İsrail’in 7 Ekim 2023’te gerçekleşen Aksa Tufanı operasyonundan sonra başlattığı saldırı, işgal ve katliam silsilesinin arkasında bölgedeki sınırları değiştirip, bölgeyi yeniden dizayn etme çabasının olduğu artık daha net bir şekilde ortaya çıkmış durumda.
İsrail Artık Türkiye İçin Tehdit Oluşturmaktadır
İsrail’in bölgenin geleceğine yönelik vizyonunda, Türkiye’yi rahatsız edecek, hatta doğrudan milli güvenliğini tehdit edecek hususların da olduğu da görülmektedir. Bunların en somut olanları ise bazı Yahudi siyasetçi veya din adamı görünüşlü siyonist tetikçilerin dillendirdikleri, “Nil’den Fırat’a büyük İsrail” veya “vaat edilmiş topraklar” hezeyanlarını içeren uyduruk haritalarda, Türkiye’nin güney bölgelerinde kalan bazı şehirlerimizin de İsrail toprağı olarak gösterilmeleridir.
Hatta bazıları daha da ileri giderek, nerdeyse tasavvurlarındaki büyük İsrail sınırlarıyla örtüşen sözde “Kürdistan” haritaları da yayınlayarak, Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerindeki şehirleri de hayali Kürdistan’ın sınırları içinde gösterme gayretine girmişlerdir.
Bu gelişmelerden sonra Türkiye de, İsrail’i sadece Filistin ve Gazze politikası nedeniyle değil kendi sınırlarına ve toprak bütünlüğüne yönelik muhtemel mütecaviz eylemler nedeniyle tehdit algılanan aktörler listesine eklemiştir.
Türkiye’nin İsrail’e bakışındaki somut değişikliğin tezahürü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Ekim’de TBMM’nin yeni yasama yılı açılış töreni münasebetiyle yaptığı konuşmada, “İsrail’in Gazze ve Lübnan’dan sonra yönünü çevireceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır” diyerek, Türkiye’ye yönelik kurulan tuzağın farkında olduğumuzu ve buna asla müsaade etmeyeceğimizi dosta/düşmana ilan etmesi olmuştur.
İsrail Tehlikesi İç Siyasi Mülahazaların Üzerindedir
O tarihten itibaren Erdoğan’ın bu minvaldeki sözlerinin pek çok hükümet üyesi ve güvenlik bürokratı tarafından tekrar edildiğini gördük. Buna mukabil muhalefet cephesi ise Türkiye’nin İsrail’den tehdit algılamasının gerçekçi olmadığını, İsrail’in Türkiye’ye saldıramayacağını ve bu söylemlerin bazı iç siyasi hesaplar için dolaşıma sokulduğunu ifade ederek, İsrail kaynaklı tehdidi küçük görmüş veya görmezden gelmiştir.
Ancak her ne kadar İsrail, Türkiye’ye göre hem askeri hem de ekonomik olarak çok küçük bir ülke olsa ve de Türkiye ile doğrudan savaşmaya yeltenmesi bile söz konusu olmasa da, elinde Türkiye’nin ulusal güvenliğine doğrudan zarar verebilecek bir koz vardır. Bu koz ise Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinde “aşil topuğu” olan Kürt kartıdır.
Peki İsrail, bu koza ne zaman ve nasıl sahip olmuştur ve bu kozu diğer bölge ülkelerine karşı kullandığı gibi Türkiye’ye karşı da kullanma imkanı var mıdır?
İsrail’in Kürtlerle Münasebeti
Yahudilerin Kürtlerle ilişkileri çok eskilere dayansa da, İsrail’in Kürtlerle ilk teması 1950’lerin sonunda uygulamaya konulan “çevre doktrinine” dayanmaktadır. Bu kapsamda, etrafındaki Arap devletleri tarafından kabul edilmeyen ve düşman olarak görülen İsrail, kendini daha güvende hissetmek için bölgedeki Arap olmayan milletlerle ilişki tesis etmiş ve Türkler, Farslar ve Etiyopyalılardan sonra özellikle Irak’ın kuzeyinde yerleşik Kürt aşiretlerle temas kurmuştur.
İsrail’in Irak’taki Kürt aşiretlerle ilişkisi bir dönem, ABD ve İran tarafından da desteklenerek gelişmiş olsa da, nihayetinde Irak ile İran’ın anlaşması ve Baas rejiminin aldığı sıkı tedbirler nedeniyle kesintiye uğramıştır. ABD’nin Birinci Körfez Savaşı sebebiyle bölgeye gelip, Irak’ın kuzeyinde Kürtler için özerk bir bölge oluşturmaya başlamasıyla bu ilişki yeniden canlanmış, ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra ise iyice kurumsallaşmıştır.
PKK/PYD Terör Devleti Kurma Çabaları
Arap Baharı süreci ve hemen ardından başlayan Suriye iç savaşı, İsrail’in bölgedeki Kürtlerle ilişkisini artırmasına, hatta ABD eliyle bu grupların desteklenerek kısmen de olsa kurumsal bir yapıya dönüştürülmesine imkan vermiştir. Akabinde ise DEAŞ’ın ortaya çıkarak geniş bir alan hakimiyeti sağlaması ve sonrasında ABD liderliğinde kurulan uluslararası koalisyonun, DEAŞ’tan alınan toprakları PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD/YPG’ye ikram etmesi, Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’nin kuzeyinde de defakto olarak Kürt görünümlü bir terör devletçiğinin kurulmasının yolunu açmıştır.
Gelinen noktada, Irak’ın kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesel yönetimi bulunurken, Suriye’nin kuzeyinde de ABD’nin Türkiye’ye rağmen desteklediği, hatta müttefiklik ilişkisi tesis ettiği bir PYD/YPG varlığı bulunmaktadır. ABD’nin bu yapıyı desteklemesinin ardında da yine tanıdık bir sima, yani İsrail bulunmaktadır. Zira ABD, bu terör yapısını başlarda DEAŞ ile mücadele için desteklediğini söylerken, zamanla bu yapı İsrail’in güvenliği ile ilişkilendirilmiş ve muhtemel bir İran saldırısı için ABD-İsrail ekseninin bölgedeki askeri gücü olarak lanse edilerek, silahlandırılmasına devam edilmiştir.
Oded Yinon Planı Devam Ediyor
Hatırlanacağı üzere İsrail, tam da Oded Yinon planı olarak bilinen “1980’lerde İsrail için Milli Strateji” planında öngörüldüğü gibi; Irak ve Suriye gibi iki büyük bölge ülkesinin parçalanması ve kendisi için bir tehdit olmaktan çıkmasını, bu ülkelerdeki etnik, dini ve mezhebi yapıları manipüle ederek başarmıştır. Bu hedeflerine ulaşmak için de bölgedeki Kürtleri ve terör örgütü uzantılarını yüz yıllık, Kürtler için sözde bağımsız bir devlet kurulması vaadiyle kandırmışlar ve bulundukları ülkelere ihanet etmelerini sağlamışlardır.
Irak’ta ve Suriye’de işleyen planın yeni safhası ise 7 Ekim’den sonra başlatılmış olmakla birlikte, İsrail’in Türkiye’de yaşayan Kürtleri de bu tarihten daha önce Türkiye ile yaşadığı gerginlik dönemlerinde manipüle etmeye çalıştığı görülmüştür. Özellikle Mavi Marmara hadisesinden sonra bölgede Türkiye ile sorun yaşayan aktörlerle ilişki tesis eden İsrail, bir taraftan Yunanistan ve GKRY ile yakınlaşıp Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışırken, diğer taraftan Irak ve Suriye’deki Kürtleri el altından destekleyip Türkiye’ye karşı konumlandırırken, Türkiye’nin terörle mücadelesini sorunsallaştırıp, Kürtlere yönelik bir soykırımmış gibi göstermeye çalışmıştır.
Türkiye’nin Terörle Mücadelesi
İsrail’in 90’larda Türkiye’nin terörle mücadelesine verdiği sözde destek hatırlanırsa, o dönem iki ülke arasında tesis edilen yakın iş birliğinin, 1999’da terörist başı Öcalan’ın yakalanmasıyla ivme kaybetmesi, İsrail için stratejik bir hata olarak görülmüştür. Zira Öcalan’ın yakalanmasından sonra Türkiye’de PKK kaynaklı terörün etkisinin zayıflaması, Türkiye’nin önceliğini terörle mücadeleden ekonomiye kaydırmış ve bu durum İsrail’e olan ihtiyacı azaltmıştır. Hal böyle olunca İsrail için Türkiye’nin önüne yeni bir mesele çıkartmak gerekliliği hasıl olmuştur.
Takip eden süreç içerisinde Türkiye’nin Filistin politikası gereğince HAMAS’a destek verip Gazze’ye yönelik ablukanın sonlandırılmasını istemesi, İsrail’in Türkiye’ye karşı olumsuz yaklaşımına gerekçe oluştursa da, net kırılmanın yaşanmaya başladığı “one minute” hadisesine kadar ilişkiler bir şekilde devam etmiştir.
İsrail’in Ayak İzleri
Ancak Türkiye’nin yıllardır akan kanı durdurmak için tarihi bir fırsat olarak gördüğü çözüm sürecinin, terör örgütü ve siyasi uzantılarına gerçekleşmeyecek vaatler vererek kadük kalmasında da İsrail’in ayak izlerinin olduğu sonradan ortaya çıkmıştır.
2017’ye gelindiğinde ise Irak’ın kuzeyinde yapılan bağımsızlık referandumunu destekleyen tek devlet, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde sadece İsrail olmuştur. Bu hamle, Türkiye’nin beklenmedik bir şekilde Irak ve İran ile iş birliği yapması sonucunda başarısızlığa mahkum edilmiştir.
Terör Devletine Geçit Yok
Türkiye’nin 15 Temmuz’un hemen ardından Suriye’nin kuzeyine operasyon yapmaya başlaması ve 2019’a gelindiğinde gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı’yla terör örgütünün sözde kantonlarını birleştirmesine mani olarak, bölgede ikinci bir İsrail kurulmasına yönelik planları suya düşürmesi de, bugün güneyimizde hissettiğimiz tehdidin varlık sebeplerinden biri olmuştur.
İsrail Türkiye’ye karşı Kürt kartını, daha doğrusu terör kartını elinde tutmak için 2018’de Trump’ın Suriye’den asker çekme emrinin uygulanmasına bile karşı çıkmış ve nihayetinde İsrail’in güvenliği için ABD askerlerinin bölgede kalmasını temin etmiştir.
İsrail Türkiye’ye Karşı Kürt Kartını Aktive Ediyor
Türkiye’nin İsrail ile diplomatik ilişkilerini kestiği veya düşürdüğü; 2010-2016 ve 2018-2022 arası dönemler ile 7 Ekim 2023’ten sonraki süreçte İsrail’in Gazze, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa’ya yönelik yapmış olduğu saldırıları eleştirmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Netanyahu hakkında sert sözler sarf etmesine karşılık, Netanyahu ve patavatsız oğlu Yair’in yanı sıra dışişleri bakanı makamında oturan kişilerce, Cumhurbaşkanı Erdoğan diktatör olmakla suçlanırken, Türkiye de Ermeniler ve Kürtlere soykırım uygulamakla itham edilmiştir.
Bu mesnetsiz iddiaların arkasındaki motivasyonun, İsrail’in Irak ve Suriye’deki Kürtlerin yanı sıra Türkiye’deki Kürtlerle de dayanışma içinde olduğu mesajı vermek istemesi olduğu değerlendirilmektedir.
Zira İsrail’in çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’ın göreve gelir gelmez yaptığı ilk konuşmada, Kürtlerin hamiliğine soyunarak Türkiye ve İran’ı suçlaması tesadüf olamaz. Keza Süleymaniye’de ve Haseke’de İsrail bayraklarının açıldığı, Avrupa ülkelerinde Yahudilerle PKK’lıların bir araya gelip Türkiye ve İran’ı protesto ederken, PKK/PYD paçavralarının İsrail bayraklarıyla yan yana durduğu bir süreçte, Sa’ar’ın, “Kürtler, İran ve Türkiye'nin zulmünün kurbanıdır. İsrail'in onlarla iletişim kurması ve ilişkilerini güçlendirmesi gerekiyor. Bizler bölgede azınlığız, bu nedenle doğal olarak diğer azınlıklar müttefikimizdir. Kürtlere ulaşmalı ve bağlarımızı güçlendirmeliyiz. Bunun hem siyasi hem de güvenlik yönleri var” diye konuşmasının bir sebebi olmalıdır.
Kürt Kartının Sürülmesinin Sebepleri
Bu sebebin ise bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğini bozmak, Türkiye’nin asli unsurları olan Kürtleri kışkırtarak Türkiye’yi de tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi bölüp, parçalamak olduğu aşikardır. Zira Türkiye, İsrail’in yayılmacı planlarının önündeki yegane engeldir ve özellikle son dönemde Gazze’de işlediği soykırım suçlarını ifşa ederek, uluslararası hukukla yüzleşmesine ön ayak olmuştur.
Yoksa ne İsrail’in ne de onun arkasında saf tutmuş sözde müttefik bazı ülkelerin Türkiye’ye doğrudan saldırması veya zarar vermesi mümkün değildir. Kaldı ki bu topraklar içerisinde yaşayan Kürtlerin en büyük düşmanı, Kürtleri temsil ettiğini iddia ederek yine Kürtleri katleden Batı’nın taşeronu olan terör örgütü PKK’dır.
Sonuç Olarak
İsrail bölgeye yönelik dini ve siyasi hedeflerini gerçekleştirebilmek için uzun soluklu bir plan kurgulamış olup, bu plan kapsamında bölgedeki Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de konuşlu Kürtleri manipüle ederek bu ülkeleri istikrarsızlaştırmak ve mümkünse de kendisi için tehdit oluşturmayacak şekilde parçalamak niyetindedir. Şimdiye kadar Irak ve Suriye planları başarıyla uygulanmış olup, İran ve Türkiye’yi parçalamayı öngören planın ikinci aşaması 7 Ekim 2023’te başlatılmıştır.
İsrail’in geçmişte Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirdiği dönemlerde dahi samimi olmadığı, bilakis Türkiye’yi içerden yıkmaya yönelik muhtelif hazırlıklar içerisinde olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’nin Filistin politikasıyla doğru orantılı olarak zaman içerisinde İsrail’e mesafe koyması, İsrail’in bu hazırlıklarını harekete geçirmesi için bahane oluşturmuştur.
Bunun için de Türkiye’nin asli unsurları olan Kürt vatandaşlarının, yeri geldiğinde gerçekleşmeyecek vaatlerle aidiyetlerini yıkmaya, yeri geldiğinde de ABD ve Batı üzerinden kışkırtarak Türkiye’ye karşı ayaklanmalarını mümkün kılmaya çalışmaktadır. Bu sayede Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt aşiretler ile terör örgütü uzantılarını, Türkiye’deki Kürtlerle bir araya getirip sözde Kürdistan’ı kurma peşindedir.
Bize düşen ise aramızdaki dini, etnik ve mezhebi farklılıkları bir yana bırakarak, bin yıldır vatan bellediğimiz bu topraklara sahip çıkmaktır. Aksi takdirde İsrail, Türkiye’nin aşil topuğu olarak gördüğü Kürt kartını kanırtmaktan vazgeçmeyecektir.