Kriter > Dış Politika |

Avrupa Birliği ile İlişkilerde "Güncelleme" Yapılmalı


Türkiye-AB ilişkilerini takip eden hemen hemen herkesin üzerinde mutabık olduğu bir mesele varsa o da AB üyeliği hedefini merkeze alan şu anki ilişki biçiminin yürümediği ve yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyulduğu konusundaki fikir birliğidir.

Avrupa Birliği ile İlişkilerde quot Güncelleme quot Yapılmalı

Türkiye-AB ilişkilerini takip eden hemen hemen herkesin üzerinde mutabık olduğu bir mesele varsa o da AB üyeliği hedefini merkeze alan şu anki ilişki biçiminin yürümediği ve yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyulduğu konusundaki fikir birliğidir. Türkiye-AB ilişkilerinde müzakereler başladıktan hemen sonra ortaya çıkan bu tıkanmanın Avrupa ve Türkiye’deki siyasi gelişmelerle alakalı birçok nedeni bulunmaktadır.

Öncelikli olarak 2005 yılında başlayan AB üyelik müzakerelerinin ölü doğmuş olduğu gerçeğini tespit etmemiz gerekmektedir. Müzakereler başladıktan hemen sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) sekiz müzakere başlığını bloke etmiştir. Geriye doğru bakınca AB’nin tüm ilkelerine ters bir biçimde komşularıyla olan sorunlarını çözmemiş ve bölünmüş olan GKRY’yi üyeliğe kabul etmesi sanki Türkiye’nin üyeliğini sabote etmek üzere hesaplanmış bir adım olarak görülmektedir.

Diğer taraftan aynı dönemde Türkiye’nin AB üyeliğine kültürel ve dini sebeplerden dolayı karşı çıkan Sarkozy’nin Fransa’da, Merkel’in de Almanya’da iktidara gelmesi müzakerelere daha büyük bir darbe vurmuştur. Sarkozy bazı müzakere başlıklarını bloke etmiş ve Avusturya gibi bazı devletler de Türkiye müzakereleri başarılı sonuçlandırsa bile referandum yapacaklarını ilan etmiştir. Bütün bu meselelerden dolayı müzakereler başlayalı 12 yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alınamamıştır. Bu durumun bir sonucu olarak Türkiye şu anda AB’ye üye olmuş ya da aday ülkeler arasında en uzun müzakere yapan ülke rekorunu elinde bulundurmaktadır.

Havuç-Sopa Siyasetinden Sadece Sopa Siyasetine

AB üyelik müzakerelerinin temel mantığı şartlılık (conditionality) dediğimiz ilke üzerine bina edilmiştir. Yani devletler ilan edilen belli şartları yerine getirdikleri ve müzakereleri tamamladıklarında AB’ye üye olmaktadır. Böylece AB klasik havuç- sopa siyasetinde bir elinde ödül olarak AB üyeliğini tutarken diğer elinde ise ceza olarak üyeliğe kabul etmeme tehdidini bulundurmaktadır. Dolayısıyla oyunun mantığı basittir ve oyunu oynamayı serbest iradeleri ile kabul eden her iki taraf da bunu açıkça bilmektedir. Türkiye’nin müzakere sürecinde ise AB kesin olarak bir üyelik vaad etmemektedir. Hatta son dönemde Avrupa’da hakim olan İslam karşıtı aşırı sağ siyaset dikkate alınacak olursa üyeliğin gerçekleşmesi neredeyse imkansız hale gelmiş durumdadır. Dolayısıyla şu an oyunun kuralları bozulmuş durumdadır. Üyelik perspektifinin ortadan kalktığı bir durumda AB, Türkiye üzerinde üyelik müzakereleri üzerinden inşa ettiği yaptırım gücünü kaybetmiş durumdadır. Diğer bir ifadeyle AB’nin elinde kalan sadece içi boş bir sopadan ibarettir ve Türkiye’ye karşı yapmış olduğu açıklamalar bundan dolayı Ankara tarafından ciddiye alınmamaktadır.

Avrupa’nın Yeni Siyasi Vasatında Aşırı Sağın Normalleşmesi

Türkiye-AB ilişkilerinde ortaya çıkan bu durum konjonktürel olmaktan ziyade Batı siyasetinde yaşanan çok daha derin bir yapısal değişimin sonucudur. Bu değişimin temelinde aşırı sağ fikir ve partilerin Batı siyasetinde gündemi belirleyen temel aktör haline gelmeleri bulunmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında başlayan İslam’ın ve Müslümanların ötekileştirilmesi ve şeytanlaştırılması süreci 11 Eylül sonrasında hızlanarak siyaset, medya ve entelijansiya eliyle siyasetin ve günlük tartışmaların merkezine oturtulmuştur. Batı siyasetinde ortaya çıkan İslam, mülteci ve göçmen karşıtı bu hava sonucunda ABD’de Trump iktidara gelmiş, İngiltere Brexit kararı almış ve Avusturya, Hollanda, Fransa gibi ülkelerde aşırı sağ partiler iktidara yürümeye başlamışlardır.

Batı siyasetinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve yerleşik düzeni sarsan bu yapısal değişikliğin en fazla etkileyeceği ülkelerden biri de Avrupa kimliğinin inşa edilmesinde tarihsel olarak öteki görülen Türkiye’dir. Dolayısıyla Batı siyasetinde yaşanan bu dramatik değişim göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin AB’ye üye olması çok uzak bir ihtimal olarak görülmelidir.

Yeni Türkiye ve Yeni Bir İlişki Biçimi

Türkiye-AB ilişkilerini dönüştüren diğer bir faktör de Türkiye’nin son 15 yıldır yaşadığı büyük dönüşümdür. Zirve noktasını 16 Nisan referandumu sonucunda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin halkın oylarıyla kabul edilmesinin oluşturduğu bu transformasyon süreci sonucunda vesayet odakları tarafından kontrol edilen ve bu odaklar üzerinden Avrupa’ya bağımlı olan eski Türkiye tüm ilişki biçimleriyle tasfiye olmaya mahkumdur. Dolayısıyla Türkiye ile AB arasındaki asimetrik ilişki biçimi Türkiye’nin yaşamış olduğu dönüşüm nedeniyle bugün sürdürülemez hale gelmiş, sonunda üyelik vaad edilmeyen AB müzakereleri Türkiye’nin sırtında bir yük haline gelmiştir.

Türkiye ve AB arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisi göz önüne alındığında bugün her iki tarafın da ihtiyacı olan, yürümediği apaçık olan şu anki sürecin bitirilerek rasyonel temeller üzerine oturtulmuş yeni bir ilişki biçiminin inşa edilmesidir. Ekonomik, güvenlik ve kültürel iş birliği olmak üzere üç sacayağı üzerine oturan bu yeni ilişki biçiminin en önemli başlıkları ise şunlardır: Gümrük birliğinin güncellenmesi, NATO üzerinden Rusya’nın dengelenmesi, terör örgütleri ile mücadele, mülteci akınının kontrol altına alınması ve vize muafiyeti.

Bu noktada özellikle AB’nin Türkiye’ye verdiği sözleri tutarak vize muafiyetini sağlaması gerekmektedir. AB üyesi ülkeler ile Türkiye arasındaki insan hareketliliğini artıracak olan vize muafiyeti için üyeliğe gerek yoktur. AB’ye üye olmayan birçok ülkenin vatandaşları bugün AB’ye vizesiz seyahat edebilmektedir. Bunun gerçekleşmediği bir ortamda AB’nin elinde Türkiye’nin geri kabul anlaşmasını uygulamaya devam etmesi konusunda sıkıştırabileceği çok fazla bir enstrüman bulunmamaktadır.

Referandum sonrası AB yetkilileri ve bazı Birlik ülkesi siyasetçilerden gelen duygusal tepkiler bütün bu resmin farkında olunmadığını bize göstermektedir. Türkiye’ye düşen yeni bir diplomatik süreç ile muhataplarına yeni Türkiye ve yeni Avrupa’nın şartlarını anlatarak rasyonel bir ilişki biçimini inşa etmektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası