Kriter > Siyaset |

CHP’de Dün Dünde Kalabilir mi?


CHP içinde çıkar gruplarının, hiziplerin ve ideolojik olarak farklı perspektife sahip olan kliklerin mücadeleleri ertelendi. Fakat yerel seçimde gösterilen kısmi başarı bu mücadelenin gerçekleşmesini önleyemez.

CHP de Dün Dünde Kalabilir mi

CHP’nin 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, 11 Eylül’de katıldığı bir televizyon programında 2023’te tekrar aday olacağını “Meydanlar dolacak Muharrem İnce aday olacak. Bu böyle yarım kalır mı?” açıklaması ile şimdiden duyurdu. İnce aynı programda şubatta yapılacak CHP kurultayında tekrar aday olacağının sinyallerini de verdi.

Muharrem İnce’nin bu açıklamaları televizyon ekranında yapmasının üzerinden dakikalar bile geçmeden, Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı ve seçim kampanyası yürütücüsü Necati Özkan Twitter hesabından “Dün dünde kaldı cancağzım. Artık mekanın yeni sahibi var” mesajını paylaştı. Özkan’ın mekanın yeni sahibinden kastının İmamoğlu olduğu aşikardı. Diğer taraftan, İnce’nin açıklamalarına ne tepki vereceği merak edilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, “Asla doğru bulmuyorum. Bugünden cumhurbaşkanlığını tartışmak doğru değil” sözleriyle bu tartışmaya karşılık verdi.

CHP tek başına olmasa bile ittifaklarla birlikte yerel seçimlerde başarı gösterdi. Büyükşehir belediye başkanlıklarının 11’ini kazandı. Bu seçim başarısından dolayı, CHP içinde çıkar gruplarının, hiziplerin ve ideolojik olarak farklı perspektife sahip olan kliklerin mücadeleleri ertelendi. CHP içindeki seçim öncesi tartışmalara bakıldığında, ertelenmiş hesaplaşmalar öyle ya da böyle yaşanacak. Mekana er ya da geç yeni bir sahip seçilecek.

Yerel seçimde CHP’nin ittifak siyaseti üzerinden gösterdiği kısmi başarı, mekanın yeni sahipliği üzerinde yaşanacak mücadeleyi şimdilik biraz erteleyebilir. Ancak mücadeleye hazırlanan ve müsait zamanı kollayanlar bu süreçte boş durmayacak. İmamoğlu’nun kampanya danışmanının gönlünden geçtiği şekliyle, mekanın yeni sahibinin belirlenmesi de kolay olmayabilir. Çünkü CHP’de parti içi mücadelenin tarihine bakıldığında dünün dünde kalmadığı kolayca tespit edilebilir.

 

Parti İçi İktidar Mücadelesi Geleneği

Türkiye siyasi hayatında, CHP’yi açıklayan genelleştirilebilecek analiz çerçeveleri bulunmaktadır. Bunlardan biri kuruluşundan bugüne CHP’nin içerisinde hem ideolojik hem de çıkar grupları olarak farklı hiziplerin mücadelesinin diğer partilere göre çok daha sert yaşandığıdır. Geriye doğru bakıldığında bu iktidar mücadelelerini, CHP açısından, yaşanacak olumlu ya da olumsuz gelişmelerin önleyemediği açıkça görülür.

Resmi olarak kurulmasından sonra, henüz bir yıl tamamlandığında, milletin egemenliğinin Meclis’e yansımasında yaşanan görüş farklılıklarından dolayı Halk Fırkası içerisinden ayrılanlar tarafından Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Parti kurucularına yönelik baskılar, tehditler ve karalama kampanyaları bölünmeyi engelleyemedi.

1945’te Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün milli hakimiyetin sağlanması, vatandaşların siyasi hak ve hürriyetlerini kullanmasına yönelik demokrasi talebine, parti yönetiminin, “Islaha ihtiyaç yoktur, parti sağlam bir demokrasi temeline dayanıyor” gerekçesiyle karşı çıkması, CHP içerisinde sert tartışmaları ve partiden kopuşları önleyemedi. Partiden ihraç edilenler ve ayrılanlar Ocak 1945’te Demokrat Parti’yi kurdu.

Ekim 1966’da CHP’nin 18. Kurultayı’nın ardından partinin “Kemalizm’den saptığını” iddia edenlerle “ortanın solunu savunanlar” arasındaki ideolojik çatışmadan dolayı, Bülent Ecevit’in genel sekreterliğine karşı bayrak açan Turan Feyzioğlu’nun öncülüğündeki 47 parlamenter partiden ayrıldı. CHP’den ayrılan bu grup Güven Partisi’ni kurdu. Bu partiyi kuranlar, CHP’yi günden güne tehlikeli bir sol mecranın vasıtası haline getirenlere karşı, Atatürk ilkelerinden sapmadan solculuk heveslerine kapılmadan mücadeleye devam edeceklerdi. Bülent Ecevit’in, Mayıs 1972’de İsmet İnönü’yü kongrede devirerek genel başkanlığa seçilmesinin ardından, seçim sonucundan ve Ecevit’in sol söylemlerinden memnun olmayan 58 milletvekili ve senatör, Kemal Satır’ın öncülüğünde CHP’den ayrılarak Cumhuriyetçi Parti’yi kurdular.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından CHP ve türevlerinin mirası üzerine kurulan Necdet Calp’in Halkçı Parti’si, Turgut Sunalp’in Milliyetçi Demokrasi Parti’si ve Erdal İnönü’nün öncülüğündeki Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), 1984 yerel seçimlerinin ardından bir çatı altında toplanarak Sosyaldemokrat Halkçı Parti’yi (SHP) oluşturdular. Ancak 1985’te Rahşan Ecevit’in kurduğu, Bülent Ecevit’in Demokratik Sol Parti’si (DSP) söz konusu dönemde SHP ile birleşmeye yanaşmadı. Ayrıca birleşmeye itiraz eden 18 milletvekili SHP’ye katılmayarak DSP’ye geçti. DSP kurulduğu günden bu yana, CHP ile sürekli tekrarlanan birleşme çağrılarını reddederek ayrı bir parti olarak varlığını sürdürdü. Ancak Türkiye solunun geleneksel bir özelliği olan parti içi iktidar mücadelesinin ardından bölünme alışkanlığından DSP de nasibini aldı. 2002’de İsmail Cem önderliğinde DSP’den ayrılanlar Yeni Türkiye Partisi’ni kurdular. Girdikleri ilk seçim olan 3 Kasım 2002’de bir varlık gösteremedikleri için 2004’te partilerini fesih etmek zorunda kaldılar.

 

CHP’de Dün Dünde Kalabilir mi?

1988’den 1992’ye kadar Erdal İnönü ve Deniz Baykal’ın SHP içinde verdikleri liderlik mücadelesinden hep İnönü’nün galip çıkması, Baykal ve ekibinin Eylül 1992’de SHP’den ayrılarak CHP’yi yeniden kurması ile sonuçlandı. Bu dönemde Erdal İnönü ile Deniz Baykal sık sık kurultaylarda genel başkanlık yarışı için mücadele ettiler. Mücadeleyi sürekli İnönü’nün kazanması Baykal ve ekibini yeni bir arayışa ve CHP adını tekrar diriltmeye yönlendirdi. Deniz Baykal’ın 2010’a kadar sürdürdüğü CHP genel başkanlığı döneminde CHP içi kavgalar, hizipleşmeler, olağanüstü kurultaylar hiç eksik olmadı. Baykal parti içinde en büyük liderlik mücadelesini Mustafa Sarıgül’e karşı verdi. 2005’teki kongrede Sarıgül-Baykal çekişmesi parti içinde büyük kavgaların çıkmasına neden oldu. Kurultaydan sonra Sarıgül, “Kurultayı arbede ve şiddet ortamına çevirdiği” gerekçesiyle CHP’den ihraç edildi. İhracın ardından CHP’den istifa edenler SHP’ye katıldı.

Hem Baykal, hem de Kemal Kılıçdaroğlu döneminde de parti içinde mikro iktidar mücadeleleri hiç eksik olmadı. İdeolojik olarak partinin durduğu yer ve yönelimi ile ilgili tartışmalar hep devam etti. Bu dönemde de partiden ayrılanlar farklı adlar altında partiler kurdular. Yaşar Nuri Öztürk CHP’den ayrılarak 2005’te Halkın Yükselişi Partisi’ni, 2015’te ise Emine Ülker Tarhan Anadolu Partisi’ni kurdu. CHP içerisindeki Birgül Ayman Güler gibi bazı ulusalcılar; CHP’yi gittikçe Mustafa Kemal’in partisi olmaktan çıkardığı ve partiyi HDP çizgisine kaydırdığı suçlamasını Kılıçdaroğlu’na yönelterek partiden istifa ettiler. Vatan Partisi’ne katıldılar. Diğer taraftan, seçimden sonra her ne kadar sesleri çıkmasa da, çok uzun süredir parti içinde İlhan Cihaner’in öncülük ettiği sosyalist sola yakın isimler, Kılıçdaroğlu’nu “CHP’yi sağcılaştırmakla” suçluyorlar. Bu grup, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ayrı bir manifesto yayınlayarak, Kılıçdaroğlu yönetiminin sağdan çatı aday arayışlarına karşı çıkmışlardı.

Dolayısıyla bu zaviyeden bakıldığında CHP’de parti içi iktidar mücadelesinin yaşanması kaçınılmazdır. Yerel seçimlerde gösterilen kısmi başarı bu mücadelenin gerçekleşmesini önleyemez.

 

Sırtlarını Bürokrasiye Dayamayı Seçtiler

CHP ile ilgili genelleştirilebilecek ikinci önemli analiz çerçevesi; ürettiği, yaslandığı siyaset tarzı ve anlayışı ile ilgilidir. Tarihsel olarak CHP, toplumsal dinamiklere yaslanmamış, sivil siyaseti öncelememiş ve demokratik yollarla halktan oy alarak güçlenmeyi hedeflememiştir. Bundan dolayı da seçimlerle ve demokratik yollarla iktidara gelmeyi değil, çok uzun süre devlet içindeki farklı vesayet grupları ile ittifak kurarak, sivil ve askeri bürokrasiye sırtını dayayarak, devletten beslenen çeşitli çıkar grupları ile iş tutarak iktidarını sürdürmüştür. İktidarının devamı için, bürokratik ve oligarşik yapılarla sürdürülen geleneksel ittifak yapılarının aşınmasını istememiştir.

CHP, sivil alanı, demokratik düzeni ve gerçek sivil toplumu savunmak yerine, bunları müesses nizamı bozan yapılar olarak addetmiş ve bunun yerine vesayetçi yapıları sivil toplum olarak görmeyi seçmiştir. Örneğin 28 Şubat döneminde dönemin CHP lideri Deniz Baykal “Ordu bir sivil toplum örgütü gibi davranarak uyarı görevini yerine getirmiştir” diyebilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasete ve siyasi alana müdahalesini onaylayarak, TSK’nın yörüngesinde siyaset yapmayı sorun etmemiştir. Dolayısıyla da demokrasi dışı güçler ile iş birliğini bir çeşit siyaset yapma tarzı olarak görmüştür.

Tüm bunların yanında, CHP çok partili hayata geçilmesinden bu yana zaman zaman “yenilenmeyi ve yeni bir siyaset arayışını” gündeme getirdi. Ancak bu yenilik arayışı, daha çok seçim dönemlerine yönelik pragmatik ve geçici söylemlerden ibaretti. 1960’ların ortasından itibaren yenilenme üst başlığı ile “ortanın solu ve demokratik sol” tartışmaları, 1992-1999 arasında “yeni sol”, 2000-2002 arasındaki “Anadolu solu” ve ardından “çarşaf açılımları” bu bağlamda konjonktürel arayışlardı. Sahici, ayakları yere basan ve toplumda karşılığı olan bir siyaset arayışı değildi.

2016’da siyasal sistemin değişmesinden bu yana diğer siyasi partiler gibi CHP de yeni siyasi alanın gerekliliğine göre yeni bir siyaset tarzına yöneldi. Bu siyaset tarzı, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden, ideolojik yakınlığı olmayan partilerle bile ittifak yapma üzerine bina edilmiştir. Bu bağlamda, popülist milliyetçi İyi Parti ile etnik Kürt milliyetçisi HDP’yi bir araya getirebilmişlerdir. Çok uzun süre Madımak olaylarının sorumlusu olarak çok sert ifadelerle suçladıkları SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu bu ittifaka eklemleyebilmişlerdir. Daha da ötesi, 2007’de cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek için askeri darbeyi bile destekleyenler, Abdullah Gül’ün çatı adaylığına razı olmuşlardır. Nihayetinde en son yerel seçimde olduğu gibi, geçmişte sağ partilerde bulunmuş siyasetçileri aday gösterme yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla da CHP tek başına aldığı eski oy oranlarını korusa da, ittifak siyaseti sayesinde stratejik ve taktiksel oylarla seçim başarısı göstermiştir.

 

CHP’de Dün Dünde Kalabilir mi?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olan Muharrem İnce, HDP’nin de desteğini almak istemişti, 16 Haziran 2018

CHP’nin Meydan Okumaları

Bu yazıda çizilen analiz çerçevesinden bakıldığında; CHP’nin önünde bundan sonra beş önemli meydan okuma var: Birincisi, mevcut ittifakı 2023’e devam ettirme zorluğudur. CHP’nin HDP ile gittikçe daha da yakınlaşması ve HDP siyasetinin savunuculuğunu yapması, ittifakın diğer ortağı İyi Parti’yi tedirgin etmektedir. İkincisi, CHP’nin HDP’lileşmesinden ya da HDP siyasetini her anlamda eleştirisiz desteklemesinden dolayı parti içindeki ve tabanındaki ulusalcıların bu süreci nasıl karşılayacağıdır. Üçüncüsü, parti içindeki sosyalist solun, CHP’nin sağ politikadan gelen belediye başkanlarının icraat ve söylemlerini ne yönde özümseyebileceğidir. Dördüncü meydan okuma ise, Muharrem İnce gibi parti başkanlığına ya da cumhurbaşkanı adaylığına şimdiden göz koyan aktörlerin, parti içi iktidar mücadelesinde nasıl hareket edecekleridir. Beşincisiyse yerel yönetimlerin önemli bir kısmında iktidar olması, muhalefetin konforunu sonlandırmaktadır. Artık sürekli olarak seçmen iktidar partisinin hizmetleri ile yerelde iktidar olan partinin hizmetlerini ve uygulamalarını karşılaştıracaktır. Ayrıca, yerel yönetimlerde CHP diğer ittifak bileşenlerinin beklentilerini de karşılamak zorunda olacağı için yereldeki ittifak içi iktidar mücadele ve dengesini de yönetmek zorunda kalacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası