Kriter > Çerçeve |

Neden Türkiye İttifakı?


Başkan Erdoğan’ın Türkiye ittifakı çağrısı yaklaşan küresel fırtına karşısında ülkenin direncini daha da yükseltme yönündedir. Hepimiz için “Türkiye...” diye başlayan cümleden daha birleştirici ne olabilir ki?

Neden Türkiye İttifakı
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart’tan sonra birbiriyle bağlantılı olarak tartışmaya açtığı “kızgın demiri soğutmak” ve “Türkiye ittifakı” önerilerinin kritik olduğu görüşündeyim. Erdoğan’ın cümleleri Türkiye’nin dört buçuk yıllık siyasi istikrarını şekillendirecek yeni bir dönemi kurmaya yönelik öneriler. Ülkemizin küresel ve bölgesel türbülansı aşma ve yeni bir sıçrama yapma iradesini oluşturma çabası. Siyasetin seçimler ve iç mücadelelerle yorulmuş psikolojisini tümüyle değiştirme ve yenilenme çağrısı. Yani çağrı hem iktidara hem Cumhur İttifakı’na hem de muhalefet partilerine yöneliktir. İttifakın vurgusunun kapsamına bakıldığında aslında bu vurgunun terörle mücadele ve dış politikada ortak hedefleri benimsemek demek olduğu görülüyor. İktidara düşen beka boyutunu da koruyarak bu ideali gerçekleştirmek için ısrarcı olmaktır. Ayrıca iletişim ve müzakereye ağırlık vermektir. Seçimlerin rekabetinden yorulan bütün sektörleri, kesimleri “kızgın demiri soğutmak” şeklinde bir araya getirmek gerekiyor.

 

Türkiye İttifakının Boyutları

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan Türkiye ittifakı vurgusunun iki önemli boyutu bulunuyor: Birincisi Türkiye’nin terörle mücadelesini aksatmayacak bir çağrı olmasıdır. Yani bu çağrı –bazılarının yanlış yorumlama çabasında olduğu gibi– PKK terörüyle yoğun mücadele ve HDP’nin marjinal tutumu karşısındaki pozisyonun terk edildiği anlamına gelmiyor. Veyahut FETÖ ile mücadele konusunda bir aksama olacağını işaret etmiyor. Aksine bu konudaki mevcut yaklaşımı destekliyor hatta tahkim ediyor. Bir kere bunu bir ön koşul olarak görüyor. Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak terör örgütleriyle mücadele edilmesi şartını ortaya koyuyor. Bu yönüyle bakıldığında da AK Parti, MHP ve her iki partinin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nı destekleyen diğer toplumsal yapıların hassasiyetlerini de karşılıyor. Bu net bir durum.

Muhalefete gelince burada kuşkusuz en kritik rolün CHP’ye düştüğünü söylemek gerekir. Çünkü siyasetin merkezde toplanması lazım. Bu yüzden CHP bir merkez parti olduğunu unutmamalıdır. Böyle olması için de CHP’nin yapması gerekenler var. Son dönemde edindiği bazı alışkanlıkları değiştirmesi gerekiyor. Mesela Suriyeliler konusunda popülizmi terk etmelidir. HDP’nin marjinalliğine teslim olan bir yerde de durmamalıdır. Aksine CHP, HDP’nin üzerinde onu marjinallikten kurtarma yönünde bir baskı aracı olarak işlev görmelidir. Eğer CHP, HDP’yi marjinal sapmalardan kurtarabilirse Türkiye’de siyasetin daha sağlıklı bir zeminde işleyebilmesi ve toplumsal hassasiyetlerin gözetilebilmesine bir katkı sağlamış olur. En önemlisi de terör örgütü PYD-YPG konusunda daha net ifadelerle Türkiye’nin milli menfaatlerinin yanında durma konusunda daha açık olmalıdır.

Aksi takdirde şu anki çıktılarına bakıldığında terör örgütü PKK’nın taşeronu olduğu yönünde pek çok işareti taşıyan HDP ile yakınlaşmış bir CHP’nin ve dönemsel olarak FETÖ söylemiyle paralel kompozisyonlar sergileyen bir siyasi duruşun toplumsal hassasiyetler bakımından eleştirel bir noktada kalacağını söylemek kehanet olmasa gerektir.

 

Yeni Başarı Çıtası

Önümüzdeki süreçte Türkiye’de olması gereken şey devlet kurumlarının güçlendirilmesi ve bunun demokratik bir şekilde yapılmasıdır. Bu ikisi birbirinden ayrı değildir. Eğer kurumlarınız güçlü olmazsa ve dışarıdan gelen türbülansa karşı koyabilecek bir ortak zemin oluşturulamazsa o zaman reform dediğiniz şeyler zafiyete dönüşebiliyor. Bunun pek çok örneği daha önce görülmüştür. Dolayısıyla böylesi şartlar altında liberalleşme ve demokratikleşme bağlamında yapılanlar özgürlük alanını genişletmiyor. Maalesef birtakım ülkelerin istihbarat örgütlerinin ülke içinde operasyon yapmasını kolaylaştıracak zemin üretmeye başlıyor. Buradaki hassas dengenin iyi gözetilmesi gerekiyor.

Öte yandan devlet kurumları güçlü olduğunda hem halkın özgürlük alanını genişletmek hem de terörle mücadele etmek daha fazla mümkündür. Ana çerçeveyi bu eksene oturttuktan sonra Türkiye’nin önüne bakıp hummalı bir şekilde çalışması gerekir. Bu bağlamda savunma sanayii alanında yapılan stratejik atılımların aynı şekilde eğitim, kültür, tarım gibi birçok alanda da başarılması gerekiyor. Yani kapsamlı mikro politikalar ve yapısal reformlara ihtiyaç vardır. Türkiye ittifakı çağrısını bu boyutuyla da değerlendirmek lazım.

AK Parti, Erdoğan’ın liderliğinde kalkınma ve dönüşüm konularında çıtayı yukarıya çıkararak yapılması gerekenlerin de seviyesini yükseltti. Bu hem kendisi hem de AK Parti’ye alternatif olarak ortaya çıkan Millet İttifakı için de bir meydan okuma haline geldi. Aynı anda hem bekayı hem dönüşümü hem de iddialı bir dış politikayı karşılayacak bir siyaset üretmek zorunluluğu var. Bunlardan sadece bir tanesi üzerinden yüründüğü zaman aksamaların olması kaçınılmaz. Çünkü makro politikalar ile mikro politikalar iç içe geçmiş durumda. Söylem üretiminin de bu denklemi desteklemesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında “zihnini terör örgütlerine vermemiş herkesi Türkiye ortak paydasında buluşmaya davet ediyoruz. Bu ülkedeki tek kutuplaşma, Türkiye ortak paydasında buluşanlar ile terör örgütü safında yer alanların kutuplaşmasıdır” ifadelerini kullandı, 27 Nisan 2019, Kızılcahamam Kampı

Muhalefetin Görevi

Başkan Erdoğan’ın pozitif bir noktadan yaptığı Türkiye ittifakı çağrısı karşısında muhalefetin de sorumlu bir yerde olması gerektiği çok açık. Bunun en temel gerekçesini ise 31 Mart seçim sonuçları oluşturuyor. Bazı illerde yaşanan el değiştirmeler muhalefeti öncekine göre daha önemli bir pozisyona taşıdı. Yani muhalefete ciddi bir sorumluluk yükledi seçmen ve ondan da bunun ağırlığını hissederek davranmasını beklemek en doğal hakkıdır. Türkiye’deki muhalefetin uzun süredir eksik bıraktığı bir davranış biçimidir bu. Türkiye ittifakının bunu da sağlayacak bir çağrı olduğu görülüyor. Bu yüzden aktörler arasındaki iletişimi güçlendirmek ve iktidar-muhalefet ilişkilerinde bu anlamda yeni bir müzakere zeminine geçmek gerekiyor. Çünkü Türkiye ittifakı önümüzdeki dört buçuk yılı iyi değerlendirmek için tüm Türkiye’ye yönelik bir çağrıdır. Kısa vadeli olarak düşünülmemesi gereken uzun vadeli bir pusuladır. Aynı zamanda her cenahın abartılı ötekileştirme dilini zayıflatarak ortak kaygılara yönelmesi gerektiğini öneriyor.

Çünkü Başkan Erdoğan bu çağrıyı Türkiye’nin yakın dönemde üstesinden geldiği kriz döneminin muhasebesi ve yaklaşmakta olan küresel fırtınayı gördüğü için yapmış durumdadır. Bu yüzden muhalefetin de destek vermesi gereken proaktif bir çağrıdır. Güvenlik, dış politika ve ekonomi konularında ülkeyi ve toplumu istenilen yere taşıyabilmek sadece iktidarın sorumluluğunda olan bir şey değildir. Çift taraflıdır; iktidar da, muhalefet de buna açık olmalıdır. Bu her iki tarafın da yaklaşım ve pozisyonlarını yeniden gözden geçirmelerini gerektirmektedir.

 

Türkiye’nin Performansı

Küresel türbülanstan dolayı yaşanan sorunlara bakıldığında Türkiye’nin önemli bir eşiği geride bıraktığı görülüyor. Türkiye’nin yaşadığı sorunların tamamı değil sadece üçte biriyle herhangi bir Avrupa demokrasisi test edilse kesinlikle Türkiye’den daha kötü bir performans gösterirdi. Sadece mülteci meselesinde bile Avrupa Birliği (AB) içerisinde aşırı sağ öne çıktı. AB’ye toplamda bir milyon civarında insan gitti. Buna rağmen yabancı düşmanlığı ve İslamofobi zirve yaptı. Avrupa’da Angela Merkel’i en fazla zayıflatan şey bir milyon Suriyelinin Avrupa’ya gitmesiydi. Türkiye bir taraftan terör örgütleri PKK, PYD-YPG, FETÖ ve DEAŞ ile mücadele ediyor diğer taraftan da iki komşu ülkesinde iç savaş henüz sürüyor. Tahran’a yönelik Washington’ın yaptırımları Ankara’yı da yakından ilgilendiriyor.

Suriye meselesinden dolayı ABD ve Rusya gibi iki süper güç ile hem sahada hem masada müzakere ve mücadele etmek zorunda. Bunlara S-400 füze savunma sistemlerinin Rusya’dan alınması konusunda ABD’nin gösterdiği direnç ve F-35 savaş uçaklarının teslimatını bir tehdit olarak kullanmasını da ekleyelim.

Tüm bu kriz sarmalına rağmen Türkiye böyle bir coğrafyada her krizini sandığa giderek milli iradesiyle birlikte aştı. 31 Mart seçimlerinde de Türkiye sandıkla değişimin olduğunu ortaya koydu. Bu performansı gösteren bir ülkeye uluslararası açıdan bakıldığında sadece sorunlar, sadece sıkıntılar ve birtakım sözde “diktatörlük” söylemlerinin görülmesi çifte standarttır. Oysa Türkiye demokrasisinin nasıl bir direnç ortaya koyarak bu sorunları aşmaya çalıştığı takdir edilmeliydi. Fakat kendine demokrat çevreler Türkiye’nin meselelerine abartılı ve yanlı bir algı üzerinden bakmakta ısrar ediyor. Başta ABD olmak üzere şimdi Batı’nın önünde Suriye konusunda yeni bir test var. Daha önce Türkiye’nin önerdiği tezlerin kulak ardı edilmesinden dolayı Suriye’de yaşanan dramın ve büyüyen tehlikeli zeminin tekrar etmemesi gerekiyor. Çünkü bu zeminden türeyen terör örgütlerinin ilk hedefi hep Türkiye olmuştur. Bu yüzden Ankara’nın Suriye’de kurulmasını savunduğu güvenli bölge konusunda “Türkiye’nin koşulları doğrultusunda” destek verilmesi herkesin çıkarına olur.

Sonuçta etrafımızda böylesi büyük bir stratejik yarılma yaşanırken Başkan Erdoğan’ın Türkiye ittifakı çağrısı yaklaşan küresel fırtına karşısında ülkenin direncini daha da yükseltme yönündedir. Bu çağrıya uyulmasının hem içeride hem de dışarıda önemli pozitif çıktıları olacağı düşüncesindeyim. İktidarı ve muhalefetiyle bunun iyi anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekir. Hepimiz için “Türkiye...” diye başlayan cümleden daha birleştirici ne olabilir ki?


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası