türkiye’nin Arap Baharı sonrası dönemde gerilimli ve çatışmacı ilişkilere sahip olduğu diğer Körfez devletleriyle olan ilişkilerine de olumlu olarak yansımıştır. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Abu Dabi ziyareti ile Türkiye’nin bütün Körfez devletleriyle, yani BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn ile ilişkilerinin normalleşmesi gündeme gelmiştir.

Türkiye ile BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn arasındaki normalleşme sürecinin içeriğine bakıldığında, ilişkilerin genel seyrini belirleyen ve birbirleriyle irtibatlı dört hususun ön plana çıktığı görülüyor. Birinci olarak, Türkiye ile Körfez devletleri önemli ölçüde bir diğerini ötekileştirmekten vazgeçtiler. Bu durum, özellikle BAE’nin hem bölgede hem de bölge dışında Türkiye karşıtı gruplara ve kişilere destek vermekten vazgeçmesi anlamına geliyor. Bunun bir göstergesi olarak karşılıklı ziyaretlerden sonra, Türkiye hükümetine karşı faaliyetleriyle bilinen Muhammed Bin Dahlan ve Sedat Peker’in susturulması gösterilebilir. Belirli bölgesel konularda fikir ayrılıkları devam etse de bundan sonra sıfır toplamlı ve çatışmacı bir siyasetin izlenmeyeceği konuşunda anlaşmaya varılmış görünüyor.

Türkiye ile BAE Arasında 13 Anlaşma İmzalandı

İkinci olarak, bazı önemli bölgesel ve küresel gelişmeler, Körfez devletleri ile Türkiye’nin birbirlerini ötekileştirmemesi gerektiğini ortaya koydu. Örneğin, Suudi Arabistan ve BAE’nin Katar’la ilişkilerini normalleştirmesi sonucu, 2017’de patlak veren krizde Katar’ın en büyük destekçisi olan Türkiye ile ilişkilerindeki gerginliğin önemli nedenlerinden biri ortadan kalkmıştı. Sert gücünü kullanarak bölgesel etkinliğini arttıran Türkiye’nin özellikle savunma sanayindeki hamleleri dolayısıyla Ortadoğu’da dikkate alınması gereken bir devlet olduğunu bir kere daha anladılar. Benzer şekilde, BAE’nin İsrail ile yakın ilişkileri de Türkiye-Körfez gerginliğinin sebeplerinden biriydi. Türkiye’nin İsrail ile diyaloga geçmesi ve yeni bir normalleşme süreci başlatması ile gerginliğin nedenlerinden biri daha ortadan kalktı. Öte yandan, Biden’ın ABD’de iktidara gelmesi ve Trump’ın kurduğu “Küre İttifakı”nın dağılması gibi küresel bazı gelişmeler de tarafları birbirine yaklaştırdı. Özellikle Biden’ın, İran ile ilişkilerini geliştireceğini açıklaması Türkiye ile Körfez devletlerini yakınlaştırdı. Çünkü ABD’nin desteği olmadan, BAE’nin aynı anda İran ile Türkiye’yi ötekileştirerek bölgede iddialı bir dış politika izlemesi mümkün değildir.

Üçüncü olarak, görünen o ki, Türkiye ile Körfez arasındaki normalleşme şimdilik daha çok teknik konularda pozitif bir gündemi öne çıkarmakla gerçekleşiyor. Mesela, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Abu Dabi ziyareti sırasında iki ülkenin imzaladığı 13 antlaşmanın tamamı savunma sanayi, sanayi, teknoloji, sağlık, tarım, ticaret, ekonomi, afet yönetimi, kara ve deniz taşımacılığı, iklim değişikliği, meteoroloji, kültür, gençlik, iletişim ve arşiv gibi teknik alanlardaydı. MBZ’nin Ankara ziyareti sırasında imzalanan 10 antlaşma (enerji, çevre, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi bağlamında mali bilgilerin değişimi, devlet fonlarının yönetimi, borsalar, merkez bankaları ve gümrük konuları) da benzer konulardaydı. Ekonomik ve teknik alanlarındaki iş birliklerinin, bölgesel siyasi ve stratejik konulardaki iş birliğini kolaylaştıracağı bekleniyor.

Dördüncü olarak, Türkiye ile Körfez devletleri siyasi ve güvenlik konularını da ikiye ayırarak ele alıyorlar. Taraflar hem iş birliği yapabilecekleri hem de üzerinde uzlaşamayacakları konularda daha iş birlikçi ve daha esnek/uzlaşmacı tavırlar sergilemeye başladılar. Taraflar, ortak bölgesel tehditlere karşı iş birliği yapmaya gayret gösteriyorlar. Özellikle Türkiye ve BAE, ABD Başkanı Biden’ın İran ile uzlaşma yollarını araması üzerine, Körfez güvenliği bağlamında ve Yemen krizinde Husiler'e verdiği destek üzerinden İran’ın bölgesel iddialarına karşı ortak tavır geliştirmede iş birliği yapabilirler.

Ankara ile Abu Dabi arasındaki temel bölgesel uyuşmazlıklarının başında Arap Baharı sonrası dönemde farklı siyasal ve toplumsal dinamiklere ve aktörlere destek vermeleriydi. 2013’teki Mısır askeri darbesinden bu yana yaşanan gelişmeler sonrasında, özellikle Müslüman Kardeşler ve benzeri ana-akım İslami hareketlerin ve siyasi yapıların ciddi bir güç kaybı yaşaması, Arap dünyasında ciddi bir güç dengesizliği ortaya çıkardı. Zamanla Körfez devletleri muhalif hareketlerden daha az tehdit algılar hale gelince, bunlara destek veren Türkiye gibi ülkelerin ötekileştirilmesinin de pek bir anlamı kalmadı. Ayrıca, yukarıda ifade edildiği gibi, 2017 Katar krizinin 2021 başında çözülmüş olması da Katar’ın yanında duran Türkiye’nin ötekileştirilmesini gereksiz kılmıştı. Yemen ve Sudan gibi bölgesel krizlerde değişen şartlar ve güç dengeleri de Türkiye ile Körfez devletlerinin doğrudan karşı karşıya gelmesini engelledi. Sadece fikir ayrılıklarının devam ettiği Suriye ve Libya’da tarafların pozisyonlarında nispeten bir yumuşama söz konusudur.

Beşinci olarak, Türkiye’nin pek çok bölgesel ve küresel devlete karşı izlediği “sektörel siyaset” anlayışını, BAE’ye ve diğer Körfez devletlerine karşı da devreye soktuğu görülüyor. Türkiye, ABD ve Rusya gibi ülkelerle ilişkilerinde olduğu gibi, Körfez ile ilişkilerinde de konuları birbirinden ayrı tutarak ele almaya başladı. İkili ilişkilerdeki sıfır-toplamlı ve bütüncül bakış açısı, yerini sektörel siyasete bıraktı. Mesela, Türkiye ile BAE son iki ziyaret sırasında önemli konulardaki fikir ayrılıklarını kenarda tutarak pozitif gündemi ön plana çıkardı. Bundan sonraki ilişkilerde de “ya hep ya hiç” düşüncesine kapılmadan konuların ayrı ayrı ele alınması beklenir.

Son olarak, BAE gibi devletlerin, Türkiye ve İran gibi bölgenin etkili ve güçlü devletlerinin ötekileştirilmesi üzerinden uzun erimli iddialı bölgesel politikalar izlemesi sürdürülebilir değildir. Biden Yönetimi’nin, Trump’ın sağladığı desteği geri çekmesi dolayısıyla dış destekten de mahrum kalan BAE’nin iddialı dış politika izlemesinin maliyeti artmış oldu. Öte yandan, Batılı küresel aktörler tarafından ötekileştirilen Türkiye’nin tek başına bu devletlere karşı etkili bölgesel projeksiyonlar gerçekleştirmesi de pek mümkün gözükmüyor. Bu durum, Türkiye ile Körfez arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini gerektiriyor. Yani, bölgesel sorunları kendi aralarında çözmek zorunda olan bölge devletlerinin, dış politikalarını çeşitlendirmesi gerekir.

 

Sonuç Yerine

Türkiye ile BAE arasındaki normalleşmeyi, Ortadoğu’daki mevcut güç dengelerinin gerektirdiği bir yeniden yapılanma ve bunun gerektirdiği bölgesel normalleşme sürecinin bir parçası olarak okumak gerekir. Birbirlerine karşı sıfır toplamlı bir siyaset izleyen iki devlet arasındaki buzların erimesi, bu devletlerin diğer bölgesel devletlerle ilişkilerine de olumlu yönde etki edecektir. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda bölgede yaşanacak benzer gelişmeler, Türkiye ile Körfez devletleri arasındaki ilişkileri daha iş birlikçi bir düzleme taşıyabilir. Ancak şu an itibariyle taraflar, öncelikle aralarındaki güvensizliği ortadan kaldırmak için gerekli çabalara odaklanıyorlar.

Ayrıca, Afganistan ve Ukrayna krizlerinin de gösterdiği gibi küresel güçler arasındaki rekabet artıkça orta ve küçük ölçekli devletlerin araçsallaştırılması da kaçınılmaz olacak. Buna benzer gelişmelerin Ortadoğu’da da yaşanabileceğini dikkate aldığımızda, bölge devletlerinin her birinin diğerine karşı daha barışçıl olması bekleniyor. Özellikle bölgeye yönelik tek yanlı politikalarını daha da keskinleştiren ABD, Rusya ve Çin gibi küresel güçlerin bölgeye yönelik siyasetlerinin de etkisiyle önümüzdeki dönemde diğer bölge devletleri arasında olduğu gibi Türkiye ile Körfez devletleri arasında daha iş birlikçi ilişkilerin geliştirilmesi beklenebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası