Kriter > Dış Politika |

Türkiye’ye Karşı Hibrit Harp ve S-400


Optimum şekilde yerleştirilecek S-400’lerin Suriye’den Doğu Akdeniz’e, Ege’den boğazlar bölgesine kadar birçok noktada etkin olması, sadece Türk-Yunan dengeleri üzerinde Türkiye lehine bir tesir yaratmayacak aynı zamanda İsrail’i tüm bu sayılan coğrafyada etkisizleştirebilecektir.

Türkiye ye Karşı Hibrit Harp ve S-400

Soğuk Savaş’ın 1980’lerin sonunda nihayete ermesiyle Batı İttifakı içinde ortak bir kötüyü sahneye koymada belki de en fazla müşkülat ve çelişki Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıktı. 1990’larda dünya dengelerinde büyük sarsıntılar yaşanırken Türkiye Soğuk Savaş sonrası herhangi bir paradigmal değişim yaşamaksızın Soğuk Savaş paradigmasıyla ABD’nin güvenlik anlayışına eklemlenen siyasetine hem devam etti hem de terörle mücadelesinde zaman, enerji ve kaynaklarını harcadı.

Çok partili hayata geçilmesinden sonra yaşanan askeri darbeler ve müdahalelerle her alanda vesayet sistemiyle kuşatılmış olan siyaset bir de terörle domine edilmekte ve yönlendirilmekteydi. Bugün Suriye, İran, Irak, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve savunma sanayiinde ABD ile yaşanan sorunlar aslında Türkiye’nin 2000’lerden sonra bir taraftan tüm vesayet mekanizmalarını yıkarken diğer taraftan Ankara merkezli bir perspektifle yeni bir paradigma inşa etmek istemesinin sonuçlarıdır.

 

NATO’ya Bağımlılık

Türkiye’nin 1991’deki Körfez Savaşı’nda Irak’ın Scud füze sistemlerine karşı kendini koruyacak imkanlara sahip olmayışı o tarihlerde kısıtlı da olsa medyada kendine yer bulmuştur. Ancak bu konu zaman içerisinde Türkiye’nin terörle mücadelesinde yaşadığı atmosferde İkinci Körfez Savaşı’na kadar geçen sürede unutulup gitmiştir.

İkinci Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin üslerini ABD’ye kullandırması olasılığından kaynaklanabilecek topraklarına yönelik muhtemel füze saldırıları konuyu tekrardan ülke gündemine taşımıştır. Bu açığın ivedilikle kapatılması NATO’nun gündemine geldiğinde o dönemde başta Almanya olmak üzere Fransa ve Belçika şiddetle bu desteğe karşı çıkınca Türkiye’nin hava savunma sistemine yönelik tartışmaların içine siyaset mekanizmasını da ister istemez çekmiştir. O tarihte ABD savunma bakanı olan Donald Rumsfeld’in, NATO ve Avrupa başkentleri nezdinde birçok açıklama yaparak mezkur ülkeleri ikna etmek için nasıl bir gayret içerisine girdiği daha dün gibi hatırlanmaktadır.

İkinci Körfez Savaşı’ndan Suriye’deki iç savaşın patlak verdiği tarihe kadarki dönemde siyasi iktidar hava savunma sistemindeki açığı kapatmak maksadıyla yoğun bir program yürütmeye başlamıştır. ABD’den alımı düşünülen Patriot füze sistemleri ABD Kongresinin engeliyle karşılaşınca Türkiye hava savunma sistemindeki açığı kapatmak maksadıyla 2008’de bir ihaleye çıkılacağını duyurmuş ve 2010’da da “Teklife Çağrı Dosyası” yayımlanarak ihaleye katılması muhtemel firmalara bir çağrı yapmıştır. Teklife Çağrı Dosyası’na ABD, Rusya, Çin ve Fransız-İtalyan ortaklığı olan firmalar teklif verdilerse de teknoloji transferi, maliyet, teslimat zamanı gibi kriterler üzerinden yapılan puantaj sonucunda en uygun şartların Çin firması tarafından verildiği kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Bu paylaşımdan sonra Çin’den bir hava savunma sisteminin alınmaması konusunda Türkiye’ye yönelik olarak yoğun bir baskının başladığı ve bu baskıların da etkisiyle kazananı resmi olarak açıklanmamış olan ihalenin siyasi bir kararla rafa kaldırıldığı bilinmektedir.

 

15 Temmuz ve Sonrası

Türkiye’de vesayetçi mekanizmanın tüm unsurlarıyla uzun yıllar mücadele vererek 2015’e kadar gelen AK Parti’nin kendisi için belirlenen çizginin içinde kalmaya rıza göstermemesi bir yana alternatif ve Ankara merkezli yeni paradigma inşasına soyunması Batı merkezli yapıyı çok rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık sebeplerinin arasında en önemli hususlardan birisi de Türkiye’nin ısrarlı bir şekilde bugüne kadar NATO mantalitesiyle ABD güvenlik siyasetine sorgusuz eklemlenen savunma siyasetinin seçilmiş iktidar tarafından sorgulanması ve bu kapsamda ortaya konulan yeni siyaset biçimi olmuştur. 1960 Darbesi’nden 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar sayısız müdahale incelendiğinde hep aynı kalıpta “müdahaleci davranış” geliştirildiği ve askeri darbelerin bu işlemler silsilesinin son ve en önemli basamağını oluşturduğu görülmüştür.

15 Temmuz darbe girişiminde, o gece ve sonrasında yaşananlar ve Batı’nın bu konuda bugüne kadar sergilediği ikiyüzlü ve darbecileri kollayan yaklaşımı siyasi iktidara Türkiye için askeri tehdidin kaynaklarının çeşitliliğini bir kez daha net bir şekilde göstermiştir. Bu noktadan sonra hava savunma sistemindeki açığı ivedilikle kapatmak isteyen Türkiye kendisiyle istenilen zeminde (teslim tarihi, teknoloji transferi ve toplam maliyet) buluşmamakta direnen ABD başta olmak üzere NATO ülkeleri yerine bu konularda en optimum taahhütte bulunan Rusya ile S-400 hava savunma sistemlerinin tedariki ve finansmanı konusunda anlaşmıştır.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’daki Kremlin Sarayı’nda Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısında görüştü.

 

S-400 Krizinin Görünmeyen Yüzü

S-400 silah sistemlerinin tedarik süreci Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama konusundaki kararlılığının, Batı ve NATO’nun İttifak’ın kuruluş felsefesiyle taban tabana zıt ve ilkesiz siyaseti ile Soğuk Savaş sonrası değişen ve çeşitlenen tehdit ortamında Türkiye’nin algıladığı tehdidin zamanın ruhuyla da mütenasip başka bir forma girmesinin bir sonucudur.

S-400 tedariki kararının hemen sonrasında ABD’den gelmeye devam eden tehdit mesajlarının her geçen gün dozajı giderek artan bir tarzda önümüzdeki süreçte de devam edeceği kolaylıkla söylenebilir. F-35 programından Türkiye’nin çıkartılabileceğini deklare ederek başlayan dozaj bugün Ege’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Türkiye’ye karşı ortak hareket etmekten Yunanistan’daki boşaltılmış eski askeri üslerin tekrardan ABD tarafından doldurulmasına kadar sürmektedir. Aynı zamanda Türkiye’ye CAATSA (ABD’nin Hasımları ile Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Mevzuatı) yaptırımlarının uygulanmasına kadar varacak bir şekilde ivmelenerek devam etmektedir.

Türkiye, kendisine yönelik olarak dillendirilen itirazın genelde bağlandığı nokta olan “NATO sistemleri ile S-400’lerin aynı coğrafyada konuşlu olmaması” gibi teknik olarak anlamlı bir yanı olmayan konuyla meşgul edilirken, Ankara’nın teknik bir heyet kurularak konunun incelenmesi yönünde dile getirdiği öneri Washington tarafından peşin bir ön yargıyla reddedilmiştir. Kuşkusuz bu bile Türkiye’nin tezlerinde ne kadar sağlam bir zeminden savunma siyaseti yürüttüğünün delilidir.

Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediği örgüte, okyanus ötesinden on binlerce tır dolusu silah yardımını NATO’ya ait değerleri ayaklar altına alarak yapan ve terör devletçiği projesini bizzat sahaya süren bir ülkenin S-400 hava savunma sistemleri ve NATO aidiyeti üzerinden Ankara’ya yönelik ters bir algı yürütüyor olması kabul edilemez.

 

S-400’e ABD Tepkisi

1952’de NATO’ya üye olmasından 2000’lere kadar geçen sürede tüm siyasetini ABD’nin bölgedeki siyasetine eklemlenerek geliştiren Türk siyasetindeki paradigmal değişim, zaten uzun zamandan bu yana Washington başta olmak üzere tüm Batı siyaset merkezlerini rahatsız etmekteydi. Buna Ankara’nın diplomasi masasında ve bölgesel sorunlarda elini son derece güçlendiren savunma siyasetindeki yeni yaklaşımı da eklenince ABD merkezli küresel siyaset de Türkiye’ye karşı hibrit bir harp ilan etti.

Savunma sanayiinde üretilen yerli harp silah, araç, gereç ve sistemleriyle terörü ülke sınırları içerisinde bir terbiye mekanizması olmaktan çıkartan Türkiye’nin, S-400 silah sistemleri gibi stratejik bir siyasi tercihi sahaya sürmesi aynı zamanda kendi hava sahasını bugüne kadar hoyratça kullanan ülkelere kapatması anlamına geliyor. Buna ilaveten Türkiye’nin bu sistemlerle kendi sınırları dışındaki 400 kilometreye yakın bir alanı izleyebilen ve sınırları dışındaki 250 kilometrelik bölgede hava üstünlüğüne sahip tüm ülkelerin bu üstünlüğüne ket vurabilen bir ülke konumuna gelmesi başta İsrail ve ABD’nin asla isteyeceği bir husus değildir.

Anadolu coğrafyasına optimum bir şekilde yerleştirilecek S-400 sistemlerinin Suriye içlerinden Doğu Akdeniz’e, Ege Denizi’nden boğazlar bölgesine kadar birçok noktada etkin olması, sadece Türk-Yunan dengeleri üzerinde Türkiye lehine bir tesir yaratmayacak aynı zamanda sınırlarımıza kadar hava unsurlarıyla gelebilen İsrail’i tüm bu sayılan coğrafyada etkisizleştirebilecektir.

Ayrıca S-400 silah sistemleriyle birlikte Rusya ile başlayacak stratejik savunma merkezli ilişkinin zaten var olan stratejik ilişkiyi daha da ileri boyutlara taşıyacağı aşikardır. Bölgede yeni yapı, oluşum ve sınırları oluşturarak yeni bir dönemi kendi lehine dizayn etmek isteyen ABD açısından Türkiye’nin bölgede kendisinin bir oyun kurucu ülke haline gelmesi hiç kuşkusuz kabul edilemez bir durumdur. Tüm bunlara ilaveten Türkiye’nin başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm bölgeye ilham kaynağı teşkil edebilecek bu bağımsız duruşu ABD zaviyesinden mutlaka akamete uğratılıp şeytanlaştırılması kaçınılmaz olan bir duruş şeklidir.

 

Dönüm Noktası mı?

Türkiye kendi güvenlik gerekçelerini yok sayarak tekrardan ABD siyasetine eklemlenen bir ülke olarak kazanabileceği hiçbir değerin ve geleceğin olmadığının idrakindedir. Türkiye S-400 sistemlerinin Temmuz’da ülkeye gireceği tarihe kadar karşı tarafın eline geçecek bir siyaset hatasına düşmeden, siyasi yapısını ve iç barışını konsolide etmeye devam etmelidir. Özellikle terörle mücadelesinde ülkeyi zaafa sürükleyebilecek her türden yaklaşımdan itinayla bünyesini korumalıdır.

F-35 projesinden dışlanma ihtimaline karşı öncelikli olarak bugüne kadar yatırılan meblağın üzerine ilave bir meblağın ABD’den net taahhütler alınmaksızın projeye aktarılmamasının çok önemli olduğu unutmamalıdır. Ayrıca F-35 projesinde olduğu gibi bundan sonra muhtemelen sıklıkla karşılaşılabilecek yaptırımlara karşı Türk savunma sanayiinin ihtiyaçlarının giderilmesinde Amerikan bağımlılığını yıllara sari ve ivedilikle azaltacak stratejik planlamanın siyasetin direktifleri doğrultusunda hazırlanması ve bu yol haritasının sıkı sıkıya takip edilmesi elzemdir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası