Kriter > Dosya > Dosya / 15 Temmuz |

15 Temmuz Sonrası Güvenlik Sektörü Reformu


Demokratik siyaseti ortadan kaldırma amacındaki 15 Temmuz darbe girişimi, planlayıcıları ve destekleyicileri tarafından hiç de tahmin edilemeyeceği şekilde Türkiye’de ordu ve siyaset ilişkileri açısından bir dönüm noktası oldu. 2016’da uygulamaya alınan düzenlemeler, vesayetin izlerinin silinmesi ve sivilleşme açısından oldukça anlamlı bir görünüm sergiledi.

15 Temmuz Sonrası Güvenlik Sektörü Reformu
Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı binası (Murat Kaynak/AA)

Türkiye’de her askeri darbe sonrasında çeşitli vesayet mekanizmaları demokratik sistemin içine yerleştirildi. Darbe dönemlerinde hayata geçirilen pek çok düzenleme demokrasiye dönüşten sonra da vesayetin devamını sağlamaya yönelikti. Bu durum, sivil kurumlar kadar, hatta bunlardan daha çok güvenlik bürokrasisini etkiledi. Silahlı Kuvvetler, kendisi için açılan alanda özerk bir şekilde hareket etmeye başladı ve sivil denetimden neredeyse muaf kaldı. Daha hafif şekilde gerçekleşmekle beraber benzer bir durumun kolluk güçleri için de geçerli olduğu söylenebilir. Ancak toplumu yukarıdan düzenlemeye yönelik her türlü çaba, beklenmeyen veya umulmayan sonuçlar doğurur. Güvenlik bürokrasisindeki içe kapanma, FETÖ’nün buralarda örgütlenmesine neden oldu. 15 Temmuz 2016 akşamı, askerler başta olmak üzere çok sayıda güvenlik kuvveti mensubunun aynı anda harekete geçirilerek darbeye kalkışılmasıyla birlikte nasıl bir tehditle karşı karşıya olunduğu gayet net bir şekilde anlaşıldı.

Diğer taraftan, her türlü toplum mühendisliği çabasının yenilgiye mahkum olduğu gerçeği, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaşanan gelişmelerle bir kez daha teyit edildi. İktidarı ele geçirmek ve demokratik siyaseti ortadan kaldırmak amacıyla yapılan 15 Temmuz darbe girişimi, planlayıcıları ve destekleyicileri tarafından hiç de tahmin edilemeyeceği şekilde Türkiye’de ordu ve siyaset ilişkileri açısından bir dönüm noktası oldu. 2016’da uygulamaya alınan düzenlemeler, vesayetin izlerinin silinmesi ve sivilleşme açısından oldukça anlamlı bir görünüm sergiledi.

 

Hızlanan Askeri Reformlar

15 Temmuz sonrası olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerle ordunun yapısında, askeri mekanizmaların işleyişinde ve eğitim sisteminde önemli değişiklikler yapıldı. FETÖ’nün güvenlik birimlerindeki etkisini kırmak amacıyla yapılan bu düzenlemeler uzun süredir tartışılan, tedricen de gerçekleştirilen reformların devamı şeklinde görülebilir. 2018’de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinin ardından çıkarılan kararnamelerle de vesayetin ortadan kaldırılması yönündeki düzenlemeler yeni sisteme uyumlu hale getirildi. 15 Temmuz sonrası kabul edilen ve yeni hükümet sistemine geçilmesinden sonra derinleştirilen düzenlemelerin en önemlileri, idari yapı ve hiyerarşik ilişkiler, askeri yargı, eğitim kurumları ve personel politikaları bağlamında sınıflandırılabilir.

Ordunun idari yapılanması açısından en önemli değişiklik, 669 ve 671 sayılı KHK’larla kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağlanmasıydı. Bu durum, Genelkurmay Başkanı’nın statüsünde de bir değişiklik anlamına geliyordu. Daha önce Genelkurmay Başkanı doğrudan başbakana bağlı durumda bulunuyor, devlet protokolünde Milli Savunma Bakanı’nın önünde yer alıyordu. 2018’de yayımlanan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanı da kuvvet komutanları gibi doğrudan Milli Savunma Bakanı’na bağlandı. Aynı zamanda Genelkurmay’ın pozisyonu daha çok kuvvet komutanlıkları arasında eşgüdüm sağlamakla sınırlandırıldı.

15 Temmuz öncesi, MSB’nin yapısı büyük ölçüde muvazzaf askerlerden oluşuyordu. Bakanlık müsteşarı ve müsteşar yardımcıları başta olmak üzere üst ve orta düzey yöneticilerin neredeyse tamamı askerdi. 2016’dan itibaren bakanlık yapısında önemli bir sivilleşme sağlandı. Üst düzey yönetimde sivillerin ağırlığı artırıldı. Yine Bakanlığın orta kademe bürokrasisinde önceden asker ağırlıklı bir yapı varken çok sayıda sivil uzman istihdam edilmeye başladı. Bu durumun aslında MSB’nin daha etkili çalışması açısından da oldukça faydalı olduğu söylenebilir. Zira askerlik hizmetinin doğası gereği, subaylar Bakanlıkta birkaç yıl görev yaptıktan sonra süreleri dolduğunda başka birliklere tayin oluyorlardı. Buna karşılık belirli bir hizmet süresi bulunmayan sivil uzmanlar aracılığıyla bilgi ve tecrübe paylaşımının daha ileri düzeyde gerçekleşmesinin önü açıldı.

15 Temmuz'da hasar gören Ankara Emniyet Müdürlüğü binası
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında uçak ve helikopterden atılan bombalarla hasar gören Ankara Emniyet Müdürlüğü eski binası (Emin Sansar-Doğukan Keskinkılıç/AA)

 

Askeri Yargı ve Eğitim Sistemleri

Geçmişten itibaren en çok tartışılan konulardan biri, sivil yargı yerlerinden ayrı bir askeri yargı teşkilatının olmasıydı. Üstelik bu yapı tam da sivil mekanizmalara paralel şekilde idari ve adli yargı olarak ikiye ayrılıyor; ayrıca Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi şeklinde iki temyiz mercii de bulunuyordu. Bu yapı gerek askeri personelin adil yargılanması gerekse de hakim ve savcı bağımsızlığı açısından ciddi sorunlar meydana getiriyordu. Zira hakimler ve savcıların tamamı subaylardan oluşuyor, hatta mahkemelerde hakim sınıfından olmayan bir subaya da yer veriliyordu. AK Parti iktidarından sonra askeri yargının yetki alanı önemli ölçüde sınırlandırılmasına ve sivillerin bu mercilerde yargılanması engellenmesine rağmen yapının tamamen kaldırılması 2016’daki düzenlemeler aracılığıyla gerçekleşti.

Eğitim süreci açısından en ciddi değişiklik, tüm askeri okulların kapatılarak Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulmasıydı. Aslında askeri liselerin kapatılması uzun süredir konuşuluyordu. Aynı minvalde eğitim veren Polis Koleji daha önce öğrenci almayarak fiilen kapanmıştı. Askeri liseler, gençlerin henüz hayatla ilgili gerçek beklentileri oluşmadan girdikleri, ağır tazminat koşulları nedeniyle daha sonra isteseler de kolay ayrılamadıkları bir yapıya sahipti. Bu okullarda erken yaşlardan başlayan ve uzun süren eğitim süreci, rejim açısından endoktrinasyon imkanı sağlıyordu. İşin asıl dramatik yanı, bu imkandan FETÖ’nün geniş şekilde yararlanması ve bu okulları kendisi için militan devşirmek amacıyla kullanmasıydı. Daha açık bir ifadeyle, uzun süreli ve kapalı eğitim, FETÖ’nün pek çok genci kendi saflarına çekmesinin aracı oldu. 2016’da Kara, Hava ve Harp Okulları fakülteye dönüştürülerek başında sivil bir rektörün bulunduğu Milli Savunma Üniversitesi’ne bağlanırken önceden buralarda okuyan öğrenciler sivil üniversitelere aktarıldı. Üniversite, 2017’den itibaren subay yetiştirme amacıyla lisans düzeyinde eğitim vermeye başladı. Aynı değişiklik Harp Akademileri ve bunlara bağlı Enstitüler için de yaşandı. TSK’ya bağlı askeri sağlık eğitim kurumları ve hastaneler kapatılarak, burada görev yapan doktorlarla diğer askeri personelin niteliklerine göre ordunun diğer birimlerine veya sivil kurumlara geçmeleri sağlandı.

Aynı dönüşümün iç güvenlik alanına yansıması Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanması şeklinde gerçekleşti. 27 Mayıs darbesine kadar Jandarma, İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapıyordu. Sınırlı yerde birliği bulunan Silahlı Kuvvetlerin aksine ülkenin her yerinde teşkilatlanan Jandarmanın topluma nüfuz etme yeteneğinin, vesayetin araçlarından biri olarak kullanılması düşüncesi o dönemde yapılan değişikliğin en önemli nedeniydi. Bu dönemde Jandarmanın eğitim, kadro ve özlük hakları açısından Genelkurmay Başkanlığı’na, kolluk hizmetleri bakımından ise İçişleri Bakanlığı’na bağlı olması kararlaştırıldı. Aslında birer kolluk kuvveti olan Jandarma ve Sahil Güvenliğin asli işlevlerine uygun şekilde yeniden İçişleri Bakanlığı’na bağlanması iç güvenlik alanındaki en önemli reformlardan biri oldu. Bu komutanlıklarda askeri eğitimin sona erdirilmesi nedeniyle görev yapacak personelin yetişmesini sağlamak üzere Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi kuruldu. Böylece Jandarma ve Sahil Güvenlik teşkilatlarında görev yapacak olan subay ve astsubayların profesyonel bir kolluk eğitimi alması sağlandı. İç ve dış güvenliğin çalışma konularından coğrafi sınırlara, toplumla ilişkilerden izlenecek stratejilere kadar pek çok alanda farklı bakış açılarını gerektirdiği açıktır. Bu bakımdan, eğitim sürecindeki farklılaşmanın hizmetlerin etkili yürütülmesi için gerekli olduğu kadar hukuk devleti ve demokratik toplum değerleri açısından da zorunluluk taşıdığı açıktır.

15 Temmuz'da hasar gören Ankara Emniyet Müdürlüğünün yerine yapılan yeni bina
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında uçak ve helikopterden atılan bombalarla hasar gören Ankara Emniyet Müdürlüğünün yerine yapılan yeni hizmet binası (Emin Sansar-Doğukan Keskinkılıç/AA)

 

İhraçlar Sonrası Düzenleme

Personel politikaları açısından ilk önemli değişiklik, 15 Temmuz darbe girişimine katılan veya FETÖ’yle bağları olduğu tespit edilen çok sayıda asker ve polisin kamu görevinden ihraç edilmesiydi. Kendilerine ülkeyi ve milleti korumak için verilen silahları halka doğrultan kamu görevlilerinin işlerine son verildi. Ancak bu durumun bir güvenlik zaafına dönüşmemesi için çok sayıda önlem de alındı. Örneğin daha önce Silahlı Kuvvetlerden ayrılan pilotlara geri dönme hakkı tanındı. Polis Akademisi tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ihtiyaçları doğrultusunda çok sayıda amir ve memur yetiştirilerek kolluk hizmetinde bir zaaf yaşanmaması sağlandı. Emniyette FETÖ yapılanması daha çok yönetici pozisyonlarının ele geçirilmesine yönelik bir strateji izlediği için ihraçlar sonunda önemli bir polis amiri ihtiyacı doğmuştu. Kısa süre içinde gerek meslek içinden yükseltmeler gerekse sivil üniversite mezunlarından alımlarla amir sınıfı üçte iki oranında yenilenerek bu açık kapatıldı. Darbeden hemen sonra Silahlı Kuvvetler tarafından yürütülen sınır ötesi operasyonlar ve ülke içinde kolluk birimlerinin terörle mücadeledeki başarısı, sayısal anlamdaki ciddi azalmaya rağmen güvenlik hizmetinde bir eksiklik yaşanmadığını gösterdi. Zaten kısa süre içinde personel sayısı da eski oranına yükseltildi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında güvenlik sektöründe demokratik ilkeler doğrultusunda çok sayıda düzenleme yapıldı. FETÖ’nün hem ordu hem de kolluk kuvvetleri içinde militanlarını darbe yapmaya yönlendirecek kadar güçlü şekilde örgütlenmesi kuşkusuz bu değişikliklerin başlıca nedeni. Ancak bu noktada bir gerçeği gözden kaçırmamak gerekiyor. AK Parti, iktidarının ilk dönemlerinden itibaren askeri vesayetin sistem üzerindeki etkilerinin ortadan kaldırılması açısından ciddi bir mücadele veriyor. Dolayısıyla demokratikleşme yönünde en baştan itibaren bir perspektif olması söz konusu değişikliklerin kısa sürede yapılabilmesini sağlayan asıl etmen. 15 Temmuz sonrasında hayata geçirilen bu düzenlemeler, aslında her darbe döneminde sisteme yerleştirilen vesayet unsurlarının tasfiyesi anlamına geliyor. Başarılı olamayan 15 Temmuz darbe girişiminin vesayetle mücadelenin önemini trajik bir şekilde tekrar siyaset kurumuna hatırlatması ve bu alanda çok sayıda değişikliğe vesile olması ise kaderin ilginç bir cilvesi şeklinde görülebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası