Kriter > Dosya > Dosya / Enerjide Dönüşüm |

İkiz Dönüşüm İkilemi: Rusya-Ukrayna Savaşı Sonrası 2050 Sıfır Emisyon Hedeflerine Ulaşmak Mümkün mü?


AB, dijital dönüşümün, yeşil enerji dönüşümünü sağlayacak bir çözüm olduğunu vurgulamak için buna “ikiz dönüşüm” adını verdi. 2026’dan itibaren sınırda karbon vergisi uygulamalarına başlayarak, kendisi ile ticaret yapan ortakların da karbon vergisi uygulamasına geçeceğini duyurdu.

İkiz Dönüşüm İkilemi Rusya-Ukrayna Savaşı Sonrası 2050 Sıfır Emisyon Hedeflerine

Küresel ısınma sadece son 20 yılın sorunu değil, 20. yüzyılın ortalarından bu yana insanlık için önemli bir tehdit durumunda. ABD Başkanı Jimmy Carter, iklim değişikliğine dikkat çekmek ve artan enerji ihtiyacına çevreci bir çözüm önerisi olarak Beyaz Saray’ın batı kanadının çatısına güneş enerjisinden sıcak su elde eden bir sistem kurdurmuş ve geleceğin güneş enerjisinde olduğunu işaret etmişti. Bir sonraki başkan Cumhuriyetçi Ronald Reagan ise yeşil enerjiye selefi kadar inanmadığından olsa gerek, bu panelleri söktürmüştü.

Carter ve Reagan’ın çevre hassasiyetleri bir yana, günümüzde artık iklim değişikliği nedeniyle yaşanılan problemlere çözüm için ertelenemeyecek kadar geç kalındığı ve sorunların yönetilemez hale geldiğini görüyoruz. Öyle ki son yıllarda küresel yağışların azalması neticesinde, elektrik üretiminde hidroelektrik kaynakların kullanımında ciddi miktarda azalma görülüyor. Yeşil bir kaynak olarak hidroelektriğin kullanılamaması ise yerine karbon emisyonu üreten ikame kaynakların tercih edilmesine neden oluyor. Geçtiğimiz günlerde, İngiltere ve Almanya “2050 sıfır emisyon” hedeflerine ulaşmanın riske girdiğini ifade etti. BP enerji görünümüne göre 2050 hedeflerine ulaşabilmek için, 2030’da 30 gigatona düşürülmesi hedeflenen miktara ulaşmak için 2022 itibariyle bu miktarın 36-37 gigaton olması gerekiyordu. Ancak 2022’de üretilen emisyon halen toplam 40 gigatonun üzerinde.

 

Hedefin Çok Gerisinde

Sıfır emisyon hedeflerine ulaşmayı küresel olarak zora sokan sebepler sondan başa doğru incelendiğinde, öncelikle pandemi ve sonrasında gerçekleşen iki büyük küresel sınamanın tartışılması gerekiyor.

Birincisi pandemi sonrası dünya ekonomilerinin ertelenen talebe yetişme gayreti ve bundan kaynaklı enerji talebinin artışıdır. Bu süreç zincirleme bir tepkiyle ülkelerin enerji arz güvenliğini riske etmiş ve enerji fiyatlarının artmasına neden olarak küresel enflasyonu tetiklemiştir. İkinci en önemli küresel sınama ise Rusya’nın Ukrayna’yı işgali olmuştur. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin sebepleri arasında “enerji” ve “iklim değişikliğine bağlı sonuçların” yeri var mıdır sorusu, tartışmamızın konusu değilse de son 10 yılda Rusya-Ukrayna ilişkilerine bakıldığında önemli sebeplerden biri olarak görülmelidir.

Ancak savaşın bugüne kadar olan etkisi değerlendirildiğinde, enerji açısından önemli sonuçlar ortaya çıkardığı görülüyor. Batı’nın Rusya’yı yaptırım silahı ile dizginlemeye çalıştığı bu süreçte, AB’nin en az Moskova kadar bu yaptırımlardan negatif etkilendiğini de gözlemliyoruz. Rusya’ya petrol ambargosuna hazırlanan Avrupa, yükselen gaz fiyatları ile de mücadele etmek mecburiyetine düştü. Artan enerji maliyetleri, Avrupa başkentlerini kara kara düşündürürken, hükümetler enerji faturalarını sübvanse etmek zorunda kaldılar. ABD’nin AB’ye LNG üzerinden enerji arz güvenliği sağlamasının ise o kadar da kolay olmadığı görülüyor. Günün sonunda ABD’nin AB’nin ihtiyaçlarını kısa vadede tamamen karşılayacak ne Moskova kadar doğal gazı ne bu miktarda doğal gazı zamanında teslim edebilecek yeterli sayıda LNG gemisi ne de AB’nin bu gazı sisteme alacak yeterli LNG terminali bulunmuyor. Toparlayacak olursak, küresel ısınmanın uzun dönemdir varlığı ve artan etkisi, sonrasında pandemi ve ekonomik sonuçları ile Rusya-Ukrayna Savaşı, tüm dünyada güven sarsılmasına neden olmuş, iklim değişikliği ile mücadeleyi daha da zor bir noktaya getirmiştir.

Ancak pandemi ve sonrasında yaşanan küresel meydan okumalar, 2050 sıfır emisyon hedeflerine ulaşma yolundaki yegane sorun değil. 2020’den bugüne olan olaylardan bağımsız, meselenin ana sebebi incelenecek olursa, sıfır emisyon hedefine imza atan ülkelerin emisyon azaltımı için çözüm üretmekte hemen hemen hiçbir çaba göstermemeleri en büyük problemlerden biri. 2016 Paris Anlaşması’ndan bu yana, karbon emisyonunun düşürülmesini politik söylemlerinde şiar edinen ülkeler, geçen sürede beyan ettikleri gibi karbon emisyonunu azaltmak bir yana iki kat artırmışlardır.

Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol, dünyadaki bu ilave emisyondaki artışın yüzde 70’inin 2050 sıfır emisyon hedefine imza atan gelişmiş ülkeler tarafından gerçekleştiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla vurgulamak gerekirse, küresel olarak dünyayı en çok kirleten ekonomilerin ve özelinde AB ülkelerinin, hidrokarbon kaynakları kullanımında frene basamadıklarını ve yeşil enerji dönüşümünü zamanında sağlamak için önlem alamadıkları görülüyor. Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi iki küresel kriz, karbon emisyonu azaltımına engel olan ana etkenler değil, süreci daha da zorlaştıran ve hatta içinden çıkılmaz hale getiren ilave streslerdir.

Elektrikli araç
Elektrikli araçların ne kadar yeşil olduğu tartışma konusuyken Londra’da bir aracın üzerine yazılan “sıfır emisyon” yazısı konuya dikkati çekiyor. (Mike Kemp/In Pictures-Getty Images)

 

Yeşilin Dijital Hali

Meselenin bir başka boyutu da, dijital dönüşüm ile ilgilidir. Karbon emisyonunun nasıl düşürülebileceği noktasında AB ve ABD gibi ülkeler, yeşil mutabakat gibi stratejiler ile her ne kadar stratejilerini belirlemiş olsalar da, bu hedeflere nasıl ulaşılacağı noktasında net bir yol haritası çizilebilmiş değildir. Tam bu noktada pandemi ile fiilen geçiş yaptığımız “yarı-dijital çağ”, iklim stratejilerinin uygulanması noktasında hikayenin eksik parçasını tamamlayan bir kurtarıcı olarak görüldü. Zira sayamadığınız şeyi analiz edemezsiniz.

“Dijital dönüşüm”, karbon ayak izi ölçümleri, yeni yeşil enerji teknolojilerinin yönetimi gibi alanlarda; büyük verinin işlenmesi, nesnelerin interneti, makine öğrenmesi ile yapay zeka uygulamalarının tüm süreçlere entegre edilerek, daha önce zaman alan ve hatta mümkün olmayan birçok analizin yapılabilmesine imkan sağlayan yeni bir yöntem olarak, karbon emisyonunu azaltma yolunda kilit bir rol üstlenmiş görünüyor.

Öyle ki AB, dijital dönüşümün, yeşil enerji dönüşümünü sağlayacak bir çözüm olduğunu vurgulamak için “ikiz dönüşüm” adını verdi. 2026’dan itibaren sınırda karbon vergisi uygulamalarına başlayarak, kendisi ile ticaret yapan ortakların da karbon vergisi uygulamasına geçeceğini duyurdu. Bu durum AB ile ticaret yapanların karbon ayak izi belgesi almasını ve karbon ticareti mekanizmasını kurmasını gerektirdiği gibi karbon emisyonunu azaltan bir araç olarak düşünülüyor.

Ancak dijital dönüşümü tek başına bir kurtarıcı görmek yeterli olmayacaktır. Tüm bu karmaşık sürecin yönetilmesi, yeterli ve kaliteli insan kaynağı, yazılım ve donanım kullanımı ile büyük verinin doğru bir şekilde yönetilmesini zorunlu kılıyor. Bu tarz kompleks çözümlerin ülkeler tarafından hemen uygulanmasını beklemenin iyi niyetten öte gitmeyecek bir yaklaşım olduğunu ifade etmek gerekiyor. Ayrıca küresel olarak dijital dönüşüm sürecinin yönetilmesinde de önemli sorunlar bulunuyor. Özellikle verinin sınır-ötesi serbest dolaşımı, teknoloji şirketlerinin kişisel verilere ulaşımı, devletlerin ulaştığı verilerin şeffaf bir şekilde açıklanması ve yapay zeka etiği gibi son derece önemli konularda ciddi tartışmalar yaşanıyor.

Dijital dönüşüm cephesinde yaşanan bu sıkıntılar haricinde yeşil enerji teknolojileri ve enerji verimliliğinde gelişimin yavaş ilerlemesi, yeşil enerji dönüşümünü de zorlamaktadır. Dağıtık enerji üretimi, dijitalleşme, herkesin enerjiye erişimi ve enerji arz güvenliğini sağlamak için arz çeşitlendirmesini hedef alan enerji dönüşümünü gerçekleştirmek, günümüz koşullarında daha da zorlaşmıştır. Tüm bu dönüşümün önüne; küresel ısınmanın artan etkisi, pandemi ve sonuçları ile Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası artan enerji fiyatlarını ekleyecek olursak, karar vericilerin zorluklarını daha iyi görmek mümkün olacaktır.

Diğer taraftan enerjideki dönüşümünün yönetilmesi için gerekli finansmanın varlığı da meselenin diğer bir boyutudur. Her ne kadar enerji yatırımlarının yeşil teknolojilere yönlendirme gayreti, hidrokarbon şirketlerin faaliyetlerini günün sonunda zorlasa da, ayrılan finansman, küresel boyuttaki yeşil dönüşüm için yeterli değildir.

Diğer çözülmesi gereken konu ise, hidrokarbon kaynaklarının yerine ikame edilecek küçük modüler reaktör, hidrojen ve yenilenebilir enerji gibi temiz enerji kaynaklarından elde edilecek enerjiye dair teknolojilerin henüz tam olarak tekemmül etmemesidir. İkame yeni teknolojilerin geliştirme maliyetlerinin ise enerji faturalarına yansımayacağının da topluma garanti edilmesi gerekiyor. Sıfır emisyon hedefine ulaşmak için 2030’da küresel günlük petrol üretiminin 80 milyon varil/güne, 2050’de ise 40 milyon varil/güne inmesi gerekirken, petrol üretimi günümüzde halen 100 milyon varil/gün dolaylarında seyretmektedir. Her ne kadar ulaşımda elektrikli araçların sayısı giderek artsa da, bu araçların ihtiyacı olan elektriğin hangi kaynaktan elde edildiği, pil üretimi için gerekli lityum, çinko, bakır gibi madenlerin üretiminde ne kadar karbon üretildiği gibi hususlar da “yeşil araçların” ne kadar “yeşil” olduğu sorusunu akla getirmektedir.

Toparlamak gerekirse, küresel olarak enerji arz güvenliği krizinin yaşandığı günümüzde, artan enerji fiyatları ve talebini, güvenilir arz kaynaklarından karşılarken, ikiz dönüşümü yöneterek küresel ısınmaya bir çözüm bulmayı ümit etmek, iyi niyetin ötesine gitmeyen bir çabadır. Sonuç olarak enerji dönüşümü ile dijital dönüşümü gerçekleştirmek, ancak teknik olarak mümkün olan çözümlerin, ekonomik olarak optimum maliyetlerde, politik olarak izah edilebilir ve sosyal olarak kabul edilebilir bir çözüm stratejisi ile yönetilmesi gerekmektedir.

 Gelinen noktada 2050 sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için, makul ve uygulanabilir hedeflerin tercih edilmesi, daha gerçekçi olacaktır. Her ne kadar yaşadığımız enerji krizi, yeşil enerjiye geçiş için önemli bir gerekçeyi beraberinde getirse de, günümüz yeşil enerji teknolojileri ve dijitalleşme, hızla artmakta olan enerji talebini tek başına karşılamaya yetmekten uzaktır. Diğer taraftan, küresel ısınma ile mücadele sadece belirli bir bölgede değil, tüm dünyada verilmesi gereken bir mücadele ise bu durumda Afrika, Hindistan, Çin gibi devlerin enerji arz güvenliği problemlerinin nasıl yönetilebileceği sorusu da bakiye kalan sorunlardandır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası