Kriter > Siyaset |

Kayyum: “Huzur”u Temin Etme Zorunluluğu


Elbette seçilmişlerin imtiyazları vardır ve olmalıdır da. Ne var ki seçilmişlerin “suç”tan münezzeh olduğunu söylemek de yanlıştır. Seçilmişin suç işlemeyeceğini söylemek safdillik olur.

Kayyum Huzur u Temin Etme Zorunluluğu

19 Ağustos 2019 sabahı haber merkezlerine flaş bir haber düştü: “İçişleri Bakanlığı, Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları’nı görevlerinden uzaklaştırdı.”

Haber televizyonları kırmızı bantta son dakika bilgisi olarak gelişmeyi izleyicilerine duyururken İçişleri Bakanlığı bir açıklama yaptı. Açıklamada “Görevden alınan belediye başkanlarının PKK’lı teröristlerin yakınlarına iş imkanı ve ailelerine maddi destek sağlamaya çalıştıkları, bunun için de şehit yakınlarına mobbing uyguladıkları tespit edildiği” belirtildi

Aynı kararla Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ve Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan’ın yerine Diyarbakır’a Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, Mardin’e Mardin Valisi Mustafa Yaman ve Van’a Van Valisi Mehmet Emin Bilmez belediye başkan vekili olarak görevlendirildi.

 

PKK ile Samimiyet

Üç büyükşehir belediye başkanının görevden alınmalarına gerekçe olarak şu bilgiler paylaşıldı:

  • PKK terör örgütü ile aralarına mesafe koymadıkları
  • Eş başkanlık uygulamasıyla belediyeleri ülkenin bütününden farklı bir idari yapıya dönüştürmeye çalıştıkları
  • Terör örgütü ile iltisak, irtibat ve aidiyetleri nedeniyle görevine son verilen eski belediye çalışanlarını tekrar işe aldıkları
  • HDP listelerinden belediye meclis üyesi seçilen ancak kamu görevinden ihraç edildiği için mazbataları verilmeyen kişilerin sanki görevdelermiş gibi belediyelerde fiili olarak görev yaptığı
  • Şehit yakınlarını işten çıkardıkları
  • Terörist cenazelerine katıldıkları
  • Cadde, sokak veya parklara terör örgütü mensuplarının isimlerini verdikleri
  • PKK terör örgütünün sözde marşı esnasında saygı duruşu yaptıkları

 

Görevlendirmelerin Ortak Gerekçesi “Terör Bağlantısı”

 

HDP’den CHP ve İYİ Parti’ye Destek Çağrısı

31 Mart 2019 yerel seçimlerinin üzerinden beş ay gibi bir süre geçmiş olduğu için İçişleri Bakanlığının aldığı karar çeşitli yönleriyle tartışıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan görevden el çektirmelerle ilgili yaptığı ilk açıklamada belediye başkanının görevinin şehre, halka hizmet etmek olduğunu belirterek “Teröristlere hizmet ediyorsa, şehit ailelerini kapının önüne koyuyorsa biz de onları kapının önüne koyarız” dedi.

Erdoğan “Bu milletin alın terinden artırarak vermiş olduğu vergilerle kendilerine gelen parayı halka değil Kandil’e gönderenlere, dağa gönderenlere seyirci kalamayız ve kalmayacağız” ifadelerini kullandı.

Hükümetin aldığı karara ilk destek MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli İçişleri Bakanlığının tasarrufunu sonuna kadar desteklediklerini açıkladı. Vatan Partisi hükümetten yana tavır koyarken Saadet Partisi (SP) ise CHP ve HDP çizgisinde yerini aldı.

CHP ve HDP’nin tavrı neredeyse ortaktı. CHP ve HDP görevden almaları “antidemokratik” olarak nitelendirdi. Seçimle iş başına gelenlerin seçimle gitmesi gerektiğini söyledi. Kararı “Halkın iradesine saygısızlık” olarak nitelendirdi. HDP Eş Başkanı Pervin Buldan İstanbul’da yaptığı toplantıda CHP ve İYİ Parti’ye ortak hareket etme çağrısı yaptı.

İYİ Parti’den yapılan açıklamadaysa farklı bir tavır sergilendi. “Terörle mücadeledeki kararlılığımız, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine olan bağlılığımız kadar kesin ve tavizsizdir” dendikten sonra “Demokrasi ve hukuk, millet iradesinin tecelli etmesinin en önemli aracı ve teminatıdır. Bununla birlikte; seçilmiş olmak, seçilenlere suç işlemek ve hukuka uymamak imtiyazı tanımaz” diyerek CHP ve HDP’den ayrıldığı izlenimini verdi

Siyasi partilerden gelen eleştirilere İçişleri Bakanı Soylu “Seçilmişlikten başka bir şey söylemiyorlar. Seçilmişlik elbette ki değerlidir ancak demokrasi bir truva atı değildir. Seçimler de hukuk mahkemesi değildir. Suçu işleyip seçime girerek yasalar karşısında aklanamazsınız. Sandık ayrıdır, mahkeme ayrıdır” diyerek cevap verdi. Ayrıca “Eğer dağda silahlı mücadeleyi evlatlarımız veriyorsa, sınır ötesinde bu ülkeye saldıranlara karşı can pahasına büyük bir mücadele veriyorsak bunu yapmak zorundaydık. Çünkü o teröriste moral de mama da o belediyelerden gidiyor” değerlendirmesinde bulundu.

 

Aynı Dakikada Gelen Paylaşımlar

Tartışmalara yurt dışından da katılanlar oldu. Ne var ki Türkiye’den iki ismin sosyal medya hesaplarından aynı anda, aynı saatte, aynı tür “tuhaf” açıklamayla katılması ise dikkatlerden kaçmadı. Eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile eski başbakan Ahmet Davutoğlu aynı dakikada paylaşımda bulundu. Gül “Daha yeni seçilmiş belediye başkanlarının, ‘bu şekilde’ görevden alınmaları demokrasimiz için doğru olmamıştır” derken Davutoğlu “Esas olan seçme ve seçilme hakkıdır. Bu karar toplumsal barışa katkı sunmayacağı gibi terörle mücadeleyi de zaafa uğratabilir” dedi.

Elbette seçilmişlerin imtiyazları vardır ve olmalıdır da. Ne var ki seçilmişlerin “suç”tan münezzeh olduğunu söylemek de yanlıştır. Seçilmişin suç işlemeyeceğini söylemek safdillik olur. Yakın geçmişte aracının bagajında silah ve mühimmat taşıyan milletvekilleri, teröristlere özel mezarlık yapan belediye başkanları görmedik mi? Çukur eylemleri sırasında belediye iş makinalarının PKK teröristlerine tahsis edildiği günleri unuttuk mu? Bu yüzden iki ismin açıklamaları da CHP, İYİ Parti ve SP’nin açıklamaları gibi kamuoyu tarafından tuhaf ve anlaşılamaz bulundu.

Üç belediye başkanıyla ilgili şu anda yürüyen birçok soruşturma var. Bunların tamamı kırk yıldır mücadele ettiğimiz terör örgütü PKK’yla iltisaklı oldukları yönünde. Zaten Ahmet Türk örneğinde de olduğu gibi terörle iltisaklı oldukları için daha önce ceza da aldılar.

Göreve gelir gelmez PKK/KCK’nın adeta emrine giren belediye başkanlarına yönelik devletin aldığı tasarruf ne hikmetse ABD ve Avrupa Birliği nezdinde de eleştiri konusu olmuştur.

Barselona’yı başkent yapıp Katalonya’da bağımsızlık ilan etmeyi düşünenlere yönelik Madrid’in yaptıkları konusunda sessiz kalanlar Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit edenlerle kol kola girip tüm belediye imkanlarını onların hizmetine sunanlara yönelik alınan tedbirleri eleştirmeye kalkıştı.

Bütün bu eleştirilerden en dikkat çekeni ise ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünden geldi. Sözcü Ortagus “Türkiye’nin, Kürt azınlıkla olan ilişkilerinde her zaman hoşgörülü bir yaklaşımı teşvik ediyoruz” diyor. ABD, Türkiye’deki Kürtleri “azınlık” olarak tanımlıyor, ilginç değil mi? Dahası onlara karşı Türkiye’nin hoşgörülü olması gerektiğini de tavsiye ettiklerini söylüyor.

Kurucu anlaşma Lozan’a göre Türkiye Cumhuriyeti’nde Rumlar ve Ermeniler gibi gayrimüslim azınlıkları var ve statüleri kabul edilmiştir. Kürtler, Türkler, Araplar, Çerkezler, Abazalar gibi bütün Müslüman tebaa ise “anasır-ı İslam” içinde sayılmış ve asla azınlık değildir. ABD’nin Türkiye’nin Kürtlerini azınlık görmesi ile Almanya’nın Türkiye’nin Alevilerini azınlık görmesi aynı hedefe hizmet etmektedir: Türkiye’yi etnik, dini ve mezhep ekseninde lime lime etmek. Buna Kürtlerin bir kısmı ile Alevilerin bir kısmı teşne olabilir. Ancak bizim Kürtler ile bizim Alevilerin dışarıdan “dikte ettirilen” bu ayrılıkçı düşüncelere pirim vermediği de aşikar. Buna binaen bu son görevden alma örneğinde de olduğu gibi Diyarbakır’da, Van’da, Mardin’de sokaklar sakindir. Ahali devletin tasarrufundan memnundur.

Demokrasinin seçim olduğunu biliyoruz. Fakat aynı zamanda seçilmişlerin de sandıkta kendilerine verilen her bir oyun gereğini yerine getirmesi ve terörle arasına mesafe koyması gerektiğini de biliyoruz. Maalesef HDP bu konuda gerekli adımları atamıyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası