Kriter > Dosya > Dosya / Toplum |

İnsan ve Toplum Bilimleri Nedir?


İnsan ve toplum bilimleri, aynı şey değildir ve ikisinin de ortaya çıkış süreçleri ve amaçları farklıdır. İnsani bilimler, Orta Çağ üniversitelerinin beyefendi yetiştirme amacı doğrultusunda özellikle okuma ve bilgiye ulaşma becerileri ile sanat, edebiyat ve musiki gibi yüksek haz veren becerileri kazandırma arzusunun bir sonucu idi. İnsani bilimlerin temelini liberal arts dersleri oluşturur. Bu derslerden dil, edebiyat, güzel sanatlar ve müzik müstakil bir bilim dalı oldu. Felsefe de tüm bu bilim dallarının temel düzenleyicisi olarak kendine bir yer edindi.

İnsan ve Toplum Bilimleri Nedir

Resmi Gazete’nin 08 Şubat 2008 tarihinde yayınlanan 26781 sayılı nüshasında bir kanun değişikliği yayınlandı. Aktarıyorum:

28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının; (a) bendi yürürlükten kaldırılmış, (b) bendinin başında bulunan "İhtiyaca göre kurulacak;" ibaresi çıkarılarak yerine "Fen, edebiyat," ve sonunda yer alan "fakülteler" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile ihtiyaca göre kurulacak diğer fakülteler" ibaresi eklenmiş, sonunda yer alan "bulunur." ibaresi "bulunabilir." şeklinde değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere "Ancak bir üniversitede en az üç fakültenin bulunması zorunludur." cümlesi eklenmiştir.

Bu tarihten sonra Fen-Edebiyat Fakültelerinin bir kısmının ismi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi olarak değiştirildi. Yeni kurulan üniversitelerde de Fen-Edebiyat Fakültesi yerine İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi yer almaya başladı. Başlangıçta Sosyal ve Beşeri Bilimler adı kullanılırken zamanla İnsan ve Toplum Bilimleri kabul gördü.

Kanunda Edebiyat Fakültesi yazılmasının trajikomik bir hikayesi var. 2547 Sayılı YÖK Kanunu yazılırken Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya “liberal arts” derslerinin bir üniversitede mutlaka olması gerektiğini söyler. Ancak kanunun hazırlanması sürecine katılanlar, liberal arts derslerinin mahiyetini tam olarak bilmedikleri için olsa gerek bu tavsiyeyi her üniversitede bir Edebiyat Fakültesi kurulması gerektiği şeklinde yorumlar ve kanun o şekilde yayınlanır.

 

İnsani Bilimler: Liberal Arts Dersleri

İlk üniversiteler, alt fakülte ve üst fakülteler olmak üzere toplam dört fakülteden oluşuyordu. Ancak alt fakülte, hazırlık okulu veya temel eğitim mesabesinde olup diğer üç fakülteye devam edebilmek için ön şart idi. Mesleki unvan kazandıran fakülteler üst fakültelerdi. Bunlar tıp, ilahiyat ve hukuk fakülteleri idi.

Alt fakültede öğrencilere “liberal arts” dersleri öğretilirdi. Liberal arts, Latince “artes liberales” teriminden gelir ve tamlama sanat anlamındaki “artes” ile özgür anlamındaki “liberales”ten oluşur. Ancak burada artes ve liberal kelimeleri ile günümüzdeki anlamı değil, eğitimin temeli olduğu düşünülen dersler kastedilmektedir.

Kökeni, antik Yunan ve klasik Grek-Roma eğitimine dayanan liberal arts dersleri, trivium ve quadrivium olmak üzere iki kademeden oluşuyordu. Temel eğitim olarak gramer, belagat ve mantık derslerinden oluşan ilk kademe derslerin amacı, öğrencinin konuşma ve düşünme becerilerini geliştirmeyi esas alırdı. Bu beceriler, aynı zamanda akademik metin üretmenin de temelini oluşturuyordu.

İkinci kademe dersler ise aritmetik, geometri, astronomi ve müzik teşkil ediyordu. Bu dersler, İncil'i daha iyi inceleyebilmek için yapılan bir ön hazırlıktı. Bir diğer deyişle bu dersler, öğrenciyi teoloji alanında yükseköğretime hazırlamak için öğretiliyordu. Dersler; Kitab-ı Mukaddes, azizlerin hayatları ve menkıbeleri, kilise literatürü ve dini metinleri okuma ve anlama üzerine kurulu idi. Müzik, kilisede koroda ilahi söyleyebilmek için; aritmetik, geometri ve astronomi azizlerin günleri ve yortuları takip edebilmek için, mantık ve belagat de güzel vaaz edebilmek ve kilise muarızlarına cevap verebilmek için öğretilirdi. Bu yedi dersi görüp başarılı olan öğrenci tıp, hukuk veya ilahiyat fakültelerine devam ederdi. Hukuk ve tıp fakültesinden mezun olan öğrenciler, ruhban olmasa bile din konusunda da bilgi sahibi olurdu.

Batı, bu derslerin temel düzeyini gymnasium adını koyduğu liselerde vermeye devam etti. Bu derslerin üst seviyeleri dil, edebiyat, felsefe, müzik ve sanat derslerini ise humanities adı altında üniversitede öğretmeyi sürdürdü.

Bu dersler, zaman içinde evrilerek bir üniversite mezunu adayında aranması gereken iki özelliğe işaret etmeye başladı. İlki analitik düşünce ve matematiksel zekâ, diğeri estetik değerlere sahip olması. Kilise, üniversite üzerindeki hakimiyetini kaybettikçe liberal arts dersleri bir beyefendi veya kültürlü insan yetiştirmeye dönüştü.

dilbilim

Sosyal Bilimler

İlk üniversitelerde sadece hukuk, tıp ve teoloji fakülteleri olduğunu söylemiştik. Bu durum ilk üniversitenin ortaya çıktığı 11. asırdan 19. asrın başına kadar pek değişmeden devam etti. Ancak bu sekiz asır, Avrupa’da çok önemli olayların ve gelişmelerin yaşandığı çağlar oldu. Rönesans ve reformlar, matbaanın icadı, bilimsel gelişmeler ve bunun sonucu sanayi ve endüstri devrimleri, Fransız ihtilali, imparatorlukların dağılması ve ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla felsefede gelişmeler ve Aydınlanma Çağı, kolonicilik çağının başlaması ve Batılı devletlerin sömürge faaliyetleri, toplumların ve devletlerin ihtiyacı olan insan ve uzman tipini değiştirdi. Yaşanan bu gelişme ve değişimler, üniversiteyi de değişime zorladı.

16. yüzyıldan itibaren başlayan üniversite dışında kurulan cemiyetler etrafında toplanan bilim adamlarının üniversiteye ihtiyaç duymadan yaptıkları araştırmalar, doğa bilimlerini çok ileri noktalara taşımıştı. Bu çalışmalar sonucunda teoloji çalışmaları, önemini ve önceliğini yitirmeye başladı.

Hümanizm, Rönesans, Reformasyon, Reformasyon Karşıtlığı ve Aydınlanma, ruhban olmayanların kiliseye ve onun kontrolündeki üniversitelere bir nevi meydan okuma idi. Üniversite, kendi kontrolü dışında yaşanan gelişmeleri içselleştirmekte zorlansa da yavaş yavaş, yeni disiplinleri ve bilimsel yöntemleri birleştirmeye başladı.

Tarih, iktisat, sosyoloji, siyaset bilim ve antropoloji gibi önce üniversite dışında başlayan çalışmaların da üniversite çatısı altına alınması pek uzun sürmedi. 19. yüzyıla gelindiğinde klasik üçlü fakülte sistemi -tıp, hukuk ve teoloji- artık ihtiyaca cevap veremiyordu. Tarih, iktisat, sosyoloji, siyaset bilim gibi alanlar da bilimsel yöntemlerle araştırmalar yapınca müspet bilim olarak kabul edildi. Üniversitelerin yeniden yapılanmasında öncü olan Almanlar, insani ve sosyal bilimleri ilk defa Humboldt modeli üniversiteleri çatısı altında birer disiplin olarak yerleştirdiler ve kürsüler kurdular.

 

İnsan ve Toplum Bilimleri

Yukarıda verilen kısa tarihi özetten de anlaşılacağı üzere insani ve sosyal bilimler aynı şey değildir ve ikisinin de ortaya çıkış süreçleri ve amaçları farklıdır.

İnsani bilimler, Orta Çağ üniversitelerinin beyefendi yetiştirme amacı doğrultusunda özellikle okuma ve bilgiye ulaşma becerilerini, sanat, edebiyat ve musiki gibi yüksek haz veren becerilerini kazandırma arzusunun bir sonucu idi. Özellikle Aydınlanma Çağı filozoflarının çalışmaları, bu becerileri yöntemli bir disipline dönüştürerek araştırma yapılabilir birer bilim dalı olmasını sağladı.

İnsani bilimlerin (humanities) temelini liberal arts dersleri oluşturur. Bu derslerden dil, edebiyat, güzel sanatlar, müzik müstakil bir bilim dalı oldu. Felsefe de tüm bu bilim dallarının temel düzenleyicisi olarak kendine bir yer edindi.

Orta Çağ üniversitelerinde iyi bir papaz için öğretilen mantık, dil ve belagat dersleri, 19. asır üniversitelerinde antik dillerin ve kültürlerin araştırılmasıyla sömürülmesi düşünülen bölgelerin dillerini öğrenmeye evrilmişti. Müzik, kilisenin dışına çıkmış ve çok önemli eserler vücut bulmaya başlamıştı. Felsefe ise Sokrates ve peşindeki çağdan sonra gördüğü en büyük sıçramayı yapmıştı.

Sosyal Bilimlerin doğuşunda, kapitalizmin gelişmesi ile iktisat, Avrupa uluslarının kendilerine tarih oluşturma çabaları ile de tarih ilmini ortaya çıktı. Sosyal bilim olarak kabul edilen tarih, iktisat, sosyoloji, siyaset bilim ve psikoloji gibi disiplinler, devletlerin ve toplumların değişen yaşantıları ile farklılaşan ihtiyaçlarını karşılamak üzere doğdu. Sosyal bilimlerin müspet bir bilime dönüşmesi; kapitalizm, milli devletler, savaşlar ve sömürgeci çağın ihtiyaçları sonucu meydana çıktı.

 

TABLO 1: BEŞERİ VE SOSYAL BİLİMLER

Yaşanan iki dünya savaşı ve ardından ABD’nin dünyanın hâkim gücü olması ile birlikte üniversiteler, çok farklı bir yapılanmaya gitti. Kapitalizm, iktisadı geliştirdi ve alt disiplinleri ortaya çıktı. Bu gelişmeler müstakil bir fakülte doğurdu. Siyaset bilimi, sadece ülke yönetimiyle değil sömürgeci ülkelerin dünyayı yönetmeleriyle de ilgilendi. Gelecekte var olmak isteyen milletler, tarihi bilmeden bunu yapamayacaklarını anladılar. Toplumu tanımadan yönetmek imkansızdı ve toplumu tanıma çalışmaları sosyolojiyi, Batı dışındaki toplumları tanıma çabaları antropolojiyi doğurdu. İnsan, sosyal bir varlık olarak bilimin konusu oldu ve onun sosyal davranışlarını inceleyen psikoloji gelişti. ABD’de yükselen kapitalizmde, sosyoloji ve psikolojiyi kâr maksimizasyonu için kullanmaktan çekinmediler. Bugün artık sosyal bilimler, ülkeler arasında savaşta bir mevzi gibi değerlendirilmeye başlandı. Bu alanlarda iyi olunmadan dünyada söz sahibi olunamayacağı anlaşıldı.

İnsani bilimler de benzer amaçlarla ve süreçlerle gelişti. Temeli kutsal metinleri okumak ve kilise hizmetlerini sürdürebilmek için ihtiyaç duyulan dersler olan insani bilimler, kapitalizmin kendini yönetmesinden kurtulamadı ve isteklerine boyun eğdi. Kapitalizmin ve araçlarının etkisinden kurtulup bağımsız düşünebilen bir birey olmak çok önemli oldu. Kapitalizmin ihtiyacı olan şey, sunduklarını koşulsuz ve itirazsız kabul edip tüketen bireylerdi. Bu tip bireyleri yetiştirmek için, yani ne zaman ne yapacağına, neyin iyi neyin kötü olduğuna, neye inanıp neye inanmaması gerektiğine görünmeyen bir gücün karar vereceği, kendine has doğal ihtiyaçları dışında bir şeyi olmayan bireylerden oluşan kimsenin bir şeyi sorgulamadığı bir düzen kurulmaya çalışılıyor.

Sosyal bilimler ülkelerin, insani bilimler bireyin bu esarete girip girmeyeceği, boynuna takılan zinciri kırıp kıramayacağı ile çok yakından ilgilidir. Orta Çağ’da kilisenin takmaya çalıştığı zincir, günümüzde küresel çapta tesiri olan organizasyonlar tarafından bazen ekonomik kanallar bazen de yeni nesil medya ortamları ile takılmaya çalışılıyor. Dijital çağ ve imkanları, bireyin kendi isteğiyle esir olmasını sağlayacak şekilde tasarlanıyor.

Sosyal bilimler bir ülkenin gücünü, insani bilimler de bireyin gücünü belirler. Dolayısıyla insani ve sosyal bilimler olmadan bir üniversitenin güçlü olması mümkün değildir. Mesele basit bir isimlendirme meselesi değildir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası