Kriter > Dosya > Dosya / Küresel Ekonomideki Dönüşüm |

Neoliberalizmin Bitmeyen Krizleri


1997’deki Asya Krizi, 2008’in Küresel Finansal Krizi ve Güney Asya’da bu yıl hareketlenen borç krizi eğilimi gibi örneklerden de anlaşılabileceği üzere dünyanın yaşadığı farklı tecrübeler, neoliberal reçeteleri yeniden düşünme gereğini ortaya koyuyor. 2020’de 226 trilyon dolara (bir önceki yılın yüzde 28 fazlası) yükselen küresel borç stoku, 2022’de 305 trilyon dolara ulaştı.

Neoliberalizmin Bitmeyen Krizleri

1980 sonrasının neoliberal egemenliğine öncülük eden Washington Konsensüsü ile Latin Amerika başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelere (GOÜ) önerilen reçete, Batı’nın fazlasıyla işine gelirken; GOÜ’ler ise süreklilik arz edecek borç-kur rezerv krizleri dönemine adım attılar. “One size fits all” bakış açısı ile tüm ülkelere aynı ekonomi reçetesini sunan Washington merkezli uluslararası kuruluşlar, ABD ve zengin liberal Batılı ülkeler, dünyanın geri kalanından akan gelirlerin tadını çıkarmaya başladılar.

Bu dönemde hızlanan ve Batı’nın fazlasıyla işine yarayacak mali ve finansal serbestleşme sürecinin, bizi bugün getirdiği noktanın derinlemesine bir analizi gerekiyor. Bugün gelinen noktada, bir yandan yeni bir küresel resesyon riskine karşı uyarılar çoğalırken öte yandan özellikle de 2022’nin yazından itibaren, yeni bir borç krizi ikazları artıyor. Nitekim, pandemi dönemi borçlanmaları, son dönemdeki parasal sıkılaştırma adımları ve döviz cinsi borçların artan maliyetleri nedeniyle GOÜ’ler ve az gelişmiş ülkelerin yeni bir borç krizinin kapısında olduğu yönünde işaretler geliyor.

1997’deki Asya Krizi, 2008’in Küresel Finansal Krizi ve Güney Asya’da bu yıl hareketlenen borç krizi eğilimi gibi örneklerden de anlaşılabileceği üzere dünyanın yaşadığı farklı tecrübeler, neoliberal reçeteleri yeniden düşünme gereğini ortaya koyuyor. Nitekim, IMF’ye göre küresel borç stoku da 2020’de 226 trilyon dolara (bir önceki yılın yüzde 28 fazlası) yükselirken (küresel GSYH’nin yüzde 256’sı); Uluslararası Finans Enstitüsü’ne (IIF) göre ise küresel borç stoku 2022’de 305 trilyon dolara çıktı.

ŞEKİL 1. KÜRESEL BORÇ TOPLAMI VE BORÇ/GSYH ORANLARI

 

Washington Konsensüsü sonrası finansal ve mali serbestleşme sürecinden, oluşan rehavetten Batı da nasibini aldı elbette. Pandemi döneminin kamu desteklerinin de etkisiyle gelişmiş ülkelerde (GÜ) yeni borç krizleri mümkün. Çok düşük büyüme ve yüksek enflasyon oranları yeni krizler getirebilir. GÜ’ler (ABD ve AB gibi) daha fazla fon çekmek için adım adım faizleri artırma sürecine de girmiş durumdalar.

Türkiye ise bugün OECD üyeleri arasında, kamu borcunun milli gelire oranının (yüzde 43 ile) en düşük olduğu 3. ülke konumunda. Kamu borcu/GSYH oranı geçen yıl (2021’de) yüzde 41,6 idi. 2008’deki Küresel Finansal Kriz, 2020’de pandemi ve 2022’nin Rusya-Ukrayna Savaşı döneminin genişlemeci politikalarına ve ciddi kamu sübvansiyonlarına rağmen, kamu borcu ve mali disiplin noktasında iplerin kopmamış olması takdiri hak ediyor.

 

Asya Ekonomilerinin İlk Günahı ve Borç Krizleri

Daha büyük resimde, dünyanın enerji ve gıda krizi ile baş etmeye çalıştığı, enflasyonist sürecin yeni bir sıkılaştırma adımı ile bastırılmaya çalışıldığı, savaş ve pandemi kapanmalarının eksik olmadığı, ABD ve Avrupa’dan Çin’e kadar birçok bölgede resesyon endişelerinin gerçeğe dönüşmeye başladığı bir dönemde bugün Güney Asya’daki (Hindistan’ı çevreleyen) GOÜ’ler yeni bir borç ve ödemeler krizi sorunu ile baş başalar.

Söz konusu ülkeler ve daha genelde de GOÜ’ler, özellikle de son birkaç on yılda, neoliberal politikalarla, adım adım dış finansmana dayalı kalkınmaya zorlandı, borç yükleri sürekli arttı. Bu sebeple GOÜ’ler finansal krizlere daha açıklar ve kur oynaklığı, faiz şokları gibi dış etkilerle de krizler kaçınılmaz hale geliyor. Ancak bugünün GOÜ borç krizi özünde dış borçlar, rezervlerin tükenişi ve ödemeler dengesi açıkları ile ilgilidir. Bu da son birkaç on yılın neoliberal politikalarını yeniden düşünme gereğini ortaya çıkarıyor.

Bu noktada, 1990’ların sonundaki Asya Krizi sonrası ortaya çıkan “ilk günah” argümanı özel önem kazanıyor. İlk günah, teoride, yabancı para cinsinden borçlanma gereğini ifade eder. Yani kısa vadede siyasi saikler veya kısa vadeli diğer avantajları düşünerek, orta ve uzun vadeli yüksek kur ve faiz riskleri almak olarak açıklanabilir. Orijinal günah (ilk günah) argümanında, ülkeler kendi para birimleri ile borçlanamamakta, uluslararası ticarete dayalı ödemelerini dahi kendi para birimleri ile yapamamaktadır.

Söz konusu Güney Asya’daki ülkelerin de neredeyse tamamının en belirgin ortak özellikleri, Çin’in Kuşak-Yol projesi kapsamında altyapıya yönelik karşı konulmaz tekliflerle gelen yüklü krediler kullanmaları ve Çin’e borçlanmalarıdır. Çin bu kapsamda en azından 70 farklı ülkede altyapıyı geliştirme projeleri hayata geçirmiştir.

Sri Lanka, Pakistan ve Bangladeş IMF’den borç isteyen en son Asya ülkeleri oldu. Örneğin, bölge ülkelerinden Sri Lanka, son 70 yılın en ağır krizi ile baş etmeye çalışıyor. Döviz rezervi kalmayan Sri Lanka, Mayıs 2022’de 50 milyar dolarlık dış borçlarını ödeyemedi ve temerrüde düştü. Bugün IMF ile 17. ekonomik istikrar planı yolunda olan Sri Lanka, aynı zamanda, meşhur Washington Konsensüsü ile neoliberal politikaları benimseyen ilk ülkelerden biriydi.

Borsa
(XINHUA/AA)

 

Krizin Anatomisi

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali emtia fiyatlarını artırarak; emtiada dışa bağımlı Güneydoğu Asya ülkelerinin rezervlerini önemli oranda geriletti. Özellikle de gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlar, son dönemde, düşük ve orta gelirli birçok Güney Asya ülkesinde (ödemeler ve dış borç alanında) krizlere yol açmış durumda. Azalan rezervler ve artan enerji fiyatları, temel ithalat ürünlerine erişimi dahi zorlaştırıyor.

Çin’in Kuşak-Yol gibi projeler üzerinden sürdürdüğü borçlandır ve sıkıştır (Debt-Trap diplomacy) politikasının da özellikle Güney Asya ülkelerinde işe yaradığı anlaşılıyor. Bu Kuşak-Yol kredileri, birçok Asya ülkesini borç krizine sokmuş durumda. Ödemeler dengesi açıkları, tüketim kültürü ve sürekli artan borçlar süreci daha fazla zorlaştırırken; dış finansman ile açıkları kapatma eğilimi yine zengin ülkelerin ve Çin gibi küresel güçlerin kasasına refah ve gelir pompalıyor.

Daha önce IMF ve Dünya Bankası gibi Washington merkezli kurumlar üzerinden yürütülen borçlandırma sürecine bu defa, küresel sistemin merkezine oturan Çin merkezli borçlandırma stratejisi oturdu. Çin, söz konusu Güney Asya ülkelerine verdiği bu altyapı kredileri ile hem kendi ticari ağını hem de jeopolitik ve jeoekonomik konumunu güçlendiriyor.

Öte yandan, pandemi döneminin kamu sübvansiyonları ve doğrudan destekleri de tüm dünyada borç yüklerini ciddi anlamda ağırlaştırdı. Kovid-19 pandemisi özellikle GOÜ’lerde, finansal şartları oldukça zorlaştırdı, borç yüklerini de ciddi anlamda büyüttü. Bunun yanı sıra, bölge ülkelerinin çoğunun önemli bir döviz kaynağı olan yurt dışında çalışanlardan gelen döviz kazançlarını da Kovid-19 pandemisi küçültürken, devletlerin rezervlerini de düşürdü.

Hindistan’ı çevreleyen nispeten düşük kişi başı gelirli birçok ülke; bugün fiyat oynaklıkları, yüksek dış borçlar, tarihi düşük rezervlerin ve siyasi istikrarsızlıkların getirdiği finansal oynaklıklarla mücadele ediyor. Pandemi, enerji ve gıda krizi de bu bölgelerde üretimi olumsuz etkiliyor. Yerel para birimlerinin adım adım gerileyen değeri ve kaybolan güveni, içeride de adım adım dolarizasyonu beraberinde getiriyor.

 

Sonuç

1997’deki Asya Mali Krizi döneminde de Asya ekonomileri yanlış liberalleşme politikası ile yüksek kısa vadeli dış borçlar biriktirmiş, rezervler ise çok sınırlı kalmıştı. Kur volatilitesi de bu oynaklıkları ve olumsuzlukları haddinden fazla ve hızlıca etkilemişti. Bugün de yüzde yüz benzemese de büyük oranda aynı senaryo devrede; (ezici çoğunluğu Hindistan’ı çevreleyen) Güney Asya ülkeleri yüksek borçlar, düşük rezervler, finansman ihtiyacı sorunu ile karşı karşıyalar.

Güney Asya’da yüksek enflasyon, enerji ve gıda krizi, pandemi etkisi ile birlikte 1997’deki gibi -Batı’daki faiz artışlarının da etkisiyle- likidite akışı da durunca, rezervler erimeye, kur hareketleri artmaya ve döviz eksikliği daha derinden hissedilmeye başlandı. Asya ekonomilerindeki bu ciddi ekonomik darboğaz büyüyerek bölgesel bir ekonomik krize dönüşme ihtimali taşıyor. Ancak bugün 1997’deki eksikleri kapayan ve göz boyayan bir kalkınma hikayesi de yok.

Kim bilir, belki de bugünkü krizle birlikte küresel sistemin merkezindeki müreffeh ülkelerin masrafsız ve çoğu zaman da sınır tanımadan bastıkları paralarla oluşturdukları rehavetin, ama özünde GOÜ’ler gibi kendileri dışında kalan dünyadan aldıkları faizsiz kredilerin kritiğinin de artacağı; her bölgenin ve her ülkenin artık kendi bacağından asılacağı, kendi kaderine yön vereceği yeni bir dönemeçteyiz. Bu açıdan da neoliberalizmin derinlemesine sorgulanması ve iyi bir kritiğinin bir kez daha yapılması gerekiyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası