Kriter > Dış Politika |

Göçmenler ve Türkiye


Türkiye, devleti ve milletiyle özellikle Suriye savaşının şiddetlendiği dönemde büyük bir insanlık örneği gösterip kapılarını sığınmacılara açarak yüz binlerce insanın ölmesi, sakat kalması ve tecavüze uğramasını engellemiştir.

Göçmenler ve Türkiye

Türkiye yakın coğrafyasındaki savaşlar ve krizler dolayısıyla son on yıl içinde dünyanın en çok göçmen barındıran ülkesi haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre büyük çoğunluğu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla mülteci halen Türkiye sınırları içinde yaşamaktadır. Afganistan’dan, Irak’tan, Libya’dan, Orta Asya’dan gelenlerin sayısı da az değildir. Türkiye bu insanlar için bir sığınak, güvenli bir liman olmuştur. Milyonlarca insan bugün Türkiye’nin şefkat ve merhameti sayesinde hayata tutunabilmiş durumdadır. Bununla birlikte gerek içeriden gerekse dışarıdan bazı çevreler Türkiye’nin bu erdemli ve sabırlı politikalarını gölgeleyecek söylemler üretmektedir.

 

Savaş ve Göç

Türkiye’yi de yakından etkileyen bu kitlesel insan hareketinin en önemli sebebi kuşkusuz son on yılda ülkemizin yakın çevresindeki savaşlardır. Irak, Afganistan, Suriye ve Yemen iç savaşları, Mısır’daki askeri darbe ve terör örgütlerininin cinayetlerinin bu ülkeleri yaşanmaz kılmasıdır. Milyonlarca insan Türkiye’yi, Anadolu’yu nefes alabilecekleri bir sığınak ya da bir geçiş üssü olarak görmektedir.

Türkiye, devleti ve milletiyle özellikle Suriye savaşının şiddetlendiği dönemde büyük bir insanlık örneği gösterip kapılarını sığınmacılara açarak yüz binlerce insanın ölmesi, sakat kalması ve tecavüze uğramasını engellemiştir. Türkiye tıpkı 1990’larda Yugoslavya dağılırken Sırp zulmünden kaçan Boşnaklara ya da Kosovalı Arnavutlara destek olduğu gibi Ortadoğu’daki savaşlardan kaçanlara da ekmek, su, başlarını sokacak bir yer ve hepsinden önemlisi umut vermiştir. Büyük sosyoekonomik maliyetine rağmen Türkiye bu rolü sabır ve iyi niyetle sürdürmektedir.

Türkiye’nin büyük sorumluluk alarak göçmenlere kucak açması Avrupa’nın siyasi ve sosyal dengeleri açısından da kritik bir öneme sahiptir. 2015 yazında Avrupa’ya yönelen göç dalgasının etkileri kısa süre içinde kendini göstermiştir. Yaşlı kıtada tüm dinamikler değişmiş, göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı tırmanışa geçmiş, siyasette aşırı sağ yükselişe geçmiştir.

Avrupa’daki yabancı düşmanlığının aksine kucaklayıcı bir politika izleyen Türkiye’nin sorumlu ve iyi niyetli çabaları ortada iken son dönemde Türkiye’de özellikle Suriyeli göçmen karşıtı bir hava estirilmektedir. Özellikle seçim sürecinde bu meselenin bir propaganda konusu yapılması bazı çevrelerde yabancı/göçmen karşıtı duyguları körüklemektedir. Çıkan birkaç küçük olay üzerinden adeta Türkiye genelinde göçmen karşıtlığının şiddetlendiğine dair bir izlenim oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysaki sahaya bakıldığında büyük ve ciddi olumsuzluklar yaşandığını söylemek güçtür.

Mülteci meselesi elbette Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir ve Ankara sorunun çözümü için çok yönlü çabalar içindedir. Ancak mesele sadece Türkiye’nin sorunu değildir ve başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere tüm ortaklarının sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.

 

Göçmenler ve Türkiye

Türkiye küresel insani diplomasi ile daha adil bir dünya için elinden gelen çabayı gösteriyor. Sınırlarımız içinde 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla sığınmacıyı, dünyada başka örneği olmayan hizmetler sunarak misafir ediyoruz, Başkan Erdoğan, 25 Eylül 2018, BM Genel Kurulu

 

Dört Boyutlu Göçmen Politikası

Mülteciler meselesi kısa sürede çözülebilecek bir mesele değildir. Sorun beklenmedik bir şekilde ivme kazanmış, Türkiye politikasını büyük bir belirsizlik ortamında ihtiyaçlara göre şekillendirmiştir. Türkiye’nin göçmenlerle ilgili politikası dört boyutlu olarak değerlendirilebilir:

Birinci boyut “insani yardım” boyutudur. Yardıma muhtaç sığınmacıların ilk koruma altına alınmaları ve sonrasındaki minimum yaşamsal ihtiyaçlarının sağlanmasıdır. Her şeyden önce şunu vurgulamak gerekir ki sorunun ortaya çıkması başlarda çok beklenen bir durum olarak gelişmemiştir. Ne Türkiye ne de Baas rejiminin karşısında yer alan Batılı güçler Suriye iç savaşının bu kadar uzun süreceğini hesaba katmıştır. Savaşın ilk aylarında Suriye’den bu çapta büyük bir insan seli beklenmemiştir. Savaşın birinci yılı geride kaldığında, 15 Mart 2012’de Türkiye’ye gelen kayıtlı mülteci sayısı 15 bin civarındadır. 2012 yazından itibaren büyük bir ivmeyle insanlar sınırı geçerek sığınma arayışına başlamıştır. Savaşın şiddetlenmesiyle Türkiye sınırına gelenlerin sayısı çatışmanın ikinci yıl dönümünde 200 binlere ulaşmıştır. İnsanlar sel gibi sınıra yığıldığında Türkiye’nin konuyla ilgili hareket tarzını belirleyecek hukuki altyapı bile hazır değildir.

Türkiye bu süreçte bir yandan kayıt/karşılama merkezleri, konteynır kentler kurarken, yaralı ve hastaların bakımı, çocukların sağlığı gibi meselelerle uğraşırken diğer yandan da uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal ve kurumsal reformlara girişmiştir. Nisan 2013’te Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kabul edilmiştir. 11 Nisan 2014’te yürürlüğe giren Kanun Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koymuştur. Politika oluşturmak ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemleri takip etmek üzere Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği de 22 Ekim 2014’te kabul edilmiştir.

 

Göçmenler ve Türkiye

2018’de Afrin’in terörden temizlenmesinden sonra binlerce mülteci Türkiye’den ülkesine geri döndü.

 

“Hukuki altyapının hazırlanması” ve sonrasında alınan önlemler Türkiye’nin mülteci siyasetinin ikinci boyutunu, düzensiz göçün önlenmesini gündeme getirmiştir. Türkiye bir yandan insani çabaları sürdürürken diğer yandan akışı durduracak önlemlere yönelmiştir. 2015 yazında Suriye’deki savaşın şiddetlenmesi, insan kaçakçılarının örgütlenmesiyle Ege Denizi üzerinden Yunan Adaları’na oradan da Avrupa’ya yönelen düzensiz göçün artması konuyu dünya gündemine de taşımıştır. Ege Denizi’nde yaşanan facialar, gelen tepkiler, önlemler Türkiye ile AB arasında 18 Mart Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasını sağlamıştır. Türkiye bu anlaşmayla düzensiz göçü önleyici adımlar atsa da muhatapları gereken çabayı göstermemektedir. Ayrıca Türkiye sınır kontrollerini arttırarak, inşa edilen duvar, elektronik denetleme sistemleriyle göçü ve sınır sızmalarını engellemekte, insani yardımı da sınırın öte tarafında yapmaktadır.

Türkiye’nin göçmen politikasının üçüncü boyutu “uyum sorunu”nun çözülmesidir. Gelen sığınmacı çocukların büyük bölümü okullara kayıt edilmiş, kadınlara meslek edindirme kursları açılmıştır. Göçmenler iş kurarak hem kendileri hem de vatandaşları için iş imkanları sağlamıştır. Göçmenlerin günlük hayata katılımı üzerinde durulmuştur. Zaman zaman gerginlikler yaşansa da Türk toplumunun özellikle sınır kentlerinde Ensar mantığıyla göçmenlere yardım etmesi, sabır göstermesi önemlidir. Göçmenlerin beraberlerinde –başta ekonomik olmak üzere– sorunlar getirdiği de göz ardı edilemez. Ama göç alan ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’nin bu konuları sükunetle yönettiği belirtilmelidir.

Seçim döneminde ortaya çıkan ve sosyal medyada kasıtlı bir şekilde körüklenen, ekonomik kaygılarla birleşen dışlayıcı tepkiler bu konuya eğilmek gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle sınıra uzak büyük kentlerdeki bu göçmen karşıtı tepkiler Türkiye’nin sekiz yıllık fedakarlığını ve çabalarını uluslararası düzlemde zedelemeye yöneliktir. Türkiye’nin bu konudaki moral/ahlaki üstünlüğünü yok etmeyi amaçlamaktadır. 2019 içinde İstanbul Valiliği “düzensiz göçle mücadele” için İstanbul ilinde kaydı olmayan Suriyelilerin kayıtlı bulundukları illere geri dönmelerini kararlaştırmıştır. Bu zaten yoğun bir nüfusu olan İstanbul’un yükünün hafifletilmesi, göçmen meselesinin daha kolay yönetilebilir bir seviyeye çekilmesini planlamaktadır. Bu hamleyle büyükşehirlerdeki tepki azaltılmaya çalışılmaktadır. Ancak bunun zorunlu tahliye havasına sokulmaması da önemlidir.

Türkiye’nin göçmen sorununun dördüncü boyutu “güvenlik”le ilgilidir. Bu hem Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması hem de göçmenlerin geri dönüşünün yapılabilmesi için Suriye’de güvenli ortamın oluşturulması çabalarıdır. Bunun bir bölümü makro düzeyde Suriye’deki krize siyasi bir çözüm bulunmasıdır. Türkiye bu amaçla 2016 Moskova deklarasyonu çerçevesinde İran ve Rusya ile birlikte Soçi ve Astana süreçlerini yürütmektedir. Diğer mesele de Türkiye’nin Suriye sınırı boyunda terör örgütlerinin varlıklarını sonlandırarak buraları yaşanılır kılması ve Suriyeli göçmenlerin evlerine dönmesini sağlama çabasıdır. Bu amaçla tamamlanan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları Fırat’ın batısındaki PKK ve DEAŞ varlığını sona erdirmiş, binlerce Suriyelinin geri dönmesi sağlanmıştır. İdlib’de kurulan çatışmasız bölge yeni bir göç dalgasının gelmesini günümüze kadar önlemiştir. Üstelik bütün bunlar 15 Temmuz darbe girişimi, terör saldırıları, sosyal hareketlenmeler ve karışıklıklar esnasında yapılmıştır.

Türkiye hem doğu-batı hem de kuzey-güney aksında Avrupa’ya yönelen göçmenlerin geçiş rotasındaki bir transit ülke durumundadır. Aynı zamanda kendisi de bir cazibe merkezidir. Türkiye bu konumu dolayısıyla kaçak ve düzensiz göçe muhatap olmaya devam edecektir. İran’da olası gerginlikler, Pakistan-Hindistan arasındaki gerilim, Irak ve Afganistan’daki belirsizlikler bu hatlardan gelen kaçak göçü arttırabilir. Türkiye bu nedenle İran sınırı boyunca da duvar inşaatını sürdürmektedir. Hukuksal altyapı sağlanmış, kurumsal tekamül de gerçekleşmektedir. Türkiye’nin önündeki en büyük mesele insan odaklı göç politikası ile ulusal güvenlik, geri dönüşün koşullarının sağlanması ile uyum ve entegrasyon arasında bir denge ve ayar tutturmaktır. Ancak sorunların köklü çözümü sadece Türkiye’nin iradesine bağlı değildir. Bu nedenle göçmen sorunlarının çözümü uzun vadeli olacaktır. Kurum ve kuruluşların sabır ve titizlikle çalışmalarını sürdürmesi, kamuoyunun da meseleye bu bilinçle yaklaşması gerekmektedir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası