Kriter > Dış Politika |

Trump Suriye’ye Ne Getirir?


ABD’de kavgalı bir seçim yapıldı. Son bir yıllık süre içerisinde Donald Trump adım adım yükselse de anketler Hillary Clinton’ın kazanacağını iddia etmişti.

Trump Suriye ye Ne Getirir

ABD’de kavgalı bir seçim yapıldı. Son bir yıllık süre içerisinde Donald Trump adım adım yükselse de anketler Hillary Clinton’ın kazanacağını iddia etmişti. Herkes kendini aslında bir Clinton iktidarına göre ayarlamıştı bile. Fakat kimsenin baştan beri şans tanımadığı Trump kazandı.

Kimse buna hazırlıklı değildi. Şimdi herkes alışmaya çalışıyor. İlk günler Trump aleyhine gösteriler bile yapıldı. Kimileri ABD’yi terk edip Kanada’ya yerleşmekten bahseder olmuştu. Hatta Kaliforniya’nın ABD’den ayrılması ihtimali bile konuşuldu. Ama o tartışmalar son buldu. ABD Trump fikrine alışmaya başladı. Şimdi sıra dünyanın geri kalanında.

ABD’de yapılan başkanlık seçimleri sadece bu ülkenin değil tüm dünyanın geleceğini etkileyen sonuçlar doğurur. Bu nedenle tüm dünya kimin başkan seçileceğine odaklandı. Bunların başında ise Ortadoğu geldi.

Bir önceki ABD Başkanı Barack Obama büyük ümitlerle iktidara gelmişti. Herkes bu “kara oğlan”ın Ortadoğu politikasının iyi sonuçlar doğuracağını düşünüyordu. Çünkü güzel konuşuyordu. Başkan Bush’a kıyasla çok daha sempatik görünüyordu ve sürekli onun savaşçı politikalarını eleştiriyordu.

Şimdi o da gidiyor. Hem de arkasında büyük hayal kırıklıkları bırakarak. Ortadoğu bugün daha karmaşık, daha kaotik. Suriye savaşında yaşananlar Irak Savaşı’nı şimdiden yakaladı ve geçiyor. Milyonlarca insan evini-yurdunu, malını-mülkünü ve eşini-dostunu bırakıp gitti. Kimisi çoluk çocuğuyla Akdeniz’in soğuk sularında can verdi. Kimisi Avrupa’ya kapağı atmaya çalışıyor. Kimisi de mülteci çadırlarında zaman geçiriyor. Bir de bırakıp gidemeyenler var. Yüz binler yaşamını yitirdi. Suriye tükendi.

Çözümsüzlük ve ilgisizlik siyasetini bile isteye takip eden Obama yönetimi Suriye’de yaşananların doğrudan en büyük kaynağıdır. Obama Suriye’de bütün aktörleri birbirine düşürmek için elinden geleni yaptı. Klasik müttefiklerini terk etti. Bunun yerine klasik düşmanlarını destekledi. Rusya ve İran’ın Suriye’de açıktan savaş vermesine hiç ses etmedi. Bundan büyük keyif aldı.

Sonuç ortada. Suriye paramparça oldu. ABD seçime giderken herkes sahnedeki yerini sağlamlaştırdı. Şimdi Trump yönetimi bekleniyor. Suriye’ye yönelik her ne yapacaksa bölgesel aktörler kendilerini ona göre ayarlamaya gayret ediyor.

ABD’nin Dış Politika Kalıpları

Peki ne yapar Trump? Malum, kendisi İslam karşıtı söylemleriyle biliniyor. Adamın kendi düşündüklerinden başka hiçbir şeye saygısı yok. Aslında şimdiye kadar sergilediği tutuma bakılırsa, oldukça dengesiz ve tehlikeli bir kişiliğe sahip olduğu düşünülebilir. Bu nedenle Trump hepimize endişelenmek için yeterince gerekçe sunuyor. Bu haliyle Suriye’de ne yapar diye sorulduğunda iyimser olmak için pek bir neden yok gibi.

Fakat Trump’a fazla odaklanmak ve seçim sürecinde kullandığı popülist dili gerçekmiş gibi düşünmek bizi ortaya koyacağı dış politika ve güvenlik stratejisi açısından yanıltabilir. ABD sistemi başkanlara özellikle dış politika alanında yeterli bir manevra alanı sunar. Bu nedenle bir başkan tercih ederse kendi dönemine damgasını da vurabilir. Böyle olunca da Trump’ın kullandığı nefret yüklü ve tutarsız söylemin Ortadoğu ve Suriye için de kötü sonuçlar üretmesi beklenebilir.

Genellikle de böyle oluyor. Birçok kimse Trump konusunda karamsar. Fakat uluslararası sistem Trump’ı da şekilllendirecektir. Güç dağılımı ve ABD’nin o dağılım içindeki pozisyonu Soğuk Savaş sonrasında tüm diğer Amerikan başkanlarını nasıl etkilediyse Trump’ı da etkileyecektir.

ABD hala uluslararası sistemin tartışmasız tek süper gücü. Oldukça geniş bir manevra alanına sahip. Bu geniş alan Amerikan başkanlarının aşırı saldırgan tavırlar üretmesine neden oluyor. Bu aşırı saldırgan dış politika davranışları bazen aşırı müdahalecilik halinde tezahür edebilirken bazen de aşırı ilgisizlik rengine bürünebiliyor. Çoğunlukla da bu ikisi bir beşik gibi sırayla ortaya çıkıyor. Eğer bir önceki ABD başkanı müdahalecilik taraftarı olursa bir sonraki başkanın uluslararası müdahaleden kaçınma taraftarı olması ihtimali oldukça yüksek.

Soğuk Savaş sonrasının ilk başkanı olan baba Bush müdahaleciliği ile dikkat çekiyordu. Fakat Bush sonrasında iktidara gelen Clinton müdahaleden uzak durarak ülkenin iç siyasi meselelerine odaklanmayı tercih etti. Ardından Bush döneminde ABD tekrar uluslararası müdahalenin dozajını artırdı. Buna bir tepki olarak seçilen Obama yine ABD’nin içe dönüşünü ve dışa ilgisizliğini temsil etti. Obama dönemine bir tepki olarak seçilen Trump’ın ise Obama’nın tersine uluslararası müdahaleci bir tavır sergilemesi kimseyi şaşırtmasın.

Aslında bu çerçeveden bakıldığında Trump’ın bu zamana kadar ürettiği söylemin tersine davranışlar sergilemesi beklenmelidir. Seçim süreci boyunca Trump’ın kullandığı söylemi bu anlamda fazla ciddiye almamak gerek. Zira Trump seçilmek için her türlü söylemi kullandı. Bunların birbiriyle ilişkili olup olmadığına bakmadan ve anlamlı bir bütün oluşturma kaygısı taşımadan her türlü popülist söylemi kullandı. Bu nedenle Trump’ın iktidara geldiğinde ne yapacağına dair kendinin bile net fikri olduğunu söylemek kolay değil. Zihni de, davranışı da zaman içerisinde uluslararası sistemin şartlarıyla şekillenecektir. Nasıl kendinden önceki tüm başkanlar belli kalıplar izlemişse, Trump da belli bir kalıba girecektir.

Suriye’de Ne Olur?

Trump, ABD dış politikasında fark yaratmak isteyeceğinden öncelikle rakiplerine ve kriz alanlarına odaklanabilir. Bu durum doğrudan Suriye’deki dengeleri etkiler. Trump, Obama’nın başarısızlık alanı olarak gördüğü Suriye ve DEAŞ konusunda ABD’nin pozisyonunu değiştirmek için uğraşacaktır. Bunun kısa sürede meydana gelmesini beklemek mümkün olmasa da Obama ile Trump arasında çok temel bir farklılık oluşacaktır. Obama çözümsüzlük siyasetini desteklerken Trump’ın çözüm taraftarı olması daha muhtemel.

Çözüm gündeme geldiğinde ABD’nin DEAŞ ile mücadeleyi daha ciddi bir şekilde yürütmesi meselesi ortaya çıkar. DEAŞ zaten uzun süredir alan kaybediyor. Bu DEAŞ’ı zayıflatmakla beraber geri çekildikçe daha çetin ceviz olmasına neden oluyor. Rakka’ya doğru çekildikçe DEAŞ’ın savunmasının da sertleşeceği düşünülebilir. Bu safhada DEAŞ meselesi PYD gibi aktörlerle yürütülemeyecektir. O zaman doğrudan bir ABD müdahalesi gündeme gelirse Suriye meselesi baştan aşağı yeniden yazılır.

Muhtemel Senaryolar

Zaten Suriye savaşının tarafları da bu durumun farkında. Bu nedenle herkes Trump gelene kadar kendi pozisyonunu alıyor. Rusya, Suriye’nin batısında hakimiyet alanını kurduğuna inanıyor. Halep’i de ele geçirdikten sonra artık savunma pozisyonu alacaktır. İdlib ve Suriye’nin geri kalanını elde etmeyi de arzulayabilir ancak şimdilik çok da fazla zorlamak istemez. Çünkü kendine göre gerekli olan hattı kurtardığını düşünüyor.

İran, bu anlaşmada Rusya’nın kuyruğuna takılmış durumda. Rusya neyi yeterli buluyorsa, İran da ona razı olmak zorunda kalacak ve bekleyecektir. Türkiye ise Fırat Kalkanı Harekatı’nı tamamlama aşamasında. Bu noktada Türkiye de kendi güvenliğini sağladığı hissine sahip olacak ve bundan sonra yeni alanlara niyetlenebilecektir. Menbic, Afrin ve hatta Fırat’ın doğusu da Türkiye’nin hedefleri arasında. Fakat Türkiye de el-Bab operasyonu sonrası Trump’ın tavrını görmek isteyecektir.

Türkiye şimdilik Rusya ve İran ile anlaşarak kendisini garanti altına almış oldu. ABD de dahil olduğunda dört aktör arasında varılacak bir mutabakatta üçe karşı tek kalmak istemiyor ve bu nedenle Astana’ya gidiyor. Böylelikle Trump çözüm için elinde bir planla geldiğinde Türkiye, Rusya ile anlaşmayı göze alabildiği için ikna edilmesi daha zor bir aktör olur. Eğer Türkiye ikna etmek istenilmezse o zaman İran ve Rusya çizgisine daha da yaklaşır ve kilitlenme sürer. Yok eğer Trump Türkiye’ye yaklaşırsa o zaman ABD, PYD’den uzaklaşmak durumunda kalacaktır. Bu da Suriye’de tüm hatların değişmesi demektir.

Yeni hatlara göre iki ihtimal doğabilir; bölünme veya yumuşak bir rejim değişikliği. Eğer ABD, PYD yerine Türkiye ile yakınlaşırsa ve çözüm üretmek isterse o zaman Rusya’ya da taviz verir ve DEAŞ’ın temizlenmesi karşılığında Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanır. Fakat karşılığında da yumuşak bir rejim değişikliğini talep edebilir. Bu da Rusya için verilemeyecek bir taviz değildir. Esed gidebilir yerine yine Rusya yanlısı bir rejim doğabilir. ABD, DEAŞ’ı yenmiş sayılır. Rusya, Suriye’yi kuklasına dönüştürür. Türkiye kenarında bir terör devleti kurulması ihtimalini savuşturmuş olur.

Tabii tüm bu süreçte bambaşka senaryoların ortaya çıkma ihtimali hep var. 11 Eylül gibi ani bir kriz ortaya çıkabilir ve tüm aktörler ayrı kulvarlara savrulabilir. O zaman da senaryoları yeniden düşünmek gerekebilir. Fakat şimdilik Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunduğu ve tarafların rıza gösterebileceği bir anlaşma ihtimali hala mevcut. Bunun için öncelikle Trump’ın müdahaleci bir çözüm siyasetine yönelmesi gerekecek. Şimdilik bu ihtimalin yüksek olduğunu da düşünebiliriz.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası