Kriter > Ekonomi |

Rezerv Meselesine Dair…


Esas olan ülkenin toplam bilançosudur. Rezerv, biriktirildiği gibi ihtiyaca göre kullanılıp, tekrar takviye edilebilir. Döviz satışları hukuka uygundur. Stratejik olarak piyasadaki oynaklığın dengelenmesi, yüksek faizin sarmalına girilmemesi, üretim dinamiklerinin korunması bakımından verilen kararlar söz konusudur. Her kararın ekonomik olduğu kadar siyasi sonuçları da vardır. Bunun ötesinde kurumları töhmet aklında bırakmak, “siyaset yapıyorum” bahanesi ile milletin zihnini bulandırmak en hafif deyimi ile haksızlıktır.

Rezerv Meselesine Dair

Türkiye’nin ekonomi tarihi, bir bakıma döviz konusuna yüksek hassasiyetin tarihidir. Türkiye gibi ödemeler dengesinde iniş-çıkışları olan, enerji tedariki ithalata bağımlı ülkelerde, Merkez Bankası’nda “makul rezerv” bulunması önemsenir. Gerek borç ödemeleri gerekse ithalatın sürdürülebilirliği açısından rezervler, emniyet supabı olarak görülür. Kurumsal firmalar, hatta hane hakları da yükümlülüklerini yerine getirme saiki ile olduğu kadar, zaman zaman tasarruf amacıyla da hesaplarını dövizde tutmayı tercih eder. Esasen rezerv meselesi, sadece Merkez Bankası’ndaki brüt varlıklar üzerinden değerlendirilemeyecek kadar kapsamlıdır ve son noktada dikkate alınması gereken kriter “ülke bilançosunun” ta kendisidir.

Bir süredir, özellikle sosyal medya ortamında, Merkez Bankası döviz varlıklarına dair bir kampanya yürütüldüğü herkesin dikkatini çekiyor. Başında Cumhuriyet Halk Partili (CHP) yöneticilerin bulunduğu muhalefet bloğu, döviz rezervleri ile ilgili ilginç bir algı yönetimi başlattı.

Önce ortaya bir “128 milyar dolar hesabı” attı ve bu tutarın “buharlaştığını” iddia etti. Lakin bizzat CHP’li milletvekilleri bile döviz satışlarının Merkez Bankası bilançosunda görülebileceğini, kaybolmadığını söyleyince, bu kez farklı bir faza geçti.

Döviz satışlarının usulsüz olduğu tezini öne sürdü. Ancak tüm işlemlerin, Merkez Bankası Kanunu ve Hazine ile Merkez Bankası arasındaki protokol çerçevesinde yapıldığı yani hukuki olduğu hatırlatılınca yine ağız değiştirdi.

Derken, “Neden döviz satışlarını ihale yöntemiyle gerçekleştirmediniz?” diye bir başka yol tutturdu.

Yetmedi… “Kimlere sattınız?” diye devam ettiler.

 

Konuyu Dağıtmadan Açıklayalım…

Merkez Bankası “ihale yoluyla, doğrudan müdahale şeklinde veya üçüncü bir yöntemle” döviz satışı yapabilir. Bu kararlar; o günkü piyasa veri seti, finansal durum, uluslararası gelişmeler, ülkeyi yakından ilgilendiren jeopolitik süreçler, hatta siyasi istikrarı etkileyebilecek riskler de dikkate alınarak verilir.

Merkez Bankası’nın güçlü kurumsal yapısı ve gelenekleri söz konusudur. Tam da bu nedenle döviz işlemleri kişiye ve kuruluşa özel veya kapalı devre yapılamaz. Her şey şeffaf ortamda cereyan eder.

Bu aşamada önemli bir konuya daha değinmek zorundayız… Son iki yılı hafızasında canlandıranlar, üç kritik dönüm noktasını hemen anımsıyorlar.

1- Ağustos 2018. Yani, “Yeni Ekonomi Programı”nın hemen öncesinde ve yeni hükümetin daha ilk aylarında, eski ABD Başkanı Trump’ın, (Rahip Brunson krizi bahanesiyle) twitter mesajları ile Türkiye ekonomisine açıktan saldırısı.

2- 2019 baharında ve yazında yerel seçimler sırasında gerçekleşen, dış kaynaklı ve iç destekli kur atakları.

3- 2020’de tüm dünyayı kökten sarsan pandemi şokunun ekonomik ve toplumsal etkileri.

 

Türkiye, zaman ayarlı bir dizi döviz operasyonuna uğradığında, her ortamda değişik karakterler kazanan gelişmeler karşısında adeta “kurt kapanına” girmeye zorlandı.

Ankara, sıcak ve sarsıcı ekonomik olaylar serisi karşısında…

1- Ya IMF’ye gidecekti. Ki bunu bekleyen ve iktidara operasyon çekilmesini isteyenler de oldu!

2- Ya faizleri şok biçimde artıracaktı. Ki dünya, pandemi türbülansından çıkmak için faizleri indirip, parasal genişlemeye giderken Türkiye’nin faize abanması, reel sektörü tam manasıyla felç edecekti. Toplu iflaslar, kitlesel işsizlik tablosuyla karşılaşılacak ve bunun ağır siyasi maliyeti oluşacaktı.

3- Ya da kısmen objektif ve daha çok sübjektif gerekçelere dayanan döviz talebini karşılayacak ve bir geçiş dönemini takiben rezervlerini onarıcı önlemleri devreye alacaktı.

Dediğim gibi burada stratejik tercihler, siyasi öncelikler ve ekonominin geleceğine dair öngörüler söz konusu idi.

Dövizi satan ne kadar belli ise alanlar da o kadar belliydi. Cari açığın finansmanı, kamunun enerji şirketlerinin ödemeleri, Türkiye piyasasından çıkacağını deklere eden spekülatif uluslararası sermayenin talebi, şirketler kesimi ile dövizi yatırım aracı olarak gören bireylerin alımları…

 

Dolayısıyla…

Size karşı silah, nerede, ne zaman çekiliyorsa, ona göre önlem alır ve eş anlı olarak mukabele etmek durumunda kalırsınız. Nitekim, TL’nin değeri ile oynama kurgusu, Türkiye’de piyasaların kapalı olduğu saatlerde açılan Asya’dan başlayıp, güneşin doğuşunu izler şekilde Londra’ya, yer yer New York’a kadar uzanıyordu. Merkez Bankası’nın, daha gece yarısı olay başlayıp, bittikten saatler sonra yapabileceği müdahalenin etkinliği tartışmalı iken “24 saat teyakkuzdayız” mesajı verilmesi hem önemliydi hem de gerekli.

 

Özetle…

* Esas olan ülkenin toplam bilançosudur.

* Rezerv, biriktirildiği gibi ihtiyaca göre kullanılıp, tekrar takviye edilebilir.

* Döviz satışları hukuka uygundur.

* Stratejik olarak piyasadaki oynaklığın dengelenmesi, yüksek faizin sarmalına girilmemesi, üretim dinamiklerinin korunması bakımından verilen kararlar söz konusudur.

* Her kararın ekonomik olduğu kadar siyasi sonuçları da vardır.

* Bunun ötesinde kurumları töhmet altında bırakmak, “siyaset yapıyorum” bahanesi ile milletin zihnini bulandırmak en hafif deyimi ile haksızlıktır.

 

Erdoğan Ne Dedi?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, muhalefetin “128 milyar dolar nerede? sorusunu, AK Parti Grup Toplantısı’nda (21/04/2021) yanıtlamış ve şu çarpıcı analizi paylaşmıştır:

“128 milyar dolar ne buhar olmuş ne de haksız ve hukuksuz yere herhangi birinin cebine girmiştir. Bu para ve çok daha fazlası, ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır!”

Erdoğan, 128 milyar dolar iddiasının da gerçeği yansıtmadığını belirtmiş ve son 2 yıldaki 165 milyar dolarlık rezerv hareketinin seyrini şöyle izah etmiştir:

* Merkez Bankası kaynaklarından 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için kullanılmıştır.

* Yabancı sermaye çıkışı için kullanılan rakam 31 milyar doları bulmuştur.

* Reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için talep ettiği kaynak da 50 milyar dolara ulaşmıştır.

* Vatandaşlarımız da 54 milyar dolar karşılığı döviz ve altın alarak, tasarruf tercihlerinde değişikliğe gitmiştir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası