Türkiye ekonomisinin önümüzdeki üç yılına ait genel makro çerçevesi ve yeni dönem politikaların temel öncelikleri güncellendi. Buna göre;
- Dış kırılganlıkların azaltılması, bu doğrultuda da cari açığın azaltılması ve merkez bankası rezervlerinin artırılması
- Yurt içi enflasyonun kontrol altına alınması, adım adım uzun vadeli hedeflere yakınsamasını sağlamak
- Uzun vadeli, kapsayıcı büyümenin, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması
temel parametreler olarak yeniden vurgulanmış durumdadır.
Bir yandan ekonominin; inovasyon, AR-GE ve üretim kapasitesi geliştirilirken diğer yandan da dijitalleşmeye, yeşil ekonomiye geçişin ve teknolojik dönüşümün tamamlanması, iş yaşamının ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele, iş gücü piyasası ve beşeri sermayenin geliştirilmesi, güçlendirilmesi, istihdamın artırılması hedeflenmektedir. Yenilenebilir enerji alanında da yeni yatırımlar, önemli atılımlar planlanmaktadır. İhracatta yeşil dönüşümün ve küresel standartların yakalanması da önemli önceliklerden bir diğeri.
Makrofinansal istikrarın sağlanması ve kalıcı hale getirilmesi için yeni politikalar geliştirilmesi; bunun için de para politikaları, maliye politikaları ve yapısal reformlar ile ilgili bütüncül bir strateji ve yeni uygulamalar geliştirilmesi hedeflenmektedir. Yeni Orta Vadeli Program ile ekonominin büyümesi, üretimi, istihdamı, yatırım ve ihracatına ilişkin genel görünümü belirleyen; Türkiye’nin iç bütçe dengesi, dış dengesi ve borçlanma durumunun resmini ortaya koyan; bunlara ilişkin politika çerçevesini, hedefleri, uygulama araçlarını gösteren yeni bir yol haritası uygulanmaktadır.
Kalkınmanın sürdürülebilir kılınması ve refahın artırılması; ancak, aynı zamanda, arzu edilen yüksek büyüme oranları ile düşük enflasyon hedefleri arasındaki dengenin tutturulması gereklidir. Nitekim, enflasyonu frenlemeye yönelik daha fazla daraltıcı politikalar, büyümenin zayıflamasına ve istihdam fırsatlarının da azalmasına neden olabilir. (Sıkı politikaların) reel ekonomi ve iş dünyası üzerindeki olumsuz etkileri dengelenmelidir.
Makro Hedeflerde Güncellemeler
Finansal istikrar ve fiyat istikrarına yönelik para politikası uygulamaları ile mali politikalar ve tasarruf adımlarının önümüzdeki dönemler de ölçülü olarak devam etmesi beklenmektedir. Enflasyonla mücadele, makro politikaların merkezinde bulunuyor. İç talep baskılanmaya devam edilecek, sıkı politikalar da devam edecek gibi görünmektedir. Ancak, temel makroekonomik hedeflerde güncellemeler söz konusudur.
Temel ekonomik büyüklükleri, makro hedefleri ve takip edilecek iktisadi politikaları ortaya koyan OVP’ler, merkezi yönetim bütçesi hazırlama sürecini de başlatır. Sonraki üç yılı şekillendirecek, bu döneme ilişkin hedefler, planlamalar, perspektif ve yol haritasını gösteren; 12. Kalkınma Planı (2024-28) hedefleri ile de uyumlu olarak planlanan ve yıllık programlara da ön ayak olan OVP (2025-27); makro-finansal istikrarı güçlendirmeyi, mali disiplini, cari açığı küçültmeyi, enflasyonla mücadeleyi ve sürdürülebilir kalkınmayı amaçlamaktadır.
Her şeyden önce, kalıcı refah artışı ve daha adil gelir dağılımı için enflasyonla mücadele şarttır. Enflasyonun tek haneye indirilmesi hedefi devam etmektedir. Belirsizliklerin azaldığı, öngörülebilirliğin çoğaldığı yeni bir dönem hedefleniyor görünmektedir. Öte yandan, enflasyon hedefleri de piyasa beklentilerine yakınsamış durumdadır. Enflasyonun gerilediği, öngörülebilirliğin arttığı bir zeminde büyüme de yeni yatırımlar ve istihdam da artar.
TCMB enflasyon raporları ile adım adım yükselen 2024 sonu enflasyon hedefi OVP’de yüzde 41,5 olarak güncellendi. Ancak, dezenflasyon süreci de başladı. 2022 ve 2023’te, kurdaki oynaklıklar ve tedarik zinciri kırılmaları, emtia fiyatlarındaki oynaklıklar ve hatta iç talep gibi farklı faktörler nedeniyle tüm dünyada çok yüksek enflasyon rakamları gözlenmişti. Bugün ise 2024 zirvesine göre, 23,5 puanlık bir gerileme söz konusu. TÜFE, Ağustos’ta yüzde 52’ye kadar geriledi.
Bütçe açığı, dış ticaret açığı ve cari açığın sürdürülebilir seviyelere çekilmesi önemlidir. Cari açıktaki iyileşme, dış finansman ihtiyacının azalması anlamına geleceği için önemlidir. Ülkenin dış şoklara karşı kırılganlığını da azaltır. Kurdaki oynaklığın azaltılması da şüphesiz enflasyonla mücadeleyi güçlendirmektedir. Emtia fiyatlarındaki oynaklığın azalmış olması da Türkiye’nin lehine.
Enflasyonla mücadele ve dengelenme sürecindeki kısmi zayıflamaya rağmen, yüzde 5’ler seviyesindeki orta ve uzun vadeli büyümenin devam ettirilmesi hedefleniyor görünmektedir. En büyük ticari ortaklarımız AB, MENA ve Orta Asya’daki toparlanma ile birlikte küresel finansal koşullardaki düzelmenin de Türkiye’nin lehine işlemesi beklenmektedir.
İç talepteki zayıflama, cari açıkta da ciddi gerileme sağlamış durumdadır. Cari açık 60 milyar dolar seviyelerinden, Temmuz 2024’te 20 milyar doların altına kadar gerilemiş durumdadır. Dış ticaret dengesindeki iyileşmenin de katkısı ile kolaylıkla ulaşılabilir hedefler ortaya koyulmuş durumdadır. Makro istikrar açısından önemli olan cari açık hedefi, 2024 için yüzde 3,1'den yüzde 1,7'ye düşürüldü. Cari açık / GSYH oranı, 2002-2023 arası 20 yılda ortalama yüzde 3,7 seviyesinde seyrederken; Mayıs 2023’te bu oran yüzde 6,9’a kadar yükselmişti.
İhracat hedefleri de bir nebze aşağı çekilmiş durumdadır (fiyat oynaklıkları ve jeopolitik gerginlikler vb. faktörler nedeniyle). Ancak, yine de ekonominin ihracat odaklı büyüme seyrinin devam etmesi, dış ticaret açığı ve cari açığın ise kademeli olarak gerilemesi beklenmektedir. 2024 sonunda, ihracatın 264 milyar dolar (önceki tahmin 267 milyar dolar), ithalatın ise 345 milyar doları (önceki tahmin 373 milyar dolar) bulması beklenmektedir.
Bütçe ve Borçlar
AK Parti hükümetlerinin en büyük başarısı olarak her zaman öne çıkarılan mali disiplin de önemli bir başka husustur. 2002’de, bütçe açığı GSYH oranı yüzde 10’un üzerinde idi. 2003-2023 arası 20 yılda bütçe açığı GSYH oranı ortalaması yüzde 2,6 oldu. Bütçe açığı GSYH oranı için 2024 yıl sonu tahmini yüzde 6,4’ten, yüzde 4,9’a düşürüldü. Bu oranın tekrar son 20 yılın ortalaması olan yüzde 2’li seviyelere çekilmesi hedeflenmektedir.
AB tanımlı kamu (genel yönetim) borcunun GSYH’ye oranının 2027’de yüzde 24,8’e kadar gerilemesi beklenmektedir. Kamu borcu milli gelir oranı 2023 sonunda yüzde 29,8’e gerilemişti (bir önceki yıla göre 2,2 puan gerileme). 2024’te ise devam eden mali sıkılaşma ile bu oranda gerileme devam etmektedir. AB tanımlı kamu borcunun GSYH’ye oranı, GOÜ ortalaması yüzde 69,5 ve GÜ ortalaması ise yüzde 108,2.
Türkiye’de hanehalkı borcu milli gelir oranı da (2022 ve 2023’te) yüzde 11 ile GOÜ (yüzde 49,1) ve GÜ (yüzde 71,8) ortalamalarının çok altında seyretmektedir. Reel sektör borcu da Türkiye’de (2023’te yüzde 48,5 ve 2022’te yüzde 55,3) benzerlerin çok çok altında seyretmektedir (Çin hariç GOÜ ortalaması 2023’te yüzde 62).
Söz konusu makro parametrelerdeki düzelmeler, Türkiye ekonomisi ile ilgili algıyı pozitife çevirmiş ve yatırımcı ilgisini artırmış durumdadır. Risk primleri azalırken, kredi notları ve ulusal rezervlerde toparlanma göze çarpmaktadır. Örneğin, rezervlerin artması (brüt rezervler 150 milyar doları buldu), dış finansman ihtiyacının azalması, risk primlerini de azaltmakta, dış finansmana erişim ve bu dış finansmanın maliyeti de küçülmektedir.
Brüt merkez bankası rezervleri, Mayıs 2023’teki (brüt) 100 milyar dolar altı seviyesinden, Eylül 2024’te (brüt) 150 milyar dolar seviyesinin üzerine yükselmiş durumdadır. Swap hariç net rezervler de Mayıs 2023’teki 60 milyar dolar seviyesinden, Eylül 2024’te 90 milyar dolarlık iyileşme sağlanmış durumdadır.
Büyüme
Büyüme, 14 yıldır, yıllık bazda da pozitif seyretmektedir. Daha dengeli ve sürdürülebilir büyüme için, son dönemde uygulanan politikalarla büyüme kompozisyonunda iç talebin katkısı da zayıflamış durumdadır. Bu doğrultuda, 2024 büyüme hedefi de bir nebze aşağı doğru güncellendi: Yüzde 4’ten yüzde 3,5’e… Son 16 çeyrektir kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisinde 2024 ilk 6 ayında da büyüme yüzde 3,8’e gerilemişti.
Deprem ve diğer küresel olumsuzluklara rağmen, 2023 büyümesi yüzde 5,1 idi. Doğrusu, Türkiye, 2002-2023 arası 20 yıllık dönemde, milli gelirini 238 milyar dolardan 1 trilyon 130 milyar dolara çıkarmış durumdadır. Türkiye, nominal bazda 17., SAGP bazında ise 11. büyük küresel ekonomi konumundadır. Kişi başı milli gelir de (SAGP’ne göre) 9 bin 279 dolardan, 42 bin 997 dolara yükselmiş durumdadır (OVP 2024 rakamı).
Bu doğrultuda da GSYH’nin 2024 sonunda 1 trilyon 331 milyar dolara; kişi başı gelirin de 15 bin 550 dolara yükselmesi beklenmektedir. Eylül 2023’te ilan edilen bir önceki OVP’de, 2024 sonu OVP’de kişi başı gelir tahmini 12 bin 875 dolardı. 2026’da yüzde 4,5 büyüme ve tek haneli enflasyon hedefi ile 2027'de de kişi başı gelirin de 20 bin 420 dolar olması beklenmektedir.
Büyümedeki kısmi gerileme beklentilerine rağmen, istihdamın güçlü seyretmesi; işsizlik rakamının yüzde 9’lu seviyelerde salınması beklenmektedir. İstihdam sayısı 33 milyonu zorlamaktadır. OVP döneminde 2,3 milyon yeni istihdam öngörülmektedir. İstihdamın artırılması, iş gücünden daha etkin faydalanılması, daha fazla iş gücünün ekonomiye aktif katılımının desteklenmesi önemlidir.
Gençlerin, kadınların ve diğer dezavantajlı kesimlerin ekonomiye daha etkin katılması, demografik avantajların iyi değerlendirilmesi de bir o kadar önemlidir. Türkiye’deki nüfusun demografik dağılımı, genç nüfus avantajlarından ve demografik fırsat penceresinden maksimum faydanın sağlanması önemlidir.
Reel Mevzular ve Eşitsizlikler
Türkiye’nin yeni planlama dönemi içinde küresel orta üst gelir grubundan, yüksek gelirli ülkeler grubuna çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak, bu doğrultudaki dengeli ve sürdürülebilir büyüme için beşeri sermayenin güçlendirilmesi, sabit sermaye yatırımlarının artırılması, toplam faktör verimliliğinin (TFV) de iyileşmesi gerekmektedir. Yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması zorunludur.
Ekonominin rekabet gücünün artırılması, kayıt dışılık ile mücadelenin daha etkin ve kararlı sürdürülmesi; deprem ve afet yaralarının sarılmaya devam edilmesi, afetlere dirençli şehirler, daha sağlam yapılar oluşturulması gereklidir. Kamu harcamalarında etkinliğin ve verimliliğin sağlanması, ayakları yere daha sağlam basan mali reformların hayata geçirilmesi önemlidir.
Türkiye’nin önemli bir iç sorunu da gelir eşitsizliği sorunudur. Kabul edilebilir bir şekilde, servet eşitsizliğiyle mücadele oldukça zordur; ancak doğru politikalar kullanılarak gelir eşitsizliğinin üstesinden gelinebilir. Yükselen Gini katsayısı da yeni bir endişe kaynağıdır.
Örneğin, enflasyon kaygıları nedeniyle 2024’te görece yüksek enflasyona rağmen ücret artışı sınırlı kaldı. Bu da reel gelirin zayıflamasına yol açtı. Sabit gelirli, alt ve orta gelir grupları olumsuz etkilendi. Ancak milli gelir içinde emeğin payı, pandemi sonrası gerilemenin ardından tekrar yüzde 40’lı rakamlara doğru iyileşme gösterdi.
Vergi politikalarında düzenlemeler de devam etmektedir. Doğrudan vergilerin payı artırılmaya çalışılmaktadır. Kurumlar vergisindeki 5 puanlık artış bununla ilgili pozitif bir adım örneğidir. Çok uluslu şirketlerin kurumlar vergisi asgari yüzde 15’e çıkarıldı. Kayıt dışılıkla mücadele de bir o kadar önemlidir. Vergide adaletin sağlanması ve vergilendirilmeyen alan bırakılmaması; daha kapsayıcı büyüme ve gelirin tüm kesimlere daha adil dağıtımının sağlanması da hayati önemdedir.
Türkiye, kalkınma ve istikrar patikasına yeniden girmiş görünmektedir.