Kriter > Siyaset |

Darbecilerin Temizlenmesi TSK’yı Kuvvetlendirdi


Son dört yıl içinde TSK’nın vurucu gücü, harekat kapasitesi, planlama ve icra yetenekleri muazzam bir artış göstermiştir. 15 Temmuz sonrası güvenlik reformları kapsamında atılan adımların da TSK’nın etkinlik ve verimliliğini artırmasında büyük payı var.

Darbecilerin Temizlenmesi TSK yı Kuvvetlendirdi
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve TSK Komuta Kademesi, Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır hattı yakınındaki Harekat Merkezine gelerek Barış Pınarı Harekatı’ndaki son durumu bir çok kez sahada inceledi, 12 Ekim 2019

Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı güvenlik tehditlerinin bertaraf edilmesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) rolünün büyük ölçüde arttığı dost ve düşman tüm tarafların kabul ettiği bir hakikattir. TSK’nın artan bu etkinliği üzerinde siyaset mekanizmasının savunma politikalarını dizayn etmeye başlamasının rolüne dair bir değerlendirme yapmak kısa bir yazıya sığmayacak kadar kapsamlı bir konu. Lakin güvenlik bürokrasisi ile tüm dünyada üzeri sürekli gizlilik örtüsü ile örtülen konularda Türkiye’de de çok fazla kalem oynatılmamış olması nedeniyle, kısa da olsa böyle bir değerlendirme Barış Pınarı Harekatı’nın devam ettiği bir süreçte faydalı olacaktır.

 

Güven Veren Başarı

9 Ekim 2019’da başlayan Barış Pınarı Harekatı’nın aynı zamanda Türkiye’nin askeri kapasitesinin de tüm dünya tarafından izlendiği, not edildiği bir harekat olduğundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. Zira tüm dünya medyası ile birlikte yabancı askeri analistlerin de gözünün ve kulağının sahada olduğu, yapılan yayınlar ile sabittir.

TSK’nın karşılaştığı direnç daha ortaya bile çıkmadan bazı mahfillerin beklentisi terör örgütü unsurlarının başarısının mukadder olacağı yönündeydi. Örgütün Pentagon askeri yapısından ve askeri ticari firmalardan almış olduğu gayri nizami harp eğitimi, teçhizat, mühimmat ve silah desteği ile bu bölgede çok başarılı bir direnç göstereceği bekleniyordu. TSK’nın uzun sürecek bir yıpratma taktiği ile başarısızlığa uğratılması kurgusu üzerinde duruluyordu. Ancak terör örgütü karşısında bozguna uğramış bir ordu olarak geriye çekilmesi beklenen TSK’nın, bu kurguları çok kısa ve başarılı bir planlama ile akamete uğrattığına hep birlikte şahitlik ettik.

Aslında 2016 ve 2017’de icra edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile gerek yurt içinde gerekse yurt dışında TSK’nın ortaya koyduğu muazzam planlama ve icra kapasitesini herkes gördü. Lakin Fırat’ın doğu yakasındaki harekat bölgesini batı yakasından farklı kılan husus, 450 kilometrelik geniş bir alana yayılması ve bölgenin 70 bin civarında iyi eğitilmiş bir terör güruhu ile tahkim edilmesi idi. Ayrıca bu terör güruhunun uzunca bir zamandan bu yana komplike silah sistemleri ile donatılmış edilmiş olması ve uluslararası medya tarafından dünyayı DEAŞ tehdidinden kurtaran sözde özgürlük savaşçıları gibi lanse edilmesi harekatı çok özel bir göz ile takip etmeyi zorunlu kılmaktaydı.

9 Ekim 2019’da TSK’ya ait topçu ve hava unsurlarının belirlenmiş 182 hedefi o gece etkisiz hale getirmesi, ardından kara harekatının başlaması ve yaklaşık 7 günlük bir süre içerisinde 120 kilometrelik cephede, 30 kilometrelik derinlikte bir bölgenin alan kontrolünün sağlanması Batı başkentlerinde tüm ışıkların sabaha kadar yanmasına sebep oldu. Bu kadar yoğun teçhizat ve silah sistemleri ile donattıkları teröristlerin ve yer altında hazırladıkları müstahkem mevzilerin başarılı bir harekat ile elden çıkıp gitmesi hiç planladıkları bir senaryo değildi.

TSK kuşkusuz bugüne kadar yurt savunması konusunda kendisine tevdi edilen vazifeyi kusursuz yerine getirmiş güvenlik mimarisinin ana omurgasını oluşturan ve milletin güvenine mazhar olmuş bir organizasyondur. Lakin son dört yıl içindeki vurucu gücü, harekat kapasitesi, planlama ve icra yetenekleri muazzam bir artış göstermiştir. TSK’nın bu kapasite artışının altında yatan amilleri bu değerlendirme için tahsis edilen alana sığmayacak kadar parametre ile izah edebiliriz. Lakin tüm bu parametrelerin dayandığı en önemli husus, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında güvenlik bürokrasisinden kökleri dışarıdaki bir yapının ifrazat edilmesi sonucu güvenlik mimarisinde yapılan reform niteliğindeki değişimlerdir.

Bu değişimlerin TSK’da ivedilikle hayata geçirilmesi kuşkusuz çok daha farklı dinamikleri de tetiklemiştir. Organizasyonların etkinlik, verimlilik, alanında ve küresel rekabet ortamında mutlaka değişime ayak uydurmaları önemlidir. Ayrıca yine bu değişimlerin söz konusu kurumlar tarafından dışarıya kapalı bir hale gelerek, içten bir motivasyon ile yapılmasının hemen hemen hiç mümkün olmadığı hususu da TSK açısından önem ile analiz edilmesi gereken bir noktadır.

Büyük ve katı hiyerarşik bir kurum olarak TSK’nın tüm dünyadaki benzer güvenlik bürokrasilerinde olduğu gibi faaliyetlerini dışarıya kapatma ve icraatlarının üzerini gizlilik örtüsü ile örtme isteği doğal olarak mevcuttur. İşte tam bu noktalarda demokratik konsolidasyonunu tamamlamış ülkeler, güvenlik bürokrasisinin daha şeffaf, hesap verebilir ve siyaset mekanizması ile etkileşim kanallarını daha da genişleten bir çaba içerisinde olmuşlardır. Bu çabaların bir sonucu olarak da, söz konusu ülke güvenlik bürokrasileri incelendiğinde genelde daha etkin ve başarılı kurumlar olduğu rahatlıkla görülebilir.

 

Kurumsal Otonom

Siyasi tarihi darbeler ile şekillenmiş bir ülke olan Türkiye’de TSK’nın sivil siyasete kapılarını sıkı sıkıya kapatmak ve dış dünyadaki değişime kendi iç dinamikleri ile ayak uydurmaya gayret etmek noktasındaki davranış kalıbını çok yadırgamamak gerekir. Zira arka arkaya yapılmış olan darbeler sonucunda cumhurbaşkanının kim olması gerektiğinden çocukların yataklarında kaçta olması gerektiğine kadar muhtıra verebilmeyi yetki alanında gören bir anlayışın, sivil siyaset ile demokrasilerde olduğu biçimde bir ilişki içerisinde olması zaten beklenemezdi. Bu ceketin yanlış iliklenmiş düğmelerine benzeyen çarpık ilişki boyutunun bir tezahürü olarak, TSK içerisindeki uygulamaların hemen hemen tamamı sivil siyasetin kontrol alanının dışında kaldı. Bu kontrol edilemeyen hususlar TSK’nın kendi içerisinde bir kurumsal otonom alan yarattı ki, bu alan dışarıdan bir göz ile monitör edilmediği için içerideki müdahaleci davranış kalıplarını sürekli besledi ve yeşertti.

Bunun yanı sıra 1961 darbe anayasası ile Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ve TSK arasındaki hiyerarşinin kaldırılması ve savunma ile güvenlik konularının özünde sadece askerin tekeline bırakılması etkinlik ve verimlilik anlamında uzun yıllar TSK’nın önündeki çözülmesi gereken en büyük sorunu haline gelmişti. Her ne kadar her türden silah sistemlerinin tedariki ve bütçelenmesi konusunda MSB zahirde fonksiyonel bir birim olarak gözükse de, savunma siyaseti dahil tedarik edilmesi planlanan silah sistemlerinden, yurt içi yerleşkelerin dizaynına ve Yüksek Askeri Şura kararlarına kadar birçok konuda Genelkurmay Başkanlığı’nın egemen olduğu bir yapı ile günümüze kadar gelindi.

 

Ahenklilik Teorisi

15 Temmuz 2016 sonrasında “Demokratik Sivil Asker İlişkileri’nin” önemli bir teorisi olan ve birçok teori içinde Türkiye için en uygulanabilir özellikler taşıyan “ahenklilik teorisi-concordance theory” kapsamındaki güvenlik reformları birer birer uygulamaya sokuldu.

TSK’nın MSB’ye bağlanması ile ABD’de olduğu gibi Genelkurmay başkanlarının üniformalarını çıkartarak siyasetin bir unsuru olarak bakan konumunda görev yapmasının yolu açıldı. Bu durum Türkiye’de askerin ihtiyaçları, öngörüleri ve vizyonu ile milletten yetki almış siyasi iktidarın vizyonuna ahenk katmıştır.

Böylelikle demokratik konsolidasyon süreçlerini tamamlamış ülkelerde asla olmaması gereken ve siyasi konular üzerinden askerin seçilmiş siyasete sınır çizdiği garabet de ortadan kaldırılmıştır. Askerler ile sivillerin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarında karşıt birer rakipmiş gibi dizilmelerinin önüne zaten daha öncesinden alınan yasal tedbirler ile geçilmişti. Bu tedbirlerin sonucunda nasıl MGK toplantıları bir gerginlik üretme mekanizması olmaktan çıkartıldı ve MGK toplantılarının daha verimli bir sonuca tebdil olması sağlandı ise 15 Temmuz sonrası güvenlik reformları kapsamında atılan adımlar da TSK’nın etkinlik ve verimliliğinin aynı noktadan artmasına yol açmıştır.

 

TSK’da Büyük Değişim

İşte tam bu noktadan TSK’da büyük bir değişim başladı. Bu değişimlerden bazıları şöyle:

  • TSK üst düzey komuta yapısının yeniden şekillendirildi.
  • Yüksek Askeri Şura kararlarına sivil denetim getirildi.
  • Savunma sanayisindeki stratejik önceliklerin belirlenmesinde ortak aklın daha fazla devreye girmesini sağlayacak ahenk ortamı oluşturuldu.
  • Asker alma sistemindeki reform niteliğindeki değişim yapıldı.
  • Profesyonel askerlik sistemi yaygınlaştırıldı.
  • Milli Savunma Üniversitesi’nde siyasetin de vizyonu doğrultusunda dünya ile uyumlu, milli stratejik konuları önceleyen bir müfredat ortaya konuldu.
  • TSK’nın siyasete müdahale eden kurumsal otonom alanları bizzat MSB vasıtası ile siyaset adına kontrol edilir hale getirildi.
  • Yerli savunma sanayisi ile TSK’nın vizyonunun simetrik ilişkisi MSB vasıtası ile tekrardan dizayn edildi.

Bunun gibi birçok husus TSK’nın vurucu gücünün yükselmesine, daha yoğun teknolojileri daha profesyonel tarzda kullanabilmesine ve bölgede gücü her daim tecrübeler vasıtası ile daha da artmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca bu ahenklilik TSK ile siyaset hattında oluşan ve uzun yıllar devam eden güvensizliğin de son bulmasına ve çok daha pozitif ve beklenenden daha büyük bir sinerjinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası