Kriter > Dosya > Dosya / İki Kuşatma Arasında Yemen |

Yemen Krizinde Suudi Arabistan’ın Çıkmazı


Suudi Arabistan’ın Yemen’deki değişen pozisyonları şu şekilde sıralanabilir: Salih iktidarının korunması, kontrollü bir değişim süreci, hasım aktörlerin çatıştırılması çabası, inisiyatifin kaybedilmesi ve doğrudan müdahalede bulunma.

Yemen Krizinde Suudi Arabistan ın Çıkmazı
Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi, resmi temaslarda bulunmak üzere Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Cidde kentinde bir araya geldi, 31 Mayıs 2018

Yemen’de süregiden krizin en önemli aktörlerinden birisi olan Suudi Arabistan yalnızca 2011’de ayaklanmalar başladıktan sonra bu ülkeyle ilgilenmeye başlamadı. Modern tarihi boyunca Suudi Arabistan Yemen’le yakın ilişkilere sahip bir ülkeydi. Örneğin 1962’de gerçekleşen askeri darbe sonrasında Yemen’e doğrudan müdahale etti. Nasır’ın darbe iktidarını desteklemek üzere asker yollaması dolayısıyla 1970’e kadar Mısır’la bu ülkede savaş halinde oldu. Bu çatışmayı bitiren ana unsur ise ancak Mısır’ın 1967’de İsrail’e karşı aldığı ağır yenilginin yaşanmasıydı.

Kuzey ve Güney Yemen’in 1990’da birleşmesi ve Ali Abdullah Salih’in 1993’te iktidara gelmesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler oldukça derinleşti. Bu tarihten itibaren Suudi Arabistan Yemen üzerinde oldukça etkili bir konuma geldi. 2004’te Husiler ayaklandığında Suudi Arabistan bu ayaklanmaya doğrudan müdahale etti ve Husi güçleriyle kendi sınırında çatışmalara girdi. Bu çatışmaların yapısal bir değişime kapı aralayıp aralamayacağı sorusuna dair ipuçları belirmeden Arap İsyanları ortaya çıktı. Bu süreçten itibaren de Suudi Arabistan Yemen’deki muhtemel değişim senaryolarıyla yakından ilgilenmeye başladı.

Suud’un Yemen Üzerindeki Eli

2011’den bugüne Suudi Arabistan’ın Yemen krizine yaklaşımında bir bütünlükten söz etmek mümkün değil. Hem birçok kez pozisyon değiştirdi hem de farklı zamanlarda farklı yerel aktörlerle iş birliği yaptı. Suudi Arabistan’ın Salih iktidarını korumaktan fiilen operasyon yapmaya kadar yedi yıl içinde en az beş farklı tavır gösterdiğini söylemek mümkün. Yaklaşık yirmi yıl müttefiki olan devrik lider Salih’in önce Suud’la sonra Husilerle daha sonra tekrar Suud’la iş birliğine yönelmesi ve Husiler tarafından öldürülmesi bile Suudi Arabistan’ın stratejik savrukluğunun işaretiydi. Birçok kez hedef ve pozisyon değiştirmesi yalnızca krizin derinleşmesine yol açmakla kalmadı aynı zamanda siyasi bir açmazla karşı karşıya kalınmasına da yol açtı.

Mart 2011’de isyanlar başladığında Riyad’ın stratejisi Salih iktidarının devam ettirilmesi üzerine kuruluydu. Salih rejiminin bu isyanları bastırabileceği düşünüldüğünden –Bahreyn’de yapıldığı gibi– erken bir dönemde müdahale edilmedi. Ancak gösterilerin kitleselleşmesi, ordu içinde gerçekleşen kopmalar, önde gelen aşiret liderleri ile bazı alimlerin muhalefetten yana açıklamaları Salih iktidarının içindeki çözülmeye ve çatışmaların şiddetleneceğine işaret etmekteydi. Suudi Arabistan zaman zaman Salih’in iktidardan çekilmesi için araya girdiyse de kendisinden tam olarak vazgeçmedi. Nitekim gittikçe güç kazanan gösteriler Salih iktidarını daha fazla yıprattı. Eylül 2011’de bir saldırı sonucunda ağır yaralandı ve üç ay boyunca Suudi Arabistan’da tedavi gördükten sonra Yemen’e geri döndü. Ancak Salih’in kontrolü kaybetmesi uzun sürmedi ve Kasım’da Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) inisiyatifinin formülünü kabul ederek iktidardan çekildi.

Böylece Yemen krizi yeni bir safhaya geçti. Suudi Arabistan da bu geçiş sürecini yöneterek kendi kontrolünde bir yönetimin oluşmasını temin etmek üzere yeni bir hedef belirledi. Salih’in uzun yıllar yardımcılığını yapan Abdurabbu Mansur Hadi’nin geçiş sürecini yönetecek aktör olarak ön plana çıkması ve seçimlere tek cumhurbaşkanı adayı olarak girmesi bu durumun temel göstergesiydi. Salih iktidarının korunmasıyla geçiş sürecinin inisiyatifinin elde tutulması değişen koşullara göre stratejik bir adaptasyon olarak değerlendirilebilirdi ve dolayısıyla tutarlı bir çizgiydi. Ancak Suudi Arabistan’ın Yemen’de inisiyatifi kaybetmesi ve stratejik anlamda savrulmaya başlaması 2014’ün başındaki değişimlerle ilgiliydi.

Yemen Krizinde Suudi Arabistan’ın Çıkmazı-Veysel Kurt
Kısmi Ateşkesin Başladığı Yemen’de Savaşın Bilançosu Ağır

Yemen’de Hesap Hatası

Ulusal Diyalog Kongresi çatısı altında başlayan geçiş süreci tamamlanmadan 2014’ün başında çatışmaların yeniden alevlenmesi Suudi Arabistan’ın önceki pozisyonlarına nazaran daha savunmacı bir pozisyon almasına yol açtı. Bu çatışmaların ana aktörü olan İran destekli Husiler, Salih güçleri ile ittifak halinde kısa bir süre içinde Yemen’in önemli bir kısmını kontrol altına aldı. Bu gelişme karşısında Suudi Arabistan’ın savrulmasına yol açan en önemli unsur ise Ortadoğu’daki değişim sürecine karşı sert bir tavır takınması ve Yemen’de ikircikli bir pozisyonu benimsemesiydi. Yemen’de tarihi ve ideolojik hasım olan Husilerin dengelenmesi yerine bölgesel düzeyde gittikçe güç kazanan İhvan’ın birincil tehdit olarak hedefe koyulması Husilerin ülkede etkinlik kazanmasının önünü açtı.

Nitekim Husilerin ilerleyişinin Salih yanlısı güçlerle gerçekleşmesi, Suudilerin Yemen’deki İhvan çizgisinde bulunan temel aktör olan Islah’a karşı göz yumduğu bir ittifak olarak yorumlandı. Husilerin beklenenden çok daha hızlı ilerleyerek ülkeyi kontrol etmesi Suudilerin ciddi bir hesap hatası yaptığına işaret etmekteydi. Bunu telafi etmek amacıyla Suudi Arabistan Islah Partisi’ni Husilere karşı kullanmak üzere yeni bir pozisyon belirledi. Böylece hasım olarak nitelendirdiği iki aktör (Husiler ve Islah) birbirleriyle çatışarak zayıflayacaklardı. Ancak bu çaba da sonuç vermedi. Ülke içindeki güç dengeleri bir yana Suudilerin 3 Temmuz Mısır darbesindeki rolü Islah’ın bu ittifaktan uzak durması için yeterli bir nedendi.

Bu tablo Yemen içinde Husi-Salih güçlerini dengeleyebilecek bir gücün kalmadığı anlamına gelmekteydi. Nitekim bu güçler 2015’in başında San’a’yı kontrol altına aldı. Bir darbeyle Meclis feshedilerek Cumhurbaşkanı Hadi ev hapsine alındı. Husilerin başkent San’a’nın kontrolünü ele geçirmeleri başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri tarafından bir güvenlik meselesi olarak algılandı. Husilerin Yemen’i kontrol etmesi Suudi Arabistan’ın “İran ve müttefikleri tarafından çevrelenmesinin son halkası” olarak yorumlandı.

Bunun üzerine Suudi Arabistan Körfez ülkeleri ve Mısır’ın desteğiyle Yemen’e doğrudan müdahale etmek zorunda hissetti. 26 Mart 2015’te “Kararlılık Fırtınası Operasyonu” adı altında başlayan askeri müdahale Suudi Arabistan’ın stratejisindeki beşinci değişimi işaret etmekteydi. Bu müdahaleyle Suudi Arabistan kısa bir süre içinde Husi etkinliğini kırmak ve Yemen’de istikrarı yeniden sağlamayı amaçlıyordu. Ancak dört yıldır sürmekte olan bu operasyon Yemen’de sorunu daha da derinleştirerek ciddi insani krizler üretti.

Yemen iç savaşı aynı zamanda Suudi Arabistan’ın uluslararası arenadaki yumuşak karnı haline geldi. Özellikle ilkokul öğrencilerini taşıyan servislerin 9 Ağustos’ta Sa’da kentinde ve 25 Ağustos’ta Hudeyde’de bombalanması Suudi Arabistan’a uluslararası yaptırım uygulanması tartışmalarını başlattı. Yemen’de kullanılan silah ya da mühimmat konusunda bir ambargo uygulanması gerektiğine yönelik argümanlar sıkça dile getirilmeye başlandı.

Bu tartışmalar özellikle Suudi yetkililer tarafından Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda gerçekleştirilen Cemal Kaşıkçı cinayetiyle hız kazandı. ABD Kongresinin Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla Trump’a önerdiği yaptırım kararlarının Uluslararası Yardım Komitesi tarafından Yemen’i de kapsaması gerektiğine dair çağrılar bu anlamda dikkat çekiciydi. Ayrıca Almanya ve Kanada gibi ülkeler de Riyad’a karşı yaptırım uygulanması gerektiğini dile getirdi ve bazı somut adımlar da atıldı.

Böylece zaten bölgesel siyaseti dolayısıyla eleştirilen ve yaptırımlara maruz kalan İran’dan sonra Suudi Arabistan’a yönelik de tedbirlerin tartışılması bazı değişimleri beraberinde getirdi. Bu bağlamda 6 Aralık 2018’de Stockholm’de başlayan müzakerelerin İran’ın Trump tarafından sıkıştırıldığı, Suudi Arabistan’ın da Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla zor günler yaşadığı bir dönemde başlaması tesadüf değil. Müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda daha yoğun bir çatışma dalgasının başlaması mümkündür. Daha da önemlisi bu senaryoda, mevcut düzlemde başat müttefikler olarak BAE ile Suudi Arabistan’ın ayrışma olasılığı Suudi Arabistan’ı bekleyen yeni ve esaslı bir meydan okumadır.

Özetle Suudi Arabistan’ın Yemen’deki değişen pozisyonları şu şekilde sıralanabilir: Salih iktidarının korunması, kontrollü bir değişim süreci, hasım aktörlerin çatıştırılması çabası, inisiyatifin kaybedilmesi ve doğrudan müdahalede bulunma. Bu adımların bütünlüklü bir stratejinin parçaları olmaması ve Suudi Arabistan’ın Yemen’de nasıl savrulduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası