Suriye’de Esad rejimi ve muhalif güçler arasında 14 seneye yakın süredir devam eden savaş Aralık 2024 itibariyle önce Halep ardından Hama, Humus ve başkent Şam’ın muhalif güçlerin eline geçmesinin ardından bir rejim değişikliği ile sona ermiştir. Eski rejimin lideri Beşar Esad’ın muhaliflerin ilerleyişine karşı destek bulma çabalarının sonuçsuz kalması ve kendisinin Rusya’ya sığınması, Şam’ın neredeyse çatışmasız düşmesine yol açmıştır. Yıllardır muhaliflere karşı savaşta direnen ve alan hakimiyeti bağlamında ülkenin büyük kısmına hakim olduğu düşünülen Esad rejiminin 11 günde düşüşü, savaşın tarafları kadar uluslararası kamuoyunda da şok etkisi doğurmuştur. Bu sarsıcı sonucu anlamlandırabilmek adına komplo teorisyenleri analiz sahasını doldurmaya çalışsalar da Suriye savaş sahasını takip edenler için rejimin çöküşünün ve muhaliflerin hızlı ilerleyişinin somut sebepleri bulunmaktaydı.
Muhalifler: Kapasite Artırımı ve Hazırlık
Türkiye’nin İdlib’i çevreleyen askeri gözlem noktaları ve Afrin-Bab-Cerablus hattındaki doğrudan varlığı, Suriye muhalefeti için Halep’teki yenilgi ve İdlib sahasındaki rejim baskısı sürecinde alınan yaraları sarmak ve yeniden ayağa kalkmak için elverişli bir zemin oluşturmuştur. Her ne kadar dönem dönem YPG ve DEAŞ tarafından gerçekleştirilen terör eylemleri ve Rus ve İran güçlerinin taciz saldırılarıyla bu bölgeler hedef alınsa da son tahlilde muhalefete nefes alacakları bir güvenli bölge sağlandığı görülmektedir. Kuzey Halep’teki muhalif güçler, Türkiye’nin de desteğiyle Suriye Milli Ordusu (SMO) yapılanması altında silah, mühimmat, askeri eğitim ve istihbarat gibi alanlarda kapasite inşa etmiştir. İdlib’de ise HTŞ ve onunla birlikte hareket eden -başta Ahrar’uş Şam ve Feylak Şam olmak üzere- muhalif güçler de benzer şekilde önce yaraları sarmış ardından güçlenmeye başlamışlardır. Bunun son operasyondaki en somut çıktıları olarak Halep’i ele geçiren muhalif güçlerin gece görüşlü ekipmanlarla harekata gece dahi devam edebilmeleri ve insansız hava araçlarını rejim savunma hatlarında ciddi tahribat yapacak kadar etkin kullanmalarını gösterebiliriz. Muhalif güçler, teknolojik gelişmelere uyum sağlamış düzenli bir ordu gibi hareket ederken karşılarında Halep’in ele geçirilmesinden sonraki sekiz yılda en ufak bir güncellemeye dahi gitmemiş rejim güçleri bulunmaktaydı.
Muhalif güçlerin yıllar boyu güvenli muhalif bölgelerde gerçekleştirdikleri sayısız askeri tatbikat ve eğitimin yanı sıra istihbarat bağlamında da kendilerini güçlendirdikleri rejimin düştüğü 11 günlük harekat esnasında ortaya çıkmıştır. Hama şehri kırsalındaki İsmaili azınlığın yaşadığı Selamiye kasabasının çatışmasız şekilde teslim alınması, yine aynı bölgede bulunan ve rejimin milis kaynağı olarak görülen bazı Hıristiyan kasabalarının son tahlilde müzakereler yoluyla teslim olmaları ve nihayet Şam’ın geride kalan üst düzey rejim unsurlarıyla temaslar sonucu çatışmasız düşürülmesi, Suriyeli muhaliflerin istihbarat ve diplomasi kapasitelerinde tahminlerin çok ötesinde bir gelişme gösterdiklerini ispatlamıştır. 2024’ün ilk yarısında muhalif kaynaklarca dile getirilen “HTŞ’nin Dera’daki muhalif unsurlarla temasa geçtiği” iddiası da rejimin düşüşü sonrasında saha kaynaklarınca teyit edilmiştir. Tüm bunlar Suriye muhalefetinin her detayıyla planlanmış büyük bir harekatı başarıyla uyguladıklarını gösteriyor ki bu da Türkiye’nin koruma kalkanı altındaki kapasite inşa süreciyle doğrudan alakalı bir çıktıdır. Muhalif güvenli bölgelerdeki “idari tecrübeler” de yeni Suriye idaresine gerek kurum inşası gerekse de yönetme bağlamında yol gösterecektir. Bu açıdan bakıldığında Halep’in rejim güçlerinin eline düşüşüyle başlayan süreçte, muhalif güçler Suriye’nin kuzeyinde dar bir alana sıkışsalar dahi aradan geçen seneleri; idari, askeri ve istihbari kapasite inşası açısından oldukça başarılı geçirmiş ve bunun karşılığını rejimi alaşağı ederek almışlardır. Lakin bu sonuca hem de oldukça hızlı ulaşılmasında muhaliflerin kapasitesi kadar rejimin kapasitesi de belirleyici olmuştur.
Rejim: Müttefiklerin Sorunları ve Yetersiz Kapasite Esad’ın Sonunu Getirdi
Muhalif güçler her açıdan kendilerini yenilerken rejim cenahında ise uzun süredir tam tersi bir durum vardı. Savaşın yıkıcı etkisi ve rejimi hedef alan uluslararası mali yaptırımlar, rejimin kendini yenilemesinin önünde büyük engel teşkil ederken Beşar Esad’ın da bu yönde herhangi bir çabasının olmaması, rejimin yeniden ayağa kalkmak hususunda “niyet” yoksunu olduğunu da göstermiştir. Esad rejiminin kendisini ayakta tutan iki müttefiki İran ve Rusya’ya duyduğu güvene ek olarak son yıllarda başlayan Suriye’nin Arap dünyasına yeniden entegrasyon sürecinden de maddi katkılar beklediği anlaşılmaktadır. Lakin rejimin niyet ve kapasite eksikliği, Arap dünyası ile yakınlaşma sürecinin somut kazanımlara dönüşmesini engellemiştir. Burada rejimi adeta açık hedef haline getiren ise iki müttefikinin eş zamanlı olarak oldukça sıkıntılı dönemlerden geçmesi olmuştur.
Rusya 2022’de Ukrayna’yı işgal ederek girdiği oldukça maliyetli savaş sarmalından halen kurtulamamıştır. ABD’nin müstakbel başkanı Trump’ın Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bitirme vaadiyle göreve gelmesi, Moskova’yı bilhassa son altı ayda tüm odağını Ukrayna cephesinde daha fazla kazanım elde etmeye yönlendirmiştir. Suriye’de görevli pilot ve savaş uçağı sayısında yaşanan düşüşün yanı sıra maddi olarak da Rusya destekli milis yapılanmaların zor günler yaşadıkları, yerel haber kaynaklarına bu dönemde düşmüştür. Öte yandan diğer müttefik İran ise Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail’in çatışmayı bölgesel bir forma dönüştürmesi ve bölgedeki İran unsurlarını hedef alması sonucu ciddi kan kaybı yaşamıştır. İran’ın Suriye’deki üst düzey komutanlarının hava saldırılarıyla hedef alınmaları, Hizbullah’ın neredeyse tüm yönetim kademesinin yok edilmesi ve İsrail’in Tahran’da gerçekleştirdiği Heniyye suikastı gibi eylemler, İran’ın operasyonel kapasitesine ket vurmuştur. Suriye özelinde Hizbullah unsurlarının Lübnan’a, diğer İran destekli milislerin ekseriyetinin de Irak-Suriye sınır hattına çekildiği bir süreç yaşanmıştır. Ayrıca Rusya ve İran’ın Suriye sahasında birbirleriyle de rekabet halinde oldukları unutulmamalıdır. Bu rekabet ortak bir irade ile Baas rejimini yeniden güçlendirmek yerine her iki aktörün de ülkede sadece kendilerine bağlı kurumlar ve milis örgütlere yatırım yapmalarına yol açmıştır. Suriye muhalefeti, Türkiye’nin tek koruma kalkanı olmasından fayda sağlarken Esad rejiminin müttefikleri, rejimi bir süre hayatta tutsalar da “iyileşmesine” yardımcı olmamışlardır.
Son tahlilde, muhalif güçlerin uzun bir süredir hazırlandığı ve ABD’de Trump dönemi başlamadan uygulamaya geçirmek istedikleri harekat, Kasım sonunda başlamış ve kısa süre içerisinde rejimin çökmesine yol açmıştır. Halep’te ilk iki gündeki rejim direnişi, muhaliflerin ilerlemesini durduramayıp rejim güçlerinin hızlı ve dağınık bir şekilde Halep’ten çekilmesiyle son bulmuştur. Muhaliflerin her geçen gün ivme kazanmasına ek olarak Beşar Esad ve rejiminin sessizliği, Rusya ve İran’ın rejim güçlerine verebildiği cılız destek, rejim güçlerini moral olarak çökertmiştir. Üst düzey rejim komutan ve istihbarat unsurlarının Lazkiye ve Şam’a aileleriyle birlikte kaçışları ise pek çok noktada önce ordu birliklerinin ardından milis yapıların muhalif güçlerle anlaşarak teslim olmaları veya çatışmaya girmemelerine yol açmıştır.
11 günün sonunda muhtemelen taraflardan kimsenin tahmin edemediği bir sonuç ortaya çıksa da siyasi tarih benzer hızlı çöküşlere pek çok kez sahne olmuştur. Yakın döneme bakıldığında dahi Irak Baas’ının ABD işgali karşısındaki hızlı çöküşü, ABD destekli Afganistan hükümetinin ABD’nin ülkeden çekilişi ile Taliban’a karşı hızlı şekilde erimesi ya da Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi örnekleri saymak mümkündür. Kurumsal bir çürüme yaşayan ve kendini yenileyemeyen zayıf rejimler, ağır bir hastanın ölümüne yakın hızlıca çöküş yaşaması gibi son evrede çözülme yaşamaktadırlar. Hele de karşısında bu evreye oldukça iyi hazırlanmış bir rakip varsa bu hızlı son kaçınılmazdır ve Suriye’de de bu son yaşanmıştır. Bundan sonraki süreçte Türkiye ve muhaliflerin önünde Suriye’yi yeniden inşa ederek bölgede istikrarı sağlama imtihanı olacaktır. Bu imtihan zor olsa da muhalif bölgelerdeki tecrübeler sebebiyle yeni Suriye yönetiminin yola sıfırdan başlamayacağını söylemek mümkündür.