Kriter > Siyaset |

İttihatçı Jakoben Partilerin Kürt Seçmenle İmtihanı


HDP siyaseten Türkiye partisi olmak yerine hem kendisini teröre teslim etmiş hem de Türkiye’nin jakoben partileri ile ittifaka girmiştir. Bugün, HDP’nin içerisine düştüğü duruma bakacak olursak, kaderin cilvesi midir bilinmez, zulme uğrayanlarla zulmedenler ittifak etmiş, demokrasiyi getiren Recep Tayyip Erdoğan’a karşı düşmanlık yapmaktadırlar. Ebetteki bu durumun sosyolojik, siyasi ve tarihi sebepleri vardır.

İttihatçı Jakoben Partilerin Kürt Seçmenle İmtihanı
(Güven Yılmaz/AA)

Bir ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğunda, çözüme kavuşturulması gereken bazı sorunlar vardı. Kuruluş döneminin bütün problemlerini ele almak yerine temel iki konu üzerine odaklanıp, birisi ile ilgili derinleşmek, kanımca bazı kanaatlerin pekişmesi için anlamlı olur. Diyarbakır’da yapmış olduğumuz bir odak gurup toplantısında, Halkların Demokratik Partisi (HDP) adına toplantıya katılan bir temsilci “Türkiye Cumhuriyeti kurulurken iki kesim sistem dışında kaldı. Bunlardan İslamcılar siyaset yoluyla sisteme eklemlendi, Kürtler bu sürecin dışında kaldı” demişti. Bu tespit yerinde bir tespitti.

Doç. Dr. Evren Çelik Wiltse ile birlikte İHH Güneydoğu Raporu’na dibace olması için “Tarih boyunca Kürt raporlarının analizi” makalesini hazırlarken, bütün raporların özeti olacak bir yargıya varmıştık; bu, Cumhuriyet tarihi boyunca Turgut Özal ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) dönemi hariç bölgede hiçbir farklılığın olmadığı idi. İsmet İnönü’nün hazırlayıp Atatürk’e sunduğu ilk raporda, en çarpıcı cümle olarak “Bölge illeri ne duygusal olarak ne de ekonomik olarak bütünün bir parçası olmamıştır” cümlesi geçer ve bütün raporlarda olduğu gibi çözüm önerilerini arka arkaya sıralar.

AK Parti hükümetleri ülkenin kangren olmuş bütün sorumlarını çözmek için bir siyaset birikimi ile politikaya başladı ve büyük oranda kangren olmuş onlarca meseleyi çözüme kavuşturabildi. Askeri vesayetin sonlandırılmasını da çözen AK Parti, Kürt meselesini de benzer bir şekilde çözüme kavuşturacağını düşünmüştü.

Çözüm süreci, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kıymetli fikirlerinden birisidir. Bugün üniter devlet fikrinin güçlenmesi ve ayrılıkçı fikirlerin etkisinin azalmasında, bu sürecin etkisi büyüktür. Bu düşüncelerin gelişmesinde, Suriyeli göçmenlerin devletsiz ve sahipsiz olarak sokaklarda kalmasının da etkisi vardır. Çözüm süreci bölge halkına, PKK terörünün olmadığı zaman diliminde huzur, sükun, yatırım, ekonomi ve geleceğe güvenle bakmanın ne denli mümkün olduğunu göstermiştir.

 

Türkiye’nin Ateşten Gömleği

Recep Tayyip Erdoğan çözüm sürecini başlattığında “ateşten gömlek” giydiğini dillendirmişti. Bu, meselenin tehlike ve zorluğunu ifade eden bir cümle idi. Kürt meselesinde sıkıntıların daha çok iç kamuoyundan geleceği düşünülüyordu. Süreçte yaptığımız araştırmalarda AK Parti ve HDP’li olanların tamamına yakını süreci desteklerken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) yarıya yakını sürece karşı olumlu bir tutum içerisinde idi. Türkiye kamuoyunun sürece olumlu bakması, bir soruyu akla getirmişti. ABD, Avrupa, İran bu sürece nasıl bakıyorlardı? Bugüne kadar dünyaya nizam veren devletlerin, barış sürecinden korkuları ve risk analizleri ne idi?

Suriye iç savaşı Arap Baharı’ndan bağımsız olarak, geleneksel müttefiklik paradigmalarının iflas ettiği, ulus devletlerin güvenlik konusunda kendi başlarına kaldığı, yeni bir düzen kurulana kadar Birinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi bir kaos döneminin başladığını haber verme bakımından oldukça öğretici olmuştur. On yıllık süreç bize, ABD’nin küresel güç imajının yara aldığını, Rusya’nın bir askeri güç olarak yeniden dünya sahnesine çıktığını, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı güvenlik riskine rağmen aldığı tedbirlerle adım adım bir bölgesel güce dönüştüğünü gösterdi.

Suriye iç savaşı öncesi Türkiye, yılda yüzde 10-11 oranında ekonomik büyümeye, Batılı ve Ortadoğulu ülkeler ile olağanüstü iyi ilişiklilere sahip idi. Türkiye, Suriye, Ürdün, Lübnan birlikte ortak pazar kurmaya çalışıyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın bir demeci Tahrir Meydanı’nı allak bullak ediyor, Türkiye yumuşak gücü ile dünyada hiçbir devletin güç yetiremeyeceği kadar nüfuz alanını genişletiyordu. Bu tabloya bakınca içerde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve dışarda sömürge imparatorluğunun bugünkü temsilcileri, bölgeyi Suriye iç savaşına sürüklerken gerçek amaçları, 2011 Türkiye’sini hedef almaktı diye düşünmemek elde değil.

Suriye iç savaşının seyrinin ne tarafa evrileceği belli değilken, İran, ABD ve Esed yönetimi birlikte bir adım atarak, Celal Talabani üzerinden PKK’yı ikna etmiş, Suriye’nin Türkiye sınırlarını PKK’ya devretme karşılığında çözüm sürecinden vazgeçmelerini sağlamıştır. PKK çözüm sürecinden vazgeçip terör eylemlerine başladığı sırada, FETÖ güvenlik bürokrasisinin tamamına hakim olduğu için hiçbir terör örgütünün eylem yapmakta zorlanmayacağı güvensiz bir Türkiye ortamı vardı. Bir gün PKK on ilde birden bomba patlatıyor, DEAŞ ve FETÖ kaos girişimlerine devam ediyor, bütün bu olup bitenler karşısında AK Parti’de büyük kafa karışıklığı yaşanıyordu. Parti içerisinde Başbakanın içine düşmüş olduğu siyasi rekabet ve liderlik tutkusu, bütün bu olup bitenlerin anlaşılmasını zorlaştırıyordu. Bir yönüyle kendisi ve etrafında kümelenen cahil danışman güruhun siyasi derinlik isteyen çetrefilli konuları okuma kabiliyeti yoktu. Çözüm sürecini sabote eden PKK, bu konuda hükümeti suçlamaktan da geri durmadı. Bu konuda sağlıklı bir açıklama ancak Kobani olaylarının yıldönümünde Recep Tayyip Erdoğan tarafından, bir yıl sonra yapılmıştır.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu CHP Genel Merkezi'nde ziyaret etti. Görüşme sonrasında gerçekleştirilen basın toplantısına Kılıçdaroğlu ve diğer CHP’liler katılmadı. (Ali Balıkçı/AA, 5 Şubat 2021)

 

PKK bölge halkı için tarihi bir fırsat olan çözüm sürecinden vazgeçtiği gibi, küresel güçlerin ve İran’ın akıl hocalığında, kent merkezlerinde çukurlar kazarak Türkiye’den toprak koparma girişiminde bulunmuştur. İl il özerklik ilan girişimi, ancak 15-20 kişilik guruplarla yapılabiliyor ve sağduyulu bölge insanı PKK’ya bilinçli ilk tepkisini göstermeye başlamış oluyordu. Çukur eylemlerinden sonra bu tepki daha belirgin hale gelecekti. O günden sonra Güneydoğu Anadolu’da halk PKK’nın hiçbir eylem çağrısına cevap vermemiştir. Ayrıca HDP’nin hiçbir mitingine kalabalık halinde katılmamıştır. Bu tepkinin arka planında üç şeyin etkili olduğunu düşünüyorum:

  1. PKK çözüm sürecini küresel güçlerin ve İran’ın isteği doğrultusunda Suriye’de elde edeceği imkan karşılığında satmıştır.
  2. Çukur eylemlerinde evleri mevzi olarak kullanmak için Kürt vatandaşların hanesine tecavüz etmiştir. Kendi çocukları lüks semtlerde refah içerisinde yaşarken, gariban Kürt çocuklarını çocuk yaşta ölüme sürüklemiştir.
  3. HDP siyaseten Türkiye partisi olmak yerine hem kendisini teröre teslim etmiş hem de Türkiye’nin jakoben partileri ile ittifaka girmiştir.

Bugün, HDP’nin içerisine düştüğü duruma bakacak olursak, kaderin cilvesi midir bilinmez, zulme uğrayanlarla zulmedenler ittifak etmiş, demokrasiyi getiren Recep Tayyip Erdoğan’a karşı düşmanlık yapmaktadırlar. Ebetteki bu durumun sosyolojik, siyasi ve tarihsel sebepleri vardır.

 

Travmadan Sonrası

Türkiye’nin Suriye iç savaşında içine düşmüş olduğu açmazda, siyasal kararların alınmasına altlık teşkil eden askeri stratejik bilgi kaynaklarının FETÖ’nün elinde olması ve Türkiye düşmanlarının lehine kullanılmasının, bu olup biteni okuyacak basiretten yoksun bir dışişleri bakanının varlığının, çözüm sürecinde PKK’nın devlet zaafından istifade ederek zayıflamak yerine güç kazanmasının ve süreçlerin tamamında hıyanet içerisinde olan FETÖ bürokrasisinin etkisi büyüktür. Reyhanlı saldırısını veya DEAŞ’ın PKK’ya saldırdığı izlenimini vererek Türkiye içerisinde kaos çıkarmayı hedefleyen birkaç saldırısını okumak, olan biteni anlamak için yeterlidir.

FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’de taşların yerine oturması bakımından oldukça önemlidir. Darbeden hemen sonra dünyanın başına süper güçlerin bela ettiği DEAŞ’a karşı Suriye’de Fırat Kalkanı Harekatı başlatıldı. Bu harekat Kobani günlerinde yapılabilseydi bölgede konjonktür değişebilirdi. Ardından günde onlarca şehirde eş zamanlı terör eylemi yapan PKK’ya karşı operasyonlar başladı. Bir yönüyle devlet yeniden kuruluyordu. Karşı karşıya kalınan durum ancak travma ile tanımlanabilirdi. Devletin karşı karşıya kaldığı büyük tehdit AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi’ni yakınlaştırdı. Yönetimde iki başlılığı ortadan kaldıracak sistem değişikliği ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve seçim Cumhur İttifakı’nın başarısı ile sonuçlandı.

 

Muhalefet Partilerinin Değişmeyen Sorunu

Türkiye’de muhalefet partilerinin tümünün yirmi yıldır değişmeyen bir sorunu var. Bu temel sorun, hiçbir partinin siyaset üretememesidir. Fakat partilerin başardığı bir mesele var, siyaset üretmek yerine Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığını merkeze alarak, bütün siyasetlerini buraya odaklamak. Her parti için bu karşıtlığın başka bir anlamı olmakla beraber, Millet İttifakı’nın bir parçası haline gelen HDP için siyasal anlamda iç içe geçmiş travmaları da beraberinde getirmektedir.

Yazının başlığını hatırlayacak olursak, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurduğunda varmak istediği yer tam bağımsız bir ülke olarak gelişmiş Avrupa ülkelerindeki demokrasi seviyesini yakalamaktı. Tek parti dönemi İsmet İnönü’nün temsilinde İtalyan faşizmi ve Alman Nazi uygulamasından çok etkilenmiştir. Kurucunun beklentisinin aksine, devletin birçok konudaki uygulamaları kötü örnekten etkilenmiştir. CHP’nin kodları böyle şekillenirken, milliyetçi cephede önemli bir ayrışma olmuş, MHP’nin içeresinden iki parti çıkmıştır. Milliyetçilerin içerisinde bir “Ocak” ülkücülüğü bir de soğuk savaş döneminde NATO konseptinde çalışmış bir damar vardı. Zannımca “Ocak” ülkücüleri MHP’de kaldı. Konseptle çalışanlar İYİ Parti’yi kurdu. Böylelikle ittihatçı iki parti zihniyet olarak birbirlerine oldukça yakınlaştılar.

Büyük soruya gelecek olursak Kürtler kuruluştan bugüne kadar sistem tarafından zulme uğradığını düşünmekteler; oysa devlet kuruluş itibari ile CHP ile özdeştir. Şimdi bu ittihatçı ve tek parti döneminde zihinsel kalıpları şekillenmiş yönetici sınıfla Kürt meselesinin hangi veçhesine çözüm aranacaktır? Siyaset üretimi bakımından HDP de mevcut partilerden daha sorunlu bir durumdadır. Ne Türkiye partisi olabilmektedir ne de oy aldığı seçmene karşı sorumluluk duygusu taşımaktadır. PKK, Türkiye’de oldukça zayıflamasına karşın siyasal anlamda bir varlık göstermemek için elinden gelen her türlü çabayı göstermektedir.

TSK ve emniyet unsurlarının operasyonları
Şırnak, Silopi’de  TSK ve emniyet unsurlarının gerçekleştirdiği operasyonlarda PKK’nın okulları karargah yaptığı, mahallelere hendekler kazıp barikatlar kurduğu ve sokaklara el yapımı patlayıcılar döşeyerek ilçeye zarar verdiği ortaya çıkmıştı. (AA, 25 Aralık 2015)

 

İki İttihatçı Parti ile HDP’nin Birlikteliği Ne Getirir?

Yirmi yıllık iktidar döneninde AK Parti İzmir ile Diyarbakır’ı eşitlemiştir. Hatta hükümet yatırımlarında Güneydoğu Anadolu pozitif ayrımcılıkla öne geçmiştir. Devlet terörle mücadele ederken, 12 Eylül döneminin aksine halkı örselememiştir. Devlet kurumlarındaki uygulamalar devletin bütününde ne ise aynı seviyeye getirilmiştir. Kürtçe TV açılmış, bazı üniversitelerde Kürt enstitüleri kurulmuş, ana dilde eğitim konusunda bazı adımlar atılmış, faili meçhuller soruşturmaya tabi tutulmuş, köye dönüş yasası çıkarılarak maddi kayba uğrayanların zararları tazmin edilmiş, insan hakları alanında onlarca iyileştirici kanun çıkarılmıştır. Esed, DEAŞ ve PYD’nin zulmünden kaçan en az 500 bin Suriyeli Kürt devlet tarafından misafir edilmiştir. Onlara hiçbir ayrım yapmadan hizmet etmiş bir hükümet karşısında Kürt meselesi hakkında iki ittihatçı ile HDP hangi konuda eleştiri getirip, demokrasi adına ne talep edebilecektir?

2023 seçimlerine giderken Cumhur İttifakı devletin sert gücü ile elde ettiği genişlemeyi ve var olan gücü, daha iyi demokrasi, daha iyi diplomasi, daha iyi ekonomi ile sürdürülebilir hale getirmeye çalışacak, Türkiye’de oluşacak demokratik iklim içerisinde Kürt meselesinin eksik yanları da bu iklimin bir unsuru gibi okunabilecektir. Sayın Cumhurbaşkanı devleti temsil sıfatı ile “Çözüm sürecinin arkasındayım” diye bir cümle kurarken, Meral Akşener “HDP’yi PKK gibi görüyorum” diyen bir ortaklık psikolojisi içerisinde bulunacak, buna karşılık CHP genel merkezine giden HDP’liler ekran önüne geçtiklerinde yanlarında CHP’li yöneticilerin olmadığını göreceklerdi. Siyaset çoğu zaman bir cümlenin ve bir fotoğraf karesinin yansımasıdır.

PKK’nın bu kadar zayıfladığı, Afganistan örneğinde olduğu gibi ABD’nin kendi namı hesabına çalışanları çok kolay terk ettiği bir dünyada, Kürt seçmen ile iki ittihatçı partinin imtihanının nasıl şekilleneceğini görmüş olacağız. HDP’nin Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığına sığınmasının asıl sebebi ise geniş bir kitlenin hala Kürt meselesinde fayda üreten tek liderin Recep Tayyip Erdoğan olduğuna inanmasıdır. HDP seçmeninin yüzde 30’u terör dahil birçok meselede AK Parti gibi refleks göstermektedir.

Bu ülkedeki her sorun ülkemizin sorundur. Yapıcı olup birlik ve beraberlik üzerinden bir dil kurmaya ısrarla devam etmek lazım gelir. Sonrasında, Mevla görelim neyler...

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası