1992’de Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Dünya Zirvesi’nde kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin temel hedefini, “iklim sistemindeki tehlikeli insan kaynaklı müdahalelerin önlenmesi” şeklinde özetlemek mümkündür. Bu müdahaleler, atmosferdeki sera gazlarının artışı nedeniyle küresel sıcaklıkların yükselmesine yol açmaktadır. Bu durum, dünya genelinde daha sıklıkta aşırı hava olayları, deniz seviyesi yükselmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sonuçlara yol açmaktadır. Sözleşmeye katılan ülkeler, her yıl düzenlenen BMİDÇS Taraflar Konferansı’nda (COP - Conference of the Parties) bir araya gelmekte, iklim değişikliği ile ilgili somut eylemler, uygulamalar, hedefler ve güncel durumu farklı boyutlarıyla tartışmaktadır. Bu sözleşme çerçevesinde gerçekleşen konferanslardan alınan kararlardan Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması büyük önem arz etmektedir. Bilindiği üzere 1997 tarihli Kyoto Protokolü, gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltmalarını sağlamayı hedefleyen bir anlaşma olup, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin uygulama aracıdır. 2015 tarihli Paris Anlaşması ise küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelere göre 2 °C'nin altında tutmayı ve 1.5 °C'ye kadar sınırlamayı hedeflemektedir.
Türkiye, Kyoto Protokolü’ne 2009’da taraf olmuştur. Türkiye, Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği 1997’de henüz BMİDÇS’ye taraf olmadığı için sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokol’ün Ek-B listesine dahil edilmemiştir. Bu nedenle Türkiye’nin, Kyoto Protokolü kapsamında sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama taahhüdü bulunmamaktadır[1].
Şeffaflık ve Raporlama
İklim değişikliği bağlamında şeffaflık, sözleşme kapsamında gerekli iklim bilgisi ve verilerinin raporlanması ve incelenmesini içermektedir. Şeffaflık, ilgili iklim verilerinin ve bilgilerinin raporlanması ve incelenmesinin ötesinde bir anlam içermektedir. Şeffaflık raporları emisyonları ve etkileri izlemeye, ihtiyaçları ve öncelikleri belirlemeye, uygulamaya ve hedeflere doğru ilerlemeyi izlemeye yardımcı olmaktadır. Şeffaflık, ülkelerin bilinçli kararlar almasını, anlamlı hedefler koymasını ve ilgili politika yanıtları geliştirmesini sağlar. Ayrıca, sonuç odaklı finansmanın kilidini açmaya yardımcı olur ve uzun vadede daha iddialı iklim eylemlerini mümkün kılacak desteği çekmeye katkıda bulunur.
Türkiye, ilk şeffaflık raporunu bu yıl sunmuştur. 2053 Net Sıfır Hedefi’ne giden yolda, Türkiye’nin 2022-2024 yılı iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum eylemlerini kapsayan İki Yıllık Şeffaflık Raporu, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na sunulmuştur.
Ekonomik Kalkınmada Hassas Denge ve Sanayileşmiş Ülkelerin Sorumluluğu
Ekonomik kalkınma, özellikle dünyanın az gelişmiş ülkeleri için hayati önem taşımaktadır. Sözleşme, gelişmekte olan ülkeler tarafından üretilen sera gazı emisyonlarının payının önümüzdeki yıllarda artacağını kabul etmekle birlikte bu önemli durumu da dikkate almaktadır. Bu nedenle, sözleşme nihai hedefini yerine getirmek adına, bu ülkelerin ekonomik ilerlemelerini engellemeyecek şekilde emisyonları sınırlamalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
Sözleşme, gelişmiş ülkelere öncülük etme sorumluluğu yüklemektedir. Azerbaycan’da gerçekleşen COP29’da iklim değişikliği konusunda geçmişe dönük sorumluluk taşıyan zengin ülkeler, daha yoksul ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelesi için oluşturulan dönüşüm fonunu yıllık 300 milyar dolara çıkarma sözü verdi. Oysa, COP29’a katılan az gelişmiş ülkeler daha fazla kaynağa ihtiyaç duyduklarını savunmuşlardır. O sebeple, bu yardım az gelişmiş ülkeleri pek memnun etmedi.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın Gelişimi
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yıllık toplantılar (Conference of the Parties - COP ) yapılmaktadır. COP toplantıları olarak adlandırılan bu zirveler, her yıl düzenlenmekte ve her bir toplantı, belirli bir sayıyla anılmaktadır. Bu toplantılar, hükümetler, devlet kurumları, bilim insanları, araştırma enstitüleri, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcilerinin katıldığı büyük etkinliklere sahne olmaktadır.
İlk COP toplantısı (COP1), 1995’te Berlin’de, son COP toplantısı (COP29) ise Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleşmiştir. COP29’da iklim değişikliği ile mücadele konusunda ihtiyaç duyulan finansmanın sağlanması konusu ön plana çıkmıştır.
COP29’un Azerbaycan’da Yapılmış Olmasının Önemi
COP29’un Azerbaycan’da yapılıyor olması, hem Azerbaycan hem de Türk dünyası için çok büyük bir prestijdir. Bu konferansa ev sahipliği yapmak için birtakım kriterler gerekmektedir. O nedenle bu konferansa ev sahipliği yapmak yalnız başına ülke için bir statü anlamına gelmektedir. Azerbaycan, COP29 gibi zirvelerde aktif bir rol oynayarak, çevre konusunda duyarlı bir ülke imajını güçlendirmiştir. Bu, Azerbaycan’ın uluslararası platformlarda diplomatik ilişkilerini güçlendirmiş ve diğer ülkelerle daha iyi iş birliği fırsatları doğurmuştur. Ayrıca, Türk Dünyasının bu zirveye ilk defa ev sahipliği yapıyor olması da Azerbaycan’ın Türk Devletleri Teşkilatı içindeki statüsünü güçlendirecektir.
Azerbaycan tarihindeki en büyük uluslararası organizasyon olan COP29, ülkenin tanıtımından turizmine, ekonomisinden dış ilişkilerine kadar birçok önemli getiriyi beraberinde getirecektir. Diğer taraftan Azerbaycan’ın COP29’a ev sahipliği yapması, fosil yakıt üretimi yaptığı gerekçesiyle bazı kesimlerce yapılan eleştiriyi hak etmediğini, uluslararası alanda göstermesine imkân vermektedir. Diğer bir ifadeyle bu zirve, uluslararası alanda Azerbaycan’ın çevresel sorumluluklarını üstlenmesi ve iklim değişikliğine karşı aktif bir rol alması açısından atılan önemli bir adımdır. Diğer taraftan Azerbaycan, büyük bir enerji üretim kapasitesine sahip bir ülke olarak, sadece fosil yakıt üretimi yapmadığını ve özellikle azat edilen topraklar Karabağ Bölgesi’nde yenilenebilir enerji projelerine yaptığı yatırımları göstererek uluslararası sermayenin dikkatini bu bölgeye çekebilir. Zira COP29 gibi platformlar, temiz enerji projeleri ve yeşil teknolojiler açısından yatırımcılara çeşitli fırsatlar sunmaktadır. Bu durum, Azerbaycan’ın ekonomisini çeşitlendirmesine yardımcı olabilir.
Sonuç olarak COP29, Azerbaycan için yalnızca küresel iklim değişikliği ile mücadelede bir yer edinme fırsatı değil, aynı zamanda çevresel, ekonomik ve diplomatik açıdan çeşitli faydalar sağlayacak bir platform olabilir. Bu konferans, ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasına ve küresel çevre hareketine katkıda bulunmasına imkân oluşturacaktır.
Türkiye’nin Çevre ve İklim Stratejisine Bakış
Türkiye, sürdürülebilir bir çevre ve toplumsal refah için çok önemli olan Net Sıfır Emisyon Hedefi'ne yönelik önemli adımlar atmaktadır. 2021’de Paris Anlaşması’nı onaylayarak ve 2053’e kadar Net Sıfır Emisyon Hedefi’ni açıklayarak, Türkiye, küresel iklim eylemine katkı sağlama kararlılığını teyit etmiştir. Paris Anlaşması’nın 4. maddesinin 19. paragrafı, taraflardan uzun vadeli düşük sera gazı emisyonu gelişim stratejileri sunmalarını istemekte, bununla birlikte ortak ancak farklılaştırılmış sorumlulukları, ulusal koşulları ve ilgili kapasiteleri dikkate almalarını gerekli hale getirmektedir. Ayrıca, 2023’te gerçekleşen COP28 kararları, henüz uzun vadeli düşük sera gazı emisyonu gelişim stratejilerini sunmamış olan taraflardan bunları bir an önce sunmalarını ve gerektiğinde gözden geçirmelerini istemiştir.
Bu bağlamda, Türkiye'nin Uzun Vadeli İklim Stratejisi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Strateji ve Bütçe Başkanlığı koordinasyonunda geliştirilmiştir. Stratejinin hazırlanma süreci, Güncellenmiş İlk Ulusal Katkı Beyanı ve 2024-2030 İklim Değişikliği Azaltma ve Uyum / Adaptasyon Stratejileri ve Eylem Planları ile paralel olarak yürütülmüştür. Strateji, ulusal ve sektörel uzun vadeli politika belgelerine dayalı olarak şekillendirilmiş ve 2022’den itibaren 6 binin üzerinde katılımcının yer aldığı yaklaşık 175 paydaş kurumun (kamudan, özel sektörden, sivil toplumdan, akademiden vb.) görüşlerinin alındığı 200'ün üzerinde toplantı ile şekillenmiştir. Bu stratejik yol haritası, Türkiye'nin 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi'ne önemli bir katkı sağlayacaktır. Türkiye, sürdürülebilir bir çevre ve toplumsal refah için çok önemli olan Net Sıfır Emisyon Hedefi'ne yönelik önemli adımlar atmaktadır. 2021’de Paris Anlaşması'nı onaylayarak ve 2053’e kadar Net Sıfır Emisyon Hedefi'ni açıklayarak, Türkiye, küresel iklim eylemine katkı sağlama kararlılığını teyit etmiştir[2].
Türkiye, Sözleşme’ye 21.10.2003 tarihli ve 25266 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 16.10.2003 tarihli, 4990 sayılı kanun ile uygun bulma suretiyle 24 Mayıs 2004’te 189. Taraf olarak katılmıştır. 2001’de Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) alınan 26/CP.7 sayılı Kararla Türkiye’nin diğer Ek-I taraflarından farklı konumu tanınarak, adı Sözleşmenin Ek-II listesinden çıkarılmış fakat Ek-I listesinde kalmıştır. Türkiye ilk Taraflar Konferansı toplantılarından bu yana çeşitli gündemler altında konumunu değiştirmeyi gündeme getirmiştir. Türkiye Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği 3. Taraflar Konferansı’ndan (1997) itibaren Sözleşme altındaki konumunun değiştirilmesi gerektiğini resmi olarak ifade etmiştir.
COP29'un Türkiye'nin Çevre Politikası Açısından Önemi
Türkiye, 2021’de Paris Anlaşması’nı onaylamış ve 2053’e kadar net sıfır emisyon hedefi belirlemiştir. Bu nedenle Türkiye, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede stratejilerini belirleyebilmesi, uluslararası iş birliğini güçlendirebilmesi ve çevre politikalarını geliştirebilmesi açısından COP zirvelerine büyük önem atfetmektedir. Kardeş ülke Azerbaycan’da gerçekleşen COP29, Türkiye'nin iklim değişikliği konusundaki uluslararası taahhütlerini gözden geçirmesi ve bu alanda daha güçlü bir politika oluşturması için önemli bir fırsat sunmuştur.
Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olarak, küresel iklim değişikliği ile mücadele için gereken finansal kaynakları ve teknolojileri geliştirmiş olsa da hâlâ dış kaynaklara ihtiyaç duymaktadır. COP29, Türkiye'ye, gelişmiş ülkelerden iklim değişikliğiyle mücadelede finansal destek ve teknoloji transferi sağlanması için bir fırsat sunmuştur. Türkiye, çevre dostu teknolojilerin, yenilenebilir enerji projelerinin ve düşük karbonlu kalkınma stratejilerinin hızla yayılmasına katkı sağlamak için bu tür destekleri artırmayı hedeflemektedir.
Türkiye'nin iklim değişikliği ile mücadelede yalnızca sera gazı emisyonlarını azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda iklim değişikliğinin etkilerine karşı adaptasyon stratejileri geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin özellikle su kaynakları, tarım ve insan sağlığı gibi sektörlerde iklim değişikliğine karşı dayanıklılığını artırmak için daha fazla iş birliği ve teknik destek ihtiyacı vardır. COP29, Türkiye'nin bu alandaki çabalarını pekiştirmesi ve liderlik rolünü üstlenmesi açısından kritik bir platform olmuştur. Ayrıca COP29, Türkiye için iklim diplomasisi açısından da büyük bir önem arz etmiştir. Türkiye'nin iklim değişikliği konusunda bölgesel iş birliklerini güçlendirmesine ve ortak projeler geliştirmesi imkân sağlamıştır. Bu tür iş birlikleri, Türkiye’nin bölgesel etkinlik yeteneğine önemli katkılar sağlayacaktır.
Sonuç olarak, COP29, Türkiye için sadece çevre politikalarını geliştirme fırsatı sunmakla kalmamış, aynı zamanda küresel iklim değişikliğiyle mücadelede liderlik rolü üstlenme, finansal kaynak ve teknolojik destek sağlama, çevre dostu ekonomi politikaları benimseme ve ulusal eylemleri hızlandırma açısından da önemli katkı sağlamıştır.
Bu nedenle Türkiye, en üst düzeyde ve yoğun bir şekilde COP29 zirvesine katılım sağlamış ve Türkiye Pavilyonunda çok sayıda etkinlik gerçekleşmiştir. Ayrıca Türkiye yakın tarihte COP etkinliğine ev sahipliği yapmak konusunda irade beyanında bulunmuştur. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat Kurum Avustralyalı mevkidaşı ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında yaptığı açıklamada “Ülkemizin COP31'e ev sahipliği yapması konusundaki kararlılığını, buna lojistik olarak hazır olduğumuzu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bir köprü oluşturabileceğimizi vurguladık. Türkiye olarak iklim değişikliğiyle mücadelede ve yeşil dönüşümde önemli tecrübe, birikim ve güçlü bir vizyona sahibiz. Bu bağlamda, COP31 Başkanlığımız sürecinde de Avustralya ve WEOG ülkeleri ile iş birliği içinde çalışmayı temenni ediyoruz”[3] ifadelerini kullandı.
[1] Bkz. https://www.mfa.gov.tr/kyoto-protokolu.tr.mfa. E. 26.11.2024
[2] 2053 Long Term Climate Strategy
[3] https://iklim.gov.tr/bakan-kurum-cop31-icin-lojistik-olarak-haziriz-haber-4357, E. 27.11.2024.