Kriter > Dış Politika |

Almanya’nın Suriye Politikası


Almanya’nın gelecekteki şansölye adayı olan savunma bakanı Annegret K. Karrenbauer Türkiye’nin güvenli bölge operasyonunu işgal ve hatta ilhak kavramlarıyla tanımlayarak uluslararası ilişkilerde kavramları ne kadar özensiz ve öfkeli kullandığını teyit etmiş oldu.

Almanya nın Suriye Politikası

Almanya tarihsel olarak dolayımsal dış politikayı asla İngiltere kadar iyi başaramadı. Dizel motorla Endüstri 2.0’ı zamanında yakalayan Alman motorlarının enerjisi dolayımsallığa gerek duymamaktaydı. İkinci Dünya Savaşı’nda enerjisi dizginlenen Almanya artık şemsiye tutmadan politika yapamaz hale gelmiştir. Şemsiyeyi bazen üstten tutan Almanya AB, NATO, BM gibi örgütlerin korumasını talep etmekte bazen de ayağına çamur bulaşmasın diye şemsiyeyi yana tutmakta ve küçük ülkeleri politikalarına aracı olarak kullanmaktadır. Yıllarca AB önündeki engelin Yunanistan olduğunu zanneden Türkiye’nin Almanya’nın tuttuğu şemsiyeyi fark etmesi uzun zaman aldı. Almanya’nın Türkiye’nin sınır güvenliği için yaptığı operasyona verdiği tepkiyi de şemsiye arayışı olarak okuyabiliriz.

Almanya ilk şemsiyesini operasyona karşı AB nezdinde ortak bir dış politika oluşturma çabasıyla açmaya çalıştı. Macaristan’ın Türkiye’nin güvenlik çabasını destekler açıklamalarıyla Almanya’nın ilk projesi akamete uğramıştır. Almanya AB nezdindeki bir kınamanın etkinliğinin olmayacağını düşünmüş olmalı ki Macaristan’ı ikna etmeye bile çalışmadan konuyu AB içindeki Fransa ve İngiltere gibi Ortadoğu’daki “Kürt kartını” kaybetmek istemeyen ülkelerle birlikte BM Güvenlik Konseyi’ne götürmüştür. Türkiye’nin operasyonunu engelleme adına 10 Ekim’deki şemsiye açma çabası reddedilen Almanya inatla konuyu 15 Ekim’de yeniden gündeme taşıdı. Tüm çabaları boşa çıkan Almanya, BM Güvenlik Konseyi toplantısı sonrasında ancak kendisiyle birlikte hareket eden AB ilkeleriyle birlikte özel bir kınama açıklaması yapabilmiştir.

Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerini imkansız hale getirerek kendi bindiği dalı kesen Almanya’nın Türkiye siyaseti üzerinde halen etkili olabileceğini düşünmesi yalancı gebelik gibi bir duygu olsa gerek. Batında biriken gazı ve suyu gebelik zanneden Almanya, halen Türkiye ile arasında yaptırım gücüne dayalı bir politika olabileceğini düşünmektedir. Kendisinin bile göze alamadığı ve her zaman ikamesi mümkün ticari yaptırımlar dışında Almanya’nın Türk siyaseti üzerinde etkisi son derece zayıftır. Bir zamanlar Türkiye hakkında her hazırlattığı rapor haber olan Alman vakıflarının da etkisinin minimize edildiği günümüzde Almanya’nın elinde sadece Mehmet Akif’in tek dişi kalmış canavar olarak resmettiği medeniyet sopası kalmıştır.

Evrensel uygarlığın gereği olarak kabullenildiği düşünülen Uluslararası Hukuk sopası Türkiye’yi operasyondan vazgeçirmek için kullanıldığında artık ümitsiz bir çaba başlamıştı. Daha da ilginci aynı Almanya Anayasa Mahkemesi daha yeni, Ortadoğu’daki Alman askeri varlığını meşrulaştırmak için BM anlaşmasının 51. Maddesi’ne atıf yapmış ve DEAŞ’a karşı kendi kendini savunma hakkından bahsetmişti. Konu PKK/YPG olunca Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama hakkından bahsetmek ise gayri medenilik göstergesine dönüşüveriyor. İnsaflı açıklamalarıyla medyada yer alan eski Alman Dışişleri Bakanı Gabriel bile PKK’nın Türkiye’de işlediği vahşetten dolayı değil Almanya sınırlarında işlediği suçlardan dolayı terör örgütü sayıldığını söylerken aslında Türkiye’nin güvenliğini önemsemediğini itiraf etmekteydi.

Bu arada Almanya’nın, prestij bir yatırımdan fazla bir anlam ifade etmeyen Volkswagen’in Manisa’da kurmayı planladığı fabrika yatırımını durdurma kararının etkisinin beklendiği gibi olmadığı çabuk anlaşıldı. Almanya, ABD’nin ekonomik yaptırımlarına bazı kredi kefaletlerinin kaldırılmasıyla da katkı sunmaya hazırdı. Fakat Türkiye’nin ABD ile masadaki anlaşması Almanya açısından uzun sessizlik yaratacak kadar alışılmışın dışındaydı. Türkiye ve ABD anlaştığında karşı olarak ne yapacakları konusunda B planları olmadığı ortaya çıktı. Birkaç gün sonra Rusya ile anlaşma da gelince Almanya elindeki Uluslararası Hukuk sopasını da kaybetmiştir. Artık sahada oluşan yeni duruma göre yeni politikalar oluşturmak zorundaydı.

Almanya’nın gelecekteki Şansölye adayı olan Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Türkiye’nin güvenli bölge operasyonunu işgal ve hatta ilhak kavramlarıyla tanımlayarak uluslararası ilişkilerde kavramları ne kadar özensiz ve öfkeli kullandığını teyit etmiş oldu. Karrenbauer’in NATO çerçevesinde yine bir NATO üyesi ülkenin kendini savunma hakkını sınırlayarak AB üyesi ülkelerin ordularından kurulu bir Uluslararası Barış Gücü önerisini hangi hukuki ilkeye dayandırdığını kimse anlamadı. Ancak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg diplomatik nezaket gereği NATO müttefiklerinden gelen önerilerin değerli olduğundan bahsetti. Şansölye adaylığını garantiye almak isteyen Karrenbauer’in önerisinin Alman dış politikasından ziyade iç politikasına dönük olduğu söylenebilir. Diğer taraftan Bakan Karrenbauer’in önerisi NATO’ya sadece lojistik değil operasyonel destek vererek kendi ordusunun operasyon yeteneğini de artırmaya çalışan Almanya’nın savunma politikasıyla da uyumluydu. Fakat ABD’nin anlaştığı bir sahada Almanya’nın at oynatması gülümseten bir çaba olarak kaldı. Önerinin Alman hükümetinin ortak politikası bile olmaması ise meseleyi daha da sıradanlaştırmaktaydı. Belli ki Alman hükümetinden bile birileri bakan hanımı ciddiye almamıştı.

Almanya’nın tükendiği yerde politik sahneye, ev sahipliği yapılan PKK, sürüldü. Bir zamanlar ASALA ses getirmek için Türk devletinin temsilciliklerine saldırılar düzenlemişti. Günümüzün kapitalist çağında ise PKK’nın seçtiği hedef Türkiye’nin uluslararası arenada yüz akı olan THY oldu. Güvenlik bariyerlerini polis eşliğinde aşan PKK, uçağa binenleri engelleyerek THY’nin prestijini yok etmeye çalıştı. Uçak yolcularının öfkeyle yerlerde sürüklendiği bu gösteriler Alman devleti tarafından “barışçı tepkiler” olarak değerlendirildi. Almanya operasyonların başından beri yaptığı manevralarla istediği sonucu alamayınca adeta PKK terörünün pimini çekti. Bu tür manevralarla Türk diasporasını sokağa çıkmaya zorlayan Almanya’nın planının, kontrollü bir gerilimle Türkiye düşmanlığını sıcak tutarak Türkiye’nin siyasi manevra alanını daraltmak olduğu söylenebilir.

Bugün artık Türkiye’nin Almanya ile konuşmak istediği en önemli konu, güvenli bölgeye yeniden yerleşimin nasıl teşvik edileceğidir. Alman politikacıları PKK’yı dizginlemeyerek bu mevzunun açılmasını önlemeye çalışmaktadır. Türkiye, Ankara’da güvenli bölgedeki kontrolü devralma görüşmeleri yapmak isteyen Almanya’ya sınır bölgesinde sahada randevu vermektedir. Sahanın yeniden nasıl rehabilite edileceğini müzakere etmek isteyen Türkiye, müzakereye yanaşmayan Almanya ve AB’deki müttefiklerine Suriyelilerin rotasının doğuya dönmediği takdirde batıya döneceğini hatırlatmaktadır. Bir anlamda Almanya’nın ve AB ülkelerinin kararı Suriyelilerin rotasını belirleyecektir. Alman politikasının en önemli açmazı, sahada rejimle birlikte hareket eden Rusya’nın kazanımlarından rahatsız oldukları halde bu kazanımları dengeleyecek tek güç olan Türkiye’deki Suriyelilere destek vermemeleridir. Güvenli bölgeyi yurt edinecek Suriyelilere verilen destek aslında Rusya’nın sahadaki gücünü de dengeleyecek ve demokratik bir Suriye için umut yaratacaktır.

Demokratik Suriye’yi bölgede istemeyecek olan ilk ülke İsrail iken Alman politikasının İsrail’in bu kadar etkisinde kalması Almanların da trajedisi olsa gerek. Bu trajediyi hiç alışık olmadığı tarzda şiirle dile getiren büyük Alman romancısı Günter Grass bile ilerleyen yaşlarında yediği bunak damgasıyla ölmüştü.

Artık Almanya eğer cesareti varsa ABD’yi yolundan çevirecek ve Türkiye’yi Uluslararası Hukuk sopasıyla dize getirmeye çalışacak ya da Türkiye’nin önerisiyle ortaya çıkan Güvenli Bölge’yi destekleyerek kendisini ve AB’yi Suriyelilerin akınından kurtaracak. Almanya, 13 Kasım sonrasına bırakmadan kararını verip sınır boyunda güvenli bölgeye yerleşim için nasıl bir altyapının kurulması gerektiğini müzakereye davet eden Türkiye’nin çağrılarına kulak vermelidir. Hukuki olanın ne olduğunu tartışabiliriz ama insani olan da budur.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası