Kriter > Dış Politika |

“Afganlar”, “Suriyeliler” ve Türkiye’nin Sınır Güvenliği (1)


Meselenin kabaca bir suni bir de sahici veçhesi bulunuyor. Sahici kısım, Türkiye’nin hava bombardımanları, kimyasal saldırılar, DEAŞ ve PKK teröründen kaçan dört milyona yakın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığı gerçeği; suni veçhesi ise Türkiye’nin adeta büyük bir “barbar istilası” altında olduğu, sınırlarımızın korunmadığı, Türkiye’nin kimliği, demografisi ve ekonomisinin “doğulu barbar tehdidi” altında olduğu algısıdır.

Afganlar Suriyeliler ve Türkiye nin Sınır Güvenliği 1
Türkiye ile İran arasındaki sınırda görev yapan asker ve güvenlik korucuları, geceleri de termal ve gece görüş özelliği olan kameralar ile hava araçlarıyla tespit ettikleri olaylara anında müdahale ediyor. (Van-Özkan Bilgin/AA, 18 Ağustos 2021)

Sınır güvenliği meselesi, son yıllarda içeride tedricen artan ve siyaseten köpürtülen mülteci/sığınmacı karşıtı cereyanlar ile bugün yeniden ısınmış durumda. Yakın zamanda ABD’nin Afganistan’dan çekileceğini ilan etmesi ve Türkiye’nin de eş zamanlı olarak Kabil havalimanında görev üstlenmek istemesi, Afganistan’ı kamuoyu ve siyasetin ilgi odağındaki bir konuya dönüştürdü. Siyasette ve kamuoyunda Afganistan’ın geleceği ve Türkiye’nin muhtemel rolü tartışılırken internet ortamında ve sosyal medyada çok sayıda kaynağı belirsiz video kayıtları dolaşıma sokulmuş, büyük kitleler halinde Afgan göçmenlerin kolaylıkla Türkiye sınırlarından içeri girebildikleri iddia edilmiştir. Yine Afgan göçmenlerin Türkiye içinden olduğu iddia edilen görüntüleri bunlara eklenmiş, provokatif söylemler eşliğinde kamuoyunda hassasiyet ve tepki oluşması hedeflenmiştir. Hatta her hudut komutanlığı kışlasında yazılı olan “Hudut Namustur” ifadesi, bir provokasyon ve tepki unsuru olarak büyük şehirlerdeki üst geçit ve köprülerde karşımıza çıkmıştır. Türkiye’de bunlar olurken gerçekten de Afganistan’da Taliban’ın hızlı ilerleyişi sebebiyle endişe duyan Afganlar, ülkeyi terk ederek İran ve Türkiye’ye yönelmişlerdir. Taliban’ın Afganistan’ın büyük bölümünü ele geçirdikten sonra çok hızlı bir şekilde Kabil’e de girmesiyle, Afganistan’dan kaçan ve İran ve Türkiye’ye kitleler halinde yönelen Afgan sayısında büyük bir artış yaşanmıştır.

Meselenin kabaca bir suni bir de sahici veçhesi bulunuyor. Sahici kısım, Türkiye’nin özellikle Suriye’deki halk ayaklanmasının bir iç savaşa dönmesiyle, yoğun hava bombardımanları, kimyasal saldırılar, DEAŞ ve PKK teröründen kaçan dört milyona yakın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığı gerçeğidir. Buna ek olarak Afgan göçmenler, Suriyeli sığınmacılar kadar odağımızda olmasa da yine on yıla yakın bir süredir peyderpey ve değişen miktarlarda ülkemize girmeye çalışmaktadır. Suriye’de devam eden iç savaş durumu sebebiyle ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların gelecekleri belirsiz, statüleri de geçici bir mahiyete bürünmektedir. Belirsizlik ve geçicilik durumu da göç ve göçmen olgusunun yönetimi açısından uzun vadeli planlama yapmayı zorlaştırmaktadır. Türkiye ekonomisindeki sorunlara Covid-19 salgınının olumsuz etkileri de eklendiğinde, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hayatına eklemlenmiş olan sığınmacılar, tartışma ve tepkilerin hedefi haline gelmektedir. Meselenin suni veçhesi ise Türkiye’nin adeta büyük bir “barbar istilası” altında olduğu, sınırlarımızın korunmadığı, bunun sonucunda da Afgan ve Suriyeli herkesin “elin kolunu sallayarak” ülkemize giriş yaptığı, Türkiye’nin kimliği, demografisi ve ekonomisinin “doğulu barbar tehdidi” altında olduğu algısıdır.

İran-Van Sınırı
İran-Van sınırının tamamına 295 kilometrelik duvar örülecek (Özkan Bilgin/AA, 18 Ağustos 2021)

 

Hudutlarımız Güvensiz mi?

Öncelikle kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki, Türkiye’nin kara hudutları, özellikle de burada bahse konu Suriye ve İran sınırları on sene öncesine kıyasla çok daha iyi korunmaktadır. İç savaş boyunca sınırın Suriye tarafında devlet otoritesinin olmaması, sınır bölgesinde terör varlığı ve çatışmalar ile sürekli kitlesel göç riski, Türkiye’nin özellikle 2015 itibariyle Suriye sınır hattında çok daha sıkı tedbirler almasını mecbur kılmıştır. Türkiye bu tarih itibariyle açık kapı politikasını terk etmiş, Sınır Fiziki Güvenlik Sistemi (SFGS)’ni hayata geçirmiştir. SFGS kapsamında bir dizi ilave fiziki ve askeri tedbir alınmıştır. 911 kilometrelik çok uzun bir sınır hattı üzerinde modüler beton duvarlar inşa edilmiş, jiletli tel örgüleri, kamera sistemleri ve ilave gözetleme kuleleriyle duvarlar güçlendirilmiştir. Sınır hattı boyunca aydınlatmanın kapsamı genişletilmiş, askeri birliklerin daha etkin müdahale ve sevki amacıyla sınır hattına paralel bir sınır güvenliği yolu yapılmış, kaçak geçişleri engellemek için yine sınır hattında hendekler kazılmış, koordinasyonun etkinliği açısından sınırda görevli askeri birliklerin komutası birleştirilmiş, daha etkin tespit için insansız hava araçları (İHA) kullanılmaya başlanmıştır. Bugün itibariyle Suriye sınır hattının çok büyük bir bölümünde duvar inşaatı tamamlanmış, ayrıca duvarlar, mezkur ilave tedbirlerle de desteklenmiştir.

Geçtiğimiz altı yıl içerisinde Suriye kökenli sığınmacı miktarının çokluğu, Suriye kaynaklı sınır risklerinin kronolojik olarak İran sınırındaki sorunlardan önce başlaması, aciliyet seviyesi ve tehditlerin büyüklüğü ile çeşitliliği açısından Suriye sınırı daha öncelikli olmuştur. Ancak Suriye sınır hattında alınan ilave sıkı tedbirlerin hemen ardından Irak ve İran sınırları için de benzer tedbirler yürürlüğe konmuş, modüler beton duvarlar Irak ve İran sınırlarına da inşa edilmiştir. 13 Temmuz 2021 itibariyle 259 kilometrelik İran sınır hattımızda 149 kilometre beton duvar inşaatı tamamlanmıştır. Ağrı ilinin İran ile paylaştığı 84 km sınır hattının 82 kilometresi; Hakkari ilinin İran ile paylaştığı 121 kilometrelik sınır hattının 13 kilometresi; Iğdır ilinin İran ile paylaştığı sınır hattında 54 kilometre uzunluğunda duvar inşaatı tamamlanmıştır. Van ilinin İran ile paylaştığı sınır hattına duvar inşaatı ise bu yıl başlayacaktır. Hem Suriye hem de İran sınır hattımızda son yıllarda hayata geçirilen ilave fiziki ve askeri tedbirlerin sınır güvenliğimize ne ölçüde katkı yaptığı, ilgili kurumlarımızın günlük olarak paylaştığı verilerde rahatlıkla görülebilmektedir.

 

Zorluklar

Sınır hatlarında alınacak bütün askeri ve fiziki tedbirlere rağmen, sınır hatlarından kaçak geçişleri sıfıra indirmek imkansıza yakın bir hedeftir. ABD’nin Meksika sınırında var olan üst seviyedeki fiziki tedbirlere rağmen kaçak geçişlerin tam olarak engellenememesi, orada da ek olarak duvar inşa edilmesi tartışmalarının yapılıyor olması, bu gerçeğe işaret etmektedir. Bu hedefin imkansızlığının birden fazla gerekçesi bulunmaktadır. Birincisi, sınırları tehdit eden kitlesel göçler yapısal sorunların ürünüdür. Birbirine bitişik coğrafyaların bir tarafında iç savaş, istikrarsızlık, kıtlık, salgın hastalık vb. sorunlar varken diğer tarafında nispi refah ve istikrarın olması, bu coğrafyalar arasında tek yönlü insan akışını daimi kılmaktadır. AB’nin sınır güvenliğinden sorumlu aktörlerce botları Akdeniz’de kasten batırılan, batırılmasa dahi botlarının alabora olmasıyla Akdeniz’de her yıl can veren binlerce Afrikalı göçmen bu daimi akışın en çarpıcı örneklerindendir. Yine orta ve güney Amerika ülkelerinden ABD’ye sürekli insan akışı da başka bir örnektir.

Öte taraftan Suriye’deki gibi kimyasal saldırı, ağır hava bombardımanları, birden fazla terör örgütünün varlığı ve sürekli silahlı çatışma gibi ekstrem şartların cari olmadığı durumlarda bile yalnızca ekonomik farklılıklar dahi sınırdaş coğrafyalarda tek taraflı insan akışına sebep olmaktadır. Taliban’ın hızlı ilerleyişinden yıllar önce, Afganistan’daki şartların Suriye ile kıyaslandığında nispeten daha sakin olmasına rağmen, Afganlar yine de daha iyi yaşam şartları umuduyla hem İran hem de Türkiye’ye doğru göç etmeye teşebbüs etmekteydi. En son Kabil havalimanından kalkan uçakların tekerlerine tutunarak kaçmaya kalkan Afganlar, aynı zamanda ülkelerini terk etmek isteyen insanların rasyonaliteyi ne kadar bir kenara bıraktıkları, “kaybedecekleri bir şeylerinin olmadığı” gerçeğini göstermiştir. Bu ölçüde kararlı insan topluluklarının fiziki engelleri bir şekilde aşmayı başaracakları aşikardır. Göç eden insan kitlesinin büyüklüğü ve akışın sürekliliği sınır hatlarındaki zafiyet ihtimalini artıran faktörlerdir.

İran Sınırı Göz Hapsinde

İkincisi, sınır hatlarının üzerinde bulunduğu topografya ve coğrafya, çoğu zaman sınırın korunmasını zorlaştırmaktadır. Suriye sınırında karşılaştığımız başat zorluk, sınır hattının çok uzun (911 kilometre) olmasıdır. Bunun yanı sıra sınır hattı boyunca girinti ve çıkıntıların varlığı; dağlık alanlarda sınır hatlarının arzu edilen ölçüde nizami olarak çizilememesi; uzayan bitki ve ağaçların sınır devriyelerinin görüş kabiliyetini olumsuz etkilemesi; doğal engel teşkil eden akarsuların sıcak mevsimlerde buharlaşıp kurumasıyla geçişe daha uygun hale gelmesi vs. gibi bir dizi olumsuzluk, sınır güvenliğinin temin edilmesini zorlaştırmaktadır. Afgan göçmenlerin ana geçiş güzergahı olan İran sınırı da Suriye sınırından farklı olarak çok daha dağlık bir topografya ile güvenlik güçleri için büyük bir meydan okuma oluşturmaktadır.

Üçüncüsü, sınır hattına kadar gelip sınırı geçmeye çalışan sivillere uygulanacak protokolün insani hassasiyetler ile güvenlik endişeleri arasındaki bir ikilemde bulunmasıdır. Avrupa’ya ve ABD’ye geçmeye çalışan kaçak göçmenlere çoğu zaman uygulandığı gibi insan kitlelerine ateş etmek, insani hassasiyetlerle ve uluslararası insancıl hukukla bağdaşmamaktadır. Sınırı geçmeye çalışan her kişinin peşinen bir güvenlik ya da terör tehdidi olduğu varsayımına dayanan bu uygulamanın devletlere birtakım maliyetleri de bulunmaktadır. 6 yıl önce Türkiye sınırındaki Halep kırsalında mevzi ilerleme kaydeden DEAŞ’tan korkan siviller büyük kitleler halinde Türkiye sınırına yöneldiğinde, sınırdaki Türk askerinin havaya uyarı ateşi açması bile Batılı insan haklar örgütleri ve medya organları tarafından kınanmış ve Türkiye aleyhtarı bir kampanyaya dönüştürülmüştür. İnsani hassasiyetler tamamen bir kenara bırakılsa bile Türkiye’nin sınırda böyle bir uygulamaya gitmesi, Türkiye’nin uluslararası imajını olumsuz etkileyeceği gibi Türkiye aleyhine kampanyaların başlamasını da tetikleyecektir. Bunun yerine Türkiye, çok daha insani olan, kaçak geçiş yapan göçmenleri tespit ederek daha sonra sınır dışı etme uygulamasını yıllardır sürdürmektedir.

Sınır güvenliği, yalnızca bir ülkenin kendi imkanlarıyla sınır hattı üzerinde alacağı fiziki ve askeri tedbirlerle sağlanamaz. Esas olan sınırın paylaşıldığı ve göçe kaynaklık eden ülke ile her iki tarafın sorumluluğunu yerine getirdiği bir iş birliği ve külfet paylaşımıdır. Sınırın karşı tarafında kendi sınırını koruyabilen bir devlet otoritesinin varlığı son derece hayatidir. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin yıllardır en büyük zorluklarından biri, sınırın karşı tarafında Türkiye’nin yardımlaşabileceği bir devlet otoritesinin olmamasıdır. Bunu bir ölçüde hafifletebilmek adına Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarını gerçekleştirmek zorunda kalmıştır. Terör tehdidinin nasıl ki sınır hattının ötesinde karşılanması gerekiyorsa, düzensiz kitlesel göç de sınır hattının ötesinde durdurulması gereken bir olgudur. Afgan göçünün sınır güvenliğimize tehdit oluşturmamasının öncelikli şartı hem Afgan otoriteler hem de uluslararası aktörler ile iş birliği içerisinde Afganistan’da istikrarın sağlanmasıyla Afganların kendi ülkelerinde kalmalarını sağlamaktır. Bunun başarılamadığı veya yeterli olmadığı durumda Türkiye’nin İran ile iş birliği ve külfet paylaşımı elzemdir.

Sınır güvenliğine dair zorluklar ve mevcut durumun gerçekçi değerlendirmesi, bizi duygusallıklardan uzak tutacak, dolayısıyla da toplumsal barışı hedef alan ajitasyon ve manipülasyon çabalarından koruyacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası