Kriter > Ekonomi |

Küresel Ekonomide Zor Zamanlar


Genel geçer bir ifadeyle “zor, oyunu bozuyor”, ekonomi cephesinde de ezberler sorgulanmaya, yer etmiş dinamikler yeniden değerlendirilmeye başlanıyor. Bu keyfiyet, hiç şüphesiz bundan sonraki dönemlerin getireceği ıslahat ve reform yönelişlerinin çıkış noktasını temsil edecektir.

Küresel Ekonomide Zor Zamanlar

“İlginç zamanlarda yaşayasınız!.” İlk anda iyi niyet ifadesi gibi değerlendirilebilecek bu söz, aslında Çin kaynaklı bir beddua olma özelliğini taşıyor; pandemi konjonktüründe hırpalanan dünyada, gerçekten “ilginç” bir dönemi idrak ediyoruz. Meselenin temelde çok boyutlu ve küresel bir kimlik ve muhtevaya sahip olduğunda mutabık olarak ve dahi eşref-i mahlukatın izan ve iradesine atfen problemlerin üstesinden gelebilme kolektif becerisine binaen, buradaki değerlendirmelerimizi münhasıran ekonomi perspektifi ile odaklamak istiyoruz.

Olağandışı gelişme ve kriz klasmanındaki dönemlerin ekonomi perspektifinden okunmasında müracaat edeceğimiz metot; kıyaslama (benchmarking) olup, cari koronavirüs konjonktüründe bu yaklaşımın bize sağlayacağı öngörü ve “öğrenme eğrisi işaretleri” maalesef sınırlı kalmaktadır. Bu minvalde sıklıkla terennüm edilen 29 Buhranı, 2000’lerin başındaki SARS krizi ve 2008 krizi çıkarımlarından farklı bir süreç içindeyiz. Buradaki temel dinamik ve belirleyici kodları tespitle işe başlamalıyız.

 

Global Ekonomide İşleyiş

Dünya ekonomisi bu krize “tarihin en yüksek borç miktarı” ile yakalanmıştır; kabaca 90 trilyon dolarlık bir ekonomik hacme karşın küresel borç stoku, üç misline yaklaşan bir oranla 260 trilyon dolara ulaşmıştır. Bahse konu meblağın üçte birinden fazlasına tekabül eden 87 trilyon doların, 2008 krizinden bu yana oluştuğuna ayrıca işaret etmek gerekir. Global borç sarmalında bu yıl vadesi dolacak/geri ödenecek borç tutarı 20 trilyon dolara ulaşmıştır.

Önceki krizlerde ön plana çıkan ve “hakim/baskın karakteristik kriter” kabul edilen arz kaynaklı ve/veya talep temelli oluşumlar, bu kez kategorik olarak ayrışmak bir yana, “birlikte ve kompleks yapıda” tezahür etmiştir. Ez cümle, hem talep hem de arz kaynaklı (kompleks) bir yapı ile hemhal olmak durumundayız. Bu durumda teşhis-seyir-tedavi sürecinde referans alabileceğimiz çıkarım ve tecrübeler mahdut kalmakta, üstelik aynı anda tezahür eden bu dinamiklerin menfi anlamda oluşturacağı çoğaltan etkisinin yol açabileceği komplikasyonlar karşısında koruma kalkanımız zayıflamaktadır.

Global ekonominin yapılanma ve işleyişinde Çin’in payı/ağırlığı, önceki dönemlere göre artmış; belirleyici stratejik unsur olarak ön plana yerleştirmiştir. SARS krizindeki global üretim rakamının yüzde 7’sini teşkil eden Çin; buradaki ağırlığını yüzde 17’ye çıkartmış; global ihracatın üst sıra oyuncusu olma iddiasını sürdürürken başlıca emtialardan; alüminyum, bakır, nikel, çinko, kurşun ve doğal kauçuk ürünlerindeki global ithalatın, her kalem bazında yüzde 40 ve fazlasını ithal etme kapasitesine ulaşmıştır. Çin’in dijital sektörlerdeki global katma değer zincir ağırlığı yüzde 30 kritik düzeyine ulaşmış iken üretim kümelenmesi ve tedarik zinciri dinamiklerindeki işlev ve payı, mevcut küresel sistemin kritik ve ekonomik kompozisyon ve gidişatı birinci dereceden etkileyebileceği bir duruma konuşlanmıştır.

 

Ekonomik İstikrar Paketi tüm kesimlere “kalkan” oldu

Krizin Etkileri

Koronavirüs pandemisi, önceki krizlerde görülen “yavaşlama-duraklama-kademeli sirayet etme” döngülerinin dışında “ani ve birlikte duruş” sendromunu adeta dayatmış; kısa bir sürede etki çemberinin dışında kalınması imkansız hale gelmiştir. Farklı gelişmişlik düzeyindeki ekonomiler; değişen seyir ve dinamiklere sahip sektörler/faaliyet alanları; çeşitlendirilmiş profil yansıtan tüketici segmentleri, “duruma vaziyet etme” bakımından sterilize edici-kompartmanlaştırıcı-etki sahasının dışında kalıcı duruş ve politikaları benimseme alternatiflerinden uzakta kalmıştır.

Kriz sürecinin orta ile uzun vadede, hangi kapsam ve derinlikte etki meydana getireceği konusunda birtakım tahmin ve açılımları gündeme getirmek mümkündür, ancak kestirme ve öngörü temelli yaklaşımların, “yaşayarak görme-deneyimleme” opsiyonu karşısında üstünlük sağlaması zor görünmektedir. Anlaşılıyor ki; sancılı sürecin sonunda yeni perspektif, kavram ve belki modeller vücuda getirmek imkanına sahip olacağız. Başta ekonomi bilimi olmak üzere tüm disiplinlerde yeni açılımlar beklenilmelidir; ancak “tüm dünya düzeninin bir anda değişmesi” gibi değerlendirmelere mesafeli olmak basiretini önemsemek durumundayız.

Bir yönüyle ekonomi; “beklenti yönetimi” olarak telakki edildiğinde, “ihtiyatlı iyimserlik” duruşu, mevcut ahval dahilinde en gerçekçi ve yarayışlı perspektifi temsil etmektedir. Kriz döneminde adeta de-facto dayatılan reaktif-tepkici politika ve uygulamaların, makul bir sürede yeniden pro-aktif/inisiyatif temelli zeminde inşa edilmiş politika ile uygulamalara yerini bırakması elzemdir. Bu akışın sevk ve idaresindeki ehliyet ve zamanlama, hem makro hem de mikro alanda kriz yönetimi performansının ana belirleyicisi olacaktır. Hassaten, yangın söndürücü/stres giderici(reaktif) “parasal genişleme” duruş ve uygulamalarının; süreç zarfında “mali-yapısal reform ve politikalar(pro-aktif) ile tamamlanması; bütünlenmesi” işindeki maharet ve ustalık bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Yaşanılan krizin menfi etkileri hususu mahfuz kalmakla beraber, kriz ilk planda ve ağırlıkla tetikleyici ve işaret edici etki husule getirmiştir. Bu çerçevede, yerleşik ekonomik sistemde mevcut olan sıkıntı, kırılganlık ve adaletsizlikleri adeta test eden; halının altına süpürülüp gözden kaçırılmaya çalışılan gerçekleri sorgulatan bir keyfiyete şahit oluyoruz. Kurumsal bazda ve çoğunlukla bankalar üzerinde gerçekleştirilen “stres testi” aracı, adeta her yapı ve coğrafyadaki ekonomik oyuncuların tümüne teşmil ediliyor. Genel geçer bir ifadeyle “zor, oyunu bozuyor”, ekonomi cephesinde de ezberler sorgulanmaya, yer etmiş dinamikler yeniden değerlendirilmeye başlanıyor. Bu keyfiyet, hiç şüphesiz bundan sonraki dönemlerin getireceği ıslahat ve reform yönelişlerinin çıkış noktasını temsil edecektir.

Kriz sendromuna rağmen değil ve fakat krizleri bir var olma-işleri yürütme metodu olarak gören kapitalist sistemin bu sefer klasik kurgusunu sürdürmede nasıl bir sonuç alacağını müşahede şansını yakalıyoruz. Her zaman olduğu üzere “fiyatlarda balon oluşturma ve patlatma operasyonunu başkasının nam ve hesabına kurgulama” yerleşik formülü bu kez nasıl bir döngü izleyecek; faturayı kimler ödeyecek, birlikte göreceğiz. Bilhassa, “fon ihtiyacı ile ihtiyaçlandırılmış /malul edilmiş” görece az gelişmiş ekonomiler, bu sancılı sürecin sonunda “çok para-yok para” irfanına yakınlaşacaklar mı” sorusunun cevabı hepimizin takibinde olmalıdır.

Kriz, globaldir; oradan neşet etmiştir, kaynak bellidir. Çözüm ve mücadele süreci de bir ve beraber/global planda yürütülmelidir. Ancak sonuç alıcı ve başarı menzilli çözümlerin ”global yaklaşımların, ulusal planda yerli ve milli kılınması/harmanlanması” temelinde inşa edilebileceği unutulmamalıdır. Ana dinamiklerden ve global plandan kopmadan yerli ve milli dokunuşlarla yola devam edilmesi aklı selimin gereğidir.

Normalleşme ve olağan rutinlere dönme sürecinde, epidemiyoloji ile ekonomi arasındaki ilişki ve etkileşim dinamiklerine dikkat edilmeli; bunların ayırıcı ve hatta zıtlaştırıcı konumlarda değerlendirilmesine fırsat verilmemelidir. Ekonomi, insan içindir; insansız ekonomiden bahsedilemez. Ama ekonomisiz kalmış bir cemiyetin varlığını sürdürmesi de mümkün değildir. ”İnsana rağmen değil, insan için (ekonomi)” şiarı temel alınmalıdır.

 

15. Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi toplantısı

15. Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi toplantısı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak başkanlığında, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde video konferans ile gerçekleştirildi. Toplantıda, “adım adım işe dönüş” için yapılması gerekenler ele alındı, 28 Nisan 2020

Türkiye’nin Duruşu

Ortaya konulan bu tespit ve düşünceler temelinde, münhasıran koronavirüs salgını sürecinde ülkemizin benimsediği/sergilediği ekonomik anlayış ile uygulamalarını değerlendirelim.

Türkiye, salgın tehdit ve tehlikesine karşı dünyada “en erken vaziyet eden ülkeler” arasında yer almış; sağlık politikaları başta olmak üzere bütüncül stratejiler üzerinde yapılandırılmış uygulamaları benimseme yoluna girmiştir.

Meselenin ekonomik veçhesine ait politika ve tedbirlerin kamuoyuna ilk sunumu bizzat Devlet Başkanı tarafından ve farklı kesimleri temsil eden bir konsey yapılanması katkı ve katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Nitekim her kesim, zümre, sektör velhasıl bütün ekonomik aktörleri kapsayıcı ve kucaklayıcı bir zihniyet ve gidişatın işaret fişeği daha baştan ateşlenmiştir. Olağanüstü gelişmelere ve yaşanması muhtemel hatta mukadder, darboğazlara karşın, mezkur milli plan ve program hedeflerine bağlılık vurgulanmış; pro-aktif duruştan taviz verilmeyeceği mesajı paylaşılmıştır.

Nitekim, lanse edilen tedbirler paketinin; “ekonomik kalkan” deyimiyle adlandırılması, gidilen yol ve girişilen uğraşta, risk ile zararlardan korunma; tahribatı engelleme önceliğinin veciz bir ifadesidir. İlaveten ve hassaten yirmi bir adet tedbiri ihtiva eden lansman paketi ve takip edecek düzenlemelerin ana öncelik ve gayesinin “istihdamı korumak-erozyon yaşanmasını engellemek” olduğu hemen işin başında deklare edilmiştir. Bu minvalde altı çizilen bir başka temel kabul ve duruşun “dinamik yaklaşım” olduğunu belirtmeliyiz.

Salgının doğası gereği, belirsizlikle malul gelişme ve riskler paralelinde “ince ayar” yapabilme imkan ve iradesine peşinen ruhsat verilmiş ve takip eden süreçte söz konusu yaklaşımın uzantısı olarak “tamamlayıcı ve geliştirici yeni düzenlemelerin” önü açılmıştır. Bu süreçte mevcut enstrüman ve yapılardan (KGF, Sosyal Destek Yardımı, Nefes Kredisi vb.) yararlanma yolu ile sosyo-ekonomik politikalarda kuvvetli sinerji tesis edebilmenin alt yapısı tahkim edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan “kelle başı ödeme-helikopter para” politikalarına kıyasla daha rafine ve hedef-odaklı yaklaşımların benimsendiğini teslim etmeliyiz. Globalden kopmadan ve fakat kendi milli meşrep ve yerli dokunuşlarımızla, meselelerin halli mümkündür; şimdiyi kurtarmak için geleceğimizi herhangi bir ipotek (IMF vb.) altına sokma riskinin her daim farkında olmalıyız.

Ekonomide normalleşme sürecinde, bilimin rehberliğini öncelemiş bir Türkiye’nin, kriz sonrası derlenip-toparlanma kulvarında en önde koşacağı, sübjektif duruş ve değerlendirmeleri ile malul kurum ve kuruluşlarca dahi teslim ediliyor. Daha önce yaşanmış kriz dönemlerinden kaynaklanan tecrübe ve ehliyetimiz; ekonomik geri-dönüş (bounce-back) kanalındaki müstakbel performansımızın teminatı olacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası