Kriter > Ekonomi |

Küresel Gelir ve Vergi Adaletsizliği Derinleşiyor


Küresel servet eşitsizliğindeki tablo, gelir adaletsizliği tablosundan çok daha ürkütücü. Küresel nüfusun yüzde 50’sini temsil eden en fakir kesim, neredeyse hiç varlığa sahip değil. Buna karşılık, küresel nüfusun en zengin yüzde 10'luk kesimi, tüm servetin yüzde 76'sına hakim. Bu tablo, tarıma elverişli topraklardan, yerleşim bölgelerinde konut kullanımına küresel ölçekte ağır bir adaletsizliği de beraberinde getiriyor.

Küresel Gelir ve Vergi Adaletsizliği Derinleşiyor

Küresel ve bölgesel jeopolitik ve jeostratejik çatışmaların, tüm uluslararası ekonomi-politik sistemi tarihi bir sınamadan geçirdiği bir konjonktürde, önümüzdeki 25 yıla, 50 yıla damgasını vuracak önemli başlıklardan birisi de küresel vergi ve gelir adaletsizliği ile mücadelede başarının ne ölçüde yakalandığı olacak. Esasen, hangi uluslararası teşkilat veya uluslararası platform, küresel gelir ve vergi adaletsizliği ile mücadelede daha somut ve daha başarılı çözüm önerileri ortaya koyarsa; bu başarı, küresel sistemde söz konusu teşkilat veya uluslararası platforma aynı zamanda önemli bir saygınlık ve güç de kazandıracak. Çünkü, iki “siyah kuğu”, bir tarafta “Kovid-19” küresel virüs salgını, diğer tarafta Rusya-Ukrayna Savaşı ile İsrail’in ürkütücü bir şekilde tüm Ortadoğu’yu savaşa sürükleme çırpınışları, küresel vergi ve gelir adaletsizliğini derinleştirici pek çok olumsuz etkiyi tetiklemiş durumda.

Bu zorlu tabloyu teyit eden, tüm çıplaklığı ile küresel sistemin önde gelen paydaşlarının önüne koyan önemli başlıkları tek tek ele almak yararlı olacaktır. Birinci başlık, küresel yoksullukta yeniden gözlenen artış. 2010’da 1 milyar 100 milyon olan dünyada yoksulluğun pençesindeki insan sayısı, 2018’de 700 milyonun altına inmiş olsa da, 2019’da yeniden 700 milyonun üzerine çıktı ve küresel virüs salgınının ilk yılı olan 2020’de 762 milyona dayandı. 2023’te ise yeniden ancak 2018 seviyesine, yani 699 milyona gerileyebildi. Bu rakam, günde 2,15 dolardan dahi daha az bir gelirle aşırı yoksulluk düzeyinde yaşayan insanları gösteriyor. Küresel virüs salgını, yoksullukla mücadelede kayıp 3 yıla sebep oldu. Günlük 3,65 doların altında yaşayan yoksul sayısı ise 2019’da 1 milyar 164 milyon insana gerilemiş iken, 2020’de yeniden 1 milyar 200 milyona yükseldi, 2023’te ise tekrar 1 milyar 156 milyona düştü.

Oysa, 2010’dan itibaren yakalanan azalma trendi, umut vericiydi. “İki siyah kuğu”, hem küresel virüs salgını, hem de Avrupa’yı ve Ortadoğu’yu karıştıran savaşlar, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği ile ilgili tehditleri ne yazık ki yeniden canlandırdı. Bir başka çarpıcı detay ise, günlük 6,85 dolar gelir seviyesinin altında yaşayan yoksul insan sayısındaki artış. 2010’da 1 milyar 484 milyon insan söz konusu gelir seviyesinin altında yaşarken, 2023’te 1 milyar 836 bin kişiye yükseldi. Anlamı, aşırı yoksul nüfus son 13 yılda 444 milyon azalmış gözükse de, tüm yoksul kesim gerçekte 318 milyon azaldı ve günlük 6,85 doların altında geliri olan yoksul kesim son 13 yılda 352 milyon arttı. Küresel nüfusun en zengin yüzde 10'u bugün küresel gelirin yüzde 52'sini elde ederken, dünya nüfusunun yarısını temsil eden fakir kesim, küresel gelirin ancak yüzde 8,5'ini elde edebiliyor.

Küresel servet eşitsizliğindeki tablo, gelir adaletsizliği tablosundan daha da ürkütücü. Küresel nüfusun yüzde 50’sini temsil eden en fakir kesimin neredeyse hiç varlığı yok; küresel toplam servetin sadece yüzde 2'sine sahip. Buna karşılık, küresel nüfusun en zengin yüzde 10'luk kesimi, tüm servetin yüzde 76'sına hakim. Bu tablo, tarıma elverişli topraklardan, yerleşim bölgelerinde konut kullanımına küresel ölçekte ağır bir adaletsizliği de beraberinde getiriyor. Dünyada tarıma elverişli toprakları ellerinde bulunduran servet sahibi kesim, bu toprakları ekmeyip, yoksul kesimlerin daha ucuz, makul fiyatlarla tarımsal ürünlere ulaşabilmesini engellerken, boşta duran milyonlarca konutun da küresel ölçekte arz edilmemesi, konut ihtiyacının daha zorlu koşullarda elde edilmesine sebep oluyor. Dünyanın en pahalı şehirleri arasında olan Paris, yoksul kesim ve hayata atılan yeni genç nesil için ev kiralamanın hayli pahalı olduğu bir şehir olma özelliği taşırken, bu şehirde 120 bin konutun sahipleri tarafından boş tutuluyor olması hayli düşündürücü. Avrupa’nın bütününde 2020’den bu yana hız kazanmış olan orta gelir düzeyi kesimindeki erime, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğindeki artış, Almanya ve Fransa gibi önde gelen ekonomilerde aşırı sağ siyasi eğilimlerin güçlenmesini de tetikliyor.

 

Jeopolitik Gerginlikler, İklim Krizi Küresel Yoksulluğu Derinleştiriyor

Dünya ekonomisi zaten ciddi sınamalar ile karşı karşıya iken, 2020’den bu yana, önce Kovid-19 küresel virüs salgını, ardından Rusya-Ukrayna Savaşı ve İsrail’in Ortadoğu’da sebep olduğu büyük kaos ve soykırım, küresel yoksulluğu daha da derinleştirecek pek çok sorunu da tetikledi. Küresel finans krizinin patlak verdiği 2008-2009 döneminde küresel işsizlik oranı 201 milyonu aşarken, 2019’da aynı rakam 191 milyona kadar düşmüştü. Ancak, küresel virüs salgını 2020’de küresel işsizliği bir anda 235 milyona yükseltti. Dünyada 3 milyar düzeyindeki çalışan nüfus, yaşam standartlarında bin dolarlık bir kayıp yaşadılar; yani 3 trilyon dolar. Küresel virüs salgınının etkileri, büyük bir yoksullaşmaya sebep oldu.

Ardından gelen jeopolitik gerginliklerle küresel işsizlik oranı ancak 216 milyona gerilemiş olsa da, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler ile birlikte hayata geçirdiği Karadeniz Tahıl Koridoru İnisiyatifi’ne kadar küresel gıda fiyatlarındaki büyük sıçrama ve küresel gıda arz güvenliğine dair tablo, son 3 yılda küresel ölçekte hem reel ücretler hem de reel gelirlerde olumsuz bir kırılmayı da tetikledi. Bu sorunlar yetmezmiş gibi, küresel iklim krizinin de tetiklediği ağır doğal afetler, aşırı kuraklık ve su baskınları ve ağır fırtınalar, hanehalklarının gelirlerinde ve gıda güvenliğinde riski artırıyor. Son 4 yılda artan küresel enflasyon baskısı, dünyanın önde gelen ekonomilerinin tümünde reel gelirlerin ve yoksulluğun büyümesine; aynı zamanda vergi adaletsizliğinin de derinleşmesine sebep teşkil ediyor.

Bilhassa, küresel ve bölgesel jeopolitik gerginliklerin sebep olduğu silahlanma ihtiyacı, az gelişmiş ekonomileri savunma ve güvenlik ile kendi toplumlarının yaşam standartlarını iyileştirecek yatırımlar arasında ağır bir ikileme sürüklüyor. Küresel barış ve istikrara yönelik tehdidin derinleşmesi, milyarca insanın jeopolitik tehditler ve/veya iklim krizi tehditleri nedeniyle göç etmek zorunda kalması, dünyada mülteci konumuna düşen ve düzensiz göçün bir parçası olan insan sayısını çoğaltıyor; bu rakam şu anda 281 milyona dayanmış durumda ve bu tablo, küresel yoksulluk sorununu daha da dramatik hale getiriyor. Küresel jeopolitik gerginlik ve tehditler, küresel büyüme performansını da olumsuz yönde etkiliyor. Büyüme performansındaki gerileme, önde gelen ekonomilerin dolaylı vergi gelirlerine yüklenmesi suretiyle, gelir dağılımı adaletsizliğinin yükselmesine sebep oluyor.

madeni para

Küresel Borç Sarmalı da Gelir ve Vergi Adaletsizliğinin Tetikleyicisi

Küresel borç stoku, 2024’ün ilk çeyreğinde 1,3 trilyon dolar daha artarak 315 trilyon dolarla yeni bir mutlak değer rekoru kırmış durumda. Dünyanın önde gelen 40 ekonomisinin küresel GSYH'deki payları ve küresel borç stokundaki payları dikkate alınarak yapılan ağırlandırmaya göre ise küresel borç sarmalının küresel GSYH'ye oranında dünya rekoruna yüzde 360,3 ile 2021’in ilk çeyreği sonunda ulaşıldı. 2024’ün ilk çeyrek sonu itibariyle aynı oran yüzde 332, 7 seviyesinde. 2019’un sonundan bu yana her çeyrek dönem ortalama 4 trilyon doları aşan bir artıştan söz ediyoruz. En yüksek çeyrek dönem artışları ise, 2020'nin ilk çeyreği ile ikinci çeyreği arasındaki 11,3 trilyon dolarlık sıçrama ile, yine 2020'nin üçüncü çeyreği ile son çeyreği arasındaki 11,7 trilyon dolarlık sıçrama. 2020'de ikinci çeyrek ile üçüncü çeyrek arası da 10 trilyon doların hemen altında.

Merkezi Basel'de olan Uluslararası Finans Merkezi'nin (IIF) verileri, küresel borç sarmalına yönelik bu endişe verici tabloya, gelişmiş ekonomilerden en büyük katkıyı ABD ve Japonya'nın, gelişmekte olan ülkelerden ise Çin, Hindistan ve Meksika'nın yaptığını gösteriyor. Küresel borç sarmalı Kovid-19 küresel virüs salgını döneminde, önde gelen ekonomilerin reel sektörü ve hanehalkını desteklemek amacıyla gerçekleştirdikleri kamu desteklerinin ve bütçe açıklarının finansmanı için ağırlık verdikleri kamu borçlanması nedeniyle 47,6 trilyon dolar arttı. 2022'nin ilk çeyreği sonundan itibaren ise, Rusya-Ukrayna Savaşı patlak vermiş olsa da, küresel borç stokunda gerileme yaşandığını gözlemliyoruz. 2022'nin ilk çeyreği sonunda 307,6 trilyon dolar olan küresel borç stoku, 2022'nin üçüncü çeyreğinde 289 trilyon dolara geriledi.

Ancak, 2022'nin üçüncü çeyreği ile son çeyreği arasında tekrar bir çeyrekte 8,8 trilyon dolar artışla 297,8 trilyon dolara ulaşan küresel borç stoku, bu defa 2023'ün ilk çeyreğinde de 9,2 trilyon dolar daha artarak 307 trilyon dolara yükseldi. 2023'ün takip eden iki çeyrek dönemi 1'er trilyon dolar gerileyen küresel borç sarmalı, son çeyrekte bir kez daha 8,8 trilyon dolar sıçrayarak, 2023 sonunda 313,8 trilyon dolara, 2024'ün ilk çeyrek sonunda ise yeni bir rekor olarak 315,1 trilyon dolara ulaştı. Bu yeni rekor düzeydeki küresel borç stokunda en büyük payı 94,1 trilyon dolarla finansal olmayan şirketler, yani reel sektör elinde bulundururken; reel sektörü 91,4 trilyon dolarla devletlerin kamu borçları takip etmekte. Finans sektörü 70,4 trilyon dolar borçla üçüncü sırada yer alırken, hanehalkının küresel borç sarmalındaki payı da 59,1 trilyon dolar. Bunun anlamı, her dünya vatandaşının şahsi olarak ortalama 7 bin 837,5 dolar borcu olduğu gerçeği.

Son veriler, üç yıla yakındır önde gelen merkez bankalarının küresel enflasyonun kendi ekonomilerindeki fiyat istikrarsızlığı etkisini bertaraf etmek adına yükselttikleri faiz oranları ve söz konusu faiz artışının borçlanma maliyetlerine olan etkisi nedeniyle, ABD'nin federal borç ödeme maliyetlerinin artık savunma harcamalarından daha fazla tuttuğunu ve önümüzdeki dönemde kamu borçlarının vadesi gelen faiz faturasının da daha ağır olacağına işaret ediyor. ABD ekonomisi açısından, yaklaşan başkanlık seçimleri sürecinde, hükümetin borç yükünü yönetmek için hem vergileri artırması hem de kamu harcamalarını kısması gerekebilir. Ancak, ABD halkı, başkan adaylarının ve ekiplerinin ülkenin mali sürdürülebilirliğine yönelik anlamlı bir stratejisi olmadığından şikayetçi. Yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde ise sadece son 10 yılda toplam borçlarının 55 trilyon dolardan 105 trilyon dolara ulaşmış olması uyarıcı ve düşündürücü.

Küresel borç sarmalının hanehalkları için risk oluşturması bir yana, dünyanın önde gelen 49 ekonomisinin, kamu borçlarının çevrilmesi ve süregelen kamu açığının finansmanı için borçlanmayı sürdürmesi, kamu borçlanmasının cazibesini artırmak adına, kamu borçlanma araçlarından elde edilen gelirlerinin ya çok düşük ya hiç vergilendirilmemesi gibi bir sorunu da beraberinde getiriyor. Bu nedenle, devlet borçlanma kağıtlarından elde edilen yüksek kazançların vergilendirilmemesi, vergi adaletsizliğini de derinleştiriyor. Tablonun geldiği nokta o kadar zorlu bir seviyeye işaret ediyor ki; ABD ekonomi tarihinde, ilk kez federal kamu borçlanması için ödenen faiz harcamaları, ABD gibi bir ülkenin savunma harcamalarını geçti.

Bilhassa gelişmiş ekonomilerde serveti elinde bulunduran kesimin, kamu borçlanmasından elde ettikleri ek gelirle servet sıçraması yaşaması, kamunun fakirleşmesi ve sosyal adaleti sağlayacak kaynakları kaybetmesi gibi bir sorunu da derinleştirdiğinden, kamu kaynaklarındaki fakirleşme, küresel ölçekte gelir adaletsizliği, vergi adaletsizliği ve yoksullaşmayı derinleştiren bir tabloyu da tetikliyor. Bu nedenle, başta Dünya Bankası olmak üzere küresel sisteme hakim olan uluslararası teşkilatlar; küresel şirketlerin, uluslarüstü firmaların ve servet sahibi nüfusunun küresel ölçekte etkili vergi reformlarıyla daha fazla vergilendirilmesi ve buradan elde edilecek kaynağın da ülkeler tarafından daha geniş kesimlere sosyal adalet mekanizmasıyla dağıtılması suretiyle, gelir ve vergi adaletsizliğinin ve yoksulluğun belirli ölçüde önüne geçilebileceğini vurguluyorlar.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası