MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yeni yasama yılıyla birlikte Kürt meselesi, DEM Parti, terörle mücadele ve terörist başı Öcalan ile ilgili üst üste yaptığı çıkışlar, tüm Türkiye’yi şaşırttı. Zira Bahçeli’nin yeni yasama yılı açılışında DEM Partililerle el sıkışmasıyla başlayan, ardından Öcalan’a yönelik çağrısıyla devam eden, son olarak da terörist başının Mecliste konuşma yapması ve umut hakkı ile ilgili beklenmedik adım ve çıkışları, doğal olarak kamuoyunda “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusunun tartışmasını da başlattı.
Öte yandan hem Bahçeli hem de AK Partili yetkililer, yaptıkları açıklamalarda söz konusu adımların yeni bir çözüm süreciyle alakalı olmadığını, hatta çözüm süreci veya benzeri yeni bir girişimin gündemlerinde bulunmadığını net bir şekilde dile getirdi. Ancak Bahçeli’den beklenmeyen bu çıkışlara ek olarak Öcalan’ın uzun bir sürenin ardından yeğeni ile görüşmesi ve Kandil’e yaptığı iddia edilen silah bırakma çağrısı, meseleyi daha da hassaslaştırdı. Dolayısıyla söz konusu gelişmeler, yeni bir çözüm sürecinin başladığı şeklinde spekülasyonlara sebep oldu. Bu değerlendirmeleri ise önceki süreçte rol oynayan bazı DEM Partililer ile bazı liberal isimler ve siyasetçiler yaptı.
Her ne kadar Cumhur İttifakı tarafından reddedilse ve çözüm süreci beklentisi siyasi, stratejik ve hatta metodolojik olarak pek mümkün olmasa da bazı kesimler söz konusu gelişmelerin yeni bir çözüm sürecine evrilmesi adına ısrarlı bir çaba içerisinde. Bu ısrarın temel motivasyonu ise ne yazık ki çözüm veya barış değil, tam aksine kurumların veya bireysel olarak siyasi aktörlerin bu durumu kazanım fırsatı olarak görmesi. Daha net bir ifadeyle pek rasyonel ve mümkün olmayan yeni bir çözüm sürecinin başlaması durumunda Cumhur İttifakı’na yükleyeceği siyasi maliyet ile muhalefete ve birtakım çevrelere oluşturacağı alan ve fırsatlar, bazı kesimlerin bu husustaki istek ve ısrarının en önemli motivasyonunu oluşturuyor.
CHP: Ne Verirlerse Bir Fazlası!
Yeni bir çözüm sürecini en çok isteyen siyasi aktör belki de CHP. Zira CHP’de özellikle Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ortaklığında başlayan yeni süreçte DEM Parti ve ona oy veren Kürt seçmenler stratejik öncelik durumda. Nitekim son yerel seçimlerde “Kent Uzlaşısı” adı altında kurulan ortaklıkta da görüldüğü üzere CHP ile DEM Parti siyasi iş birliğini önceliyor. Bu iş birliğinin formülü ise kısaca şu şekilde: CHP, Kürt seçmenlere DEM Parti üzerinden ulaşacak, DEM Parti yerel seçimlerde veya olası bir İmamoğlu adaylığında cumhurbaşkanı seçiminde CHP’yi destekleyecek, karşılığında ise DEM Parti’ye hem somut kazanımlar verilecek hem de toplum nezdinde yitirdiği siyasi meşruiyetini kurulan iş birliği ile geri kazanması sağlanacak.
Durum böyleyken yeni bir çözüm sürecinin başlaması, CHP’nin söz konusu stratejisine en çok fayda sağlayacak gelişme olabilir. Zira geçtiğimiz ay içerisinde görüldüğü üzere Özel, Bahçeli’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları sonrası adeta el yükselterek olası bir girişimi destekleyeceğini açıkladı. Hatta önce Selahattin Demirtaş’ı, ardından da Doğu ve Güneydoğu illerini ziyaret ederek Kürt seçmenlere açık ve net bir “destek” mesajı verdi. Dolayısıyla CHP’nin bu denli istekli ve DEM Parti ile daha stratejik bir iş birliğine açık olduğu bir dönemde başlayacak yeni bir çözüm süreci, Özel’in ve hatta İmamoğlu’nun Kürt seçmenlere karşı Cumhur İttifakı’ndan “daha demokrat” ve “daha liberal” bir kimliğe sahip olduğunu kanıtlamak için bir fırsat olarak görülüyor.
Tüm bunlara muhalefette olmanın kazandırdığı esneklik ve vaatlerde açık uçluluk imkanı da eklendiğinde CHP’nin olası çözüm sürecinde, “Ne verirlerse bir fazlası!” taktiğini kolaylıkla kullanabileceği ve rekabet edebileceği, dolayısıyla da DEM Partili seçmenlerin oyunu daha rahat alabileceği düşüncesiyle yeni bir çözüm sürecine istekli olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Zafer Partisi ve Diğerleri: Yaşasın Popülizm!
Meselenin diğer tarafında ise özellikle popülizmi milliyetçilik, göçmen karşıtlığı ve hatta zenofobi üzerinden kullanan Zafer Partisi ve İYİ Parti gibi aktörler bulunuyor. Bu noktada söz konusu aktörlerin temel motivasyonu MHP’yi milliyetçi seçmen nezdindeki güçlü konumundan etmek ve onun yerine geçebilmek. Zira MHP, diğer milliyetçi partilerden farklı olarak sahip olduğu özellikleri ile yaşadığı tüm sorunlara direnç gösterebilmeyi ve hâlâ en güçlü milliyetçi parti olarak varlığını sürdürebilmeyi başarmış durumda.
Daha detaylı bir şekilde anlatmak gerekirse MHP, hem kurumsallığı hem de Kürt meselesi ve özellikle de terör sorunundaki pekiştirilmiş pozisyonunun sağladığı avantaja yaslanarak halen geleneksel milliyetçiliğin en güçlü temsilcisi konumunda. Zafer Partisi ve İYİ Parti başta olmak üzere diğer milliyetçi partilerin başta popülizm olmak üzere tüm çabalarına rağmen MHP bu pozisyonu korumayı başarmış durumda. Bu da diğer milliyetçi partilerin zamana dirençli ve kalıcı siyasi başarı elde etmeleri önündeki en büyük engel. Zira popülizmin etkisini yitirmesiyle Zafer Partisi veya İYİ Parti gibi varoluşsal sorunlar yaşayabilecek partilerin yanında MHP, terör konusundaki güvenilir pozisyonuyla geleneksel milliyetçiliğin kalıcı ve yegane temsilcisi olmayı sürdürebilir.
İşte Zafer Partisi ve diğer aktörlerin gözünde olası bir yeni süreç, üstelik Bahçeli’nin attığı adımların ardından başlarsa, MHP’nin bu pozisyonuna zarar vermek ve onun alanına yerleşebilmek adına büyük ve oldukça önemli bir fırsat olarak görülecek. Kürt meselesi ve terör sorununda güven kazanılması, popülizm ile birleştiği noktada geleneksel milliyetçi seçmenlerin oyunu alabilmek adına büyük bir avantaj sağlayabilir. Nitekim Bahçeli’nin Öcalan çıkışının ardından Ümit Özdağ ve Müsavat Dervişoğlu’nun gösterdikleri sert tepkiler ve kendilerini yeniden iki blok dışında “üçüncü yol” ve “çözüm sürecine karşı yegane aktör” olarak konumlamaları, bunun en büyük göstergesi.
Kandil, İmralı, Demirtaş, DEM Parti: Örtülü Rekabet
Olası bir çözüm sürecini en fazla isteyecek aktörler arasında terör üzerinden siyasal güç ve kazanç elde etmek için çabalayan odaklar yer alıyor. Ancak unutulmamalı ki bu grupta homojen bir yapı yok. Terör meselesinde Kandil, İmralı, YPG/PYD, Selahattin Demirtaş ve hatta bölge halkı içinde güvercin ve şahin eğilimliler bile birer aktör veya odak. KCK çatısı altında konumlanan tüm aktörlerin kendi aralarında ittifakları, ihtilafları, dengesi, rekabeti ve dış destekçileri var.
Ancak olası bir çözüm süreci, özellikle çeşitli bağlamlarda eski gücünü yitirmiş Kandil, İmralı, Demirtaş ve DEM Parti için toparlanma adına bir fırsat. Zira PKK, özellikle Irak’ta sınır uzağına ittirilmiş ve Türkiye içerisinde mobilizasyon imkanını neredeyse tamamen yitirmiş bir durumda. Üstelik Irak merkezi yönetim ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile yapılan anlaşmalar örgütü daha da sıkıştırmış halde. Buna ek olarak PKK, Suriye kolu karşısında etki ve gücünü de büyük oranda yitirmiş bir vaziyette. Dolayısıyla kontrolsüz bir çözüm süreci, stratejik açıdan köşeye sıkışmış PKK’ya çok büyük bir kurtuluş reçetesi olabilir.
Diğer aktörler de benzer bir durumda. Terörist başı Abdullah Öcalan, terör destekçileri veya sempatizanları arasında artık sembolik bir lider konumunda. Üstelik bazı kesimlerin sandığının aksine sahada somut askeri veya siyasi bir güç veya karşılığı yok. Demirtaş ise bölge halkı nezdinde kazandığı popülariteyi; kişisel hırsları, acemiliği ve diğer aktörler ile aşırı rekabeti sebebiyle heba etmiş, özellikle sivil siyaset imkanını yanlış kullanmış, sahip olduğu şansı yitirmiş ve pratik açıdan etkisizleşmiş durumda. DEM Parti ise Demirtaş’a benzer şekilde sivil siyaset imkanını yitirerek tamamen Kandil güdümüne girmiş, siyaseten özgül ağırlığa sahip isimleri ise karar alma süreçlerinden ve yönetimden uzaklaşmış vaziyette. Tüm bunların neticesinde, siyaseten toplum nezdindeki meşruiyetini yitirmenin yanında kendisine oy veren seçmenlerin sivil siyaset talebini karşılayamadığı için popülaritesini yitirmeye başladığı net bir biçimde ifade edilebilir. Dolayısıyla olası bir çözüm süreci, siyasi statükonun değişmesi ve gücünü veya popülaritesini yitirmiş aktörlerin yeniden kazanım elde edebilmesi adına büyük bir fırsat anlamına geliyor.
Bazı “Liberaller” ve Diğerleri
Olası bir çözüm sürecinin kapısını belki de en çok zorlayan aktörler ise önceki çözüm sürecindeki liberal pozisyonları ile popülarite ve dolayısıyla da maddi-manevi kazanç elde eden isimler. Bazı gazeteciler, eski milletvekilleri, televizyon yorumcuları ve siyasetçilerden oluşan bu grubun temel motivasyonu da yeni süreç ile kendilerine alan açılması ve eski pozisyonlarını geri kazanmak. Ancak bunun gerçekleşebilmesi yeni bir çözüm sürecinin başlamasına bağlı olduğu için hepsi olmasa da bazıları manipülasyon ve hatalı bilgilerle kamuoyunu yanlış yönlendirmekte bir beis görmüyorlar. Bu sayede çözüm sürecinde destek olacak bir kamuoyu oluşturmayı amaçlıyorlar.
Sonuç olarak, her ne kadar mevcut durumu AK Partili yetkililer “yeni bir çözüm süreci gündemde değil”, Bahçeli ise “çözüm süreci mümkün değil” şeklinde ele alsa da farklı kesimler meseleyi bu şekilde yorumlamayı reddediyor. Zira birbirinden her ne kadar farklı konumlansa ve farklı çıkarlara sahip olsalar da en azından mevcut şartlarda irrasyonel olan bir çözüm süreci, söz konusu aktörler açısından özellikle siyasi kazanç elde etme imkanı olarak görülüyor. Aslında bu da kimin gerçek çözüm, kimin kişisel veya kurumsal kazanım arayışında olduğunu ortaya koymak açısından oldukça önemli.