Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 2012 tarihi itibari ile “Asya’ya Yöneliş” (pivot to Asia) bölge stratejisi ile hem Asya’daki ülkelerle iş birliği ve güvenlik ittifaklarını güçlendirmeye hem de Çin’i kontrol altına almaya odaklanmak isterken ve bu yüzden de Ortadoğu’daki varlığını azaltma planları kurarken, 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın Aksa Tufanı operasyonu ve bazı İsrail vatandaşlarını rehin alması ve onu müteakip İsrail’in HAMAS’a karşı saldırıları ile başlayan ve giderek tırmanan çatışmaların bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimalinin güçlenmesi, ABD’nin Ortadoğu politikası ne olacak, sorusunu tekrardan gündeme taşıdı.
ABD, Ortadoğu barış görüşmelerine ve nihai devlet olma hazırlıklarındaki Filistin’in ekonomik kalkınmasına ve kurumsal yapılanmasına yardım için 2002’de kurulan ve içinde Birleşmiş Milletler (BM), Rusya ve Avrupa Birliği’nin (AB) bulunduğu Ortadoğu Dörtlüsü (Middle East Quartet) ile birlikte bir süreci yönetirken bir önceki ABD Başkanı Donald Trump, bu sürecin taraflarını dışarıda bırakarak kendi önderliğinde yeni bir dış politikayı 2020 itibari ile ortaya koymuştu. Bu politikanın sonucu olarak İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords) ile Bahreyn, Fas, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Sudan gibi bazı Arap devletlerinin İsrail ile diplomatik ilişkilerini normalleştirme ve Arap ülkelerinin İsrail’i tanımalarını sağlama sürecine geçmişti. Hatta 7 Ekim saldırısı gerçekleşmemiş olsaydı İsrail ve Suudi Arabistan arasında da bu sürecin işletilmesi beklentisi vardı.
HAMAS-İsrail Savaşı, ABD açısından sadece kaynaklarını ve desteğini ortaya koyması gereken Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra ikinci bir cephe açmakla kalmamış, aynı zamanda ABD’nin dış politika önceliklerini tekrar gözden geçirmesine neden olmuştur. Ortadoğu’daki savaş nedeniyle ABD’nin dış politika öncelikleri içinde yer alan konuların bir bölümü bir kenara bırakılmış ve/veya ertelenmiş görünmektedir. Bununla beraber ABD’nin dünyanın başka bölgeleri ile ilişkilerini inşa etme çabasını karmaşık bir hale getirme olasılığını da gözler önüne sermiştir. Bu açıdan halihazırdaki durum, ABD’nin hassas bir denge politikası ile bu süreci yürüterek Ortadoğu’daki Arap müttefiklerini kaybetmemesi açısından önemli bir hal almıştır. Ortadoğu’da yapılan Arap Barometre anketlerine göre, ABD hakkında olumlu görüşlerde, 2021-2022 ve 2023-2024 yılları kıyaslamasında, Ürdün, Lübnan ve Moritanya’da yarı yarıya bir düşüş görülmektedir. Yine Arap Barometre anketinde, ABD’nin mi Çin’in mi politikalarının Ortadoğu’da güvenliği muhafaza etmekte daha iyi olduğu sorusuna; Ürdün, Lübnan, Moritanya’da Arapların verdiği cevaplarda Çin, ciddi bir farkla ABD’nin önünde yer alırken Kuveyt’te başa baş ve Fas’da ABD’nin önde olduğu bir tablo ortaya çıkmaktadır.[1]
Ortadoğu’daki ülkelerin ABD’yi bir diğer küresel güç olan Çin ile kıyaslamasına ve Ortadoğu barış sürecine ABD katkısı değerlendirmesinin yapılmasına; HAMAS-İsrail Savaşı ve savaşın Lübnan’a Hizbullah-İsrail Savaşı olarak sıçraması ve İran ile İsrail arasında gerginliğin karşılıklı topraklarını hedef alan çatışmaya dönüşmesi, ABD’nin sürecin başından itibaren ortaya koymaya çalıştığı arabulucu rolünün başarısızlıkla neticelenmesi ve ABD’nin İsrail üzerindeki gücünün yani İsrail’in izlediği politikaları kontrol etmenin sınırları olduğu izlenimi sebep olmaktadır. ABD’nin çabalarına rağmen İsrail’in ateşkes anlaşması yapmaktaki isteksizliği bu neticeyi ABD açısından getirmiştir.
Şimdi, olasılıklar içinde değerlendirilen ve Netanyahu hükümetinin uzunca bir süredir istediği, ABD’nin doğrudan Ortadoğu’daki bölgesel bir savaşa dahil edilmesi konuşulmaktadır. Oysa Biden yönetimi, Afganistan’dan Amerikan askerlerini çekerken maliyetli sonsuz savaşlara ve terörle mücadele yöntemlerine son vermeyi amaçlamıştı. İsrail-HAMAS Savaşı ile ABD başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasındaki gerginlik, zaman zaman gözler önüne serilmiş olsa da ABD yönetimi, sevse de sevmese de bu süreçte, İsrail’in güvenliğini sağlamayı ve de dış politika önceliğini bu meseleye vermeye devam edeceğini göstermiştir.
İsrail-HAMAS Savaşı ve savaşın Lübnan’da Hizbullah-İsrail savaşını da içine alması ve sürecin başından beri sivil kayıpların olması ve halen bu sivil kayıpların artarak devam etmesi, dünya çapında protestolara sebep olurken, ABD de bu protestolardan nasibini alan ülkeler arasındadır. ABD Başkanı Joe Biden, HAMAS-İsrail Savaşı’nda sivil kayıpların olmaması ve ateşkesin bir an önce yapılması isteğine söylemlerinde yer vermektedir. Ancak ABD’nin İsrail üzerindeki etkisini kullanarak hem sivilleri ve BM’yi hedef almasını önlemede hem de ateşkesi sağlamada başarısız olması, ABD’nin dünyadaki imajına olumsuz yansımaktadır. Ayrıca bu olumsuz imaj, sadece dünyada değil aynı zamanda 5 Kasım’da gerçekleştirilen ABD seçimlerinde ABD Başkanı Joe Biden’ın yardımcısı ve bu seçimde Demokrat Parti’den aday olan Kamala Harris’in başkanlık seçiminde geri kalmasının ve Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump’ın seçilmesinin önünü açan bir etkiyi de göstermiştir. Trump’ın, kendisini savaşları sona erdirecek lider olarak ortaya koyması, Amerikalı seçmen tarafından kabul görmüştür. Netanyahu yönetiminin de beklentisi, bu süreci yeni seçilen Trump yönetimi ile ele alarak ilerletmektir.
Arap Baharı’ndan Bugüne İsrail ve İran Vekilleri Arasındaki Çatışmalara Adım Adım
Ortadoğu’daki 2010 itibari ile Tunus’ta Yasemin Devrimi ile başlayan Arap Baharı yani demokratik dönüşüm çabaları, bu bölgede İran’ın başını çektiği Direniş Cephesi (Resistance Camp) ile Suudi Arabistan’ın başını çektiği Batı ile müttefik olan Araplar arasındaki güç mücadelesini büyüten politikaları ortaya çıkarmış ve Arap-İsrail yakınlaşmasını sağlayacak ortamı oluşturmuştur. İran’ın Suriye hariç Ortadoğu’daki monarşileri ve otokrasileri değiştiren Arap Baharı dönüşümünü destekleyen politikaları, monarşi ile yönetilen başta Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri olmak üzere, bu ülkelerde İran karşıtı politikalarının güçlenmesine neden olmuştu.
ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ile 2015’te imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (İran nükleer anlaşması-JCPOA) ABD Başkanı Donald Trump tarafından İran’ın balistik füze denemelerini kapsamadığı ve İran’ın nükleer silah elde etmesine engel olmayacağı gibi Ortadoğu’da başta İsrail olmak üzere ABD’nin Körfez’deki Arap müttefiklerine yönelik İran tehdidini bertaraf etmek üzere diğer güvenlik önlemleri yer almadığı gerekçesiyle yapılan en kötü anlaşma olarak tanımlanmış ve Trump tek taraflı olarak ABD’yi bu anlaşmadan 2018’de çekmişti. Trump’ın ABD başkanlığı yaptığı dönemde, İsrail ve Arap ülkelerini barıştırmaya yönelik çabaları neticesinde ortaya çıkan İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords- 2020) İsrail’in özellikle Körfez ülkeleri ile ilişkilerini normalleştirmesinin ve Arapların İsrail’i tanımasının önünü açmıştı. Kudüs’ün bu süreçte, İsrail’in başkenti olarak tanınması ve ABD elçiliğinin Kudüs’e taşınması, ABD Başkanı Trump’ın politikaları ile gerçekleştirilmişti.
Trump’ın güçlü bir ABD ve güçlendirilen Ortadoğu’daki müttefikleri ile bölgeye barış getirme yöntemi, sadece İsrail ve Körfez ülkeleri arasında normalleşmeyi değil aynı zamanda Mısır ve Körfez ülkelerinin Katar ile olan anlaşmazlıklarını çözmelerini de sağlamıştı. Ancak Filistin’i dışarıda bırakan ve baskılayan ABD ve İsrail politikaları, İsrail-Filistin meselesinde 1967 sınırlarını esas alan iki devletli çözümün hayata geçirilmesini imkansız kıldığı gibi İran’a karşı uygulanan maksimum baskılama politikası ve sonrasındaki Biden döneminde JCPOA’yı canlandırma çabası, İsrail-İran gerginliğini çözememiştir. HAMAS’ın 7 Ekim saldırıları, sadece HAMAS-İsrail çatışması ile sınırlı kalmamış aynı zamanda İran ile İsrail arasındaki gerginliğin İran’ın; Lübnan, Suriye ve Yemen’deki vekilleri ile İsrail arasında hatta İsrail ve İran’ın doğrudan birbirlerine saldırıları ile çok daha ileri bir boyuta gelmiştir.
Bugün ABD, Ortadoğu’dan çekilme ile daha fazla müdahil olma arasında gidip gelmektedir. Obama dönemindeki nükleer programı üzerinden İran ile angajman politikasının Trump döneminde İran’a yönelik uygulanan maksimum baskı politikasına dönüşmesiyle ve Biden döneminde yeniden İran’ın nükleer anlaşmasını canlandırma çabaları gibi farklı yöntemlerle, ABD, kendisinin ve İsrail’in bölgedeki düşmanı İran’ı bir şekilde kontrol altında tutma ve böylece Ortadoğu’dan çıkarak Asya’ya yönelme stratejisini gerçekleştirmesine olanak sağlamayı hedeflemekteydi. Bugün karşı karşıya kalınan durumda, ABD’nin, Ortadoğu’dan çıkamadığı gibi zayıf bir aktör izlenimi de vermesi, 5 Kasım’da gerçekleştirilen ABD seçimlerinde güçlü ABD ile barış inşasını başarabileceği iddiasını güden Donald Trump’ın başkanlık koltuğunu ve Kongre’de çoğunluğu almasını sağlayan nedenlerden birisi olmuştur.
Ortadoğu’daki son gelişmeler sonrasında yayınlanan bazı raporlar, kim ABD başkanı seçilirse seçilsin ABD’nin Ortadoğu politikasının “bipartisan” yani iki partinin hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin politikalarının bu bölge için devamlı ve uzun vadeli olması gerektiği vurgusunu yapmaktadır. Bu yönde Atlantik Konsey’i Scowcroft Ortadoğu Güvenlik İnisiyatifi tarafından hazırlanan raporlardan biri olan “ABD’nin İran Gelecek Stratejisi: Bir Sonraki Yönetim için İki Partili (bipartisan) Yol Haritasına”[2] göre, ticaretin ve enerjinin serbest akışı korunmalı, Ortadoğu’da İsrail’in ve başlıca müttefiklerinin güvenliği sağlanmalı, İran’ın nükleer silaha ulaşmasının önüne geçilmeli ve ABD’nin gücü ile bölgede barış tesis edilmelidir. En önemlisi de bu “bipartisan” politikaların güvenilir ve sürdürülebilir olmasına vurgu yapılmaktadır. Kısaca ABD’nin Ortadoğu politikasında hangi parti olursa olsun bazı politikalarda devamlılık arayışının gündeme geldiğini görmekteyiz. Bu son analiz ve beklentilerin ne kadarı nasıl gerçekleştirilebilir bilinmez ama ABD’nin dış politikası, Ortadoğu’dan izolasyon ve angajman yani çekilme ile müdahil olma arasında gidip gelmelerine son vermeyi amaçlamakta olduğu kesin.
[1] Michael Robbins, Amaney A. Jamal & Mark Tesller, America is Losing the Arab World: And China is Reaping the Benefits, Foreign Policy, July/ August 2024, Vol. 103, No. 4, pp.43, 45
[2] Atlantic Council, 8 October 2024, The Future of US Strategy toward Iran: A Bipartisan Roadmap for the Next Administration, https://www.atlanticcouncil.org/in-depth-research-reports/report/a-bipartisan-iran-strategy-for-the-next-us-administration-and-the-next-two-decades/