Kriter > Dosya > Dosya / Doğu Akdeniz'de Soğuk Savaş |

Küresel Enerji Mücadelesi


2019’da bölgede yer alan aktörler arasında düzenlenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na Türkiye ve KKTC’nin davet edilmemesi söz konusu platformun ne kadar sürdürülebilir bir yapı olacağı konusunda soru işaretleri barındırıyor.

Küresel Enerji Mücadelesi
Azerbaycan’dan Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nde (TANAP) yürütülen çalışmalar, 4 Mayıs 2016

Zengin doğal gaz rezervleriyle son yıllarda bölgesel ve küresel enerji aktörlerinin ilgi odağı haline gelen Doğu Akdeniz Havzası her geçen gün yeni gelişmelere ev sahipliği yapmaktadır. Rezervlerini artırarak kaynaklarını dış pazarlara açmak isteyen Doğu Akdeniz ülkeleri bölgesel enerji denkleminde söz sahibi ülke konumuna gelme ve aynı zamanda uluslararası enerji piyasalarına entegre olma arayışları içinde kaynak arama çalışmalarına hızla devam etmektedir. Keşfedilen rezervlerle bölgenin enerji potansiyeli artarken dünyanın önemli enerji talep pazarlarına da kaynak ihtiyaçlarını karşılama konusunda ciddi bir avantaj sağlanmaktadır. Bu pazarlar içerisinde de başta Avrupa ülkeleri gelmektedir. Avrupa ülkelerinin doğal gaz talebinin yükselişte olduğu günümüzde enerji arz güvenliği son derece önemli bir mesele haline gelmiş ve Avrupa ülkeleri kaynak ülke çeşitliliğine giderek alternatif enerji transfer projelerine daha hassasiyetle yaklaşmıştır.

 

Enerji Görünümü

Doğu Akdeniz’de zengin enerji kaynaklarını içerisinde barındıran bölge Levant Havzası olarak adlandırılmaktadır. Levant Havzası Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Gazze Şeridi, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Akdeniz’deki sahalarını içerisine alan bölgedir. Bu havzanın 3,4 trilyon metreküp doğal gaz rezerv kapasitesine sahip olduğu bilinmektedir. Levant Havzası’ndaki ilk geniş çaplı doğal gaz keşifleri 2009’da İsrail sularında gerçekleşmiştir. İsrail sahalarındaki 509 milyar metreküp kapasitesiyle en büyük doğal gaz sahası olan Leviathan 2010’da keşfedilmiştir. 2011’de bölgede yer alan GKRY 198 milyar metreküp doğal gaz kapasitesine sahip Afrodit sahasının keşfini gerçekleştirmiştir. 2015’te de Mısır sularında bu havzanın en geniş doğal gaz rezervlerini barındıran 850 milyar metreküp doğal gaz kapasitesine sahip Zohr sahası keşfedilmiştir. 2010’dan itibaren bölgedeki keşiflerin miktarındaki artış çalışmaların daha da hız kazanmasına neden olmuştur.

Arama çalışmalarının yanında bölgenin diğer bir önemli meselesini transfer güzergahları oluşturuyor. Çünkü kaynak sahibi ülkelerin nihai amacı bu kaynakları pazara ulaştırarak gelir sağlamaktır. Kaynakların transferi konusunda bugüne kadar bölge ülkeleri arasında çeşitli görüşmeler gerçekleşmiş ve anlaşmalar imzalanmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen Doğu Akdeniz’de hala enerji kaynaklarının transferi konusunda nihai bir çözüm yolu bulunamamıştır. Bu kapsamda ilk olarak akla gelen “Enerji kaynakları Doğu Akdeniz ülkelerine bir refah yolu mu sunuyor yoksa anlaşmazlığa mı sürüklüyor?” sorusudur. Gelinen noktada varılan anlaşmaların hala neticeye kavuşmadığı bölge ülkelerinin kendi içinde devam eden istikrarsızlıkların mevcudiyetini koruduğu görünüyor. Yani Doğu Akdeniz ülkeleri kaynak sahibi olmanın avantajını hala kullanabilmiş değiller. Ayrıca Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını iki başlıkta ele almakta fayda var; birincisi kaynakların hukuki diğeri de ekonomik boyutu olarak değerlendirilebilir.

 

Hukuki Statü Sorunu

Doğu Akdeniz havzasında enerji kaynaklarının keşfedilmeye başlamasıyla uluslararası enerji şirketleri bölgede yer almaya başlamış ve havza uluslararası enerji aktörleri için daha da görünür bir hale gelmiştir. Bu araştırmaların daha geniş çaplı bir hal almasıyla Doğu Akdeniz’deki araştırma sahalarına dair hukuki statü meselesi de ön plana çıkmıştır. Bölgede hukuki statü meselesinin en fazla tartışmaya açıldığı sahalar GKRY’nin kendi münhasır ekonomik bölgesi (MEB) olduğunu iddia ettiği alanlardır.

GKRY, Doğu Akdeniz’de hukuka aykırı alanlarda arama çalışmalarında bulunarak bölgede hukuki statü meselesini çıkmaza sürüklemiştir. Kendi MEB’i ilan ettiği alanın İsrail, Mısır ve Lübnan sularına sınırı bulunmaktadır. GKRY sınır komşusu ülkelerle anlaşma imzalayarak söz konusu sahayı kendi ulusal suları ilan etmiştir. 2003, 2007 ve 2010’da bu ülkelerle ayrı ayrı anlaşma imzalayarak hem bölgede kaynak arama faaliyetlerini hızlandırmış hem de bu sahaların uluslararası konsorsiyumlara açılmasını sağlamıştır. Nitekim GKRY’ye ait Afrodit sahasının keşfi de 2011’de gerçekleşmiştir. GKRY’nin Akdeniz’de tek taraflı aldığı bu kararın KKTC’yi devre dışı bırakma amacı taşıdığı son derece açıktır. KKTC’nin bu alanlarda hiçbir hak iddia etmemesi için izlenen bu yol ayrıca uluslararası hukuk kurallarına da aykırı düşmektedir. Dolayısıyla GKRY’nin bu aykırılığı sürdürmeye daha ne kadar devam edeceği ve KKTC’nin bölgedeki rolünün aktif hale getirilmesi konusunda yeni stratejilere ihtiyaç olup olmadığı da ayrı bir soru olarak değerlendirilebilir.

Türkiye bölgede KKTC’nin haklarını korumak adına son derece aktif faaliyetlerde bulunmakdır. Ancak gelinen nokta itibarıyla GKRY’nin hem bölge ülkeleriyle gerçekleştirdiği temaslar hem de Avrupa’nın desteğiyle sınırlarını zorladığı görülmektedir. Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları bakımından zengin bir potansiyele sahip olması bölge aktörlerinin her geçen gün daha da iştahlarını açmakta ve Avrupa ülkelerinin de bölgeye yönelik umutlarını diri tutmaktadır. Bugün bölgede birden fazla aktörün yer almasının arkasındaki en temel gerekçe de budur.

Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya kurulması planlanan doğal gaz boru hattını görüşmek üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nicos Anastasiades, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras 20 Mart’ta İsrail’de bir araya geldi.

 

 

Ekonomik Boyut

Doğu Akdeniz kaynak bakımından zengin potansiyele sahip olan ve yoğun arama çalışmalarının gerçekleştiği bir bölge olmasına rağmen bugün hala bu bölgedeki kaynakların nereye ve nasıl transfer edileceği konusunda somut bir adım atılabilmiş değildir. Bölge ülkeleri arasında yıllardır süregelen müzakereler ve imzalanan anlaşmaların henüz bir neticeye kavuşmaması nedeniyle kaynaklar ekonomiye kazandırılamıyor. Hatta bu durum gitgide Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının atıl bir yapıya dönüşmesine neden oluyor.

Bu kaynakların transferi konusunda bölge ülkeleri tarafından ortaya atılan birden fazla senaryo bulunuyor. East-Med Boru Hattı Projesi finansman konusunda AB destekli bir proje olması ve AB pazarına doğrudan boru hattıyla ulaşması nedeniyle transfer rotaları arasında en fazla gündemde yer alanıdır. Bu proje GKRY ve İsrail sahalarındaki doğal gazın Akdeniz’de inşa edilecek bir boru hattıyla Yunanistan’a ve buradan da Avrupa pazarına ulaşmasını hedefliyor. Projenin hayata geçirilmesine yönelik yetkililer sık sık bir araya gelerek konuya dair açıklamalar yaptıkları halde bugüne kadar atılmış herhangi bir somut adım bulunmuyor. Kasım 2018’de GKRY, Yunanistan ve İsrail aralarında iş birliği anlaşması imzalamış olup 2 bin kilometre uzunluğunda dünyanın en uzun ve derin boru hattını inşa etmeye hazırlandıklarını belirttiler. Bu durum maliyet açısından son derece yüklü bir proje olduğunu gösterirken boru hattının doğal gaz taşıma kapasitesi göz önüne alındığında bu yatırımın ne derece verimli olduğunu da ayrı bir tartışma konusu olarak değerlendirmek gerekiyor.

AB’nin, East-Med projesinin tüm maliyetlerini göze alarak finansman konusunda farklı arayışlar içerisine girmesinin en temel gerekçesi doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma isteğidir. AB’nin enerji arz güvenliğini sağlama konusunda Doğu Akdeniz kaynakları kritik bir role sahiptir. Bu yüzden AB ülkeleri her fırsatta bu projeye vurgu yaparak bölgede aktif politika izleme ve bölgeye yönelik planlarını gerçekleştirme çabası içerisindeler. Tabi bir yandan da Rusya’ya karşı Doğu Akdeniz’in alternatif güzergah olması kozunu her zaman elinde tutmak istedikleri söylenebilir.

Kaynakların transferine yönelik bölgede dikkat çeken bir diğer anlaşma GKRY ve Mısır arasında Eylül 2018’de gerçekleşmiştir. Bu anlaşma kapsamında GKRY’ye ait Afrodit sahasındaki doğal gazın boru hattıyla Mısır’daki doğal gaz sıvılaştırma terminaline taşınması planlanıyor. Böylece GKRY’nin doğal gazını Mısır üzerinden LNG olarak pazara sunması öngörülüyor. Aslında bu adım Doğu Akdeniz gazının geleceği konusunda bugüne kadar atılan en somut adım olarak değerlendirilebilir.

2019’da bölgede yer alan aktörler arasında düzenlenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu Mısır, GKRY, Yunanistan, İsrail, Ürdün, İtalya ve Filistin enerji bakanlarının katılımıyla bölgedeki kaynakların üretim, tüketim ve transferinin ele alındığı, bugüne kadar bir araya gelen en geniş çaplı platformlardan biri olarak değerlendirilebilir. Ancak bu foruma bölgenin en önemli aktörlerinden olan Türkiye ve KKTC’nin davet edilmemesi söz konusu platformun ne kadar sürdürülebilir bir yapı olacağı konusunda soru işaretleri barındırıyor. Enerji arz güvenliği konusunda bölgede son derece önemli bir role sahip olan ve aynı zamanda enerji ticaretine yön veren Türkiye’nin devre dışı bırakıldığı bu ortaklık Doğu Akdeniz gazını fırsat ve avantajlardan daha da uzaklaştıracak gibi görünüyor.

Dolayısıyla şu anda Doğu Akdeniz için en önemli konuyu kaynakların ekonomiye kazandırılması oluşturuyor. Yeni kaynakların keşfi ve havzanın doğal gaz potansiyelindeki gelişmeler elbette önemli ancak pazara uygun bir transfer rotası inşa edememiş bu ülkelerin enerji arz güvenliği sağlamada etkili bir güce sahip olmadıkları açık bir şekilde görülüyor. Bölgeden Avrupa pazarına ulaşması için planlanan bir enerji transfer güzergahı için Türkiye’nin en ideal rota olduğunu göz ardı eden bu ülkelerin çözüm arayışları önümüzdeki süreçte de muhtemelen devam edecek. Türkiye için önemli olan ise bölgedeki gücünü arama yaptığı alanlardaki doğal gaz keşifleriyle desteklemek ve bölgedeki enerji denkleminin en kritik aktörü konumuna gelmektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası