Kriter > Dosya > Dosya / İki Kuşatma Arasında Yemen |

Vekalet Savaşının İki Aktörü Suudi Arabistan ve İran


Neticede masum ve fakir Yemen halkı İran ve Suudi Arabistan’ın bölgesel çıkar uğruna takip ettikleri siyasal hedeflere kurban edilmiştir.

Vekalet Savaşının İki Aktörü Suudi Arabistan ve İran

Osmanlı döneminden bu yana adı sürekli krizlerle anılan bir ülke olan Yemen’in modern tarihinin başlangıcı Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi üzerine Kuzey Yemen’in 1918’de bağımsızlığını ilan etmesiyle başlar. Yemen’in güney kısmı zaten daha önce İngilizler tarafından ele geçirildiği için ülkenin sadece bir kısmında bağımsızlık ilan edilebilmiştir.

Uzun yıllar Osmanlı’ya karşı savaşan Zeydi bir aileden gelen İmam Yahya 1920’de krallık rejimini ilan etti. İmam Yahya’nın 1948’de gerçekleşen bir darbe sırasında öldürülmesi üzerine yerine geçen oğlu Ahmed ülkenin yönetimini devraldı. 1962’de gerçekleşen bir darbeyle monarşi rejimine son verildi ve Cumhuriyet ilan edildi. Ancak ülkedeki karışıklıklar devam etti.

Soğuk Savaş dönemi siyasetinin de etkisiyle 1967’de Aden merkezli Güney Yemen’in bağımsız olmasıyla Yemen resmen iki devlete bölündü. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle 1990’da ülkenin kuzeyi ile güneyi birleşerek Kuzey Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in devlet başkanlığında bugünkü birleşik Yemen ortaya çıktı. Ne var ki birleşik devletin yönetimini eline alan Abdullah Salih de birleşmeden sonra ortaya çıkan sorunları çözemedi ve 1990’larda yeniden bir iç savaş yaşandı.

2000’lerde İran’dan etkilendiği iddia edilen Husiler, yönetimin mezhepçilik yaptığını iddia ederek isyan başlattı. El-Kaide’nin Yemen’deki faaliyetlerinin yoğunlaşmasıyla Sünni radikal grupların etkili olmaya başlaması, hükümetin yanlış politikaları ve buna mukabil İran desteğindeki Zeydi Husilerin talepleri çatışmalara neden oldu. Özellikle Husilerin rejime karşı isyan etmesi üzerine başlayan çatışmalar üç yıl sürdü. 2007’de bir ateşkes antlaşması imzalansa da taraflar arasındaki düşük yoğunluklu çatışmalar zaman zaman devam etti.

Son Yemen Krizi

Mevcut Yemen krizi ise 2011’de ilk olarak Tunus’ta alevlenen Arap İsyanları süreciyle birlikte baş göstermiştir. Bölgedeki diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Yemen’de de geniş halk kitleleri rejimin değişmesi talebiyle sokaklara çıkmıştır. Halkın büyük bir kesiminin isyanı karşısında çaresiz kalan yönetim Körfez ülkelerinin de araya girmesiyle bir geçiş süreci düzenlemesinin yapılmasını kabul etmiştir. 2012’nin ilk aylarında bir yönetim değişimi gerçekleşmiş ve Ali Abdullah Salih otuz üç yıllık yönetimine son vermek zorunda kalmıştır. Gözlem altında yapılan genel seçimlerde Salih’in yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi tek aday olarak seçimlere katılmış ve cumhurbaşkanı seçilmiştir. Salih de sonuçları kabullenerek 27 Şubat’ta görevi resmen Hadi’ye devretmiştir.

Ancak sonraki dönemde Ali Abdullah Salih yeniden yönetimi ele geçirmeye çalışmış hatta bu kez geleneksel düşmanı Husilerle anlaşarak meşru yönetime karşı isyan etmiştir. Husiler de kırılgan hükümetin zaaflarından istifade ederek 2015’te başkent San’a’yı ele geçirmiş ve yönetimi devirmiştir. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Hadi de Suudi Arabistan’a kaçmak zorunda kalmıştır. Bu oldubittiyi kabul etmeyen Suudi yönetimi –özellikle genç yaşta savunma bakanı olan Kral Selman’ın oğlu mevcut Veliaht Prens– Yemen’e karşı “Kararlılık Fırtınası Operasyonu”nu başlatmıştır.

Suudi Arabistan’ın bu operasyonu her ne kadar İran’ın desteklediği Husileri vurmak hedefiyle başlatılmışsa da bundan daha ziyade masum Yemenliler etkilenmiştir. Riyad ile Tahran arasındaki vekalet savaşının maliyeti Yemen’in fakir halkına ödetilmektedir.

Vekalet Savaşının İki Aktörü Suudi Arabistan ve İran-Muhittin Ataman
Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri, Yemen'in başkenti Sana'nın Et-Tahrir Mahallesi'ndeki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na hava saldırısı düzenledi. Saldırı sonucu binada hasar oluştu, 5 Aralık 2017

Daha önceki dönemde belirli zamanlarda siyasi sarsıntılar geçiren Yemen ilk kez bu denli derin bir mezhep merkezli sorun yaşamaktadır. Bunda İran ve Suudi Arabistan arasında yaşanan vekalet savaşının etkisi çok fazladır. Mezhep mensubiyetini dış politikalarının aracı olarak kullanan bu iki devlet Yemen’deki mezhepsel çatışmanın asıl sorumlularıdır. Bir taraftan İran –Sünnilere en yakın Şii grup olarak bilinen– Zeydi Husileri etkileyerek İran Şiiliğini benimsetirken Suudi Arabistan ve bu ülke kaynaklı El-Kaide de Sünni Şafiileri radikalleştirerek Selefileştirmiştir. Bu karşılıklı radikalleşmelerin neticesinde taraflar birbirlerini dinen ve siyaseten ötekileştirmeye başlamıştır.

Daha önceki dönemde her ne kadar mezhepsel aidiyetler varsa da siyaseten çok belirleyici kimlikler olarak ön plana çıkarılmamıştır. Mesela nüfusun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan Sünni Şafiiler yüzde 40’ını oluşturan Zeydi Şiilerin yönetimde olmasını yadırgamamıştır. Ancak bugün itibarıyla bu iki bölgesel gücün müdahalesiyle ülkedeki sosyopolitik denge bozulmuş ve taraflar arasında ciddi bir güvensizlik ve düşmanlık oluşmuştur. Neticede masum ve fakir Yemen insanı bu iki bölge devletinin siyasal projeksiyonlarına kurban edilmiştir.

Yemen Krizinde İnsani Boyut

Suudi Arabistan’ın diğer Körfez ülkeleriyle birlikte 2015’ten beri devam eden askeri müdahalesinden bu yana on binden fazla insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan da savaş, hastalık ve açlıkla karşı karşıya gelmiştir. Savaştan etkilenen milyonlarca insan da evlerini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Uluslararası gözlemciler özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Yemen hükümetinin politikaları sonucu ülkede tedrici bir soykırımın yaşanmakta olduğunu ifade etmektedir. Maalesef uzun süredir hemen bütün Batılı ülkeler de bu koalisyona destek vermektedir.

Bağımsız insan hakları kuruluşlarının bildirdiğine göre Yemen’de yaygın bir şekilde işkence, tecavüz, kaçırma, öldürme dahil çok farklı insan hakkı ihlalinin gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Riyad ile Abu Dabi’nin yürüttüğü bombalamalarda hastane, okul, cami, düğün alayı, üniversite, cenaze töreni, mülteci kampı, semt pazarı ve sivil yerleşim bölgesi dikkate alınmamıştır. Ülkedeki hemen hemen bütün altyapı (elektrik santralleri, iletişim ağları, su kanalları, havalimanları, kara yolları, köprüler, tarihi şehirler, spor salonları ve arkeolojik alanlar) bu ülkelerin saldırıları sonucunda yerle bir edilmektedir. Bu yetmezmiş gibi ülkenin bir nevi can damarları olan limanlar da hedef alınmakta ve buralardan ülkeye mal girmesine bile müsaade edilmemektedir.

Bütün bunların neticesinde zaten fakirliğin kol gezdiği ülkede kamunun her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik hizmet etme imkanı ortadan kaldırılarak halk perişan edilmektedir. Devam eden ablukalar ve bombalamalar nedeniyle insanlar gıda, giyecek ve ilaç gibi zaruri ihtiyaçları bile temin edememektedir.

Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı bir rapora göre çatışmadaki bütün taraflar (Suudi Arabistan, BAE, Yemen hükümeti ve Husiler) bu yaşanan savaş suçlarından sorumludur. İnsan hayatının önemsenmediği ve insan onurunun pervasızca ayaklar altına alındığı bir ortam oluşmasına rağmen herhangi bir somut adım atılamamaktadır. Ne yazık ki Yemen’de uluslararası hukukun ihlal edildiğini iddia eden BM raporu bu suçları gerçekleştiren devletlere destek veren Batılı ülkeleri hiç dikkate almamakta ve bu devletlerin siyasetlerini sorgulamamaktadır. Rapor daha çok ağır bombardımanlarla insani ve ekonomik tahribata neden olan Suudi öncülüğündeki koalisyonu merkeze almaktadır. BM’nin arkasında güçlü bir devlet iradesi olmadığından örgütün yaptığı bu tespitlerin sahada herhangi bir karşılığı da bulunmamaktadır.

Yemen’deki savaş suçlarını gerçekleştiren devletler BM’nin hazırladığı raporu dikkate almadılar. Sadece raporun İran ve Husilerin ülkenin kuzeyinde gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini göz ardı ettiği yönünde eleştiri getirdiler. Netice itibarıyla BM raporu ülkedeki şiddet ortamının ve yaşanan insani dramın artmasına mani olamadı. Dolayısıyla ülkedeki ölüm ve yıkım devam etti.

Ancak Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda hunharca öldürülmesinden sonra Batılı ülkeler harekete geçebildi. Almanya, Danimarka ve Finlandiya gibi ülkeler somut adımlar atma kararı alırken ABD Kongresi de Suudi yönetimine karşı tedbir alınması gerektiğine dair bir karar aldı. Kaşıkçı cinayetinin etkisi ve ABD yetkililerinin zorlamasıyla köşeye sıkışan BAE ve Suudi Arabistan BM öncülüğünde Yemen hükümetinin Aralık’ta İsveç’te Husilerle görüşmelere başlamasını kabul etti. Ülkedeki savaşı sona erdirmek için iki vekil masaya gelirken asıl bölgesel aktörler olan İran, BAE ve Suudi Arabistan görüşmelerin bir parçası olmadı. BM Güvenlik Konseyi de bölgeye özellikle Hudeyde çevresine uluslararası denetleyici göndermeyi öngören bir karar aldı. Hudeyde Limanı çok hayati bir öneme haiz çünkü gıda ve insani yardımın yaklaşık yüzde 80’i buradan ülkeye girmektedir.

Uzun süredir siyasi istikrarsızlığın devam ettiği Yemen’de uluslararası aktörlerin devreye girerek tedbir alması zaruridir. Dünya kamuoyunun gözü önünde yaşanan bu felakete ve insanlığa karşı işlenen suçlara sessiz kalınması kabul edilebilir değildir. Aslında küresel bir insani sorumluluk söz konusudur. Bazı örneklerde başvurulan “koruma sorumluluğu” prensibinin Yemen krizinde de kullanılması ve yaşanan drama son verilmesi gerekir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası