Kriter > Siyaset |

Avrupa’nın “Zeytin Dalı Harekatı”na Bakışı


20 Ocak 2018’de başlayan Zeytin Dalı Harekatı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve onun tarafından eğitilmiş Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) grupları tarafından gerçekleştirilen sınır ötesi askeri bir operasyondur. Operasyonun hedefleri Türkiye’nin varlığı ve güvenliği için tehdit oluşturan terör örgütleri PKK, KCK, PYD-YPG ve DEAŞ’ı bölgeden uzaklaştırmak, sınır hattının ve bölgedeki sivil halkın güvenliğini sağlamak ve kontrol altına almaktır.

Avrupa nın Zeytin Dalı Harekatı na Bakışı

20 Ocak 2018’de başlayan Zeytin Dalı Harekatı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve onun tarafından eğitilmiş Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) grupları tarafından gerçekleştirilen sınır ötesi askeri bir operasyondur. Operasyonun hedefleri Türkiye’nin varlığı ve güvenliği için tehdit oluşturan terör örgütleri PKK, KCK, PYD-YPG ve DEAŞ’ı bölgeden uzaklaştırmak, sınır hattının ve bölgedeki sivil halkın güvenliğini sağlamak ve kontrol altına almaktır. Zeytin Dalı Harekatı’nın bir sonraki hedefinin Menbiç olduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilan edilmiştir.

Avrupa ülkelerinin Zeytin Dalı Harekatı’na verdiği tepkiler genel olarak ele alındığında Türkiye’nin yürüttüğü askeri operasyonun meşruiyetinin sorgulanmadığı görülmektedir.

Avrupa’dan kayda değer sert muhalefet ve itirazların olmamasında Türk hükümetinin uluslararası platformlarda başarılı kamu diplomasi çalışmalarının da payı önemlidir. Nitekim Türkiye Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi gereği kendi güvenliğini korumak için meşru savunma hakkını kullandığını ve bu hakkın kullanılabilmesi için 51. maddenin iki şartını yerine getirdiğini uluslararası camiaya (BM, AB, NATO vs.) belgelerle izah etmiştir. Bahsedilen 51. maddenin şartlarının neler olduğu incelendiğinde ilk olarak Türkiye’nin silahlı bir saldırıya hedef olması ve bununla birlikte BM Güvenlik Konseyi’ne meşru müdafaa hakkını kullandığını bildirmesi başlıkları öne çıkmaktadır.

Bu bağlamda Batı Avrupa’nın kilit ülkeleri olan Almanya, Fransa ve İngiltere’nin Zeytin Dalı Harekatı’na karşı tutumu Türkiye’nin gerekçesine itiraz etmemekle birlikte sivillerin zarar görmemesi ve mevcut savaşın başka bölgelere sıçramaması hususlarında tavsiyeler içermektedir. Bu üç ülkenin tutumlarının nüans ve retorik bağlamında birbirinden farklı olduğunu da müşahede edebiliyoruz. Bu farklılıkları nasıl okumamız gerekiyor? Bu üç ülkenin Türkiye ile ikili ilişkilerinin mevcut durumu ve geleceği ile ilgili projeksiyonlar nelerdir?

Fransa İlişkilere Zarar Vermek İstemiyor

Başta Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olmak üzere Fransız hükümeti harekatın ilk gününde çağrıda bulundu ve Türkiye’nin teröre karşı yürüttüğü operasyon için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil bir toplantıya çağırdı. Buna karşın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Fransa ya da bir başka ülkenin konuyu BM’ye götürmesinin kendilerini terörün yanında olan ülke konumuna düşüreceğini söyleyerek tüm devletlere adeta tarafını seç mesajını vermiş oldu. Fransa’nın meydan okumasının temel nedeni DEAŞ ile mücadele kapsamında YPG’ye silah yardımı yapan ülkeler arasında olmasıdır. Ayrıca Fransa’nın Kürt politikası eskiden beri adeta Türkiye’ye meydan okur bir niteliğe sahiptir. Fransa’nın eski cumhurbaşkanlarından Mitterrand’ın eşi alenen PKK üst düzey yöneticilerine sahip çıkarak kendi ülkesindeki Kürt diasporasının PKK’nın zulmüne uğramasına alan açmıştır. Cumhurbaşkanı Hollande PKK ile benzer ilişkilere girmiştir. Yeni Cumhurbaşkanı Macron’un Fransa’nın Kürt politikasında Barzani üzerinden hareket ederek PYD-YPG ile de temas içerisinde olması söz konusudur.

Bu karşılıklı meydan okumalara rağmen Fransız hükümeti Türkiye’nin tezlerine yakın bir tavır sergilemeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ocak 2018 başında resmi Fransa ziyareti esnasında Ankara-Paris arasında iki önemli anlaşmanın imzalanması (ortak hava savunma iş birliği ve THY-Airbus arasında 25 uçak siparişi ön anlaşması) ikili ilişkilerin olumlu seyrini tehlikeye atmama eğiliminde olduğunu göstermektedir. Lakin Fransa’nın PYD-YPG’ye verdiği askeri ve siyasi desteğini devam ettirmesi durumunda ikili ilişkilerde karşılıklı meydan okumalar ve dolayısıyla yeni krizler ortaya çıkacaktır.

İngiltere Harekata Destek Veriyor

Zeytin Dalı Harekatı’na en net siyasi destek İngiltere hükümetinden gelmiştir. İngiltere Türkiye’nin kendi sınırlarının güvenliği konusundaki meşru çıkarlarını tanıdığını açıklamıştır. “Türkiye sınırlarını güvende tutmayı isteme konusunda haklıdır. Şiddeti azaltmak ve en önemlisi Suriye’de Esed rejiminin sona ermesine varacak siyasi bir süreç hedefine odaklanma amacını paylaşıyoruz” açıklamasıyla Dışişleri Bakanı Boris Johnson Zeytin Dalı Harekatı’yla ilgili Türkiye’ye destek vererek Londra’nın Suriye’nin geleceğine yönelik uzun vadeli hedeflerinin Ankara’nın Suriye politikası ile örtüştüğü mesajını vermiştir. Aynı zamanda İngiltere dolaylı olarak geleneksel stratejik partneri ABD’nin Suriye’deki terör yapılanması PYD-YPG’ye silah yardımını da desteklemediğini beyan etmiştir.

Ayrıca İngiltere hükümeti YPG saflarında savaşan İngiliz vatandaşlarının da dönüşlerinde yargılanacağını açıklamıştır. Almanya ve Fransa’ya nazaran İngiltere Brexit (İngiltere’nin AB tam üyeliğinden çıkışı) sürecinden dolayı kritik jeostratejik konumu, bölge ötesi siyasi ve ekonomik ağırlığını da dikkate alarak Türkiye ile geniş kapsamlı stratejik bir ortaklığı hedeflemektedir. İngiltere’nin hedefi post-Brexit stratejisi olan AB’den bağımsız ortak pazarlar oluşumunda en önemli ülkelerden olan Türkiye ile her alanda iş birliğini genişletip derinleştirmektir. İngiltere’nin geleneksel ekonomi odaklı siyasi manevralar stratejisi Türkiye politikasında gözlenebilmektedir. İkili ilişkilerin orta vadede hızlı gelişmesi, ekonomik boyutta belirgin bir büyüme sağlanması ve bölgesel krizlerde karşılıklı koordinasyonun artırılması ihtimalinin yüksek olduğunu tespit etmekteyiz.

Almanya Türkiye’nin Güvenlik Hassasiyetini Anlıyor

Türkiye ve Almanya coğrafya, tarih, medeniyet, kültür, etnisite, din ve dil konuları bağlamındaki farklılıklarına rağmen çok boyutlu ve kapsamlı ikili ilişkilere sahiptir. Bu durum ikili münasebetler bağlamında öncelikle dikkate alınması gereken en önemli husustur. Almanya’da Türkiye kökenli takriben üç milyon insan yaşamaktadır. Bu kitle sosyo-kültürel, hukuki, siyasi ve ekonomik boyutları ile toplumsal bir realite olarak zuhur etmektedir. Bundan mütevellit ikili ilişkilerin etkileşim mekanizması hassas, bazen duygusal ve dönem dönem krizlere neden olma potansiyeline sahiptir.

Son iki buçuk yıllık zaman diliminde ikili ilişkiler sancılı geçmiş ve yara almıştır. Geçtiğimiz üç ay içerisinde hükümetler arası kamuoyundan uzak diplomatik iletişim kanalları aracılığıyla karşılıklı çıkar ekseninde müspet bir zemin oluşması ile yaralar sarılmaya başlamıştır. Sonuç itibarıyla Türkiye’nin hassasiyetleri Alman hükümeti tarafınca kısmen de olsa dikkate alınmaya başlanmıştır. Bu bağlamda terör örgütü PKK ve paravan kuruluşlarının faaliyetlerine sınırlandırılma ve gösterilerine ise kısmen yasak getirilmiştir.

Bu olumlu gelişmeler doğrultusunda Alman medyasında belirli bir kesimin Türkiye karşıtı kampanyasına rağmen Zeytin Dalı Harekatı ile ilgili Şansölye Merkel’in “Türkiye’nin kendi güvenlik çıkarlarını savunma hakkı vardır” sözleri ve bu operasyonu anlayışla karşılaması Alman hükümetinin bu rasyonel çizgisinin devamı olarak algılanmalıdır. Federal Alman Meclisinin Bilimsel Hizmetler Merkezi Zeytin Dalı Harekatı ile ilgili hazırladığı bilirkişi raporunda uluslararası hukuk bağlamında bir sorun bulunmadığı tespitiyle federal hükümetin tutumunu desteklemektedir. Son olarak Şansölye Merkel ve Başbakan Binali Yıldırım 15 Şubat 2018’de Berlin’de bir araya gelerek ikili ilişkileri adım adım genişletip derinleştirme hususunda mutabakat sağladıklarını kamuoyuna ilan etmişlerdir. Bundan sonraki süreçte ikili ilişkilerin iletişim mekanizmaları tekrar canlandırılıp ekonomi ve güvenlik alanları başta olmak üzere karşılıklı çıkar zemininde iş birliği süreci tekrar başlatılarak münasebetlerde bir normalleşme faslı olması beklenmektedir. Almanya’da yeni kurulacak Büyük Koalisyon Hükümeti’nin ivme kazanan bu süreci medyanın baskısı ve iç siyasetin belirsizliklerine rağmen hızlandırarak desteklemesi elzemdir.

Avrupa’nın üç kilit ülkesi dışında Hollanda hükümeti Türkiye ile ilişkilerinin en kötü dönemini yaşamasına rağmen Zeytin Dalı Harekatı’na sadece destek vermekle kalmayıp aynı zamanda operasyonun Türk-Kürt savaşından ziyade terör yapılanması olan YPG’ye karşı uluslararası hukukun sınırları çerçevesinde meşru bir askeri harekat olduğuna dikkat çekmiştir.

Öte yandan Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini AB’nin Zeytin Dalı Harekatı’ndan son derece endişe duyduğunu bildirerek harekatın insani durumu kötüleştireceği, sivil halkın zarar görebileceği ve DEAŞ ile mücadeleyi zayıflatacağını beyan etmiştir. Mogherini’nin bu beyanatı kendisinin Zeytin Dalı Harekatı’nı dolaylı ifadelerle gayrimeşru zemine çekmeye gayret ettiğini göstermektedir. Fakat bu tutum AB ülkelerinin çoğunluğu tarafından desteklenmemektedir.

Sonuç itibarıyla Türkiye’nin yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı’na karşı Avrupa’dan “kayda değer bir direniş” bulunmamaktadır. Aksine Avrupa’nın kilit ülkeleri Türkiye’nin yürüttüğü askeri operasyonun uluslararası hukuku ihlal etmediği kanaatini taşımaktadır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası