Kriter > Dış Politika |

İran Yaptırımları ve İsrail


İsrail, İran’ın sıkışmışlığının da etkisiyle Suriye’nin güneyinde daha pervasız bir şekilde hareket edebilecek, böylece güvenlik hattını Golan Tepeleri’nin de ötesine taşıyabilecektir.

İran Yaptırımları ve İsrail
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitap ediyor, 27 Eylül 2018, New York.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs’ta ülkesini nükleer anlaşmadan çekmesinin ardından İran’a yönelik yaptırımların yeniden yürürlüğe konacağı beklenmekteydi. Bu beklentiye uygun şekilde Ağustos’ta İran’a yönelik birinci tur yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Otomotiv, havacılık, finans, altın ve diğer değerli madenlerin ticareti, ABD’ye gıda ihracatı gibi alanlara yönelik bu yaptırımların ardından asıl güçlü yaptırımlar ise 5 Kasım’da yürürlüğe konuldu. İran’ın petrol ihracatını sıfıra indirme gibi bir hedefle uygulanan ikinci tur yaptırımlar sonrası bölge ülkelerinin de bu yeni durumdan nasıl etkilenecekleri merak konusu oldu. Ekonomisinin büyük oranda fosil yakıtların üretimi ve ihracatına dayanmasından dolayı yaptırımların İran için ağır bir ekonomik maliyet doğuracağı söylenebilir. Ancak İran’ın bölgesel politikaları düşünüldüğünde ortaya çıkacak siyasi maliyetlerin de en az ekonomik maliyetler kadar önemli olduğu tespitini yapmak mümkün. Bu yazıda yaptırımlar sonucu ortaya çıkacak olan tabloda bölgesel dinamikler dikkate alınarak İsrail’in konumu irdelenmektedir.

Yaptırımlar İsrail’i Rahatlattı

İsrail ise ABD’nin İran yaptırımlarının en önde gelen destekçilerinden biridir. En başından beri İran ile P5+1 ülkeleri arasında yapılan müzakerelere ve nükleer anlaşmaya olan muhalefetiyle bilinen İsrail her fırsatta anlaşmanın aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışmış ve başta ABD olmak üzere anlaşmanın taraflarını anlaşmadan çekilmeleri için ikna etmek istemiştir. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Başkanı Trump’ın anlaşmadan çekilmesinden günler önce İsrail Savunma Bakanlığından yapılan bir canlı yayında İran’ın 2015’te imzalanan nükleer anlaşmaya rağmen “nükleer silah” çalışmalarına devam ettiğine dair kanıt bulduklarını iddia etmiştir. Onlarca klasör ve hazırlanmak için çaba harcadığı her halinden belli olan sunumunu yansıttığı büyük bir perdenin önünde konuşan Netanyahu, İran’ın yalan söylediğini iddia ederek Trump’ın kararı öncesi uluslararası kamuoyunu ikna etmeye çalışmıştır. Netanyahu’nun Eylül’deki BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın konusu da yine İran’ın “gizli” nükleer faaliyetleri olmuştur. İran’ın “gizli bir nükleer deposu” bulunduğunu iddia eden Netanyahu, Tahran’a yeni yaptırım çağrısında bulunmuştur. 5 Kasım’da uygulamaya geçen yaptırımlar sonrasında da sevincini gizlemeyen Netanyahu, İran’ın “İsrail’e karşı en büyük tehdit” olduğunu söylemiştir. Yeni yaptırım dalgasının İsrail’in dış siyasetine muhtemel etkilerinin ne olabileceği de cevaplanması gereken bir başka sorudur.

İkinci tur yaptırımların İsrail açısından siyasi anlamda pozitif etkilerinin olacağı söylenebilir. İsrail’in yaptırım sürecinden iki şekilde kazançlı çıkacağı iddia edilebilir: İlk olarak İran’ın doğrudan sınırlandırılması, ikinci olarak ise İran’ın desteklediği İsrail karşıtı silahlı grupların sınırlandırılması. İran’ın bölgesel nüfuzu hem kendi askeri güçlerinin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki kriz bölgelerinde bulunmasından hem de destek verdiği silahlı grupların alan hakimiyetinden kaynaklanmaktadır. İran söz konusu grupları kendi bölgesel siyasetiyle uyumlu şekilde sevk ve idare etmektedir. ABD’nin İran’dan talepleri arasında Suriye’deki askeri varlığını sonlandırması da bulunmaktadır. 2018’in ilk yarısında Suriye’nin güneyindeki İran güçlerine İsrail’in düzenlediği saldırılar ve buna karşı Tahran’ın zayıf mukavemeti göz önüne alındığında söz konusu alandaki çatışmanın Tel Aviv’in lehine sonuçlanması ihtimali daha da yükselmiştir. İsrail’in saldırıları sonucu zaten azalan Suriye’nin güneyindeki İran varlığı yaptırımlar sonrası daha da zayıflayacaktır. Buna karşılık aynı bölgede İsrail varlığı ve faaliyetlerinin artacağı ileri sürülebilir. İsrail, İran’ın sıkışmışlığının da etkisiyle Suriye’nin güneyinde daha pervasız bir şekilde hareket edebilecektir. Böylelikle İsrail güvenlik hattını Golan Tepeleri’nin de ötesine taşıyabilecektir.

Yaptırımların hedeflediği şekilde İran’ın Hizbullah’a olan desteğinin azaltılması sonucu İsrail kendisini daha güvende hissedecektir. Diğer taraftan ABD’nin İran’dan talep ettiği şekilde balistik füze faaliyetlerini sonlandırması da İsrail’in bir diğer hedefidir. İran’ın füze programından dolayı baskı altına alınması İsrail’in güvenlik kaygılarından dolayı arzu ettiği bir durumdur. Dolayısıyla başarılı olması halinde yaptırımların İsrail’in güvenlik kaygılarını yatıştırmak gibi doğrudan bir sonucu olacaktır.

İran’ın ABD’ye Karşı AB Kartı

Son zamanlarda ABD’ye karşı AB kartına sarılan İran’ın Avrupa ülkelerinden gördüğü desteği sekteye uğratacak gelişmeler de yaşanmaktadır. Temmuz’da bir İranlı diplomatın İran tarafından terör örgütü sayılan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Paris’te düzenleyeceği bir yürüyüşe bombalı saldırı hazırlığında olduğu iddiasıyla Almanya’da tutuklanması bu sürecin örneklerinden biridir. Benzer bir vaka da Eylül’de Danimarka’da yaşanmıştır. İran tarafından terör örgütü kabul edilen Ahvaz’ın Kurtuluşu için Arap Mücadelesi Hareketi örgütünün üç üyesine suikast hazırlığında olduğu gerekçesiyle İran asıllı bir Norveç vatandaşı 28 Eylül’de tutuklanmıştır. İki olayda da istihbaratın İsrail gizli servisi Mossad tarafından sağlandığı iddia edilmektedir. İsrail söz konusu iddiaları yalanlamazken İran’ın Avrupa’da terör faaliyetleri yürüttüğü şeklindeki söylemi de sonuna kadar desteklemektedir. İsrail bu stratejisiyle ABD’nin yanında Avrupa ülkelerini de İran’a karşı harekete geçirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla İsrail’in ABD’nin yaptırım kararıyla yetinmeyeceği ve Avrupa ülkelerini etkilemeye çalışmaya devam edeceği ileri sürülebilir.

Öte yandan yaptırımlardan muaf tutulan sekiz ülkenin zamanla muafiyetlerini yitirmesi söz konusu olacaktır. ABD baskısını artırdıkça Türkiye de kendisine yeni çözüm yolları arayacaktır. İran’ın hem bölge hem de dünya petrol ticareti açısından stratejik rolü göz önüne alındığında ise Tahran yaptırımlarının yalnızca hedef ülkeyi değil daha geniş çapta birçok aktörü etkilemesi beklenmelidir. ABD de bu gerçeğin farkında olarak bazı ülkelere muafiyet tanımış ve böylelikle yaptırımların bölgesel ve küresel dengeleri birden sarsmasını önlemeye çalışmıştır. Peyderpey ağırlaşacak yaptırımlar siyasi olarak İsrail’in yanında Suudi Arabistan gibi İran’a muarız Arap ülkelerinin de elini rahatlatacaktır. Mısır şimdiden İran’a karşı Körfez ülkelerini korumak amacıyla Basra Körfezi’ne asker yığabileceği tehdidinde bulunmaktadır. Bütün bu bölgesel denklem düşünüldüğünde önümüzdeki dönemde yaptırımların bölgesel siyasi sonuçlarından daha çok bahsedileceği anlaşılmaktadır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası