Kriter > Siyaset |

İstanbul Seçimi Ne Söylüyor?


Seçim ittifakları AK Parti gibi geniş seçmen tabanı olan kitle partilerine daha çok dezavantaj sağlıyor. Kitle partileri içinde yer alan ideolojik yönelimi kuvvetli olan seçmenler ittifak içi ya da dışı fark etmeksizin kendisine daha yakın küçük partilere yönelebiliyor.

İstanbul Seçimi Ne Söylüyor

Kesintisiz seçimler dönemini geride bıraktık. AK Parti döneminde on altı seçim yaptık. 2014’ten bugüne sekiz seçim için beş kez sandığa gittik. Yenilenen İstanbul seçimini de aslında yeni bir seçim sayarak bu rakamlara ekleyebiliriz. Çünkü İstanbul’un seçimleri tarihsel olarak Türkiye siyaseti açısından dikkate alınması gereken seçimlerdir.

Türkiye 31 Mart’ta yerel seçimlerini yaptı. Ortaya çıkan usulsüzlüklerden dolayı 6 Mayıs’ta Yüksek Seçim Kurulu (YSK) İstanbul seçiminin yenilenmesine karar verdi. 23 Haziran’da aynı adaylar ve aynı seçmen listeleriyle seçimler yenilendi. AK Parti’nin seçimlerin sonucuna itiraz etmesi sonucunda seçimlerde yapılan usulsüzlüklerin bir kısmı düzeltilmişti. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı adayları arasındaki fark 13 bin 729’a kadar inmişti. 

Dolayısıyla yenilenen seçime adaylar 31 Mart seçimlerinin sonucunda ortaya çıkan bazı dinamikleri dikkate alarak hazırlanmak zorundaydı. Bu bağlamda ittifaklar, partiler ve adaylar “Kendi seçmenini sandığa götüren kazanır” düşüncesi ve “sandık seferberliği” motivasyonuyla seçime hazırlandılar.

31 Mart seçimlerinde İstanbul’da hem sandığa gitmeyen hem de geçersiz oy kullanan büyük bir seçmen kitlesi bulunmaktaydı. 10,5 milyon İstanbul seçmeninin 8 milyon 865 bini sandığa gitmiş ve 1 milyon 705 bin seçmen ise oy kullanmamıştı. Ayrıca 314 bin seçmen de sandığa gitse bile geçersiz oy kullanmıştı. Dolayısıyla hem Binali Yıldırım hem de Ekrem İmamoğlu için 31 Mart’ta aldıkları oyu korumak şartıyla bu seçmen kümelerinden de oy almak önemliydi.  

İlaveten 31 Mart’ta ittifak dışında kalan partilerin ve bağımsız adayların da almış olduğu oyları hedeflemeleri gerekirdi. Bu anlamda Saadet Partisi’nin (SP) 103 binlik oyu ile birlikte yaklaşık 220 bin ittifak dışı oy seçimlere “ikinci tur” etkisi yapacaktı.

 

Katılım Oranı

AK Parti sandığa gitmeyen ve geçersiz oy veren seçmenlerin büyük kısmının geçmişte kendisine oy veren seçmenler olduğunu bilerek seçime hazırlandı. Dolayısıyla “küskünler” olarak nitelendirilen bu seçmen kümesinin oyunu almak için yenilenen kampanyasında önemli değişikliklere gitti. Hem söylemini yumuşattı hem de seçim vaatlerini seçmenin doğrudan daha çok bireysel ekonomisini ilgilendiren alanlara yoğunlaştırdı. Ayrıca SP’nin tabanını ve muhafazakar Kürt seçmenleri hedefleyen, katmanlaştırılmış ve bu iki gruba yönelik olarak içeriklendirilmiş bir söylem ve kampanyayı da devreye soktu.

CHP’nin önceliği 31 Mart’ta olduğu gibi sağ seçmeni küstürmeyecek bir taktikle yenilenen seçimlere hazırlanmaktı. Kurmaca bir siyasetle CHP kimliği, CHP genel başkanı ve HDP siyasetine yakın duran CHP’nin İstanbul il başkanı seçim hazırlıklarında gösterilmedi. İmamoğlu’na kampanya makinasıyla üretilen pozitif imajla bir adaylık simülasyonu oluşturuldu. İmamoğlu 31 Mart’a kadar kendisine biçilen imajı iyi sürdürse de 6 Mayıs’ta YSK’nın seçimi yenileme kararının ardından söylem ve eylemde giderek yalpalayan bir kampanya yürüttü. Söylediklerinin içinde yalanlanan birçok hususun yanında hakaret içerikli ifadeler de vardı. Ama tüm bunlara rağmen geleneksel CHP siyaseti ve kampanyalarının dışında kalan, çerçevesi tam belirlenmemiş muğlak bir konumlanmayla seçimlere gitti.

23 Haziran’da yenilenen seçimi Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu kazandı. İmamoğlu beklenmedik bir şekilde seçimlerden oylarını artırarak çıktı. Aşırı siyasallaşma ortamında yenilenen seçime katılımın bir önceki seçimden çok daha yüksek olacağı bekleniyordu. Ancak 31 Mart seçimlerinden farklı olarak sadece 60 bin civarında ek bir seçmen sandığa gitti. Dolayısıyla neredeyse katılım oranları aynı kaldı ve yine 1 milyon 645 bin seçmen sandığa gitmedi.

CHP adayının artan oylarının ittifak dışı partilerin seçmeninden, geçersiz ve daha önceden Yıldırım’a oy veren bir kısım seçmenden geldiğini tahmin etmek güç değil. Ancak İstanbul’un ilçeleri bakımından 23 Haziran seçiminin sonuçlarına bakıldığında CHP seçmeninin yoğun olduğu Bakırköy, Kadıköy ve Beşiktaş gibi ilçelerde katılım oranının İstanbul ortalamasının epeyce üstüne çıktığını vurgulamak gerekir. Dolayısıyla seçime gitmeyen seçmen kümelerinin çoğunluğunun geçmişte AK Parti’ye oy verenlerden oluştuğu söylenebilir. 

İmamoğlu bu seçimde 4 milyon 741 bin oy alarak 31 Mart seçimlerine göre oyunu 572 bin artırdı. Yıldırım ise 3 milyon 935 bin oy aldı. Bir önceki seçime göre 220 bin civarında oyu düştü. SP dahil 31 Mart’ta ittifak dışı partilerin ve bağımsız adayların toplam oyu –103 bini SP’nin olmak üzere– 226 bin civarındaydı.

23 Haziran’da SP ve Vatan Partisi (VP) hariç diğer partiler adaylarını çekti. SP (47,8 bin) ve VP’nin (14,5 bin) aldığı toplam oy sayısı 62,3 bin civarında. Dolayısıyla ittifak dışı 197 bin oyun İmamoğlu’nun oy artışındaki etkisini göz önünde bulundurmak gerekir. Diğer taraftan 31 Mart seçimlerinde 314 bin civarında oy geçersizdi. Bu seçimlerde geçersiz oy sayısı 178 bine kadar düştü. CHP adayına 136 bin oyun da geçersiz oylardan geldiğini tahmin edebiliriz.

 

Seçim Yorgunluğu

23 Haziran seçiminin sonucunu analiz ederken önemli bir nokta “iki seçim arasında değişen hangi faktör”ün CHP adayının oylarını artırmasıyla sonuçlandırdığıdır. Öncelikle yenilenen seçimin muhalefet lehine sonuçlanmasının nedenleri arasında 31 Mart’ın sonuçlarına etki eden olumsuz unsurların devam ettiğini vurgulamak gerekir. Bu bağlamda ekonomide yaşanan sorunlar iktidar partisi olarak AK Parti’nin oy oranını olumsuz etkilemiştir. Buna mülteci sorunu, on yedi yıldır iktidarda olmanın getirdiği bazı olumsuzluklar, değişen seçmen sosyolojisi gibi birçok farklı dinamiği de ekleyebiliriz. Ancak 23 Haziran’a etki eden en önemli unsurun seçimlerin yenilenmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Seçmenin uzun süredir seçim yorgunu olması, ekonomide yaşanan sorunlarla birlikte iki aylık sürenin tekrar seçimlerle harcandığı düşüncesi, seçimin yenilenmesinin gerekçelerinin izah edilmesindeki eksiklikler, AK Parti’nin küskün seçmeninin tekrar seçimi için yeniden motive edilememesi ve aynı seçmen grubunda mesaj verme kaygısının devam etmesi gibi başlıkları yenilenen seçimlerde AK Parti’nin düşen oy oranın gerekçeleri arasında saymak mümkün.

İmamoğlu açısından 31 Mart’a göre yenilenen seçim için önemli bir avantaj seçim sonuçlarında farkın çok az olmasıydı. Dolayısıyla muhalefet seçmeni seçimlere “kazanabiliriz” öz güveniyle hazırlandı. Ayrıca iktidar karşıtlığı üzerinden ittifak siyasetinin tüm imkanları muhalefetin lehineydi.

Tüm bu faktörlerin yanında seçim sonuçlarını analiz ederken iki önemli değişkenin altını çizmek gerekir: Birincisi 16 Nisan 2017’de yapılan sistem değişikliğiyle seçim sisteminin de fiilen değişmesidir. Seçimleri yüzde 50+1 ile kazanma zorunluluğu blok siyasetini mümkün hale getirdi. İlaveten 24 Haziran 2018 meclis ve cumhurbaşkanı seçimlerinde partiler arasında ittifak kurmanın yasal hale gelmesi ve söz konusu seçimlerde partilerin kurdukları ittifaklarla başarı elde etmesi ittifak ve blok siyasetini giderek daha da derinleştirdi. Böylece 31 Mart yerel seçimleri ve yenilenen İstanbul seçimine partiler ittifaklarla gitti. Muhalefet partileri iktidar partisine göre çok daha kolay şartlar ve motivasyonlarla ittifak oluşturabildi. Dolayısıyla da ideolojik olarak farklı olan ve Türkiye’nin geleceği açısından farklı perspektiflere sahip olan partiler kolayca bir araya gelebildi. CHP siyasetin farklı yelpazesindeki SP, DP, HDP ve İYİ Parti ile ittifak yaparak bloklar arası oy geçişkenliğini sağladı. Böylece farklı ideolojik konumlanmalardaki seçmenler taktiksel hamlelerle oy verme davranışlarını şekillendirdi.

İkincisi Türkiye’de seçmen sosyolojisinin giderek değişmesidir. Seçmen sosyolojisindeki değişimin uzun dönemli iktidarda kalan partiler için dezavantaj oluşturması kaçınılmazdır. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’de seçmen sayısı 41 milyon 291 bindi. Aynı seçimlerde İstanbul’un seçmen sayısı 7 milyon civarındaydı. 2023’e gelindiğinde Türkiye’nin seçmen sayısı yaklaşık 65 milyon olacak. Yani 2023 seçimlerinde AK Parti döneminde yetişmiş 24 milyon yeni seçmen oy kullanacak. 

Yine 2002’den 2023’e kadar 8 milyona yakın seçmen de ölüm nedeniyle nüfustan düşmüş olacak. Bu anlamda 2023’e gelindiğinde AK Parti’nin karşısında 2002 ile kıyaslandığında yüzde 65’ten fazlası değişmiş yeni bir seçmen kitlesi bulunacak. Dolayısıyla AK Parti başta olmak üzere tüm partilerin “parti politikaları”, “siyasal söylem”, “siyasette yenilenme perspektifi” ve “hizmet ve icraat siyaseti”ni bu demografiye göre güncellenmesi gerekir.

 

İktidar ve Muhalefet

Önümüzde 2023’e kadar seçimsiz dört sene var. Bu dört senelik seçimsiz dönem iktidar için kısa, muhalefet için ise uzun bir dönemdir. Muhalefet yerel seçimlerde yakaladığı ivmeyi ve öz güveni 2023’e kadar taşımanın zor olduğunun farkındadır. Özellikle muhalefetteki çok parçalı ittifak yapısı İstanbul başta olmak üzere yerel yönetimlerdeki iktidar paylaşımlarında sorunların yaşanmasına yol açacaktır. Ayrıca muhalefet partilerinin iç dengelerinde yaşanacak gelişmeler ve muhalefet tarafına yeni dahil olacak partilerle birlikte muhalefet alanının yeniden paylaşılacak olmasıyla ittifak dinamiklerini yeniden şekillendirme ihtimali bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında muhalefetin 2023’ten önce erken seçim tartışmasını başlatması ihtimal dahilindedir. 

Ancak muhalefet erken seçim tartışması başlatsa bile derin siyasi ve ekonomik bir kriz olmadığı müddetçe erken seçim kararı almak zor. Çünkü yeni siyasal sistemle birlikte erken seçim kararı almak anayasal olarak zorlaştırıldı. Meclisin erken seçim kararı alabilmesi için 360 milletvekilinin onayı ya da cumhurbaşkanının kararı gerekiyor. Mevcut durum açısından bakıldığında AK Parti’nin onay vermediği bir durumda erken seçim kararı almak teknik açıdan mümkün değil.

İktidarın ve muhalefetin 2023 stratejisi farklı olacaktır. Muhalefet şimdiden 2023’te AK Parti’yi iktidardan düşürmenin planlarıyla hareket edecektir. Buna göre iktidarı yıpratmak için farklı senaryo siyasetlerini devreye sokacaktır.

İktidar kanadının 2023 için çok önceden ilan ettiği, bazılarını çoktan gerçekleştirdiği ama hala devam eden ve yapılacak olanlar listesi var. Ayrıca AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi ve dış politika konuları başta olmak üzere öncelikli odaklanması gereken alanlar bulunuyor.

AK Parti’nin iktidar olarak ülkeyi yönetmek ve yapacaklarının yanında 2023 seçimleri için de vakit kaybetmeden uzun dönemli bir stratejiyle yola koyulması gerekiyor. Seçim ittifakları ve yeni siyasal sistemle birlikte siyasal alan yeniden şekilleniyor. Mevcut seçim mevzuatı ve ittifak düzenlemesiyle küçük partilerin ve bazı siyasi figürlerin hakim partiye karşı aktörleştirilmesi siyasi alanda önemli işlevler görüyor. 

Küçük partilerin sistemde etkinliğinin artacak olması ve yüzde 10 barajına takılmaması seçmenin “Oyumuz nasıl olsa zayi olmuyor” düşüncesiyle hareket etmesine ve oy verme davranışını buna göre şekillendirmesine yol açıyor.

Uzun dönemli iktidarda olan hakim partiye karşı ideolojik konumlanmaları farklı olan partiler bile kolayca bir araya gelebiliyor. Seçimin sonucunu etkileyebilecek önemli bir seçmen kitlesi AK Parti’ye karşı taktiksel ve stratejik güdülerle oy verme davranışlarını şekillendirebiliyor.

Seçim ittifakları AK Parti gibi geniş seçmen tabanı olan kitle partilerine daha çok dezavantaj sağlıyor. Kitle partileri içinde yer alan ideolojik yönelimi kuvvetli olan seçmenler ittifak içi ya da dışı fark etmeksizin kendisine daha yakın küçük partilere yönelebiliyor.

Seçim ittifakları, Cumhurbaşkanlığı sisteminde iki turlu seçimler ve yeni sistemin blok siyasetine imkan vermesi sistemde geleneksel partilerin ötesinde bir siyasal yapılanmaya imkan verebilir. Bu da Avrupa’da yakın dönemde ortaya çıkan ve sistemde geçici de olsa etkili olmaya başlayan “siyasi hareketler”in benzeri modellerinin Türkiye’de de denenmesini beraberinde getirebilir. Böylece “parti dışı adaylar” üzerinden başkanlık yarışının da sisteme dahil olması mümkün hale gelebilir. 

Tüm bu açılardan bakıldığında 2023 seçimleri Türkiye siyasetinin geleceği açısından büyük önem arz etmektedir. Muhalefet siyasi alanın ve yapıların 1990’lardakine benzer şekilde parçalanmasını sorun etmemektedir. Hatta böyle bir siyasal alanda daha kazançlı çıkacağını savunmaktadır. Ancak siyasetin merkezinin parçalanması hem Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsallaşması hem de Türkiye’nin geleceği açısından olumlu bir sonuç üretmeyecektir. Bu bağlamda siyasetin geleceği açısından öncelikle siyasi partiler ve seçim kanunlarının yeni siyasi sisteme uyumlaştırılması gereklidir. 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası