Kriter > Dış Politika |

Libya Krizinde Yapıcı Kalmak


Mayıs 2014’den bu yana krize ilişkin tavrı dikkate alındığında Türkiye’nin krizi derinleştirecek adımlardan kaçındığı görülmektedir. Tartışılması gereken konu Trablus’un kapılarına kadar gelmeyi başaran bir darbecinin bu kadar silahı nereden aldığıdır.

Libya Krizinde Yapıcı Kalmak

Haftar’ın 4 Nisan’da “terörle mücadele” iddiasıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) yetkilendirdiği Başkanlık Konseyine saldırısı sonucu yeni bir boyut kazanan Libya krizi dünya kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. Avrupalı, ABD’li ve birçok küresel aktör Arap dünyasındaki bütün antidemokratik, diktatör ve totaliter aktörleri “terörle mücadelede partner” olarak takdim ederken illegal bir darbecinin BM’nin yetkilendirdiği meşru hükümete “terörle mücadele” adı altında saldırması uluslararası kurumlar ve küresel aktörler arasındaki ilişkinin trajikomik niteliğini bir kez daha ortaya koymuştur.

 

BM’nin yetkilendirdiği hükümetin illegal bir darbeci tarafından terörist olarak nitelenmesine rağmen Fransa ve ABD’nin Haftar’ı terörle mücadelede “güvenilir partner” olarak nitelemeyi sürdürmesi, BM’nin yetkilendirmesi ve tanımlamalarının küresel aktörler tarafından dikkate alınmadığını gösterdi. Hatta BM’nin meşru olarak yetkilendirdiği aktörlerin bazı küresel güçler tarafından “güvenilmez” ve “teröristlere alan açan” şeklinde tanımlandığı görüldü. Yani küresel aktörlerin uluslararası kurumların çizdiği meşruiyet sınırlarının tamamen dışına çıktığı Libya örneğinde bir kez daha tescil edildi. Bir diğer ifadeyle küresel sistemin içinden geçtiği derin krizin neden olduğu çatışma ortamının Libya krizini nasıl beslediği bir kez daha görüldü.

 

Dış Dinamikler

Libya’da yaşanan son gelişmeleri Türkiye kamuoyu açısından daha dikkat çekici kılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27 Nisan’da yaptığı konuşmada “Libya’da meşruiyetini Libya halkından alan bir yönetim ve bazı Arap ülkelerinin desteklediği bir diktatör var. Libya’yı Suriye’ye çevirmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakmak için tüm imkanlarımızı ortaya koyacağız” şeklindeki ifadeleri olmuştur.

Erdoğan bu konuşmasında Türkiye’nin, BM’nin yetkilendirdiği ve Roma Konferansı’yla küresel aktörlerin tanıdığı meşru bir hükümetin yanında olduğunu bir kez daha hatırlatmış, Mısır gibi Arap dünyasının bazı ülkelerinde yaşanan garabetin Libya’da tekerrür etmemesi için çaba göstereceğini vurgulamıştır. Türkiye, Libya krizinde uluslararası kurumların meşruiyet tanımlamaları içinde kalmayı tercih ederken küresel aktörler ise kendilerinin tescil ettiği meşruiyet sınırlarını ihlal etmiştir. Cumhurbaşkanının açıklamaları sonrasında Ankara’nın bu yönde hangi fiili adımları atacağı tartışılırken küresel düzeyde yayın yapan bazı medya kuruluşlarında Türkiye’nin Libya’ya silah ve ekipman gönderdiği iddiaları yer almıştır. Türkiye yetkili makamları bu yöndeki iddiaları doğrulamadığı gibi Libya’da siyasi çözümün yanında olduğunun altını çizmiştir. 

İfade edildiği üzere Mayıs 2014’ten bu yana krize ilişkin tavrı dikkate alındığında Türkiye’nin krizi derinleştirecek her türlü adımdan kaçındığı görülmektedir. Tartışılması gereken konu Trablus’un kapılarına kadar gelmeyi başaran illegal bir darbecinin bu kadar silahı nereden aldığıdır. Fakat bölge halklarının talepleri aleyhine bölgeyi dizayn etmek isteyenlerin yönlendirdiği medya kuruluşları asıl sorulması gereken sorular yerine hedef şaşırtmaktadır.

Zira krizin faili olan ve BM’nin yetkilendirdiği meşru hükümete saldıran Haftar’a küresel destek sunulması küresel aktörlerin Libya krizinin siyasi yollardan çözülmesinde ne kadar yapıcı rol oynayabileceğini ciddi anlamda tartışmalı hale getirmektedir. ABD ve Fransa diplomatik olarak Haftar’ı sahiplenmiştir. Cephede Haftar’ın yalnız bırakılmadığına dair ciddi haberler yerel basına yansımaktadır. Rus özel güvenlik şirketlerinin Haftar’a danışmanlık hizmeti verdiği, Haftar’ın Gıryan kentindeki (26 Mayıs’ta meşru güçlerce ele geçirilecek olan) karargahında BAE ve Fransız istihbaratçıların Haftar güçlerine destek sunduğu, Rusya ve BAE’nin de Haftar’a ciddi silah desteği sunduğu kaydedilmektedir. Rusya ve ABD’nin Haftar’a karşı alınacak tedbirler noktasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini (BMGK) tıkadıkları düşünüldüğünde küresel aktörlerin BM’nin çözüm planlarının uygulanmamasında birleştiği ve Libya krizinin çatışma yoluyla çözülmesini tercih ettiği anlaşılmaktadır. 

 

İç Dinamikler

Krizin iç dinamikleri açısından bakıldığında Başbakan Faiz Serrac 16 Haziran’da “BM Libya Misyonu ile koordineli olarak tüm ulusal güçleri temsil edecek bir Libya Forumu düzenlenmesi” teklifinin yer aldığı bir çözüm önerisinde bulunmuştur. Plana göre düzenlenecek forumda bir sonraki dönem için yol haritası belirlenmesi, 2019 sona ermeden parlamento ve cumhurbaşkanı seçimlerinin yapılması için anayasal zeminin oluşturulması, seçimlerle ilgili kanunları hazırlamak üzere bir hukuk komitesi oluşturulması, hazırlanacak kanunların seçim yüksek komisyonuna iletilmesi, seçim tarihinin belirlenmesi, BM denetiminde oluşturulacak komitelerle seçimler için gerekli kaynakların temin edilmesi ve güvenliğin sağlanması öngörülüyor. Plan ayrıca forumda BMGK, Afrika Birliği, Avrupa Birliği ve uluslararası camianın yol haritasını desteklemeye çağrılması ve yol haritasının bağlayıcılığının sağlanması maddelerini içeriyor.

Ayrıca forumda Libya’nın tüm bölgelerinde mali kaynakların en ideal şekilde kullanılması ve ademimerkeziyetçi bir yönetim mekanizması geliştirilmesi üzerinde anlaşılması ulusal uzlaşı sürecini takip edecek, geçiş dönemi adalet yasasını ve genel af yasasını etkinleştirecek bir ulusal uzlaşı yüksek heyetinin kurulması hedefleniyor. Açıklamada yer alan “ülkeyi askeri yöntemlerle yönetmek isteyenler”, “demokrasi istemeyenler” ve “diktatörlük peşinde olanlar”a yer verilmeyeceği gibi ifadeler inisiyatif dahilinde Haftar’ı içermeyeceği şeklinde yorumlanırsa Libya’daki iç dengelerin değiştiği söylenebilir. Serrac ve etrafındaki siyasi seçkinler Haftar’ın içinde yer almadığı bir siyasi çözüm süreci üzerine plan yapmaya başlamıştır. Bu durum Haftar üzerinde ciddi baskı oluşturmaktadır. Özellikle meşru güçlerin Haftar’ın batı bölgesindeki ana karargahı olan Gıryan’ın kontrolünü ele geçirmesi Haftar’ı ciddi anlamda açmaza sokmuştur. Gıryan’ı ele geçirerek oyun değiştirici bir hamle yapan Trablus’un, Haftar karşısında ciddi askeri başarılar elde ederek Haftar’sız bir siyasi çözüm lehine yeni bir konjonktür oluşturma gayretinde olduğu görülmektedir.

BM Libya Temsilcisi Selame’nin, Serrac’ın inisiyatif açıklamasının ardından, Gıryan yenilgisi öncesi, Haftar ile Recme’de görüşmesi ise küresel aktörlerin Haftar’dan vazgeçmediğini göstermektedir. Yani BM Libya Misyonu Haftar’ı hala müzakere masasının tarafı olarak görmekte ve batı bölgesinden askeri olarak çekilmek zorunda kalması durumunda masada yer almasını istediği mesajını vermektedir. Fakat görüşmeye ilişkin BM Libya Misyonunun resmi Twitter hesabında Haftar’a ilişkin tanımın ve fotoğrafın iki kez değiştirilmesi BM Libya Misyonunun süreci yönetmede güçlük çektiğini göstermektedir.

Bu durumda özetle ifade etmek gerekirse ABD, Fransa, Rusya gibi küresel ve Mısır, BAE, Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörler Haftar’ın çatışarak Trablus’a girmesini ve kontrolü ele almasını arzulamakta, bunun gerçekleşmesinden sonra Haftar’la istedikleri anlaşmaları yapmayı öngörmektedir. Zira Haftar şu anda eli silah tutan agresif bir aktör ancak Trablus’a girebilirse devletin bütün kaynak ve imkanlarını ele geçirmiş bir devlet adamı olacak, böylece kendisine destek verenlerin desteğine karşılık verebilecektir. Fakat meşru güçlerin Gıryan’ı ele geçirmesi sahadaki bütün dengeleri değiştirmiş, Haftar’ın elini de ciddi anlamda zayıflatmıştır. BM ise Haftar’ı oyunun içinde tutmayı ve müzakere masasının tarafı olarak kalmasını istemektedir.

 

Haftar’ın Yenilgisi

Serrac ve Trablus’taki askeri ve siyasi aktörler ise Haftar’ı batı bölgesinden çıkartarak Haftar’ın içinde yer almadığı yeni bir siyasi çözüm için çalışmaktadır. Gıryan’ın kontrolünün ele geçirilmesi Serrac’ın elini çok güçlendirmiştir. Haftar’ın yenilgileri devam ederse Serrac ve etrafındaki ekip Libya siyasetinde ciddi anlamda güç kazanacaktır. Yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin çok farklı hedeflerinin karşı karşıya geldiği bu denklemde, saha gerçekliliğinde yaşanan ciddi dönüşümler tarafların pozisyonunu doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle meşru güçlerin Haftar’ın batı bölgesindeki ana karargahı olan Gıryan’ın kontrolünü ele geçirmesi oyun değiştirici bir hamle olarak aktörlerin Libya siyasetinde taktiksel değişikliklere neden olacaktır. Meşru güçler Haftar’a yönelik operasyonlarını sürdürürse Haftar üzerindeki baskı artacak, özellikle BM “siyasi çözüm” konusunda “daha istekli” adımlar atmak zorunda kalacaktır. Yani önümüzdeki iki ay sahada yaşanan gelişmelerin niteliği ve bu gelişmelerin Libya krizinin aktörleri üzerindeki etkileri açısından kritik olacaktır. 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası