Kriter > Dosya > Dosya / 15 Temmuz |

Türk-Alman İlişkilerinin Kırılma Noktası: 15 Temmuz Darbe Girişimi


Darbe girişimi Türkiye için bir nevi vaka-i hayriye anlamında, hangi ülkelere güvenilebileceği hususunda ipucu vermiştir. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler 15 Temmuz gecesinin ilk saatlerinde darbe girişiminin tam olarak ne olduğunu fark etmekte zorlanmış olsalar da devamında algılamaları hayli vakit almış, tepkileri de cılız ve müttefikliğe yakışmayan bir duruş olmuştur.

Türk-Alman İlişkilerinin Kırılma Noktası 15 Temmuz Darbe Girişimi
FETÖ 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde şehit olanları anmak amacıyla Almanya'nın başkenti Berlin'in tarihi meydanı olan Brandenburg Kapısı'na Türk bayrağına sarılı 251 tabut konuldu. (Cüneyt Karadağ/AA)

Şüphesiz Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişimi sadece Türkiye’de toplumsal hayatı derinden sarsmadı, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin seyrini de etkiledi. Özellikle Batılı ülkelerin demokratik seçimlerle iktidara gelmiş AK Parti hükümetini hedef alan darbe girişimi karşısında en hafif tanımlama ile duyarsız bir duruş sergilemeleri, Ankara tarafından dikkate alınarak gerekli önlemler devreye sokuldu. Bu minvalde Türkiye, dış politika önceliklerinde; tehdit algısını, ittifak ilişkilerini ve jeopolitik konumlanmasını tekrar gözden geçirme gereği duydu. Darbe girişiminin çok öncesinden daha güçlü, şeffaf ve refah devleti inşa etme hedefiyle başlatılan toplumsal, ekonomik ve askeri modernizasyon politikaları da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Temmuz 2018’de devreye girmesi ile birlikte hızlandırıldı.

 

15 Temmuz Sonrası Türkiye’nin Başat Aktör Konumuna Evrilmesi

Yeni sistemin devreye girmesinin ardından Türkiye dış ve güvenlik politika aracılığı ile kararlı ve bağımsız bir ülke olduğunu, lakin bölgesel kriz ve çatışmalarda uluslararası hukuk çerçevesinde, milli çıkarları doğrultusunda ve diplomaside barışçıl yöntemleri önceleyen çizgisiyle kendisine yönelen tehditlerin bertaraf edilmesinde gerekirse askeri güç kullanımının bir opsiyon olduğu mesajını verdi. Bu bağlamda Türkiye’nin son yıllarda uyguladığı aktif diplomasi ve askeri angajman politikasının örnekleri Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Libya, Azerbaycan ve Ukrayna’da görüldü. Gelinen son noktada Türkiye’nin uluslararası sistemde hem masada hem de sahada kuvvet çarpan bir caydırıcı sert güç olduğu gerçeğinin bölgesel ve küresel aktörler tarafından algılanması sağlanmış durumda.

Nihayetinde, Türkiye darbe girişiminin akabinde beka ve milli çıkarlar başlıkları altında, orta vadeli hedeflerine adım adım ilerleyerek netice almıştır. Bu hedeflerin neler olduğu üzerinde durmak gerekiyor. Buna göre hedefler, içerde toplumsal ve kurumsal konsolidasyon, sınır hatlarında güvenliğin sağlanması ve sınır ötesinde tehdit unsurlarının milli imkanlarla ortadan kaldırma kapasitesinin geliştirilmesidir.

 

15 Temmuz Sonrası Türkiye’nin Müttefikleri İle Sınanması

Darbe girişimi, Türkiye için bir nevi vaka-i hayriye anlamında hangi ülkelerin müttefik olduğu, kimlere güvenilebileceği hususunda ipucu vermiştir. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler 15 Temmuz gecesinin ilk saatlerinde darbe girişiminin tam olarak ne olduğunu fark etmekte zorlanmış olsalar da devamında algılamaları hayli vakit almış ve tepkileri de cılız ve müttefikliğe yakışmayan bir duruş olmuştur. Batılı ülkelerin bu bekle-gör politikası Türkiye’nin güvenini sarsmış ve ilişkilere zarar vermiştir. Neticede Türkiye ile Batı arasında siyasal başlıklar üzerinden yaşanan mevcut sorunlarda daha da açılan makasa psikolojik bir bariyer eklenmiştir. Söz konusu ülkeler arasında özellikle Alman siyasetçilerinin ve medyasının darbe girişimini değil de Türk hükümetini hedef alan ithamları, ilişkileri kriz moduna sokmuştur.

Alman dış istihbarat kurumu Federal Haber Alma Servisinin (BND) binası
Alman dış istihbarat kurumu Federal Haber Alma Servisinin (BND) binası (Abdülhamid Hoşbaş/AA)

 

15 Temmuz Sonrası Almanya’nın Müttefikliğe Yakışmayan Duruşu

Türk-Alman ilişkilerinin genel seyrine bakıldığında sadece tarihsel yakın iş birliği geleneğinden bahsedilemez. İlişkiler aynı zamanda ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları ile hayli karmaşık bir yapıya sahip ve karşılıklı bağımlılığı da beraberinde getirerek, münasebetin dinamiklerini şekillendiriyor. Bu temel faktörlerden ötürü ikili ilişkilerin etkileşim mekanizması hassas, bazen duygusal ve dönemsel krizlere de neden olma potansiyeline sahip. Yani her iki ülkenin ürettiği politikalar, ikili ilişkileri mütemadiyen etkileme kapasitesinde. Bu etkileşim mekanizması, geçmişte ikili ilişkilerin inişli-çıkışlı seyrini zaman zaman karşılıklı meydan okuma ve siyasi hesaplaşmalar ile belirliyordu.

Ayrıca Almanya'da Türkiye kökenli takriben 3 milyonu aşan insan yaşıyor. Bu kitle sosyokültürel, hukuki, siyasi ve ekonomik boyutları ile sadece toplumsal bir realite olmakla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda Alman toplumunun da entegre bir parçası ve iki ülke arasında güçlü bir kader bağı oluşturuyor. İkili ilişkilerin büyüyen Avrupa boyutu, ilişkileri daha da karmaşık hale getirirken, gündemi giderek daha fazla domine ediyor.

Bağların bu denli sağlamlığı; hem Türkiye hem de Almanya'daki siyaset, ekonomi, sosyal ve kurumsal alanlardaki gelişmelerin, iki ülkenin iç ve dış politikalarında zaman zaman kesişme alanlarında olup, karşılıklı meydan okumalarla yüksek tansiyonu da beraberinde getiriyor. Haliyle Türk-Alman ilişkileri bir lunapark hız treni yolculuğunda olduğu gibi iniş ve çıkışlara maruz kalıyor.

İkili ilişkilerde yüksek tansiyon darbe girişimi sürecinde de yaşandı. Darbe girişimi karşısında Almanya’nın Türkiye ile dayanışma içerisinde olmadığı, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in darbenin başarısızlıkla sonuçlandığı 16 Temmuz’da yaptığı ilk açıklamasında anlaşıldı. Merkel darbe girişimini kısaca eleştirirken Türkiye’ye yönelik özenle hukuk devleti vurgusu yaptı ve darbecilerin adil yargılanmasına dair uyarıda bulundu. Türkiye ise Almanya’nın dayanışma ruhundan yoksun bu tavrı karşısında rahatsızlığını ve kızgınlığını dile getirdi.

Almanya’nın 15 Temmuz hakkında yaptığı açıklamalarda darbeye yönelik eleştiri kadar Türkiye’ye yönelik uyarıların da öne çıkması Ankara’da büyük rahatsızlık uyandırdı. Darbe girişimi sonrasında FETÖ’nün devlet birimlerindeki güçlü örgütlenmesi nedeniyle Türkiye uzun süre yeni bir saldırı tehdidi altında kalmışken, Türkiye’nin muhtemel bir saldırıyı bertaraf etmeye yönelik operasyonları Berlin tarafından sürekli olarak eleştirildi. Bu eleştiriler Ankara’da Almanya’nın örgüte dolaylı desteği olarak algılandı. Diğer taraftan dönemin Şansölyesi Merkel’den bazen geri adım mesajları da geldi. Merkel darbe girişiminden 4 hafta sonra katıldığı bir televizyon kanalında, "Bizim darbeyi kınamamızın doğru ve önemli olduğuna inanıyorum. Türkiye yönetimi de bunu haklı olarak bekliyor. Düşünün, biz burada Alman Federal Meclisi'nin alanındayız ve bizim kendi ordumuz Meclis'i bombalasa." açıklamasıyla Türkiye ile dayanışma da sergiledi.

Türkiye'de demokrasinin büyük sınavlar verdiği, askeri müdahalelerle insan hakları ve özgürlüklerinin kısıtlama ve şiddete maruz bırakıldığı dönemler, AK Parti hükümetleri ile birlikte son bulurken, Türkiye’nin en önemli müttefiklerinden biri olan Almanya’nın 15 Temmuz'da Türk milletinin canı pahasına verdiği demokrasi mücadelesine destek vermemesi, Türkiye için adeta bir hayal kırıklığı olmuş ve ilerleyen zamanda özellikle Alman medyasının Türkiye karşıtı haberleri de tetiklemesiyle birlikte iki ülkenin siyasetçileri arasında karşılıklı meydan okumalara sebebiyet vermiştir.

 

15 Temmuz Sonrası Alman Medyasının Paranoyak ve Dezenformasyon Çizgisi

Kendisinin saygın ve tarafsız gazetecilik yaptığını düşünen Alman medyası, darbe girişimini başından sonuna kadar büyük bir ilgi ile takip etmesine rağmen bu antidemokratik kalkışmayı kınamak yerine başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere seçilmiş hükümetin aleyhine haberler yayınlayarak algı operasyonuna girişmiştir. Alman medyası, darbe girişimin vahametini görmezden gelip, devlet tarafından kurgulanmış bir “komplo” olabileceği yönünde manipülatif haberler servis etmiş, darbe girişiminin amatörce olduğunu iddia etmiş ve gerçek bir darbe olmadığı yönünde yorumlar yapmıştır. Bazı Alman ulusal gazeteleri, 15 Temmuz’un hemen akabinde Türkiye’nin sözde tekrar demokrasiyi ve insan haklarını benimseyen bir ülke olmasının darbe yoluyla sağlanabileceği tezini Alman kamuoyunda tartışmaya açma küstahlığında da bulunmuştur.

Alman medyası ve siyaseti, uzun zamandır Türkiye’nin teröre karşı meşru mücadelesini salt insan hakları perspektifinden değerlendiriyor. Bu minvalde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sözde otokrat ve insan haklarını hiçe sayan bir siyasetçi anlatısı ile Alman kamuoyuna servis ediyorlar. Halbuki 2004’te o dönem Başbakan olan Erdoğan'a, dönemin Şansölyesi Gerhard Schröder tarafından prestiji yüksek “Quadriga” demokrasi ödülü verilirken, “büyük bir reformcuyu, ülkesini AB'ye sokmak isteyen ve sokacak olan bir kişiyi ödüllendirmekten büyük mutluluk duyuyorum” cümleleri tercih edilmişti.

Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Alman medyası söylemlerini değiştirerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan hedef almıştır. Bu doğrultuda darbe girişimi sonrasında FETÖ ile ilişkili askerlerin ve kamu personellerinin görevlerine son verme ve yargılama adı altında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalif, alakasız olan kişilerin de gözaltına alındığı yazılmıştır. Ayrıca Türkiye’de otoriter bir İslam devlet sisteminin getirileceği iddiasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe girişimini fırsat bilerek otoriter hakimiyetini genişlettiği anlatısı da devreye girmiştir. Sözde Türkiye ve terör uzmanlarının görüşüne yer verilerek klasik darbe girişiminden ziyade asıl meselenin “Gülenciler ve AK Partililer” arasında bir kavga olduğu yönünde asılsız iddialar ortaya atılmış ve darbeciler meşru bir muhatapmış gibi iki tarafa da soğukkanlılık çağrısında bulunulmuştur.

Yani Alman medyası 251 kişinin hayatını kaybettiği ve takriben bin 500 kişinin yaralandığı bu hain darbe girişimini lanetleyeceğine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı itibarsızlaştırma kampanyası olarak kullanmayı tercih etmiştir.

 

15 Temmuz Sonrası Alman İstihbarat Örgütlerinin FETÖ Stratejisi

Türk-Alman ilişkilerinde, darbe girişimi kapsamında Almanya’ya kaçan darbeci FETÖ’cülerin akıbetiyle ilgili ayrı bir kriz cephesi açılmıştır. Darbe girişiminin akabinde toplam 400’ün üzerinde askeri personel, diplomat, yargı mensubu ve üst düzey bürokrat aile üyeleriyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya kaçıp, iltica başvurusunda bulunarak mülteci statüsü almıştır. Türkiye, darbe girişiminden sorumlu tuttuğu FETÖ ile bağlantılı olduğundan şüphelenen şahısların Almanya tarafından iltica taleplerine olumlu yanıt verilmesine sert tepki göstermiştir. Almanya’nın FETÖ’cülere güvenli bir liman sunması, Almanya’nın FETÖ yapılanmasının Avrupa’da koordinasyon, harekat ve propaganda merkezi olmasını sağlamıştır.

FETÖ’cülerin Almanya’da şimşek hızıyla mülteci statüsü alarak Türkiye karşıtı propaganda faaliyetlerine başlamasını sağlayan Alman devlet kurumlarının en başında Alman Dış İstihbarat Örgütü (BND) ve Alman İç Güvenlik İstihbarat Örgütü (BfV) geliyor. Her iki kurumun başkanları Mart 2017’de Alman kamuoyuna FETÖ lehine yaptığı açıklamalar ile FETÖ yapılanmasını Almanya’da güçlendirdiler. Özellikle BND Başkanı Bruno Kahl’ın 18 Mart 2017’de Der Spiegel dergisi ile yaptığı röportajda verdiği mesajlar FETÖ’nün güç devşirmesine devasa katkı sağladı:

  • 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’de kamu çalışanlarını ihraç edilip muhaliflerin hapsedildiği temizlik dalgası için bir bahane.
  • Darbe başarılı olsaydı da şu anda gördüklerimizi görecektik - belki aynı derinlikte ve radikallikte değil.
  • Darbe girişiminin arkasında Fetullah Gülen’in bulunduğuna dair bir kanıt görmedik.
  • Gülen Cemaati Türkiye’de iddia edildiğinin aksine radikal İslamcı ve hatta terörist bir örgüt olarak değerlendirilemez, hareket dini ve seküler eğitim için çalışan sivil bir Cemaat’dir.

 

BND Başkanı Kahl’ın bu açıklamaları Türkiye’de ve Alman kamuoyunda bomba etkisi doğurmuştur ve kasıtlı bir biçimde BND’nin FETÖ’yü himaye ettiği ihtimalini akla getirmiştir. Alman istihbaratın kucağına düşen mülteci statüsündeki üst düzey FETÖ’cülerin, Almanların nazarında Türk devletinin sırları bağlamında bilgi kaynağı olarak önemli bir değere sahip, “strategic asset” olabilecekleri ihtimali göz ardı edilemez; nihayetinde FETÖ’cülerin Türk devletinin kılcal damarlarına kadar sızmış olmalarından dolayı hassas devlet sırlarına sahip olmaları kuvvetle muhtemeldir. BND’nin alenen medya üzerinden FETÖ lehine mesaj vermesi Türk-Alman müttefiklik ilişkilerine kalıcı zarar vermeye devam ettiğini iddia etmek yerinde olur.

Sonuç itibariyle Almanya’nın 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde Türkiye’ye yönelik müttefikliğe sığmayan ters tavrı Türk-Alman ikili ilişkilerine kalıcı zarar vermiş, ikili ilişkilerin inişli-çıkışlı seyrinin en kötü ve inişli dönemini temsil etmektedir.

Mevcut konjonktürde ikili ilişkilerde dostane iş birliği odaklı bir sürecin yaşandığı görülse de Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehdit oluşturan FETÖ’nün Alman kurumları tarafından desteklenmesi bu olumlu sürece gölge düşürmeye devam etmektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası