Kriter > Dosya > Dosya / Enerji |

Rusya-Ukrayna Savaşı Bağlamında AB-Rusya Enerji İş Birliğinde Yaşanan Kopuş: Kış Geldi!


Rusya Ukrayna’ya yönelik ilhak girişiminden ziyade Donetsk ve Luhansk ile sınırlı kalacak bir operasyonla yetinseydi, Batının reaksiyonu cılız olacaktı. Avrupa’nın haritasını ve enerji jeopolitiğini baştan aşağı değiştirecek işgal hamlesi, Batı dünyası tarafından topyekun reddedildi ve Rusya-AB enerji ilişkilerini kopma boyutuna taşıdı.

Rusya-Ukrayna Savaşı Bağlamında AB-Rusya Enerji İş Birliğinde Yaşanan Kopuş Kış
Almanya'nın Baltık kıyısındaki Lubmin'deki Kuzey Akım 2 gaz alım istasyonunun görünümü. Almanya, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından Kuzey Akım 2 boru hattını durdurdu. (Abdulhamid Hoşbaş/AA, 23 Şubat 2022)

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın patlak vermesi, enerjiyi özellikle de petrol ve doğal gazı, küresel gündemin en üst sıralarına taşıdı. Uluslararası sistemde kalıcı değişimleri beraberinde getirmeye namzet bu savaş, bir diğer boyutuyla Rusya ve AB arasındaki, kökleri Sovyetler Birliği'ne kadar giden enerji iş birliğini de kopma noktasına taşıdı. Bir yandan, Rus doğal gazına hızlı bir alternatif geliştiremeyen AB ülkeleri yüksek doğal gaz ve enerji fiyatları, yüksek enflasyon ve ekonomik yavaşlama ile mücadele ederken, diğer yandan Rusya her sene ortalama 150 milyar metreküp doğal gaz sattığı en önemli pazarı kalıcı olarak kaybetmek üzere. Bu durumun en büyük kazananı başta ABD olmak üzere LNG ihracatçısı ülkeler olurken, en büyük kaybedenler olarak Ukrayna ve AB söylenebilir. Türkiye gibi net doğal gaz ve petrol ithalatçısı ülkeler ise yüksek enerji fiyatları nedeniyle ekonomik olarak negatif etkilenenler arasında sayılabilir. Ancak, ülkemiz her ne kadar ekonomik olarak negatif etkilenenler grubunda olsa da son yıllarda gerçekleştirilen doğal gaz altyapı yatırımları sayesinde, bu kışı ciddi arz problemleri yaşamadan atlatmamız kuvvetle muhtemel görünüyor.

 

Rusya-AB Enerji İş Birliğinin Temelleri

Son yıllarda çoğunlukla Ukrayna-Rusya arasında yaşanan krizlerle gündeme gelen AB-Rusya doğal gaz ticareti, literatürde de ağırlıklı olarak Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonraki dönemlere ilişkin gelişmelerle ele alınıyor. Halbuki, iki aktör arasındaki enerji iş birliğinin başlangıcı daha gerilere gidiyor. 1968’de Avusturya’nın Çekoslovakya üzerinden Rus gazı alması, AB ve Rusya’nın selefleri olan Avrupa Ekonomik Topluluğu ile SSCB arasındaki ilk gaz ticareti olarak kayıtlara geçmişti. Müteakip süreçte, Kuzey Batı Avrupa ile SSCB arasındaki ticari ilişkiler artarak devam etmişti. Bu bağlamda, SSCB’nin ana stratejisi, doğal gaz ticareti ile oluşturulacak karşılıklı bağımlılık çerçevesinde, Transatlantik ilişkilerin derinleşmesini yavaşlatmak ve kendi gaz sahalarını geliştirmek için ihtiyaç duyduğu finansal kaynağı Batı’dan temin etmek idi. Batı Almanya’nın başını çektiği AET için ise SSCB ile kurulan doğal gaz iş birliği ekonomik kalkınma için elzem olan enerjinin ucuza temin edilmesi anlamına geliyordu. Bu ilişkilerin derinleşmesinde, 1973 petrol krizi sonrasında petrolün yerine doğal gazın ikame ürün olarak artan bir hızda geçmeye başlaması ve bu süreçte SSCB’nin doğal gaz rezervlerinde yaşanan asimetrik artışın büyük etkisi vardır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, ideolojik farklılık, politik sistem ve bir ölçüde topraksal olarak karşılıklı genişleme iddiası bulunan iki grubun, birbiriyle rasyonel ve karmaşık bağımlılık parametreleri çerçevesinde enerji iş birliğini kurup genişletebilmeleridir. Son Rusya-Ukrayna Savaşı’na kadar birçok siyasi kriz ve jeopolitik kırılma ile karşılaşan AET/AB-SSCB/Rusya, bu krizleri yönetmeyi başarabilmişlerdi. Bunda hiç şüphesiz, ilişkilerin derinleşmesinde önemli rol oynayan resmi-gayri resmi kişiler ve kurumların payı büyüktü. Özellikle 2000’lerde, Almanya’nın ve çok uluslu batılı şirketlerin Kuzey Akım-1 ve Kuzey Akım-2 projeleri ile derinleştirdiği ilişkilerde, eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder önemli rol oynamıştır. Rusya ile AB arasındaki enerji/doğal gaz ilişkilerinin kötüleşmesinde, Ukrayna-Rusya arasında son dönemde yaşanan krizler, ana belirleyici olmuştur.

Polonya Gdansk Şehir Limanı
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırılarının ardından batı ülkelerinin Rusya'ya yönelik yaptırımlarıyla birlikte Avrupa’da enerji krizi yaşanırken Polonya'nın Gdansk kentine getirilen büyük çapta kömür ülke genelinde ve Avrupa ülkelerine dağıtılmak üzere kara veya demir yoluyla limanlara getiriliyor. Gdansk Şehir Limanı’nda trenlere, gemilere ve tırlara yüklenen tonlarca kömür, hem ülke geneline hem de Avrupa ülkelerine transfer diliyor. (Abdulhamid Hoşbaş/AA, 30 Eylül 2022)

 

Ukrayna’nın Rolü ve Savaşa Giden Yol

Eski Demir Perde ülkelerinin Batı etkisine girmesi, Rusya açısından başından beri tehdit olarak görülüyordu. 2009’da yayımlanan Rusya’nın Ulusal Güvenlik Stratejisinde NATO ve Batı’nın Doğu Avrupa’daki faaliyetleri eleştirilmiş, 2013’teki güncellemede ise eleştiri dozu artırılarak Rusya açısından “ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımlanmıştır ki süreç, bizi önce 2014’te Kırım’ın ilhakına ardından da Rusya’nın tüm Ukrayna’yı ilhak etmek amaçlı açtığı savaşa kadar götürdü.

Ukrayna-Rusya ilişkilerinin Batıya yansıyan yüzünün ağırlıklı olarak doğal gaz ekseninde geliştiğini söyleyebiliriz. Sovyetler Birliği döneminde başlayan Avrupa-Rusya gaz ticaretinde doğal gaz iletim hatlarının ağırlıklı olarak Ukrayna üzerinden geçecek şekilde inşa edilmesi, gaz ticaretinde Ukrayna’yı önemli bir aktör haline getirmişti. Kuzey Akım-1 ve 2 ile TürkAkım projeleri hayata geçmeden önce her yıl ortalama 100 milyar metreküp Rus doğal gazı, Avrupa piyasalarına Ukrayna üzerinden sevk ediliyordu. 2006, 2009 ve 2014’te yaşanan Rusya-Ukrayna gaz krizlerinin ardından geliştirilen Kuzey Akım 1 ve 2 ile TürkAkım doğal gaz boru hattı projeleri ticari olduğu kadar siyasi anlam da taşıyordu. Her ne kadar Gazprom, Ukrayna tarafından talep edilen transit geçiş ücretinin yüksekliği nedeniyle, alternatif boru hattı projeleri geliştirdiğini iddia etse de bir diğer ana amacın Ukrayna’nın transit rolünü son derece kısıtlayıp, doğal gaz konusunda Ukrayna’nın AB için önemini azaltma hamlesi olduğunu söyleyebiliriz. Zira, önceki yıllarda yaşanan krizler ve fiyat anlaşmazlıkları, AB ve Almanya’nın arabuluculuğu ve finansman desteği ile çözülebilmişti.

Önceki bölümde, AET/AB ile SSCB/Rusya arasındaki doğal gaz/enerji iş birliğinin temellerini tartışırken, ideolojik ve topraksal açıdan genişleme iddiası olan iki tarafın da rasyonel bir iş birliği tesis edebildiğini ifade etmiştik. Bu duruma en önemli neden olarak, her iki tarafın da birbirlerinden daha iyi bir alternatife sahip olmamaları dolayısıyla, ilişkilerin doğasının asgari müştereklerde buluşmayı mecbur kılmasını gösterebiliriz. Her ne kadar Rusya’ya olan bağımlılık ciddi olarak düşürülemese de zaman içerisinde alternatif gaz tedarikçileri piyasaya girdiler ve yenilenebilir enerji maliyetleri ciddi manada düştü. Bu gelişmeler, AB-Rusya enerji iş birliğinin rekabetçi bir yapıya evrilmesine neden oldu.

Diğer yandan, Rusya’nın Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyelik taleplerine istinaden önce 2008’de Güney Osetya ve Abhazya’yı Gürcistan’dan koparması, ardından da 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi Batıya verilmiş net bir göz dağı idi. Batı dünyasının bu gelişmelere verdiği tepkinin cılızlığı, getirilen birkaç etkisiz yaptırım ile sürecin geçiştirilmesi, bütün bu gelişmelere rağmen AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın Rusya ile enerji iş birliğine tam gaz devam etmesi, Rusya’yı cesaretlendiren ana unsurlar olarak ifade edilebilir. Muhtemelen, Rusya Ukrayna’ya yönelik topyekun bir ilhak girişiminden ziyade Donetsk ve Luhansk ile sınırlı kalacak bir askeri operasyonla yetinseydi, Batının reaksiyonu benzer şekilde olacaktı. Avrupa’nın haritasını ve enerji jeopolitiğini baştan aşağı değiştirecek bu hamle ABD, İngiltere ve AB başta olmak üzere Batı dünyası tarafından topyekun reddedildi ve Rusya-AB enerji ilişkilerini kopma boyutuna taşıdı.

 

AB’nin Reaksiyonu

AB’nin Rusya’ya verdiği reaksiyonda kademeli bir sertleşme olduğunu görüyoruz. Bunda, zaman içerisinde verilecek reaksiyonların fayda-maliyet analizlerinin netleşmesi kadar Ukrayna ordusunun sahada verdiği mücadelenin ve alınan başarıların da etkili olduğunu ifade edebiliriz.

Yaptırımlardan nasibini alan ilk proje Kuzey Akım 2 olmuştu. İnşa ve izin süreçleri tamamlanan projenin lisansı Almanya tarafından iptal edildi. Birçok Rus bankası SWIFT ödeme sisteminden çıkartıldı. RF’nin ülke dışındaki 300 milyar dolarlık rezervleri donduruldu. AB şirketlerinin Rusya’da enerji yatırımı yapmaları ve teknoloji transferinde bulunmaları yasaklandı. Müteakip süreçte Rus kömürü ve deniz yoluyla taşınan Rus petrolü yaptırımlara tabi tutuldu. Ardından, boru hatlarıyla taşınan Rus petrolü ve petrol ürünlerinin ithalatı (sırasıyla 5 Aralık 2022 ve 5 Ocak 2023) yaptırımlar kapsamına alındı.

AB’nin yaptırım kararlarının genişlediği ve sertleştiği bu dönemde, Rus gazının kesildiği AB üyesi sayısı da arttı. İtalya’ya sevk olunan Rus gazı yüzde 65 azaltıldı. Kuzey Akım 1 ve 2 hatlarında 29 Eylül’de gerçekleştirilen saldırı sonucu tamamen devre dışı kaldı. 2021’de gazının yüzde 40’ını Rusya’dan ihraç eden AB’nin 2022 gaz tedarikinde Rusya’nın payı yüzde 9’a kadar geriledi. Teknik nedenlerle yaşanan bu düşüş, Avrupa Birliği tarafından bir başarı hikayesi olarak aktarılmaktadır. Şüphesiz bu bir başarı olmasa da Rus gazına olan bağımlılığın sıfırlanması politikası, Avrupalı karar alıcılar nezdinde neredeyse tartışmasız olarak kabul görmektedir.

Yenilenebilir enerjiye yatırım yoluyla Rus doğal gazından bağımsızlığı amaçlayan REPowerEU planı, 8 Mart’ta açıklandı (REPowerEU: Joint European Action for More Affordable, Secure and Sustainable Energy, 2022). Bu plan üç ana sacayak üzerine inşa edilmiş durumdadır: Enerji tasarrufunu artırmak, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve temiz enerjiye geçişi hızlandırmak. Ayrıca bu plan uyarınca, LNG ve alternatif kaynaklarla doğal gaz ihtiyacını karşılamayı amaçlayan AB, Rusya’dan hidrokarbon tedarikini de 2027’de resmen sonuçlandırmaya yönelik hedefini de netleştirmiş durumda.

 

Ekonomik Yansımalar

Savaşa doğal gaz tedarik çeşitliliği açısından son derece hazırlıksız yakalanan AB ülkeleri, ciddi problemlerle karşı karşıya kalmış durumdalar. Yüksek fiyatlar nedeniyle halihazırda yoğun enerji tüketimi olan pek çok sanayi tesisi üretime ara vermiş durumdadır. Bunlar içerisinde demir-çelik, cam, seramik, otomotiv ve gıda sektörleri başı çekiyor. Ayrıca, demir-çelik, cam, rafineri gibi ağır sanayi şirketleri hem yüksek enerji maliyetleri hem de son derece agresif hedeflerle donatılan yeşil dönüşüm politikaları nedeniyle, yatırımlarını kalıcı olarak Avrupa dışına taşımayı değerlendiriyorlar. Halihazırda yüksek enflasyon ve durgunluk ile mücadele eden Avrupa ekonomileri, krizden hareketle sanayinin yeşil dönüşümünü de hızlandırma hedefi güderken, bir yandan da kalıcı kapasite kaybı tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Bu durumun, sosyal olayları ve toplu gösterileri tetiklemesi beklenebilir.

ABD başta olmak üzere LNG tedarikçilerinin bu süreçten en karlı çıktıkları söylenebilir. ABD’nin Avrupa’ya yönelik LNG satışları tüm zamanların zirvesine çıkarken, pek çok LNG tedarikçisi şirket, uzun dönemli kontratlar ile gelecek 20 yılı garanti altına almış durumdalar.

Türkiye ise yüksek doğal gaz ve petrol fiyatları nedeniyle, ekonomik olarak süreçten negatif etkilenen ülkeler içerisinde yer alıyor. Yılın ilk üç çeyreğinde ülkemizin enerji ithalatına ödediği bedel 76 milyar dolar mertebesine ulaştı; bu rakam tüm zamanların rekorudur. Diğer yandan, bilhassa 2015’te Suriye sınırında düşürülen Rus jetinin ardından kamuoyunda başlayan arz güvenliği tartışmaları bağlamında gerçekleştirilen doğal gaz altyapı yatırımları, devreye alınan LNG terminalleri ve kapasitesi artırılan depolama tesisleri sayesinde, Türkiye’nin Avrupa’ya nazaran kışa çok daha hazır girdiğini söyleyebiliriz.

 

Sonuçlar

AB-Rusya enerji ilişkileri, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından hızlı bir şekilde kopma noktasına geldi. Bu durum, savaşa hazırlıksız yakalanan Avrupa’nın kısa vadede (önümüzdeki 2-3 sene) enerji arz güvenliği bağlamında farklı yoğunluk ve düzlemlerde sorunlar yaşamasına neden olacak. Sanayi üretimi yavaşlayan Avrupa’nın ekonomilerinde yavaşlama görüleceği gibi yüksek enerji fiyatlarına bağlı enflasyonist ortamın devamı beklenmekte. Bu süreç toplumsal huzursuzluklara ve toplu gösterilere yol açabilir. Kısa vadede, dengeli bir politika izleyen Türkiye’nin, altyapı yatırımları sayesinde süreci daha rahat geçireceği ifade edilebilir. Bununla birlikte, orta ve uzun vadede yeşil dönüşümün getireceği rekabetçi ortamın gerisinde kalınmaması için bu sürecin sanayicimiz tarafından verimli geçirilmesi son derece önemlidir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası