Donald Trump’ın 5 Kasım 2024’te ikinci kez ABD Başkanı seçilmesi, yalnızca Amerikan iç siyaseti açısından değil, küresel düzeydeki güç dengeleri bakımından da büyük bir dönüm noktasıdır. Bu süreçte en çok merak edilen konulardan biri, ABD’nin Çin’e yönelik izleyeceği politikaların nasıl bir şekil alacağıdır. Trump’ın 2017-2021’i kapsayan ilk başkanlık döneminde, ABD-Çin ilişkilerinde sert bir rekabet ve gerilim alanları ön plandaydı. Dolayısıyla, yeni dönemde bu politikaların devam edip etmeyeceği, rekabetin daha keskinleşip keskinleşmeyeceği veya yeni bir yön alıp almayacağı sorusu, kritik bir önem taşımaktadır. Trump’ın geçmiş politikalarına bakarak, ikinci döneminde ABD-Çin ilişkilerinin geleceği hakkında üç ana senaryodan bahsedilebilir: Ticaret savaşlarının yeniden alevlenmesi, stratejik rekabetin genişlemesi ve iç politikanın dış politikayı gölgede bırakması.
Ticaret Savaşlarının Yeniden Alevlenmesi
Trump’ın ilk dönemindeki en dikkat çekici dış politika hamlelerinden biri, Çin ile başlatılan ticaret savaşlarıydı. Başkanlık kampanyasında Çin’i ABD’nin ekonomik düşmanı olarak tanımlayan Trump, “Önce Amerika” (America First) politikasıyla ABD’nin ticaret açığını kapatma hedefini öncelik haline getirdi. Bu doğrultuda, 2018’de çelik ve alüminyum ürünlerine ek gümrük vergileri uygulayarak Çin’e karşı ekonomik bir mücadele başlattı. Sürecin devamında ABD, Çin’e “adil olmayan ticaret uygulamaları” gerekçesiyle bir dizi yaptırım ve kısıtlama uygularken, Çin de misillemelerde bulundu. Bu ticaret savaşları, yalnızca iki ülke arasında değil, küresel ticaret dinamiklerinde de ciddi sonuçlara yol açtı.
Trump’ın ikinci döneminde ticaret savaşlarının daha kapsamlı ve sert bir hal alması olasıdır. Trump’ın seçim kampanyası süresince kullandığı söylemler, Çin’i ABD ekonomisine yönelik en büyük tehdit olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, ek gümrük tarifeleri, Çinli şirketlere yönelik yaptırımlar ve stratejik endüstrilerde iş birliğini sınırlayan düzenlemeler gündeme gelebilir. Ancak, ilk dönemdeki ticaret savaşlarının ABD ekonomisine olan maliyeti göz önüne alındığında, bu politikaların daha temkinli ve stratejik bir şekilde uygulanması ihtimali de güçlüdür. Örneğin, tarım, teknoloji veya enerji sektörlerinde müzakere süreçlerinin başlatılması ve belirli alanlarda iş birliği yapılması ihtimaller arasında yer alabilir.
Stratejik Rekabetin Genişlemesi ve Derinleşmesi
Trump’ın ikinci döneminde, ABD-Çin rekabetinin yalnızca ticaret boyutuyla sınırlı kalmayacağı, teknolojiden jeopolitiğe ve küresel kurumsal sisteme kadar geniş bir alana yayılacağı öngörülmektedir.
Trump’ın ilk döneminde Huawei, Tik-Tok gibi Çinli teknoloji devlerine karşı başlatılan sert uygulamalar, bu stratejik rekabetin temelini oluşturuyordu. ABD, Çin’in teknolojik ilerlemesini ulusal güvenlik riski olarak değerlendirmiş ve Çinli şirketlerin ABD’de faaliyet göstermesini sınırlandırmıştı. İkinci dönemde, ABD’nin teknoloji politikalarının daha da agresifleşmesi beklenebilir. Huawei gibi şirketlere yönelik yaptırımlar artırılabilir, Tik-Tok ve diğer Çinli teknoloji devlerine yönelik yasaklar genişletilebilir. Bununla birlikte, ABD, müttefiklerini de Çin teknolojisine bağımlılıklarını azaltmaya zorlayabilir. Bu kapsamda, 5G ve yapay zekâ gibi alanlarda Çin’in liderliğini kırmaya yönelik girişimler hızlanabilir.
Küresel kurumlar düzeyinde de Çin’in etkisini dengelemek için ABD’nin daha aktif bir strateji izlemesi mümkündür. Örneğin, Trump yönetimi; IMF, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlarda Çin’in artan etkinliğini sınırlamak adına yeni politikalar geliştirebilir. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi gibi projelerle artan finansal nüfuzunu dengelemek için alternatif ekonomik inisiyatifler oluşturulabilir.
Jeopolitik Gerilimlerin Artışı
Trump’ın ilk döneminde Tayvan ve Güney Çin Denizi gibi kritik jeopolitik alanlarda artan gerilim, ikinci dönemde daha da yoğunlaşabilir. Trump, Tayvan’a silah satışlarını artırarak ve destek beyanlarını sıklaştırarak Çin’in “tek Çin” politikası ile doğrudan bir çatışma başlatmıştı. Aynı şekilde, Güney Çin Denizi’nde ABD donanmasının gerçekleştirdiği “serbest geçiş operasyonları”, Çin’in bölgedeki askeri faaliyetlerine meydan okuyan önemli hamlelerdi.
İkinci dönemde, Tayvan’a yönelik silah satışlarının artırılması, ABD donanmasının Güney Çin Denizi’ndeki varlığının güçlendirilmesi ve bölgedeki müttefiklerle iş birliğinin çoğaltılması muhtemeldir. Bu durum, Çin ile doğrudan askeri gerilim riskini yükseltebilir. Trump yönetiminin Tayvan’a yönelik daha güçlü destek politikaları, Pekin’in “kararlılık” mesajı vermek için daha agresif adımlar atmasına neden olabilir. Aynı zamanda, ABD’nin müttefikleriyle Asya-Pasifik bölgesinde Çin’in çevreleme için daha güçlü güvenlik iş birlikleri kurması olasıdır. Ancak, Trump’ın “Önce Amerika” söylemi nedeniyle bu çabaların kapsamı sınırlı kalabilir.
İç Politikanın Dış Politikayı Gölgede Bırakması
Bir diğer senaryo, Trump’ın ilk dönemdekine benzer şekilde, ABD iç siyasetindeki siyasal kutuplaşmayı derinleştiren ve Kongre ile yeni çekişme alanlarına yol açan düzenlemelere imza atarak iç siyasi kutuplaşma, sosyal eşitsizlikler ve ekonomik zorluklar gibi meselelerin dış politika üzerinde baskın olacağına ilişkindir. ABD’nin iç siyasetindeki sorunlar, Trump yönetiminin Çin politikasına ayırabileceği enerjiyi sınırlayabilir. Ancak, Trump’ın iç politikadaki desteğini artırmak adına dış politikada Çin karşıtı söylemleri ön plana çıkarması da olasılıklar dahilindedir. Özellikle ekonomik reformlar ve iş gücü konularında, Çin karşıtı politikalar Trump’ın tabanını konsolide etmenin bir aracı olarak kullanılabilir.
Sonuç
Trump’ın ilk başkanlık döneminde, ABD-Çin ilişkileri rekabet ve çatışma ekseninde ilerlemişti. Ticaret savaşları, teknoloji ambargoları ve jeopolitik gerilimler, bu dönemin ana karakteristik özellikleriydi. İkinci dönemde de bu dinamiklerin devam etmesi beklenmektedir. Ticaret savaşlarının yeniden alevlenmesi, stratejik rekabetin derinleşmesi ve iç politikanın dış politikaya etkisi, Trump’ın ikinci döneminin temel unsurları olacaktır. Ancak, Trump’ın pragmatik liderlik tarzı dikkate alındığında, sürpriz diplomatik hamlelerin de ihtimal dahilinde olduğu unutulmamalıdır. İlk dönemde Trump’ın bu hususta en dikkat çeken politika hamleleri, Kuzey Kore ile gerçekleştirilen görüşmeler ve 2020’de Çin-ABD arasındaki ticaret savaşlarını geçici olarak yatıştırmak amacıyla imzalanan anlaşmaydı. Bu anlaşma, Çin’in ABD’den tarım ürünleri ithalatını artırmasını ve fikri mülkiyet koruma reformlarını kapsıyordu. Bu temel eğilimler göz önüne alındığında ABD-Çin ilişkilerinin yeni döneminde, tarihin tekerrür ettiği bir dönem mi yoksa yeni bir dönem mi olduğunu zaman gösterecektir.