Kriter > Dosya > Dosya / İdlib Çatışması |

Türkiye’nin İdlib’deki Askeri Stratejisi


Suriye’de M4 ve M5 karayollarının kesiştiği stratejik bir öneme sahip Serakib kasabası, 27 Şubat sabahı muhalifler tarafından kontrol altına alındı. Serakib’in yeniden muhaliflerin kontrolü altına girmesi, Ağustos 2019’dan bu yana alan kaybeden Suriye Milli Ordusu’na moral üstünlüğünü kazanma fırsatı araladı.

Türkiye nin İdlib deki Askeri Stratejisi

Türkiye’nin bölgesel jeopolitik önceliği tam da Doğu Akdeniz ve Libya’ya odaklanmışken, Rusya destekli Suriye rejiminin askeri saldırganlığı İdlib’i yeniden Türkiye’nin ana güvenlik teması haline getirdi. Türkiye’nin İdlib’de Soçi Mutabakatı çerçevesindeki statüko ısrarı ile Rusya’nın maksimalist talepleri arasında süregelen gerginlik, çatışma-müzakere ekseninde gelişerek taraflar için sahada reddi ve kabulü güç gerçeklikler üretmektedir.

2019’da başlayan saldırılar neticesinde İdlib’in doğusunda güneyden kuzeye uzanan 100 kilometrelik Han Şeyhun-Maarat Numan-Serakib-al Eis-Halep hattı ile bu hattın doğu-batı istikametindeki 3 bin kilometre karelik alan rejim unsurlarının kontrolü altına girmiş durumdadır. Buna bağlı olarak, rejim unsurları Halep’ten Şam’a uzanan M5 karayolu ile Lazkiye’ye uzanan M4 karayolunun bir kısmını kontrol etmektedir. Her iki karayolunu birleştiren stratejik öneme haiz Serakib kasabası ise yeniden el değiştirerek muhalifler tarafından kontrol altına alındı. Buna müteakip Rusya destekli rejim unsurları da saldırılarını M4 karayolunun güneyi ile Maarat al-Numan ilçesi arasında kalan Zaviye Dağı bölgesine kaydırmıştır durumdadır.

Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Soçi Mutabakatı çerçevesinde kurulan 7 gözlem noktası ile rejim unsurlarının ilerleyişini caydırmak için kurulan iki TSK Harekat Üssü de rejim unsurlarınca çevrelenmiş durumdadır. Rejim unsurlarının ilerleyişini durdurmak ve müteakiben de geri püskürtmek için TSK’nın muharip birlikleri ile Suriye Milli Ordusu (SMO), İdlib’in doğusunda ve Halep batısında savunma ve sınırlı karşı taarruz harekatları icra etmektedir.

 

Savunma Refleksi

Hem Türkiye hem de Rusya 17 Eylül 2018’de vardıkları Soçi Mutabakatı uygulanmasında meydana gelen bir seri aksaklık nedeniyle birbirini suçladı. Türkiye’nin sahadaki mevcut durumun muhafazasına dönük açıklamaları ile Rusya’nın alan yayılmacılığı için argümantasyonu karşılıklı suçlamaların temel motivasyonunu oluşturdu. Bu kapsamda Türkiye, Rusya’yı Suriye rejiminin İdlib’deki askeri operasyonlarını ve saldırılarını önlemediği için; Rusya da Türkiye’yi Türk gözlem noktalarının gerisindeki 15-20 kilometrelik alanı silahsızlandırmadığı ve terör örgütlerinin bu alandaki faaliyetlerini engellemediği gerekçesiyle suçladı. Bu bakımdan, Türkiye’nin ortaya koyduğu statükoyu korumaya dayalı savunma refleksi Rusya’yı saldırganlaşması için cesaretlendirdi.

Rusya’nın toptancı bir yaklaşımla İdlib’deki silahlı/silahsız muhaliflerin tamamını terörist olarak adlandırması, Türkiye’yi radikaller ile ılımlılar arasında bir ayrıştırma inisiyatifi geliştirmeye zorladı. Bu inisiyatif, Türkiye açısından Soçi Mutabakatı’nın geçerliliğini koruması için saha pratiğinden öte bir şey değildi. Mutabakat muhtırasında ne Türkiye’nin ayrıştırma inisiyatifi ne de radikal gruplarla silahlı mücadeleye girmesi yolunda bağlayıcı bir hüküm de bulunmuyordu. Rusya, zaman alıcı ve yorucu bir süreç olan ayrıştırma inisiyatifinin sahada karşılık bulmasına zaman ve imkan tanımadan İdlib’in güneydoğusunu güvenli hale getirme gerekçesiyle Ağustos 2019’dan itibaren çatışma çevresine dönüştürdü.

Rusya’nın ve rejimin İdlib’in güneyindeki saldırganlığı Türkiye’nin ABD ile yaşadığı Fırat’ın Doğu’sundaki PKK/PYD gerginliği sürecinin tırmandığı zamana tekabül etmektedir. Öyle ki, Rusya ve rejim Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’ndaki meşguliyetinden istifade ederek İdlib’deki saldırganlığını arttırmak suretiyle Soçi Mutabakatı’nın istismarını Ağustos-Kasım 2019 döneminde yaygınlaştırdı. Türkiye mevcut durum itibariyle gözlem noktalarının çevrelenmesi, sınırına yeni mülteci akınlarının gelmesi ve desteklediği muhaliflerin kontrol alanlarının daraltılması ile bir seri yeni gerçeklik; gelecekte de Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatları alanlarındaki varlığını sorun haline getirecek muhtemel tehditlerle karşı karşıyadır

 

Askeri Seçenekler

Serakib’in karşı-taarruz ile Türkiye tarafından desteklenen SMO tarafından ele geçirilmesini müteakip, Rus ve rejim unsurlarınca Balyon Köyü bölgesinde doğrudan TSK unsurlarına karşı düzenlenen ve çok sayıda zayiata neden olan hava saldırısı yeni bir durum yaratmıştır. Türkiye ve Rusya Suriye’de hala diplomatik çözüm temalı görüşmelere devam etmektedir ancak bu çözüm temaları genel olarak daha taktik alanlarla mahduttur. Görüşmelerin devam ediyor olması önemli olmakla birlikte, Türkiye açısından sahada karşı-gerçeklik yaratmadığı sürece bundan kalıcı fayda sağlaması mümkün görünmemektedir. Rusya, Türkiye ile münasebetlerinde Suriye’deki kazanımlarını şimdiye kadar iki yöntem üzerinde maksimize etti; Düşük Yoğunluklu Çatışma (DYÇ) ve Yüksek Yoğunluklu Diplomasi (YYD). Rusya, düşük yoğunluklu çatışma angajmanıyla Türkiye ile doğrudan çatışmadan kaçınıp caydırıcı güç unsurlarını (hava sahası kontrolü, vekil mobilizasyonu, terörizmle mücadele vb.) kullanarak çatışma yöntetı ile bu hattın doğu-batı istikametindeki 3 bin kilometre karelik alan rejim unsurlarının kontrolü altına girmiş durumdadır.

Buna bağlı olarak, rejim unsurları Halep’ten Şam’a uzanan M5 karayolu ile Lazkiye’ye uzanan M4 karayolunun bir kısmını kontrol etmektedir. Her iki karayolunu birleştiren stratejik öneme haiz Serakib kasabası ise yeniden el değiştirerek muhalifler tarafından kontrol altına alındı. Buna müteakip Rusya destekli rejim unsurları da saldırılarını M4 karayolunun güneyi ile Maarat al-Numan ilçesi arasında kalan Zaviye Dağı bölgesine kaydırmıştır durumdadır. T ürkiye’nin bölgesel jeopolitik önceliği tam da Doğu Akdeniz ve Libya’ya odaklanmışken, Rusya destekli Suriye rejiminin askeri saldırganlığı İdlib’i yeniden Türkiye’nin ana güvenlik teması haline getirdi. Türkiye’nin İdlib’de Soçi Mutabakatı çerçevesindeki statüko ısrarı ile Rusya’nın maksimalist talepleri arasında süregelen gerginlik, çatışma-müzakere ekseninde gelişerek taraflar için sahada reddi ve kabulü güç gerçeklikler üretmektedir. 2019’da başlayan saldırılar neticesinde İdlib’in doğusunda güneyden kuzeye uzanan 100 kilometrelik Han Şeyhun-Maarat Numan-Serakib-al Eis-Halep hatmini hem muğlaklaştırdı hem de çatışmanın sürecini uzattı. Yüksek yoğunluklu diplomatik angajman ise Rusya’ya, Türkiye’nin niyetkapasite optimizasyonunu kavramasına yardımcı olmakla birlikte sahada gerçeklikler yaratması için fırsat ve zaman kazandırdı. Böylelikle yarattığı yeni gerçeklikler Rusya’ya Türkiye’nin Suriye’deki kabul eşiğinin küçüleceği beklentisi yarattı.

Türkiye benzer durumları ABD ile de yaşadı. Ancak Fırat Kalkanı Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı ve Barış Pınarı Harekatı ile sahadaki durumu yüksek yoğunluklu çatışma ve düşük yoğunluklu diplomasi ile tırmandırıp karşı-gerçeklikler yaratabilmişti. Türkiye’nin yoğunluğu yüksek konvansiyonel çatışma ile ABD’ye karşı yarattığı karşı-gerçeklikler bir müddet sonra çevresel baskılar, kapasite ve sürdürülebilirlik faktörlerinden dolayı alan, zaman ve yöntem bağlamında sınırlı kalsa da önemli etkiler üretebilmişti. ABD ile yeniden DYÇ-YYD formatına dönüldü.

Türkiye’nin İdlib’de Rusya’nın yürüttüğü DYÇ-YYD paradigmasının etkilerinden kurtulabilmesi için kendine özgü bir paradigma ile karşıgerçeklik yaratması akılcı bir seçenek olabilir. Kısa süreli ve etkili bir tırmandırma ile yeni bir durum yaratıp, müteakiben Rusya’nın DYÇ-YYD argümanları dengelenebilir. Türkiye’nin askeri stratejisinin, öncelikli olarak Soçi Mutabakatı’ndaki statükoya dönüşü sağlayacak taarruzi bir harekat, müteakibinde de bu statüyü muhafaza edecek hat ve alan kontrolüne dayalı dinamik savunma yöntemi olması beklenmektedir.

Bu kapsamda Türkiye’nin çok geniş bir cephede rejim ve bağlantılı gruplara dönük olarak bir askeri harekat düzenleyeceği, cephenin Suriye’nin Lazkiye kentinin kuzeyindeki dağlık kesimden başlayıp İdlib’in güneyi ve doğusunu da içine alacak şekilde Halep’in batısından Tel Rıfat ve buradan da El-Bab ve Münbiç’e kadar uzayacağı beklenebilir. Bu cephe hattının kritik sektörlerinde ileri harekat, daha az kritik bölgelere ateş destek vasıtalarıyla angajmanlar düzenlenerek rejim ve bağlı unsurların tek bir sektörde senkronize olmalarının önüne geçilmiş olacaktır.

 

Hedef atışlar

Suriye’de rejimin saldırısından sonra Türkiye, havadan ve topçu atışlarıyla rejim hedeflerini vurdu, 28 Şubat 2020

Kırılmanın Adresi Serakib

M4 ve M5 karayollarının kesiştiği Serakib bölgesi rejim unsurları için kazanımlarını konsolide etmek ve müteakip ileri harekatları için stratejik bir önemle anlamlandırıldı. Kritik bir bölge olan Serakib, rejim için aynı zamanda birçok kırılganlığı da barındırmaktaydı. Bu bölgede doğal savunma hatlarının bulunmaması ve hazırlıklı savunma mevzilerinin tamamlanmamış olması savunmada kademelenememeyi beraberinde getirmiş, bu da rejimin derinlikte savunma yapma imkanını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca ana ikmal noktalarının uzaklığı ile ana ikmal yollarının alternatifsiz oluşu Serakib’deki rejim savunmasının en önemli sorunları arasında görüldü. Neyrab bölgesine yapılan öncel taarruz harekatı da Serakib’in askeri önemini işaret etmekteydi.

Rus Hava Kuvvetleri’nin düzenlediği hava saldırılarına rağmen TSK/ SMO bölgedeki ileri harekatına devam ederek Serakib’i rejim unsurlarından 27 Şubat 2020 günü sabah saatlerinde tamamen geri aldı. Serakib’in yeniden muhaliflerin kontrolü altına girmesi Ağustos 2019’dan bu yana alan kaybeden SMO’ya moral üstünlüğünü de ele geçirmek için fırsat araladı. Hatta, Rus Hava kuvvetlerinin etkisine rağmen karada stratejik bir alanın ele geçirilmesi TSK/SMO’nun stratejik harekat üstünlüğünü de ele geçirilmesi ümidini doğurdu. Öyle ki, Serakib’den sonra güneydeki Maarat al-Numan ilçesini ve çevresindeki TSK gözlem noktalarını da içine alacak bir sonraki ileri harekat safhası için hazırlıklar yapıldığı görüldü.

Tam da bu noktada 27 Şubat 2019 günü akşam saatlerinde TSK unsurlarına Balyon Köyü mevkiinde düzenlenen ve 34 askerimizin şehit olduğu hava saldırısıyla, TSK/SMO’nun karadaki manevra kapasitesine karşı en önemli tehdidin bir kez daha Rusya’nın hava hakimiyeti olduğu görüldü. Buna saldırının müteakibinde çok sayıda rejim unsuru kara/hava ateş destek vasıtalarıyla etki alındı ve önemli ölçüde zayiat verdirildi. Ancak, TSK/SMO hala ateş-manevra koordinasyonuna dayalı sürdürülebilir harekat üstünlüğüne erişemedi.

Bu kapsamda Türkiye’nin, Rus Hava Kuvvetleri’ne idari faaliyetleri de dahil olmak üzere Türk hava sahasının kapatılması, caydırıcı hava savunma sistemi tedariki ve müttefik ülkelerle önleyici ortak uçuş seçenekleri üzerinde alternatif arayışlar içinde olduğu ifade edilmektedir. Bu arayışların her birinin akılcı bir nedeni mevcut olmakla birlikte gerçekleşme veya sürdürülebilmesinin imkansızlığı da göz önünde bulundurulmalıdır. O halde, risk değerlendirmelerine bağlı olarak alternatif çatışma pratiklerini gözden geçirmek gerekebilecektir.

Lazkiye’nin kuzeyinden Münbiç’e kadar uzanan ve fiilen rejim ile askeri anlamda temas (gerginlik/ çatışma) halinde bulunulan hat üzerinde Serakib benzeri birçok operasyonel hedef önceliğini haiz bölge bulunmaktadır. Bu bölgeler Suriye’de muharebe sahasının şekillendirilmesi için oldukça önemlidir.

 

Çatışma Paradigmaları

Türkiye, Suriye İç Savaşı süresince geleneksel ittifak ilişkilerinin açmazları ile konjonktürel bölgesel ortaklıklarının akışkanlığından kaynaklı ciddi ve maliyetli güvenlik sınamalarıyla karşı karşıya kaldı. Bu kapsamda, Türkiye’nin ABD’yi Rusya ile Rusya’yı da ABD ile dengeleme gayretleri bu ülkelerin Türkiye’ye karşı dolaylı ve yoğunluğu düşük çatışma angajmanı geliştirebilmeleri için alan açtı. Bu ülkelerin, düşük yoğunluklu çatışma angajmanları Türkiye’nin güvenlik kırılganlıklarını ortaya çıkartırken hem ABD hem de Rusya Türkiye’yi uzatılmış müzakere süreçleriyle meşgul ederek süreç yönetiminin maliyetini arttırdı. Buna mukabil Türkiye, her iki aktöre karşı bu ülkelerin vekalet unsurları üzerinden tırmandırılmış askeri yöntemlerle cevap vermek durumunda kaldı.

İdlib’de de şu anda benzer bir durumla karşı karşıya kalan Türkiye’nin kısa vadeli seçeneği yoğunluğu yüksek bir çatışma seçeneği olabilir. Ancak uzun vadede Türkiye’nin kendi düşük yoğunluklu çatışma paradigmalarını sahada uygulamaya, maruz kaldığı düşük yoğunluklu çatışma araçlarını zamanında engelleyebilecek karşı-paradigma geliştirmeye ihtiyaç duyduğu önerilebilir. Görünen o ki çatışmaların azalmasıyla birlikte Türkiye İdlib’de belirleyeceği bir hat ve onun gerisinde konvansiyonel savunma ölçeğinde askeri bir duruş sergileyecek. İdlib ve diğer bölgelerde bu duruşunu, düşük yoğunluklu agresif çatışma seçenekleriyle tahkim etmemesi halinde Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki etki sahasının küçülmesi kaçınılmaz olacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası