Kriter > Dış Politika |

Nükleer Mahşerin Kapısını Zorlayan Kim?


ABD ve İngiltere istihbaratlarının, Rusya’nın sahaya nükleer silah sürmek gibi bir çabası olmadığı yönündeki açıklamalarına rağmen Batı’nın siyasi karar vericileri, sürekli ve düzenli bu konuyu gündeme getiriyor. Uluslararası toplum son olarak Biden’ın “Nükleer silah kullanıp da bunun kıyamet ile sonuçlanmayacağını beklemek mümkün değildir” ifadesiyle, panikle karışık bir dalgalanma yaşadı.

Nükleer Mahşerin Kapısını Zorlayan Kim

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın 2022’de finale ulaşamayacağı netleşirken, enerji krizi ile beslenen küresel ekonomik resesyon da Avrupa kapılarına dayandı. Savaşın maddi yükü ve Avrupa’daki hanelere kesilecek enerji faturalarından daha ciddi bir tehdit ise düzenli olarak uluslararası kamuoyunun bilincine işleniyor: “Rusya’nın taktik nükleer silah kullanma ihtimali”.

ABD ve İngiltere istihbarat servislerinin, Rusya’nın sahaya nükleer silah sürmek gibi bir çabası olmadığı yönündeki açıklamalarına rağmen anlaşılması güç bir şekilde ABD başta olmak üzere Batı’nın siyasi karar vericileri, düzenli olarak bu konuyu gündeme getiriyorlar. Uluslararası toplum son olarak 6 Ekim’de ABD Başkanı Biden’ın New York’ta Demokrat Parti’nin bağışçılarına hitaben yaptığı konuşmada “Taktik nükleer silah kullanıp da bunun armageddon (kıyamet) ile sonuçlanmayacağını beklemek mümkün değildir” ifadesiyle, panikle karışık bir dalgalanma yaşadı. Biden, 11 Ekim’de CNN International televizyon kanalına verdiği röportajda ise bu defa topu Rusya Devlet Başkanı Putin’e atarak “Taktik nükleer silah kullanımından bahsedip bunun karşılığında cezasız kalması düşünülemez” dedi. Peki savaşın başından bu yana isabetli bir şekilde tespitlerde bulunan ABD ve İngiltere istihbarat servislerinin aksine Biden neden “Rusya’nın taktik nükleer silah kullanımı” konusunu sıcak tutmaya devam ediyor?

 

Kitle İmha Silahı Yalanları ve Nükleer Silah ile Korku Salmak

Hatırlanacağı gibi Irak’ın 2003’teki işgalinin yolunu açmak için ABD yönetimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde hiçbir gerçeklik içermediği sonradan anlaşılacak bir tiyatro oyunu sergilemişti. Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna dair masaya konulan kanıtların hiçbiri işgal sonrasında ispatlanamadı. Ancak aynı yıllarda, El-Kaide’nin 11 Eylül saldırılarının hemen ertesinde, bir başka korku daha uluslararası kamuoyunun bilincine işlenmeye başlandı. Küresel terör gruplarının nükleer atıklardan elde edilen radyoaktif maddelerle ya da “şer eksenindeki” ya da o eksene yakın bir ülkeden elde edecekleri nükleer materyalle “kirli bomba” yaparak nükleer saldırı düzenleyecekleri iddiası uluslararası basında yankı buldu.

Bunu, 2010’a gelindiğinde ABD ordusu ve istihbarat kurumlarının Kuzey Kore’ye karşı girişilecek bir askeri harekatta taktik nükleer silaha başvurabileceğine dair senaryolarının basına sızması izledi. 2014’te ise bu defa Rusya’nın Kırım’ı ilhakı esnasında olası bir NATO müdahalesine karşı bölgeye taktik nükleer silah getirdiği iddiası ortaya atıldı. Popüler kültür üzerinden bir nükleer saldırı fikri de kitlelere yayılıyordu.

ABD casusluk edebiyatının önde gelen ismi, Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA’ya ve Beyaz Saray’a yakınlığıyla tanınan yazar Tom Clancy’nin bir ABD Başkanını hedef alan ve taktik nükleer silahla düzenlenen suikastı anlatan “The Sum of All Fears” romanı 2002’de beyaz perdeye aktarıldı. Tom Clancy bununla da kalmadı, 2011’de yayımlanan “Locked On” romanında bu defa Pakistan askeri istihbarat servisinin başındaki generalin Rusya’daki radikal bir gruba terörist saldırı için temin ettiği nükleer başlığın hikayesini anlatıyordu.

8 Ekim’deki Kerç Köprüsü saldırısı ile aynı gün Ukrayna’daki Rus ordusunun komutasına getirilen General Sergey Surovikin’e Batı basını tarafından “General Armageddon” lakabının takılmasını da uluslararası toplumda nükleer saldırı korkusunu besleyen sürecin bir parçası olarak dikkate almak gerekir.

Sadece kimi siyasetçiler ve askeri yetkililer değil, göründüğü gibi basın ve popüler kültür araçları da yaklaşık 20 yıldır toplumları bir nükleer silah saldırısına hazırlamakla meşgul. Anlaşılan o ki ABD, 1945’te gövde gösterisi için kullandığı nükleer silahlar bir kez daha sahneye çıkacaksa, bu defa bu eylemin şeytanlaştırılabilecek unsurlar tarafından hayata geçirilmesini tercih ediyor. Taktik nükleer silahlar bu anlamda ABD’nin geleceğe yönelik planlarındaki beklentileri karşılayacak gibi görünüyor. Birinci Soğuk Savaş boyunca caydırıcılık odaklı sahaya sürülen stratejik nükleer silahlardan büyük bir hızla, konvansiyonel savaş alanında kullanımı mümkün taktik nükleer silahlara geçilmesine yönelik önü alınamayan bir eğilim belirmiş durumda. Taktik nükleer silah kullanımı bu eğilimi destekleyenlerin amacına uygun şekilde medyada defalarca tekrarlanarak alenileştiriliyor.

Kremlin Sarayı'ndaki durum merkezi

Ukrayna’ya yönelik saldırılarından hemen önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, nükleer üçleme güçlerinin katıldığı geniş kapsamlı tatbikatı başlatma talimatı vermiş,  Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko ile nükleer üçleme güçlerinin yer aldığı tatbikatta balistik füzelerin fırlatılmasını Kremlin Sarayı'ndaki durum merkezinden takip etmişti. (Kremlin Basın Servisi/AA, 19 Şubat 2022)

 

Neden Taktik Nükleer Silah?

Rusya-Ukrayna Savaşı vesilesiyle güdümlü füzelerin, kamikaze dronların, SİHA’ların, İHA’ların, uydudan yönlendirilen çok namlulu roketatar sistemi mühimmatı ile topçu mühimmatının bu denli yoğun kullanıldığı bir süreci ilk kez izliyoruz. ABD’nin temin etmesiyle Haziran sonunda Ukrayna’da muharebe sahasına sürülen, uydudan yönlendirilebilen mühimmat kullanan HIMARS’ın (High Mobility Artillery Rocket System) oyunu değiştirmekte ne derece etkili olduğu ispat edildi. Ancak bu silah dahi savaşın arzu edilen sürede son bulmasını sağlamadı. Taktik nükleer silah ile tetiklenecek bir sürecin savaşları sonuçlandırmada zamandan tasarruf edilmesini sağlayacağı düşünülüyor olabilir. Diğer yandan stratejik nükleer silahların yol açacağı yıkım, dünyayı birkaç defa tamamen yok edebilecek potansiyele sahip. Savaşlarda çıtayı yukarı çekmek isteyenler, hasımlarının askeri kapasitesine odaklanacak, çatışma sürecini kısaltacak bir yıkım arayışında. Bunu anlayabilmek için taktik nükleer silahların kapasitesinin ne olduğunu anlamak lazım.

Taktik nükleer silahlar bir kiloton ya da daha az patlayıcı kapasitesine sahiptir ki bu dahi binlerce ton TNT’nin meydana getireceği yıkıma eşittir. Patlayıcı güçleri 50 kilotona kadar ulaşabilir. 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’yi hedef alan nükleer bombaların 15 kilotonluk olduğunu dikkate alınız. Bir başka kıyaslama yapmak gerekirse, ABD’nin 2017’de Afganistan’da DEAŞ’ın dağlardaki sığınaklarına karşı kullandığı ve Amerikan ordusunun elindeki nükleer olmayan en güçlü silah olarak nitelenen MOAB (Mother of All Bombs) yalnızca 0,011 kiloton güce sahipti. 5 kilotonluk taktik bir nükleer silah, hedef aldığı kent merkezinin 5 kilometre çapındaki alanını ortadan kaldırabilir. Oluşturacağı nükleer serpinti ise uzun yıllar boyunca insanlar ve doğa üzerindeki etkisini sürdürecektir. Top mermisi olarak da tasarlanabilen taktik nükleer silahlar, sıradan bir çanta büyüklüğünde olabileceği gibi F-4 Fantom ve Tornado gibi standart savaş uçaklarıyla taşınıp, orta menzilli füzelere de başlık olarak entegre edilebilir. Bilinen taktik nükleer silahların en uzak menzilinin 500 kilometre olduğu tahmin ediliyor. Kuzey Kore örneğinden yola çıkacak olunursa, bir taktik nükleer silahın istilacı bir ordunun ilerleyişini durdurmaya odaklı olarak kullanılmak isteneceği düşünülebilir.

Hemen hemen her platformdan ateşlenebilen, bugüne kadar nükleer silahların kısıtlanmasına yönelik anlaşmalara dahil edilmeyen bu silahlardan hangi ülkenin elinde kaç adet olduğunu bilmek mümkün değil. Bir diğer soru işaretiyse, NATO’nun caydırıcılık amaçlı olarak elinde bulundurduğu bu silahların, Rusya ve Kuzey Kore gibi kendisini kuşatılmış hisseden ülkeler tarafından nasıl bir doktrin doğrultusunda kullanılacağı. Rusya’nın şu anda içerisinde bulunduğu durum, ya da Kuzey Kore’nin yenilediği nükleer doktrinine göre, toprak bütünlüklerinin tehdit altında olması, bir beka sorunu ile karşı karşıya kalmaları hatta Kuzey Kore liderini hedef alabilecek bir saldırı artık bu ülkeler için nükleer silaha başvurma sebebi. Yani yaşamsal tehditler karşısında düğmeye basmaktan çekinmeyecekler. Bu yazının yazıldığı Ekim’in üçüncü haftasında Kuzey Kore’nin 2017’den sonraki ilk, tarihindeki yedinci nükleer denemeye hazırlandığı bildiriliyordu. 2010’da bir Güney Kore savaş gemisini batırmak ve aynı yıl yine Güney Kore’nin Yeonpyeong Adası’nı topçu ateşiyle vurmak gibi fütursuzca saldırılar düzenleme kapasitesine sahip Kuzey Kore’den kaynaklanan nükleer tehdidin, ABD tarafından Rusya’dan kaynaklı tehditle aynı standartta değerlendirilmemesi ise bir başka dikkat çekici nokta. Ancak dünya bu çifte standarda yabancı değil. Bundan daha tehlikeli bir süreç dönemin ABD yönetiminin İsrail’e ders verme isteği nedeniyle 1973’te yaşanmış, nükleer çatışmanın tetiklenmesinin kıyısından dönülmüştü.

Kuzey Kore ordusunun düzenlediği askeri tatbikat
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Kuzey Kore ordusunun düzenlediği askeri tatbikatı denetledi. Tatbikatta, ülkenin nükleer teçhizat yeteneklerinin etkinliğini test etmek için balistik füze fırlatıldığı belirtildi. (KCNA-EPA/AA, 10 Ekim 2022)

 

İletişim Aracı Olarak Taktik Nükleer Silahlar

1973’te Richard Nixon’ın başkan olduğu ABD ile Golda Meir’in başbakanlık görevini yürüttüğü İsrail arasındaki ilişkiler pek de sıcak değildi. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Ortadoğu’da ortaya çıkan konjonktür ABD’nin çıkarlarını zedeliyordu ve Washington, Mısır ile SSCB arasındaki iş birliğini sona erdirmenin yollarını arıyordu. Bu süreçte henüz ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Henry Kissinger’ın hazırladığı barış planı İsrail’in itirazıyla sonuçsuz kalmıştı. Eylül 1973’te Dışişleri Bakanlığı’na getirilen Kissinger, İsrail’e diz çöktürmeye niyetliydi. Golda Meir hükümeti, Mısır ve Suriye’nin savaş niyetini tespit etmiş ancak Nixon yönetiminin uyarıları neticesinde önleyici saldırı düzenleme fikrinden vazgeçmişti. Ürdün Kralı Hüseyin’den gelen savaş uyarısını dahi göz ardı etmek zorunda kalan İsrail Başbakanı Meir, 6 Ekim günü geldiğinde tüm fırsatları kaçırmıştı. Aslında ABD Dışişleri Bakanı Kissinger da bir savaşın yaklaşmakta olduğunu görmüş ancak “İsrail kazansa bile bunu ağır bir bedel ödeyerek yapmalı” diyerek Tel Aviv yönetiminin burnunun nasıl sürtüleceğini izlemek istemişti. Kissinger’ın egosu tüm dünyaya pahalıya patlayabilirdi.

6 Ekim sabah 8’de bir araya gelen İsrail güvenlik kabinesi Mısır ve Suriye’ye önleyici bir saldırı düzenleme fikrini ele almış ancak yine vazgeçilmişti. 6 saat sonra ise Suriye ordusu Golan Tepelerinden, Mısır ordusu ise Sina Yarımadası’ndan saldırıya geçti. SSCB’den temin edilen anti tank silahları ve kurulan çok katmanlı hava savunma sistemi Sina’da Mısır ordusuna büyük avantaj sağladı. Kuzey cephesinde ise Suriye ordusu karşısında İsrail tank tümenlerinin direnişi pamuk ipliğine bağlı hale geldi. Dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan, nükleer silahların hazır hale getirilmesi için ilk teklifini 7 Ekim’de yaptı. Ancak Başbakan Meir ve güvenlik kabinesinin diğer üyeleri tarafından bu reddedildi. Savaşın 8-9 Ekim tarihlerinde ulaştığı nokta ise İsrail açısından varoluş meselesine dönüştü. Kara kuvvetlerinin Sina cephesinde uğradığı tank ve uçak kayıpları, Golan Tepeleri’nde ise Suriye ordusunun hakim tepeleri ele geçirerek ilerlemesinin İsrail hükümetindeki karar alıcılar nezdinde doğurduğu panik ve kafa karışıklığı, tehlikeli bir oyunun sahneye konmasına yol açtı.

İsrail hükümeti 13 orta menzilli Jericho füzesinin nükleer başlıkla donatılmasına ve 8 F-4 Fantom uçağına nükleer bomba yüklenmesine onay verdi. Mobil füze rampaları Batı Şeria’daki Hirbat Zachariah’da hazır hale getirilirken, nükleer bomba yüklenmiş savaş uçakları Tel Nof üssünde 24 saat saldırı emri beklemeye başladı.

İsrail hükümeti özellikle füze rampalarının Sovyet uyduları tarafından görünmesini sağlayacak şekilde açık alanda görüntü vermesini sağladı. Hatta ABD’ye ait SR-71 Blackbird tipi keşif uçağı Ortadoğu üzerindeki uçuşu sırasında İsrail ordusunun nükleer saldırı hazırlığını tespit etti. İsrail Hava Kuvvetleri’nin iki F-4 Fantom uçağına Amerikan uçağını düşürmeleri için emir verilse de SR-71 26 bin metre irtifaya tırmanarak kurtulmayı başardı.

İsrail nükleer silahları Kahire ve Şam’daki genelkurmay karargahlarını vurmak üzere hedefe yönelmişti. Ancak İsrail’in şantajla karşılık mesajı Sovyetler Birliği ve ABD tarafından hızla alındı. İsrail, nükleer saldırı hazırlığını aleni bir hale getirerek amacına ulaştı. Taktik nükleer silah şantajı SSCB’nin Suriye ve Mısır üzerinde baskı kurarak ilerleyişlerinin durmasını sağladı. ABD tarafında ise burnu sürtülen Kissinger oldu. 9 Ekim günü geride kalırken ABD muazzam miktarda konvansiyonel silah ve mühimmatın İsrail’e sevkiyatına başladı. Bunlar arasında 72 Fantom ve Skyhawk savaş uçağı ile 200 Patton tipi tank ve yine büyük miktarda döneminin öncü silahlarından TOW anti-tank füzeleri vardı.

 

Rusya İletişim Şansı Bulacak mı?

Rusya’nın 1973’te İsrail’in yaptığı gibi taktik nükleer silahlarını bir iletişim kanalı açmak ya da barış yolunu zorlamak için kullanması ise mümkün görünmüyor. Ağustos’ta Ukrayna karşı saldırısının başarı kazanmaya başlamasıyla beraber Kiev yönetiminin maksimalist talepleri daha yüksek sesle duyulur hale geldi. Kiev, Batı’dan akan silah ve mühimmatın sahada sağladığı özgüvenle barış masasına daha mesafeli bir tutum takınıyor. Zelensky’nin ekibindeki isimler, ülkelerinin toprak bütünlüğü sağlandıktan sonra Rusya’nın silahsızlandırılmasının gündeme geleceğini hatta “müttefikleriyle” bu konuların konuşulduğunu dile getiriyorlar. Hatta Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Şefi Tümgeneral Kyrylo Budanov 18 Ekim’de yaptığı açıklamada, savaşın sona ermesinin ardından Rusya Federasyonu’nda bazı bölgelerin ayrılıkçı taleplerinin, daha da ötesinde kopmaların başlayacağı bir siyasi sürecin yaşanacağını ileri sürdü. ABD-İngiltere ikilisinin savaşın uzamasından yana yürüttüğü siyasetin nihai hedefinin Moskova’daki yönetimi yerinden etmek, hatta mümkünse 1999’da Putin ile beraber Kremlin Sarayı’na yerleşen zümreyi tasfiye etmek olduğu da netleşiyor. Savaşın gerek Rusya gerek Putin ve çevresindeki yönetici sınıf için bir beka mücadelesi haline dönüştürülerek, taktik nükleer silaha başvurulmasını teşvik eden, barış masasının yollarını tıkayan bir siyaset yürürlükte. Ukrayna’nın kendi toprak bütünlüğünü temin etmesini takiben savaşı Rusya topraklarına taşımaya yönelik bir girişim, 1973’te yaşanandan farklı bir iletişim dilinin ateşlenecek taktik nükleer silah ile konuşulmasına dönüşebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası