Kriter > Dış Politika |

ABD’nin Türkiye Ajandası: S-400 ve İttifak Tartışmaları


Türkiye’yi ulusal güvenliği üzerinden baskılamak ABD’nin menfaatine değil. Türkiye bir ateş çemberinde bulunuyor. Bu çemberin bir ucunda Rusya diğer ucunda da ABD var.

ABD nin Türkiye Ajandası S-400 ve İttifak Tartışmaları

2019 ve özellikle de yılın ilk yarısı Türk-Amerikan ilişkileri tarihinde kritik bir dönüm noktası olarak kaydedilecektir. Sanırım yetmiş yıllık kurumsal ilişkinin hiçbir döneminde ABD’nin başkenti Washington’da Türkiye’ye yönelik bu denli bir muhalefet söz konusu olmamıştı. Yılın ilk beş ayında Amerikan Kongresine Türkiye ile ilişkili 10’a yakın Yasa ve Karar Tasarısı sunuldu. Türkiye’nin S-400 sistemlerini alma planı, başta Kongre olmak üzere ABD’de Türkiye muhalifi tüm grupları bir araya getirmiş durumda. Ermeni lobisinden Rum lobisine, Yahudi lobisinden Neocon düşünce kuruluşları ve ordunun içindeki Merkez Kuvvetler (CENTCOM) kanadına kadar geniş bir yelpazede Türkiye karşıtı propagandayla siyaset ve diplomasinin önü tıkanmaya çalışılıyor. Yapılan beyanat ve sunulan tasarılarda tüm bu propagandanın ortak noktasının Ankara’nın S-400 alımı olduğu ortaya çıkıyor.  

Türkiye ile ABD arasındaki son gelişmelere kısaca bakacak olursak, S-400 konusunda Ankara ile Washington arasında bir söylem farkı öne çıkıyor. Türkiye S-400 anlaşmasını kesin olarak tamamlanmış ve bitmiş bir anlaşma olarak tanımlıyor. Buna karşın Amerikalı yetkililerin S-400 konusunda Ankara’yı ikna etmenin halen mümkün olduğunu ifade etmesi not edilmesi gereken bir durum. ABD’de son haftalarda isimsiz yetkililer üzerinden Türkiye’ye S-400 alımının süresiz olarak ertelenmesinin teklif edildiği ve Ankara’nın da bunu değerlendirdiği iddiaları ortaya atıldı. Ancak bu iddialar Türk makamlarınca yalanlandı. İstanbul seçimlerine ilişkin Dışişleri Bakanlığından diplomatik sınırları zorlayan bir açıklama geldi. Açıklamadaki seçimin iptal edilme sürecine yönelik “not ettik” ibaresi diplomatik olarak anlaşılması zor bir ifadeydi. Diğer taraftan Suriye konusunda ise iki ülke arasındaki görüşmelerin pozitif yönlü devam ettiği belirtiliyor. Ayrıca Rahip Brunson krizinde çelik ve alüminyum ihracatında Türkiye’ye uygulanan yüzde 50’lik gümrük vergisi oranı yüzde 25’e çekildi. Bunların ötesinde S-400 konusunda yapılan Türkiye karşıtı propaganda ve yönetime yapılan baskı da devam ediyor.

Kongrede Türkiye Karşıtlığı

Türkiye konusunda Donald Trump yönetimine uygulanan baskının öncülüğünü Kongre yapıyor. Trump ne zaman kapısını kapatıp Türkiye ile diplomasi yapmaya başlasa Kongre üyelerinin Türkiye aleyhine beyanat, karar ya da yasa tasarılarıyla ortaya çıkması dikkatlerden kaçan bir olgu değil. Diğer taraftan savunmaya ilişkin Kongredeki hemen her oturumda Türkiye’nin S-400 alımı ve bununla ilişkili Ankara’ya F-35 teslimatına dair sorular gelmesi de Kongre baskısının bir tür tezahürüdür. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Kongredeki bu Türkiye karşıtlığı Türk-Amerikan ilişkilerinde tamiri oldukça zor büyük çatlaklara yol açıyor. Türkiye bulunduğu ateş çemberinde ulusal güvenlik sınamalarının üstesinden gelmeye çalışırken Ankara’yı tam da bu konuda baskılayarak Washington’ın safında tutma çabası yirmi birinci yüzyılda herhangi bir stratejik aklın açıklayabileceği bir şey değil. Çünkü küresel arenada bir “güç difüzyonu” yaşanıyor ve ABD buna karşı büyük güçler arasındaki rekabeti önceleyen bir ulusal güvenlik stratejisi kurguluyor. Bu ortamda özellikle de Soğuk Savaş döneminde kritik bir rol oynamış güçlü bir aktörü baskılamanın ABD’nin menfaatine hizmet etmesi beklenemez.

Son üç ayda ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosuna doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren sekiz tasarı sunuldu. Bu tasarıların tamamının sponsorları arasında hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar yer aldı. Bu durum Amerikan Kongresindeki Türkiye karşıtlığının çapını göstermesi açısından önemlidir. Ve bu tasarıların hemen hepsinde Türkiye’nin S-400 alımından bahsedilmesi dikkat çekicidir. Başka bir şekilde ifade edilecek olursa hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar Kongrede Türkiye’ye karşı üç ayda sunulan sekiz tasarıya destek veriyor ve alakalı alakasız tüm bu tasarılarda Ankara’nın S-400 alımına itiraz ediyor.

ABD Temsilciler Meclisine Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alması halinde F-35 uçak programından çıkarılmasını içeren karar tasarısı sunuldu.

Bu tasarılardan ilki ABD Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısı’dır. Bu tasarı aynı zamanda savunma harcamaları politika tasarısı olarak da biliniyor. Genellikle Pentagonun bütçesinin sınırlarını belirleyen yasa içinde dış politikayla ilgili birçok ek tasarı da bulunuyor. Bu tasarının bir bölümü Türkiye’ye ayrılmış ve S-400 alımına ilişkin Savunma ve Dışişleri bakanlıklarından Ankara’ya yönelik rapor talep ediliyor. Bir önceki yıl savunma harcamaları yasasında da aynı rapor istenmişti ve rapor Kasım’da Kongreye sunulmuştu. Ancak bu sefer raporun güncellenmesi talep ediliyor ve rapor tamamlanana kadar Türkiye’ye F-35 ve bu uçakla ilgili ekipmanın transferinin askıya alınması talep ediliyor. Bu bütçe tasarısından önce Trump ile Kongre arasındaki geçici bütçe krizi çözülerek Federal Hükümetin tekrar açılmasını sağlayan geçici bütçe yasasında da Savunma Bakanlığının Dışişleri Bakanlığına danışarak Türk-Amerikan ittifak ilişkilerini ve Türkiye’nin S-400 alımını irdeleyen bir rapor isteniyor. Rapor gelene dek veya 1 Kasım 2019’a kadar Türkiye’ye herhangi bir F-35 transferinin yapılması yasaklanmıştı.

Doğrudan Türkiye ile ilgili ilk yasa 28 Mart 2019’da Oklahoma Senatörü Cumhuriyetçi James Lankford, New Hampshire Senatörü Demokrat Jeanne Shaheen, Kuzey Karolina Senatörü Cumhuriyetçi Thomas Tillis ve Maryland Senatörü Demokrat Chris Van Hollen tarafından sunuldu. “NATO’nun Hava Sahasını Koruma Yasası” başlıklı tasarı S-400 hava savunma sistemlerini teslim almayacağı Amerikan hükümetince onaylanana kadar Türkiye’ye herhangi bir F-35 uçağının verilmemesini içeriyor. F-35 bakımı için gerekli herhangi bir fikri mülkiyet ve verinin verilmemesinin talep edildiği tasarıyla bu uçaklarla ilgili Türkiye’de herhangi bir depolama tesisinin kurulmaması da isteniyor. Tasarıda Türkiye’nin S-400 sistemlerini teslim almasının Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kapsamına girdiğine işaret edilerek “Böyle bir alım NATO ittifakının birliğini tehlikeye atar. ABD Silahlı Kuvvetlerinin katıldığı koalisyon operasyonları dahil, ABD Silahlı Kuvvetlerinin operasyonlarını kötü etkiler. Türkiye ile ABD arasındaki savunma iş birliğini önemli ölçüde etkiler. ABD’nin savunma sistemleri ve operasyonel kabiliyetlerini tehlikeye atma riskini önemli ölçüde artırır” deniliyor. Bu yasanın neredeyse aynısı Temsilciler Meclisine de sunuldu. Tabii şunu ifade etmek gerekir ki bu tasarıların henüz kendi başlarına mı yoksa bir yasa paketine mi ek yapılacağı veya nasıl bir değişikliğe uğrayacağı net değil ancak Kongrenin görüşünü göstermesi bakımından önem arz ediyor.

Senato ve Temsilciler Meclisine ayrıca Nisan’da 1915 olaylarının “Ermeni soykırımı” olarak tanınmasını talep eden birer karar tasarısı da sunuldu. Karar tasarılarının Amerikan Kongresinin görüşünü yansıtması dışında bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Ancak bu karar tasarısının sponsorlarından birinin Filistin asıllı Müslüman temsilci Rashida Tlaib olması oldukça iyi okunması gereken bir durumdur. Bunun yanı sıra Senatoya “ABD Vatandaşlarını ve Diplomatik Çalışanlarını Siyasi Yargılamadan Koruma Yasası” başlıklı bir tasarı daha sunuldu. Burada da hedef doğrudan Türkiye idi ve FETÖ ile irtibatı tespit edilen ABD diplomatik misyonlarında çalışan Türk vatandaşları kastediliyordu. Ancak bu tasarıda da Kongrenin Ankara’ya bakışıyla ilgili kısımda Türkiye’nin Rusya ile S-400 anlaşması yapmasının iki ülke ilişkilerine zarar verdiği ifade ediliyordu.

Tamiri zor çatlaklara neden olsa da tüm bu tasarıların değişen konjonktürle hükümlerinin ortadan kalkması söz konusu olabilir ancak dikkat edilmesi gereken bir tasarı var ki yasalaştığı takdirde pek çok stratejik sonuç doğurur. Senato Dış İlişkiler Komitesi üyeleri Demokrat Bob Menendez ile Cumhuriyetçi Marco Rubio “Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Enerji İş Birliğini Teşvik ve Diğer Amaçlar” başlıklı bir yasa tasarısı sundu. Tasarının “Bulgular” kısmında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), İsrail ve Yunanistan’ın iş birliğinin önemine vurgu yapılarak Akdeniz, Ege ve Ortadoğu’da (Türkiye kastediliyor) tek taraflı, uluslararası hukuku ihlal eden, iyi komşuluk ilişkilerini zedeleyen davranışlara karşı oldukları ifade ediliyor. Ayrıca 21 Mart’ta üçlü (İsrail, GKRY ve Yunanistan) görüşmede bu alanlarda yapılacak “kötü niyetli faaliyetlere karşı” savunma yapılacağının ifade edildiğine dikkat çekiliyor ve buna destek veriliyor. Yine aynı bölümde Türkiye’nin Rusya’dan S-400 aldığı ve bundan dolayı CAATSA yaptırımlarına maruz kalacağına dikkat çekiliyor. ABD’nin müttefikler arasında enerji güvenliğini sağlaması gerektiğine vurgu yapılıyor. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Avrupa’ya ekonomik katkı sağlayacağının ifade edildiği bu kısımda güney hattı ve Adriyatik boru hattı inşasının Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltması bakımından önemi dile getiriliyor. Tasarının talep kısmında da GKRY’ye yönelik silah ambargosunun kaldırılması, İsrail, GKRY ve Yunanistan ile ABD’nin Doğu Akdeniz’deki enerji iş birliğini kolaylaştırmak için ABD Doğu Akdeniz Enerji Merkezi’nin kurulması, Yunanistan’a 3 milyon dolar dış askeri finansman desteği, Yunanistan için 2 milyon ve GKRY için 2 milyon olmak üzere toplam 4 milyon dolar uluslararası askeri eğitim ve talim yardımı talep ediliyor.

Doğu Akdeniz tasarısında dikkat edilmesi gereken iki nokta var: Birincisi bu tasarı yasalaşırsa ABD resmi olarak Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları konusuna İsrail, Yunanistan ve GKRY’nin lehine müdahil olmuş oluyor. İkincisi de ABD bölgedeki askeri statükoyu değiştirerek GKRY’ye yönelik silah ambargosunu kaldırıyor. ABD, Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından Türkiye’ye de ambargo uygulamış ancak daha sonra bu ambargoyu Ankara Kıbrıs politikasını değiştirmeden kaldırmıştır. GKRY’ye yönelik silah ambargosu ise devam etmiştir. Rum lobisi ambargonun kaldırılması için daha önce defalarca Kongreye tasarı sunulmasını sağlasa da sonuç alamamıştır. Buradaki fark ise tasarıya Doğu Akdeniz’deki enerji konusunun yanı sıra Avrupa’nın buradaki enerji kaynakları sayesinde Rusya’ya bağımlılığının azalacağının ifade edilmesi ve S-400 alımından vazgeçene kadar F-35 uçaklarının Türkiye’ye verilmemesi konusunun da yer almasıdır. Bu da yasanın Kongreden geçme ihtimalini büyük ölçüde artırmış oluyor. Üstelik bu tasarının ana sponsorlarının Demokrat ve Cumhuriyetçi kanadın ağır topları olan Rubio ve Menendez olması da durumun vahametini ortaya koyuyor.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “S-400’lerin aktif olduğu bir yerde F-35’lerin aynı anda uçması mümkün değil” açıklamasında bulunmuştu. 10.04.2019

Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer tüm Türkiye karşıtı lobilerin Kongrede Türkiye aleyhine gerçekleştirebilecekleri tüm kozları oynama fırsatı buldukları söylenebilir. Kongrede Müslüman vekiller dahil iki kanatta da neredeyse Türkiye dostu kimse yok. Kongrenin bugün Türkiye aleyhine harcadığı çaba iki ülke arasında stratejik çatlaklara yol açabilecek ciddiyettedir. Ayrıca S-400 konusu artık Türkiye ile ABD arasında teknik olmaktan ziyade siyasi bir sorun haline getirilmiş durumdadır.

 

F-35 Planı

Türkiye S-400 anlaşmasına imza attığı günden bu yana aynı cümleleri tekrar etti. Türk yetkilileri bu anlaşmanın tamamlanmış bir anlaşma olduğunu, Türkiye’nin acil hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyduğunu ve S-400’lerle ilişkili ABD ile riskler konusunda teknik çalışma yapabileceğini ifade etti. ABD’de ise konu siyasallaştıkça söylem değişti. ABD yönetimi S-400 krizinin Türkiye’nin bu sistemleri aktifleştirmemesiyle aşılabileceğini bekliyordu. Bu sistemlerin konuşlandırılıp aktif hale getirilmesi konusunda kaygılar dile getiriliyordu ancak son zamanlarda Kongrenin de baskısıyla yönetim artık “Türkiye’nin S-400 alımını tamamlamasını” kabul edilemez olarak görüyor. Kongredeki bütçe görüşmelerinde Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan da “Türkiye’nin S-400 alımını tamamlaması durumunda F-35’lerin Türkiye’ye gönderilmesine izin verilmemesi” gerektiğini ifade etti. Söylemdeki bu nüans siyasi baskının yönetimi nereden nereye getirdiğini gösteriyor.

Nüansın yanı sıra ABD, Türkiye’ye karşı atılacak adımları yani Ankara’yı F-35 programından çıkarma planını hazırlamış durumda. Pentagon, Türkiye’ye F-35’lerle ilgili sevkiyatları durdurduktan ve Türk firmalarının F-35 parçası üretme süreçlerini askıya aldıktan sonra Shanahan, Ankara’nın F-35’ten çıkarılmasına ilişkin programın ortaklarıyla görüştüklerini teyit etti. Ancak sürecin detayları daha ilgi çekici. Pentagonun Kasım’da Kongreye verdiği raporda Türkiye’nin ürettiği parçalar, Ankara’nın çıkarılmasında söz konusu olabilecek aksaklıklar, yasal ve yargısal durumlar ve bu durumlara ilişkin alınacak tedbirlerin tamamı ele alınıyor ve bu konuda muhtemel tüm senaryolara uygun planlama ortaya açık bir şekilde konuluyor. Pentagondan bir yetkili “Bakan Mattis Temmuz’da bir mektupla Türkiye çıkarıldığında ortaya çıkabilecek aksaklıkları dile getirmişti. Kongre de o zaman bize ‘Gidin ve muhtemel bir duruma karşı tüm tedbirleri alın’ dedi. Biz de bunun üzerine çalıştık” ifadesini kullanmıştır. Bu bağlamda ortak ülkelerle konuşuluyor ve ilginçtir ki bu görüşmeler Türkiye’nin çıkarılıp çıkarılmamasından ziyade çıkarıldığında Türk savunma sanayiinin yaptığı işler ve ürettiği parçaların üretimini kimlerin alabileceği, bunun nasıl ve nerede yapılabileceği yani fizibilitesi üzerine dönüyor. Diğer bir ifadeyle Türkiye’nin çıkarılması sonrasında ortakların tek kaygıları hangi ülkenin veya paydaşın hangi parçayı veya Türkiye’den kalma hangi işi alacağı üzerinedir.

S-400 krizi konusunda altı çizilmesi gereken en önemli hususlardan biri de bu konu ABD için artık üstesinden gelinebilecek teknik bir konu değil bizatihi siyasi bir konudur. ABD’de öyle bir algı oluşturulmuş ki ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantılarında Türkiye’nin özellikle de NATO dışında ve büyük olasılıkla İttifak’a karşı kullanmak üzere S-400 satın aldığı konuşuluyor.

ABD hükümetinin birçok kanadının katkı sağladığı ulusal güvenlikle ilişkili toplantılarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ve NATO ülkelerinin FETÖ darbe girişimine destek verdiğini ve Türkiye’de bir daha darbe girişimi söz konusu olur da NATO bu sefer bu darbeyi fiilen desteklemeye kalkarsa S-400’leri İttifak’a karşı kullanabileceğini düşündüğü tartışılıyor. Bu algının oluşmasındaki en büyük etken FETÖ ve YPG/PKK’ya desteğiyle bilinen düşünce kuruluşları ve Amerikan medyasında sözü dinlenen ancak Türkiye karşıtlığı tartışmasız olan isimlerin propagandasıdır. Örneğin Trump’ın ABD hükümetini aklıselime rücu ettirip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile beraber S-400 krizine el atacağına yönelik Türkiye’nin beklentisinin altı boşaltılmaya çalışılıyor. ABD’nin eski Ankara büyükelçisi ve şu anda FETÖ’ye yakınlığıyla bilinen Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD) uzmanı Eric Edelman ve FDD Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer Wall Street Journal için ortak kaleme aldıkları makalede bu konu üzerine duruyor ve Trump’ın Türkiye’ye asla müsamaha göstermemesi gerektiğini söylüyor. Her bir kelimesi dikkatle seçilmiş ve sanki Trump’a brifing veriyormuş gibi kaleme alınmış makalede Türkiye’nin S-400 alımı “ABD ulusal güvenliğine ciddi bir tehdit” olarak nitelendiriliyor. Makale adeta Trump’ın S-400 konusunda atabileceği adımların önünü alıyor. Diğer taraftan NATO yetkisinde bulunan ABD nükleer silahlarının Türkiye’den çıkarılmasına ilişkin propaganda da yine benzer kurum ve basın kuruluşları üzerinden tartışmaya açılmış durumda. Dolayısıyla Amerikan hükümetinin bu algı zembereğinden çıkıp ABD’nin uzun dönemli stratejik menfaatlerine odaklanması oldukça zor görünüyor. Bu algı aynı zamanda Türkiye’nin de ulusal güvenlik konusundaki kaygılarını ve NATO başta olmak üzere çok uluslu ortaklıklarına bağlı olduğunu anlatmasını neredeyse imkansız kılıyor.

 

Peki, Ya Sonrası?

Türkiye’yi ulusal güvenliği üzerinden baskılamak ABD’nin menfaatine değil. Türkiye bir ateş çemberinde bulunuyor. Bu çemberin bir ucunda Rusya diğer ucunda da ABD var. Küresel siyasetin bu denli çok kutuplara evrildiği bir ortamda ABD’nin mutlak hegemonmuş gibi Türkiye’yi baskılaması sonuç vermez. Bırakın binlerce yıllık devlet geleneği bulunan bir müttefiki ABD’nin Venezuela, Küba ve Kuzey Kore gibi küçük devletlere, İran gibi yıllardır ambargo altındaki bir devlete bile artık hükmü geçmiyor. Ruslar, Suriye’de bitme noktasındaki Esed rejimini ABD’nin pençesinden alarak tekrar diriltiyor. Küresel siyasetinin her perdesinde önünde Rusya ve Çin’i gören ABD’nin Türkiye gibi bir aktörü kaybetme pahasına giriştiği baskı siyasetinin sonuç vereceğini beklemesi Washington’daki hangi aklın karı bilinmiyor ama bu siyasetin sonuç vermesi mümkün değil. Türkiye’nin ekonomik kırılganlıkları söz konusu olabilir ve ABD’nin yürüttüğü bu baskı siyaseti ekonomide belirli bir noktaya kadar etki edebilir ancak ulusal güvenlik stratejisini değiştiremez. Çünkü birincisi Türkiye bölgede kolay alt edilebilecek bir aktör değil. İkincisi ulusal güvenlik stratejisi bölgedeki güvenlik dengesi ve tehditler üzerine kuruludur ki bunlardan taviz veremez. Üçüncüsü de ulusal güvenlik stratejisi yerli savunma sanayii hamlesine hız verecek bir denklemle eşleştirilmiştir. Türkiye artık salt alıcı bir ülke olmak istemediğini yıllardır beyan ediyor, buna yönelik yatırım ve programlar yapıyor. Dolayısıyla milli savunma sanayii hamlesi bölgedeki güvenlik dengeleri ve tehditlerle doğrudan ilişkilidir. Türkiye’yi buradan çevirmek ülkenin bekasına müdahale etmektir.

Küresel düzlemde bir güç difüzyonu söz konusudur. Artık tek bir hegemon değil bölgesel hegemonlar var. ABD de her bölgede hegemonyanın parçalarından biri. ABD, Çin ve Rusya ile girdiği “yeni soğuk savaş”ta stratejisini büyük güç rekabetine göre güncellemiş ve her bölgede ve dahi uzayda Rusya ve Çin’in alanını daraltma çabasına girişmiş durumda. Bu ortamda Türkiye gibi önemli bir aktörün Washington’daki ideolojik odaklarca kaybedilmesi ABD ve Avrupa’ya uzun dönemde büyük zarar verir. Bu baskı siyasetinin ABD ile Türkiye ilişkilerini çözüp çözmeyeceği henüz tartışılıyor ancak Washington ile Ankara arasında daha önce görülmemiş bir güvensizlik inşa ettiği de aşikar.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası