Uzun süredir gündemde olan 4. Yargı Reformu Strateji Belgesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 23 Ocak Perşembe günü “Türkiye Yüzyılı Adaletin Yüzyılı” mottosuyla açıklandı. 2025-2029 arasında uygulanacak olan beş yıllık Belgenin, “Hukukun üstünlüğünü esas alan, gecikmeyen ve öngörülebilir bir adalet sistemi” vizyonuna dayandığı, adalet alanındaki önceki dönemde yapılan çalışmaları tamamlayan ve yeni ihtiyaçları karşılayan bir yol haritası olacağı vurgulandı.
Yargı ve adalet reformları, Türkiye’de siyasetin ve toplumun daima başat gündem maddelerinden birisi olmuştur. Adalete erişimi imkânsız kılan ve yıllarca süren uzun yargılamalar, darbe anayasaları ile dizayn edilen yargıdaki vesayetçi ideolojik zihniyet, çağın gerisinde kalmış fiziki altyapı ve personel eksiklikleri gibi yapısal ve kökleşmiş sorunlar söz konusu idi.
Bu sorunları aşmak amacıyla 1990’ların sonlarında başlayan Avrupa Birliği uyum sürecinin etkisiyle bazı adımlar atılmaya başlanmış, 1999 ve 2001 Anayasa değişiklikleri ile kısmi reformlar yapılmıştı. Ancak bunlar hep vesayetin sınırları ve koalisyon hükümetlerinin imkanları çerçevesinde olmuştur.
Yargıda Reform Süreci
Öncesindeki bazı küçük adımlara karşın yargı alanındaki asıl reform süreci 2002’de AK Parti iktidarı ile başlamıştır. İlk başlarda Avrupa Birliği uyum yasaları, demokratikleşme paketleri ve anayasa değişiklikleri şeklinde çok sayıda düzenleme yapılmıştı. Bunlar bir plana dayanmaktan ziyade büyük ölçüde acil ihtiyaç duyulan alanlardaki eksikliklerin ortadan kaldırılmasına yönelikti. İlerleyen yıllarda yargı reformlarının, belli bir strateji ve takvim içerisinde hayata geçirilmesi ve öngörülebilirliği temin amacıyla bir strateji belgesi hazırlama düşüncesi doğmuştur. Böylece ilk defa 2009’da “Yargı Reformu Strateji Belgesi” hazırlanmış ve kamuoyuna açıklanmıştı. Sonrasında 2015-2019 arasında uygulanmak üzere ikinci “Strateji Belgesi” 2015’te duyurulmuştu.
En son halen uygulanmakta olan üçüncü Strateji Belgesi ise “Güven Veren ve Erişilebilir Bir Adalet Sistemi” vizyonuyla bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 30 Mayıs 2019’da açıklandı ve bir Cumhurbaşkanlığı kararı şeklinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Kısa süre sonra öngörülen faaliyetlerin takvimini belirleyen “Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı” duyuruldu. Bu belgenin beş yıllık uygulama süresi 2024’te doldu.
Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan ve 2019-2023’ü içeren Uygulama Raporuna göre öngörülen faaliyetlerin yüzde 71’inden fazlası hayata geçirilmiş durumda. Strateji Belgesi’nde belirtilen ve 9 başlık altında toplanan 256 faaliyetin 181’i gerçekleştirilmiştir. Yeni tarihli bir uygulama raporu henüz yayınlanmış değil. Ancak 2024’te çıkarılan yargı paketleri ile diğer faaliyetleri göz önünde bulundurursak uygulama oranının daha da yükseldiğini tahmin etmek zor değil.
Böylece günümüze kadar 2009, 2015 ve 2019’da kabul edilen üç ayrı strateji belgesi uygulanmıştır. On beş yıllık bu süre boyunca ceza adaletinden yargının fiziki ve personel altyapısına, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından adalete erişime kadar geniş bir yelpazede kapsamlı iyileştirmeler yapılmıştır. Böylece sürekliliğe dayanan bir anlayışla birbirini tamamlayan köklü reformlar hayata geçirilmiştir.
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan dördüncü Strateji Belgesini öncekilerde olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamıştır. Bizzat Cumhurbaşkanının açıklaması, belgenin sadece bir Adalet Bakanlığı belgesi olmadığını ve bütün bir yürütmenin/kabinenin bu belgenin arkasında olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Gerçekten de Belge incelendiğinde sadece Adalet Bakanlığı’nı ilgilendirmediğini, diğer birçok bakanlığı ve kurumu ilgilendiren faaliyetler öngörüldüğünü görmek mümkündür. Örneğin hukuk eğitimi ile ilgili hedeflerin gerçekleştirilmesinde Yüksek Öğretim Kurumuna, üniversitelere ve hukuk fakültelerine çeşitli görevler verilmiştir. Ortaokul ve liselerde okutulacak “hukuk ve adalet dersi” ile ilgili faaliyetler ise Milli Eğitim Bakanlığı’nı ilgilendirmektedir.

Şeffaf ve Katılımcı Hazırlık Süreci
Adalet Bakanlığı’nın, Strateji Belgesinin hazırlanmasında katılım ve şeffaflık ilkelerini esas aldığını görüyoruz. Bir yılı aşan süre boyunca hem vatandaşların hem de kurumsal paydaşların görüşleri alınmış; yüksek yargıda, istinafta ve ilk derece mahkemelerinde görev yapan yargı mensupları ve sivil toplum kuruluşlarıyla değerlendirme toplantıları yapılmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Yüksek Mahkemeler, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu, Türkiye Adalet Akademisi, Türkiye Barolar Birliği ve Barolar, Yükseköğretim Kurulu ve Hukuk Fakülteleri, Türkiye Noterler Birliği, Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, Kişisel Verileri Koruma Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumunun konuyla ilgili yazılı görüşleri alınmış ve toplantılar düzenlenmiştir. Kamuya açılan internet sitesi aracılığıyla vatandaşlardan Adalet Bakanlığına ulaşan görüş ve öneri sayısı 56 bini geçmiştir.
Yine Belgenin yayınlanması sonrası takvime ilişkin açık ve ölçülebilir bir “Eylem Planı” hazırlanacağı ve uygulama raporları üzerinden izleme ve değerlendirme sistemi kurulacağı belirtilmiş. Bu sayede açıklanan faaliyetlerin kâğıt üzerinde kalmayacağını ve izlenebilir bir sistem kurulacağını görüyoruz.
5 Amaç, 45 Hedef ve 264 Faaliyet
Cumhurbaşkanınca kamuoyuna açıklanan ve Adalet Bakanlığının internet sitesinde yayınlanan Belge, hayli uzun ve ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış. Toplamda 85 sayfayı bulan Strateji Belgesinin tamamına hâkim olan altı tema şu şekilde sıralanmış: Hukukun üstünlüğü: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı; Hukuki güvenlik: Makul süre, hızlılık, öngörülebilirlik ve çözüm merkezli adalet; Yargının etkinliği: Sadeleştirilmiş, kolaylaştırılmış, verimliliği esas alan süreç ve uygulamalar; Güven ve memnuniyet: Adalete kolay erişim, onarıcı ve telafi edici adalet uygulamaları ile toplumsal güven için etkin ceza adaleti sistemi; Teknoloji destekli adalet: Adalet hizmetleri ile adli bilimlerde dijital dönüşüm ve yapay zekâ; Mesleki yetkinlik: Değerlere dayalı hukuk eğitimi ve liyakat esaslı uygulamalar.
Bu altı temayı esas alan Yargı Reformu Strateji Belgesinde 5 amaç, 45 hedef ve 264 faaliyet belli bir sistematik ve bütünlük içerisinde hazırlanmış. Belgede beş ana başlık olarak da ifade edilebilecek “amaçlar” şu şekilde sıralanmış: Kurumsal Yapının Güçlendirilmesi ve Süreçlerin Yeniden Yapılandırılması; İnsan Kaynakları Kapasitesinin Güçlendirilmesi; Ceza Adaleti Sisteminin Etkinliğinin Artırılması; Hukuk ve İdari Yargılama Süreçlerinin Etkinliğinin Artırılması; Adalete Erişimin Kolaylaştırılması.
Bu beş amaç altında sıralanan 45 hedef ve 264 faaliyetin tek tek ele alınması, böyle bir yazının kapsamını fazlasıyla aşacaktır. Ama Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan belgede öne çıkan bazı hususlara değinmek mümkün. Bunlar yargıda yaşanan gecikmelerin giderilmesi adaletin hızlanması, cezasızlık algısıyla mücadele edilmesi ve yargının etkinliğinin artırılarak adalete erişimin kolaylaştırılmasıdır.
Yargının Hızlanması ve Makul Sürede Yargılama
Hedef ve faaliyetler incelendiğinde dikkat çeken hususlardan birincisinin yargılamaların hızlandırılması ve makul sürede yargılanma hakkının tesisi olduğu görülmektedir. Uzun yıllardır Türkiye’de yargıya ilişkin temel eleştiri noktalarından birisi daima davaların çok uzun sürmesi olmuştur.
“Geciken adalet, adalet değildir” düşüncesinden hareketle önceki belgelerde olduğu gibi bunda da “makul sürede yargılanma hakkına” odaklanılmıştır. İnsan kaynakları kapasitesinin güçlendirilmesi başlığındaki faaliyetlerin en önemli amacı güvenilir bir adalet sistemi olmakla birlikte, yargının hızının ve etkinliğinin artırılmasının hedeflendiğini de söylemek mümkündür. Bu noktada “coğrafi teminatın” hâkim ve savcıların bağımsızlığı ve güvenceleri açısından hayati bir adım olacağını belirtmek gerekir.
Bu başlıkta son olarak belirtilmeli ki yargının iş yükünü azaltmak ve adaleti hızlandırmak amacıyla atılan adımların başarılı olması tek başına Adalet Bakanlığı ve yargının üstesinden gelebileceği bir sorun değildir. Hâkim ve savcı sayısını artırarak yargı teşkilatını ne kadar büyütürsek büyütelim, eğer sisteme giren dosya sayısı artmaya devam ederse sorun çözülmeyecektir. Bu açıdan hukuki sorun üreten kaynakların kurutulması, uyuşmazlıkların azaltılması ve mümkün olduğunca mevcut uyuşmazlıkların alternatif çözüm yolları ile çözülmesi fayda sağlayacaktır. Yani gerekiyorsa yargıyı büyütmenin yanında sisteme giren uyuşmazlıkların azaltılması yolunda çalışılmalıdır.
Cezasızlık ile Mücadele
Belgede öne çıkan bir diğer husus ise son yıllarda şiddeti gittikçe artan cezasızlık algısı ile mücadeledir. Daha önceki yazılarımızda da ele aldığımız cezasızlık algısı, olgularla tam olarak doğrulanamasa da toplumun adalet sistemine ilişkin temel eleştiri konularından birisi haline gelmiştir. Bu sebeple “ceza adaleti sisteminin etkinliğinin artırılması” amacıyla suç, yaptırım ve infazda denge kurulacağı, soruşturmaların kısa sürede etkin bir şekilde yürütülmesinin sağlanacağı, ceza adaletinde caydırıcılığın artırılacağı, ceza infaz ve denetimli serbestlik sisteminin kapasitesinin geliştirileceği belirtilmiş.
Bu amaca yönelik olarak bilişim ve dolandırıcılık suçları konusunda öngörülen düzenlemeler, suça eğilimli madde bağımlılarına yönelik tedbirler, yüksek güvenlikli adli psikiyatri hastanelerinin artırılması ve uyuşturucu madde bağımlılarına özgü infaz kurumlarının oluşturulması, trafikte işlenen suçlar için yeni yaptırımların öngörülmesi, kutlamalarda silah kullanılmasının caydırılması, infaz sisteminde hükümlülerin ıslahı ve topluma kazandırılmasını sağlayacak programların hayata geçirilmesi gibi faaliyetler belgede önemli bir yer işgal etmiştir.
Toplumun sinir uçlarına dokunan ve infiale sebep olan suçlar meydana geldiğinde geçmişte ilk akla gelen tepkilerden birisi suç için öngörülen cezaların artırılması olmuş ve çok sayıda “tepki yasası” çıkarılmıştı. Ancak hemen belirtmek gerekir ki Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen cezalar hem geçmişle kıyaslandığında hem de diğer ülkelerin ceza yasaları incelendiğinde zannedildiğinin aksine gayet yüksektir.
Toplumsal sorunların çözümünün tek başına ceza adaleti sisteminden beklenmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu nedenle adalet sistemimizde cezasızlık algısını besleyen birtakım sorunlar olsa da çözümün sadece burada aranmaması gerekir.
Yargıda Etkinlik ve Adalete Erişiminin Kolaylaştırılması
Son olarak Belgede yargının etkinliğinin artırılması ve adalete erişimin kolaylaştırılması amacıyla çok sayıda yeni tedbir öngörülmüştür. Hukuk ve idari yargılama usullerinde süreçlerin sadeleştirilmesi, arabuluculuk ve tahkim kurumunun etkinliğinin artırılması, farklı alanlarda kurumsal tahkim kurumunun yaygınlaştırılması, alacaklı ve borçlu arasındaki hassas dengeyi gözetecek yeni bir icra ve iflas kanunu hazırlanması hedeflenmektedir.
Yargının iş yükünü azaltmak ve hızlandırmak amacıyla bazı çekişmesiz yargı işleri ve henüz davanın açılmamış olduğu dönemle sınırlı olmak üzere delil tespiti gibi işlemlerin noterler tarafından yapılabilmesi hedeflenmiştir. Strateji Belgesine göre vasiyetnamenin açılması ve mirasçı atama belgesinin verilmesi, tevdi yerinin belirlenmesi, ortak konuta davet, malın ayıplı olup olmadığının tespiti gibi bazı çekişmesiz yargı işleri ile henüz davanın açılmamış olduğu dönemle sınırlı olmak üzere delil tespitinin noterlikler tarafından da yapılabilmesi sağlanacaktır. Bu başlıkta yer alan faaliyetleri daha fazla örneklendirmek mümkün.
Yazıyı bitirirken uzun süredir devam eden yargı reformu sürecinde yaşanan iki risk alanını vurgulamak gerekir. Son yirmi yılda devrim niteliğinde reformlar hayata geçirildi. Ancak bunlardan bazıları uygulamasında yaşanan eksiklikler sebebiyle başka sorunları beraberinde getirme riskini taşımaktadır. Örneğin Türkiye’de neredeyse 70 yıldır gündemde olan “istinaf kanun yolu”, 20 Temmuz 2016’da Bölge Adliye Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemeleri’nin faaliyete başlaması suretiyle uygulanmaya başlandı. Ancak istinaf yolu son yıllarda yargılamaların uzaması gibi başka şikayetlerin konusu oluyor. Bazı hukukçular ve vatandaşlar istinaf yolunun beklenen amaçları gerçekleştirmesi bir tarafa olumsuz etkilerinin öne çıkmasından şikâyet etmektedir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer sorun alanı ise bazı yargısal uygulamaların ve iletişim sorunlarının, algıları olguların önüne geçirmesi sonucu büyük reformları gölgelemesidir. Özellikle sosyal medyanın son yıllarda bazı sembolik davalarda oluşturduğu bilgi kirliliği adalet sistemi hakkında kamuoyunu olumsuz etkilemektedir. Yakından izlenen bir dava yıllar alan reformların önüne geçebiliyor.