Kriter > Dosya > Dosya / FETÖ ve 15 Temmuz |

FETÖ Yapılanması


Terör örgütü “lider merkezli” bir yapıya sahiptir. Lidere en yakın insanlar liderin koruyucusudur. Lider etrafında örgütlenen hareketin en dışında ise “örgüte ilgi duyanlar” bulunur.

FETÖ Yapılanması

Terörle mücadelede dünyada en yüksek tecrübeye sahip ülkelerden biri belki de birincisi olan Türkiye’nin bugüne dek karşılaştığı en farklı terör örgütü hangisidir deseler pek çok kişinin muhtemel cevabı Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olacaktır. Zira Şubat 2014’de Milli Güvenlik Kurulu kararıyla “Kırmızı Kitap”a bir tehdit olarak girdiğinden beri terör örgütü olarak kabul edilen FETÖ genetiği, örgütlenme yapısı ve nihai amacıyla bütün diğer örgütlerden farklılık arz ediyor. 

Başlı başına asimetrik bir tehdit ve bu yönüyle konvansiyonel savaş yöntemlerine alternatif bir postmodern savaş (hibrit savaşı) metodu olan terörün 1980’lerden itibaren PKK örneğinde görülen tüm konvansiyonel yönleriyle uyuşmayan özellikleri FETÖ’de görülmüştür.

Derlediğimiz bilgilere göre her şeyden önce FETÖ’nün, terör örgütü olarak kabul edilişi gecikmelidir. Bunun iki temel sebebi vardır: Birincisi devlet 1980 ve 90’larda örgütle mücadelede gereken siyasal kararlılığa –ABD çekincesinden ötürü– sahip değildi.

İkincisi her ne kadar FETÖ başından beri bir örgüt olsa da terör eylemlerini zaman içinde kademeli olarak ve fakat dozunu artırarak uyguladı. 

Örgüt 1960’lardan itibaren devletin gizli ya da örtülü desteğini bir biçimde alageldi. 80’ler, 90’lar ve 2000’lerden itibaren ise FETÖ’nün ABD ile ilişkisinin giderek güçlenmesi –Türkiye geçmişte ABD’ye göreceli olarak bağımlı bir ülke olduğu için– örgütle mücadelenin önünü kesti.

FETÖ cebir ve şiddet unsurlarını diğer örgütlerden farklı olarak bir strateji doğrultusunda devreye sokan bir örgüttür. 15 Temmuz başta olmak üzere hiçbir terör eylemini de üstlenmemiştir. FETÖ üyelerinin mahkemelerdeki yalan savunmaları bunun tipik kanıtıdır. 

Örgütün farklı genetiği hem onun terörle ilişkisinin tanımlanmasını geciktirmiş hem de mücadelenin ancak 15 Temmuz 2016’dan sonra hakkıyla başlayabilmesine yol açmıştır. Devlet-FETÖ mücadelesi (İlk zamanlar devlet-paralel devlet mücadelesi olarak anılmıştır) Şubat 2012’de FETÖ üyesi emniyetçilerin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı gözaltına alma girişimiyle derinden derine başlamıştır. Ocak 2014 örgütle açıktan siyasi mücadelenin miladı olmuştur. 15 Temmuz 2016 ise örgütün silahlı kanadının tasfiyesinin bir başka deyişle silahlı mücadelenin başlangıç tarihidir.

 

HIV Virüsü Gibi

Bütün bu süreçlere başbakanlığı döneminden itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderlik etti. Erdoğan örgütü kanser hücrelerine benzeterek ve zaman zaman metastaz yaptığını söyleyerek “hastalık metaforları” üzerinden FETÖ’yü tanımladı. Bunun sebebi örgütün başta sözünü ettiğimiz o farklı doğasıydı. Benzer tanımlamalar iddianamelerde de mevcut. Mesela aşağıdaki ifadeler Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 2018/10557 sayılı iddianameden:

“Her virüsün hedef aldığı, kendine özgü bir merkezinin olduğu insan vücudunda AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün hedef organı özel savunma hücrelerimizdir. Virüslü vücut hücrelerini tespit etme donanımına sahip tek yapı olan bu hücrelerin HIV tarafından ele geçirilmesi durumunda geri kalan tüm savunma mekanizmalarımızın böyle bir yeteneğe sahip olmaması nedeniyle bağışıklık sistemimiz çökmektedir. İşte FETÖ/PDY, AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü gibi hareket ederek kendisini tespit edebilecek kapasiteye sahip olan ‘NK, T ve B’ hücrelerine eş değer tespit mekanizmalarının başında gelen Emniyet Genel Müdürlüğünü kendisi açısından hayati derecede önemli görmektedir.” 

Dolayısıyla hedefler stratejik olarak belirlenmiş ve bu kurumları sırayla ele geçirme yöntemi uygulanmıştır.

 

Hücre Tipi Yapılanma

AIDS hastalığı ve HIV virüsünden bahsedilen bu iddianame Türkiye Cumhuriyeti yargısı tarafından hazırlanan yüzlerce FETÖ iddianamesinden biridir.

FETÖ’nün ancak 15 Temmuz’dan sonra hakkıyla deşifre edilebilen gizli yapılanma modeline çeşitli iddianamelerde “hücre tipi zincir yapılanma” adı veriliyor. Bu ifade ilk olarak 15 Temmuz’dan önce hazırlanmış Ankara Çatı İddianamesi’nde yer almıştır. Hücre tipi yapılanma, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Mahrem Hizmetler İddianamesi’nin yanı sıra 4 bin 658 sayfalık Akıncılar Üssü İddianamesi, 2 bin 489 sayfalık Kara Havacılık İddianamesi ve Meclis 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu raporunda ayrıntılı biçimde işlenmiştir. Bu iddianamelerden yararlanarak hücre tipi yapılanmanın özelliklerini on maddede sıralayalım:  

01. Hücre az sayıda insandan oluşan küçük örgüt gruplarını anlatmak üzere kullanılan bir terimdir.

02. Hücre tipi yapılanmanın en önemli avantajı muhtemel bir yakalanma durumunda hücrenin kendi üyeleri haricinde kimseyi ele verememesidir.

03. Yönetici kadro dışında örgütün her birimi bağımsız hücreler şeklinde örgütleniyor. Böylece hücre üyesinin en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması sağlanıyor. Daha fazlasını değil.

04. Hücre yapılanmasındaki örgüt üyeleri küçük yaşlardan itibaren örgüte alınıyorlar. Kimisi “uyuyan” ya da “ölü hücre” kategorisinde değerlendirilen bir “abi”ye bağlılar.

05. Gizli yöntemlerle haberleşiyorlar. Çoğunlukla yüz yüze görüşüyorlar. Buna imkan bulunmadığında ByLock gibi gizli yazışma programlarını kullanıyorlar.

06. Mülki idare, Emniyet, TSK ve yargı gibi stratejik kurumlara alınacak öğrencilere hücre tipi yapılanma modeli uygulanıyor. Bunlara sınav soruları önceden veriliyor.

07. Hangi hücrede kimin olacağını, kimin kiminle görüşeceğini/ görüşebileceğini o hücreden sorumlu olan “abi” belirliyor. Bu nedenle bir hücrenin diğerinden haberi yok.

08. Örgüt hücresinin “abi” ile bu buluşmaları kimi zaman “abi”nin güvenli kabul edilen evinde kimi zaman da örgüt mensubu bir askerin evinde gerçekleşiyor.

09. “Abi”nin ilgilendiği birden fazla hücre var ise abi bu farklı hücrelerde bulunan askerlerin birbirleriyle karşılaşmamaları için özen gösteriyor.

10. Hücre yapılanmasının oluşmasında evlilik ve bekarlık bir kriter olarak uygulanıyor.

 

Örgütün Büyük Eylemleri

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 18 Mayıs 2019’daki iddianamede örgütün, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm anayasal kurumlarını (yasama, yürütme, yargı erklerini) ele geçirmek olan nihai hedefine ulaşabilmek için 2007’den itibaren eylemlerinin dozunu artırdığı kanaatine yer veriliyor. Bu kısım örgütün bugüne dek geçirdiği bütün evrimsel aşamaların sonuncusunu gözler önüne sermesi bakımından anlamlıdır:

“Örgütün, gücü elde ettiğine inandığı, bu öz güvenle nihai hedefe ulaşmaya yönelik eylemlerini arttırdığı, nihai hedefe ulaşmak için başlatılan son sürecin kamuoyunda Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT Tırları ve 17-25 Aralık isimleriyle bilinen kurgu ve kumpas soruşturmalarla başlatıldığı, devletin kurumlarına sızan ve hiçbir hukuki, insani ve ahlaki kaygısı bulunmayan militanlar aracılığıyla gerçekleştirilen bu eylemlere 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile hız verildiği, örgütün önemli finans yapı taşlarından birisi olan dershanelerin kapatılması kararının alınması, örgüte yönelik soruşturmaların başlatılması, örgütün özellikle TSK içerisindeki yapılanmasının gün yüzüne çıkması üzerine örgüt lideri ve mensuplarının paniğe kapıldığı, birkaç başarısız denemeden sonra tasfiye edileceği kaygısına kapılan terör örgütünün son bir atakta bulunarak 15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasını hayata geçirdiği görülmektedir.”

Örgütün hiyerarşik nitelikleri ve örgütlenme modeli ise aynı iddianamede şu cümlelerle anlatılmış:

“Milli Güvenlik Kurulu’nun 26 Şubat 2014 ile 26 Mayıs 2016 arasında gerçekleştirdiği müteaddit toplantılarda FETÖ/ PDY’nin milli güvenliği tehdit eden ve kamu düzenini bozan, devlet içerisinde legal görünüm altında illegal faaliyetler yürüten, illegal ekonomik boyutu bulunan, diğer terör örgütleri ile iş birliği yapan bir terör örgütü olduğuna dair değerlendirmelerin yapıldığı ve bu terör örgütü ile devletin tüm kurum ve birimleri ile birlikte etkin bir mücadele yapılmasına dair kararların alındığı görülmüştür.”

Terör örgütü “lider merkezli” bir yapıya sahiptir. Lidere en yakın insanlar liderin koruyucusudur. Lider etrafında örgütlenen hareketin en dışında ise “örgüte ilgi duyanlar” bulunur. Bu tür bireyler önemlidir çünkü örgüt meşrutiyetini sempatizanlarının sayıca çokluğuna dayandırmaktadır. Bu bireyler esas itibarıyla örgüt içinde değildir ancak örgüt dışında da değildir. Sadece örgüte ilgi beslemektedir. Fakat onların ilgisi örgütün meşruiyet kaynaklarından birini oluşturur.

Devlet kurumlarının muhtelif tarihlerdeki raporlarında FETÖ’nün örgütsel yapısının hiyerarşik durumu dönemsel olarak ortaya konulmuştur. Örneğin Ankara Emniyet Müdürlüğünün 1999’da yapmış olduğu bir  çalışma esnasında yapılan tespite göre bu yapılanma istişare grubu, dünya, coğrafi bölge, ülke, bölge, il, ilçe, semt, mahalle ve ev imamları, serrehberler, belletmenler, öğrenciler ve örgüt mensupları (şakirt ve şakirdeler) şeklinde kurulmuştur.

Örgütün hiyerarşik yapısı günümüzde çok daha gelişmiş ve karmaşık bir hal almış olup alınan ifadeler ve yapılan çalışmalarda örgütün mevcut yapılanmasının şu şekilde olduğu anlaşılmıştır: FETÖ/PDY “coğrafi’, “sektörel” ya da “kurumsal” anlamda “imam” olarak ifade edilen sorumlulardan oluşan bir çalışma ve hiyerarşik düzene sahiptir. Mensuplarınca “kainat imamı” ve “mehdi” olarak kabul edilen Gülen’in liderliğini yaptığı örgüt danışman kadrosu, kıta imamları, ülke imamları, bölge imamları, il imamları, ilçe imamları, esnaf imamları, semt imamları, ev imamları üzerinden örgütlenmiş ve tabana yayılmıştır.

Örgüt hiyerarşisi yatay ve dikey yapılanma olarak tasnif edildiğinde şu şekilde bir tablo ile karşılaşılmaktadır: 

 

Dikey Hiyerarşi

Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinde yedi kat gök gibi örgütlenmiştir. İsmailiye sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Bu esasları aynen Gülen de tatbik etmektedir. Gök ve uzayla ilgilenen ve birçok okul veya şirket ismini buradan seçen örgüt benzer bir yedi derece takıntısıyla hareket ederek mensuplarını yedi tabakaya ayırmıştır. İsmailiye tarikatının piri yedinci derecede oturur ki bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mubah olmayan hiçbir şey yoktur. Bu esaslar aynen Gülen’in örgütünde de geçerlidir.

Birinci Kat (Halk Tabakası): Terör örgütüne iman ve gönül bağıyla bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olamayan, örgüte bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen halk kesimidir. Genellikle faaliyetlerden habersizdir. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur İslami duyarlılık ve din duygularıdır.

İkinci Kat (Sadık Tabaka): Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve resmi kurum görevlilerinden oluşan örgüte sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen ve az çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir. Bu tabakaya girebilmek için örgüt üyesi olmak gereklidir.

Üçüncü Kat (İdeolojik Örgütlenme Tabakası): Gayriresmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgütün ideolojisini benimseyen, ileri derecede bağlı ve çevresine de örgüt fikirlerini aşılayan tabakadır. Kaymakam, vali, şehir sorumsu, general, müfettiş ve irşat ekipleri yer alır.

Dördüncü Kat (Teftiş Kontrol Tabakası): Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst düzeyde görevlendirilmezler. 

Beşinci Kat (Organize Eden ve Yürüten Tabaka): Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Üyeleri Gülen atar. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Örgüt içinden evlilik yapanlar buraya yükselebilir.

Altıncı Kat (Has Tabaka): Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar, azillere bakar. Üyeleri Gülen atar.

Yedinci Kat (Kurmay Tabaka): Atamasını seçkin kesimden Gülen’in yaptığı, doğrudan kendine bağlı on yedi kişilik kurmaylardan oluşur.

Örgütün Tanımı

FETÖ’nün en net tanımlarından birini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 2019/4602 numaralı iddianamede görmek mümkündür:

“FETÖ/PDY cebir, şiddet ve diğer hukuk dışı yöntemleri kullanarak devlet otoritesini baskı altına almayı, zaafa uğratmayı, yönlendirmeyi, alternatif bir otorite olarak ortaya çıkmayı, devlet otoritesini ele geçirmeyi, sonuç olarak demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni sona erdirerek yerine örgüt lideri Fetullah Gülen’in kendi doktrinlerine göre saptırılmış şer’i yasaların hakim olduğu teokratik bir devlet kurmayı hedefleyen bir terör örgütüdür.”

Aynı iddianamede yer alan şu satırlar da örgütün kadrosunun niteliklerini gözler önüne seriyor:

“- Kanunlarımıza göre silahlı, zor kullanma ve yaptırım uygulama yetkisine sahip ve mesleki hiyerarşi içerisinde görev yapan kamu çalışanlarını ve devlet memurlarını, - Diğer üst düzey çalışan veya emekli olmuş kamu görevlilerini, - Bürokrat, gazeteci, yazar ve akademisyenleri, - Sivil Toplum Kuruluşları mensuplarını aynı amaç etrafında faaliyet gösterecek şekilde bünyesinde barındırmış, süreklilik arz eden gizli ve hiyerarşik bir yapılanma içerisine girmiştir.”

Yargının FETÖ külliyatı gösteriyor ki örgüt mensuplarının hücresel şekilde birbirleriyle bağlantıları ve aralarında rapor, talimat alışverişi bulunuyor. Alttan yukarıya doğru rapor, yukarıdan aşağıya doğru da talimat veriliyor.

Örgütün eğitim malzemeleri, kitabı, bildirisi, ideolojisini anlatan belgeleri, evrakları, dokümanları ve hepsinden önemlisi ordu ve emniyetten başlayarak teşkilatlanmış silahlı gücü mevcuttur.

Örgütün silahlı bir terör örgütü olduğu 15 Temmuz 2016’ya kadar aslında bilinen ve dile getirilmesi gereken ancak genel olarak hukuki manada tartışmalı olarak görülen bir hakikattir. (FETÖ ile mücadeleyi yakından takip eden Sabah Özel İstihbarat örgütün bir silahlı yapılanma olduğunu başından beri söyleyen grupta yer alıyor.)

 

Milletin Kurtardığı Devlet

Toparlarsak… Üçüncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz 15 Temmuz darbe girişimi gösterdi ki devlet artık kronikleşmiş paralel devlet hastalığının üstesinden tek başına gelemeyince millete müracaat etmek zorunda kaldı. Darbe girişimi devlet içindeki yerli ve milli unsurların yanı sıra milletin kendisi sayesinde bastırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla meydanları dolduran halk direniş destanı yazdı. Fakat sürecin burada bittiğini söylemek zor. Tam da bu noktada hakiki FETÖ mücadelesinin 15 Temmuz’dan sonra başladığını söylemek yanlış olmaz. Öncesindeki müdahaleler etkisiz ve palyatif ama yine de her şeye rağmen o zaman için gerekli müdahalelerdi. 20 Temmuz OHAL müdahalesi paralel devlet tümörüne yönelik millet ve devlet lehine bir müdahaleydi. Eğer bu müdahale olmasaydı bugün bambaşka bir ülkede yaşıyor olabilirdik.

15 Temmuz’u anlamlı ve önemli kılan bir başka gerçekte 15 Temmuz’da 27 Mayıs 1960 ile başlayan “NATO/ABD uyduluğu” parantezinin kapanmış olmasıdır. Türkiye artık üst aklı NATO olan bir ülke olmaktan çıkmıştır. NATO’ya üye olmaya devam edilse de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bu konuda gerek FETÖ aracılığıyla gerekse başka aygıtlar kullanılarak eski Türkiye özlemi içinde olanların varlığını da hatırlatmakta fayda var. Bu yüzden hem FETÖ hem de benzeri yapılanmalara karşı teyakkuzu elden bırakmamak gerekir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası