Kriter > Dosya > Dosya / Çevre |

COP31’e Giderken Türkiye’nin Çevre Karnesi


Türkiye'nin çevre politikalarında ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde attığı adımlar, hem bölgesel hem de küresel ölçekte dikkat çekmektedir. Yenilenebilir enerji yatırımlarından sıfır atık projelerine, doğal alanların korunmasından çevre eğitimi çalışmalarına kadar birçok alanda önemli ilerlemeler kaydeden Türkiye'nin bu yolculuğun başarıya ulaşması, yalnızca mevcut politikaların etkin uygulanmasına değil, aynı zamanda toplumun her kesiminde çevre bilincinin kökleşmesine bağlıdır.

COP31 e Giderken Türkiye nin Çevre Karnesi

Kasım’ın en dikkat çekici gündemlerinden biri, Azerbaycan’ın Bakü şehrinde düzenlenen COP29 zirvesiydi. 196 ülkeden yaklaşık 76 bin katılımcıyla gerçekleşen ve üst düzey temsilcilerin yoğun ilgi gösterdiği bu toplantı, küresel iklim politikaları açısından kritik bir öneme sahip. Zirvenin kapsamını daha iyi anlayabilmek için önce COP kavramının kökenine ve anlamına değinmek ve Türkiye’nin de 2026’da gerçekleştirilecek COP31 için aday ülkeler arasında yer aldığını hatırlatmak faydalı olacaktır.

 

COP Nedir?

COP, "Taraflar Konferansı" olarak bilinen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında düzenlenen zirveleri ifade eder. Bu zirve, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası iş birliğini güçlendirmek amacıyla düzenlenir ve finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, uyum süreçleri, tarım, cinsiyet eşitliği, su kaynakları, sivil toplumun rolü, enerji, biyoçeşitlilik gibi pek çok kritik temayı kapsar. COP zirvelerinin tarihsel süreci ve dönüm noktalarını anlamak, küresel iklim mücadelesindeki ilerlemeleri ve dönüşümleri değerlendirmek açısından büyük önem taşır.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), 1992’de Rio de Janeiro'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Zirvesi) sırasında kabul edilen uluslararası bir anlaşmadır. Bu anlaşma, küresel iklim değişikliği sorununa karşı uluslararası iş birliğini teşvik etmek ve tüm ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele için harekete geçmesini ve taahhütlerde bulunmasını sağlamak için oluşturulmuştur.

Anlaşmanın amacı, iklim değişikliğinin tehlikeli etkilerine karşı koruma sağlamak, sera gazı emisyonlarını sınırlamak ve küresel sıcaklık artışını insanlık için kabul edilebilir bir seviyede tutmak için uluslararası iş birliğini sağlamaktır. UNFCCC, ülkeleri iklim değişikliğiyle mücadele için ulusal stratejiler ve eylem planları geliştirmeye ve ülkeler arasında bilgi paylaşmaya teşvik eder.

Taraflar Konferansı (COP), UNFCCC'ye taraf olan ülkelerin, yani sözleşmeye katılan ülkelerin her yıl düzenli olarak bir araya geldiği bir konferanstır. COP, sözleşmeye taraf olanların iklim değişikliğiyle ilgili ilerlemeyi gözden geçirdiği, yeni anlaşmalar ve taahhütler müzakere ettiği, uygulama sürecini izlediği ve gelecekteki eylemler için kararlar aldığı en önemli organdır.

Her yıl gerçekleşen COP’lar belirli bir konuyu önceler ve ülkeler arasında yeni kararların alınmasına imkan sağlar. Örneğin, Kyoto Protokolü (1997) ve Paris (İklim) Anlaşması (2015) gibi önemli anlaşmalar, bu konferanslar sırasında kabul edilmiştir. Paris İklim Anlaşması, sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefi ve ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeleye “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi çerçevesinde katkıda bulunmalarını teyit eden uluslararası bir anlaşmadır.

Kısaca, UNFCCC iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çerçeve oluştururken, Taraflar Konferansı (COP) ülkelerin ilerlemelerini gözden geçirdikleri ve bu çerçevede yeni kararlar aldıkları yıllık toplantılardır. Bu toplantıların ilki 1995’te Berlin’de düzenlenmiştir. 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması’nın kararları ışığında gerçekleşen COP zirveleri ise sırasıyla COP26-Glasgow (2021), COP27-Mısır (2022), COP28-Dubai (2023) ve son düzenlenen COP29’dur.

Taraflar Konferansı (COP) zirveleri, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin (UNFCCC) ana karar alma organı olarak hizmet verdiği için küresel iklim zorluklarının ele alınmasında çok önemlidir. Bu yıllık toplantıların; hükümetleri, bilim insanlarını, STK'ları, işletmeleri ve diğer paydaşları iklim değişikliğini azaltmak, etkilerine uyum sağlamak ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek için stratejiler müzakere etmek ve uygulamak üzere bir araya getirdiği göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü COP'lar, iklim değişikliğini ülkelerin koordineli çözümler gerektiren küresel bir sorun olarak ele almasını ve iş birliği yapılması için bir platform sağlar. Bu doğrultuda, ülkelerin çeşitli kapasitelerini kabul ederek paylaşılan ancak farklılaştırılmış sorumluluklar vurgulanır.

Ülkelerin sorumlulukları sınıfsal ayrımlarına göre şekillenmektedir. Bu doğrultuda sera gazı emisyonlarını azaltmak ve küresel sıcaklık artışını sınırlamak için kritik çerçeveler belirleyen COP'ların önemi belirginleşmektedir. COP’un hem devletler hem de uluslararası alandaki katkıları ise şu şekildedir;

  • COP zirveleri, ülkelerin emisyonları ve eylemleri hakkında rapor vermelerini gerektirerek hesap verebilirliği teşvik eder. Bu şeffaflık, taahhütlere uyulmasını isteklendirir.
  • COP tartışmaları, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) en son ortaya konulan bilimsel bulgularından yararlanarak kanıta dayalı karar almayı garanti altına alır.
  • COP'lar, gelişmekte olan ülkelerin dayanıklılık oluşturması ve daha yeşil ekonomilere geçiş yapması için iklim finansmanına odaklanarak, savunmasız bölgelerdeki uyum ihtiyacını ele alır.

COP zirvelerinin getirdiği sınırlamalar ve fırsatlar, devletler üzerinde hem doğrudan hem de dolaylı etkiye sebep olmaktadır. Bu doğrultuda COP zirvelerinin önemi aşağıdaki gibi ortaya konulmaktadır.

  • Ülkeler, genellikle net sıfır emisyon hedeflerine bağlı kalma veya karbon fiyatlandırma mekanizmaları uygulama gibi faaliyetleri, COP kararlarıyla uyumlu hale getirmek için iklim politikalarını günceller veya oluşturur.
  • COP'lar; yenilenebilir enerjiye, enerji verimliliğine ve sürdürülebilir uygulamalara yatırımı teşvik eder, inovasyonu özendirir ve yeşil işler için altyapı sağlar.
  • Ülkeler, özellikle gelişmekte olan ülkelere fayda sağlayan teknoloji transferi, kapasite geliştirme ve iklim uyum projeleri için ortaklıklar geliştirir.
  • Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere mali destek sözü vererek, Yeşil İklim Fonu (GCF) gibi azaltma ve uyum önlemlerine yatırım yapmalarını sağlar. Bu iklim finansmanı dünyanın geneli için önem arz etmektedir.
  • Bu bağlamda yeşil bir ekonomiye geçiş hızlanır. Daha yeşil bir ekonomiye geçiş, kısa vadede ekonomik düzenlemeler gerektirse de uzun vadede iklimle ilgili felaketlerin maliyetlerini azaltır ve küresel rekabet gücünü artırır. Bu sebepten yeşil ekonomiye geçişler önem arz etmektedir.
  • COP'lar iklim değişikliği konusunda farkındalığı artırır ve kamuoyunu harekete geçirerek hükümetleri ve işletmeleri daha kararlı davranmaya teşvik eder.

COP’larda alınan kararlar ve paralel gelişen uygulamalar, bağlayıcı anlaşmaları şekillendirmektedir. Bağlayıcı anlaşmalar aracılığıyla ülkelerin belirlenen emisyon azaltımlarına uymasını veya uluslararası incelemeye tâbi tutulmasını gerekli kılar. Bu sürece ve uluslararası iş birliğine uyum kültürünü oluşturur.

COP'un 29 yılı krizler, hedefler ve taahhütlerle dolu, AA İNFO
Bu yıl Azerbaycan’da COP29 adıyla düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi'nin 29 yıllık tarihine, iklim kriziyle ilgili alınan kararlar, yaşanan krizler, belirlenen hedefler ve gerçekleşmeyen taahhütler damgasını vurdu. (Elif Acar / AA, 8 Kasım 2024)

 

Türkiye’nin COP Adımları

Taraflar Konferansına, bu genel çerçevede Türkiye’nin attığı adımları da incelemek gerekir. 189. taraf olarak katılan Türkiye hakkında alınan kararlar bulunmaktadır. Türkiye hakkında alınan kararlara ek olarak, son COP’larda belirli taahhütlerde bulunmuştur. Bu taahhütlerle birlikte Türkiye’nin çevre alanındaki uygulamalarıyla birlikte incelenmesi gerekmektedir. Örneğin Türkiye, COP27 kapsamında “2030 için yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı yapacağını” açıklamıştır. Ve bu taahhütlerini gerçekleştirmek için de birçok çevre uygulamasına imza atmaktadır.

Genel bakış açısıyla, Türkiye'nin çevre politikalarında ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde attığı adımlar, hem bölgesel hem de küresel ölçekte dikkat çekmektedir. Yenilenebilir enerji yatırımlarından sıfır atık projelerine, doğal alanların korunmasından çevre eğitimi çalışmalarına kadar birçok alanda önemli ilerlemeler kaydetmektedir. Ancak bu yolculuğun başarıya ulaşması, yalnızca mevcut politikaların etkin uygulanmasına değil, aynı zamanda toplumun her kesiminde çevre bilincinin kökleşmesine bağlıdır.

Sürdürülebilirliğe katkıda bulunmak ve küresel çevre problemleri ile mücadele etmek için Türkiye’nin attığı adımlardaki başarısı ise Türkiye’nin çevre karnesinde uluslararası alanda kendini göstermektedir. Türkiye’nin çevre karnesinde ön plana çıkan başarılarını incelemek gerekir ki bu doğrultuda ilk olarak enerji üretimindeki yerinin incelenmesi gerekir. Enerji üretiminin kritik rolünün farkında olarak Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarına ciddi yatırımlar yapmaktadır. Rüzgar, güneş ve hidroelektrik enerjisi kapasitesindeki artış, bu dönüşümün en somut göstergesidir. 2023 itibarıyla, Türkiye’nin enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların payı yüzde 50’leri bulmuştur. Bu oran, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda stratejik bir başarıdır. Zira yenilenebilir enerji yatırımları, dışa olan bağımlılığından kurtulmasına katkı sağlayarak Türkiye’nin enerji arz güvenliğini de artırmaktadır.

Atık yönetimi, çevre politikalarının belki de en görünür ve bireyler düzeyinde en hissedilir alanlarından biriyken Türkiye’nin çevre alanındaki en görünür uygulamasıdır. Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanı ile bireye de ulaşan bir projedir. Proje ilk olarak 2017’de Emine Erdoğan’ın öncülüğünde sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun olarak atıkları kontrol altına alabilmek için başlatıldı. Türkiye’nin Sıfır Atık Projesi için geliştirdiği model, birçok ödüle layık görüldü. Proje kapsamında, atıkların kaynağında ayrıştırılması teşvik edilmekte, geri dönüşüm oranları artırılmakta ve sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları yaygınlaştırılmaktadır. Daha da önemlisi, 2024 itibarıyla ön plana çıkarılan Depozito İade Sistemi (DİS), cam, metal ve plastik ambalajların geri kazanımını önemli ölçüde teşvik etmektedir. Ancak bu konuda dünyada ileri olan ülkeler de bulunmaktadır. Özellikle Almanya, pfand sistemindeki başarısı ile ön plandadır. Bu sistemin bilgileri ele alınarak Türkiye’de gerçekleşen Depozito İade Sistemi geliştirilebilir.

Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla benzersiz bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Bu zenginliği korumak, yalnızca bir çevre meselesi değil, aynı zamanda kültürel ve ekonomik bir gerekliliktir. Son yıllarda milli parklar, özel çevre koruma bölgeleri ve biyosfer rezerv alanlarının sayısı çoğaltılmıştır. 2023 itibarıyla Türkiye'de korunan alanların toplam yüz ölçümü, ülke topraklarının yüzde 13,73’üne ulaşmıştır. Bu çalışmalar, yalnızca flora ve faunanın korunmasını değil, aynı zamanda ekoturizm gibi alanlarda da yeni fırsatlar oluşturulmasını sağlıyor.

Türkiye, 2021’de Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasının ardından karbon nötr hedefi için 2053’ü işaret etmiştir. Enerji verimliliğini artıran kentsel dönüşüm projeleri, yenilenebilir enerji yatırımları ve sıfır karbon stratejileri, bu hedefe ulaşmanın temel taşlarıdır. Bu süreçte iş dünyasına da büyük görevler düşmektedir.

Ekonomik arka planı olan çevre projelerinin yanı sıra çevre bilincini artırmayı hedefleyen eğitimler ve projeler de hayata geçirilmektedir. Çevre bilincini artırmak için gönüllü çalışmalar teşvik edilirken bu bağlamdaki sivil toplum kuruluşları da artış göstermektedir. Bu projelerin merkezinde ise özellikle ağaç dikim çalışmaları ve 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü yer almaktadır.

Türkiye’de orman alanı, bakanlık verilerine göre 1973’ten 2022’ye kadar düzenli olarak artış göstermiştir. 1973-2022 arasında ülke ormanlarının ağaç servetinde 800 milyon metreküp artış olmuştur. Türkiye yüzölçümüne oranla ormanlık alanın yüzde 40 seviyelerinde artmasıyla ormanlaşma noktasındaki karnesini daha yükseğe taşıyacaktır. Ancak orman alanı nicelik olarak artarken niteliğinin de gelişmesi ek olarak belirtilebilir.

Türkiye’nin attığı adımlar ve çevre karnesindeki olumlu eğilim, COP31 için aday olan Türkiye’nin ev sahibi olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Atılımlar ve gelişim trendinin hızlı artış göstermesi ve potansiyel fırsatları, Türkiye’nin seçilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu husus, günümüz teknolojisine de sorulmuş ve alınan cevap yukarıdaki göstergeleri desteklemektedir. Bu bağlamda, yapay zekâ uygulamasına göre COP31’i yürütmesi gereken en önemli ülkelerden biri Türkiye’dir. Yapay zekânın verdiği cevap “Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı onayladıktan sonra iklim değişikliği ile mücadelede daha aktif bir role soyunmuştur. Türkiye'nin Asya ve Avrupa'yı birleştiren coğrafi konumu ve çevresel çeşitliliği, COP31 için uygun bir platform oluşturabilir” şeklindedir. Bu doğrultuda sorulması gereken tek bir soru vardır. Türkiye'nin COP31’e ev sahipliği yapması yerelde ve küresel çapta sizce nasıl bir etki meydana getirir?

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası